Kahreden sevgi...

15 Şubat 2018 Perşembe

Salı günü bu köşede “Sevgililer Günü”nün önemini vurgularken, sevgiye ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu anlatmaya çalışmıştım.
Dün telefonum çaldı. Arayan söylediklerime, yazdıklarıma hep tersten yaklaşan, ama düşüncelerini hep de haksız bulamadığım bir dostumdu.
-Yine coşmuş, taşmışsın, dedi ve ekledi:
-Sevgi sevgi diyorsun ama şirazesinden çıkmış, dayatmacı nefret toplumlarında, sevgiye de dikkat etmek gerek, çünkü o da sonunda kahredici hale dönüşüyor.
-Amma da yaptın ha! Sevgi mi kahredecekmiş! dedim
-Ne şaşırıyorsun? Şu vatan sevgimize, Allah aşkımıza bak! O sevgilerimiz yüzünden insanları eziyor, kahrediyor öldürüyoruz.

***

Sonra aldı sazı eline:
Allah aşkı, inancının çok geliştiğinden emin olanların, diğerlerini de dinin ve gerçeğin yoluna çağırmakla yetinmeyip, aynı zamanda onları kendileri gibi inanmaya, davranmaya ve yaşamaya zorlamakla kendilerini yükümlü hissetmelerine yol açıyor. Böyle olunca da, insanları bütün demokrasilerde olduğu üzere, inanışlarında serbest bırakmak, kendi inançlarımızı onlara zorla dayatmamak ilkesi ayaklar altına alınıyor, kimileri kul ile Allah arasına girip, Allah aşkına kula emirler yağdırıyorlar.
Dini duygularının çok gelişmiş olduğunu düşünenler Allah aşkı adına ona buna fetva veriyor ve bu fetvalara uygun davranmadığını düşündüklerini cezalandırıyorlar. Bu hikmeti kendinden menkul dayatmacı fetvacıların en çarpıcı örneğini geçenlerde RTÜK’ün bir dizide “Allah Baba” deyiminin kullanılması üzerine ceza kesmesinde görmedik mi?
Sol elle yemek yemenin günah olduğunu ileri sürmekten çekinmeyen, içki içenleri engelleyerek kendilerince doğru yola sevk etmeye çalışanlara sık sık rastlamıyor muyuz?
Bu durum, yalnız imanı noksan olanı değil, aynı zamanda mutekit kişiyi de dinini kendi inancına uygun olarak yaşamaktan men ediyor.
İşte laikliğin herkes için gerekli olmasının nedeni budur. Çünkü laiklikte ne bir insan, ne bir kurum ne de devlet bireyin inanışına müdahale edip ona kendi istediği doğrultuda yaşamayı dayatmak yetkisine sahiptir.

***

Doğrusu bu kez de pek haksız değildi. Azgelişmiş toplumumuzda kimi zaman insanlar sevgi yüzünden durumdan vazife çıkararak herkese müdahale ediyorlar ve bunların sevgileri bu yolla nefrete dönüşerek kahredici, hatta öldürücü olabiliyor.
Demokrasi geleneği henüz gelişmemiş toplumlarda, kahredip öldüren sevgilerden biri de “vatan sevgisi”dir.
Vatan sevgisi çok gelişmiş olanlar, o kadar ileri gidiyorlar ki, bütün diğer vatandaşların da onu kendileri kadar çok sevmesini sağlamayı adeta bir yurttaşlık görevi olarak görüyorlar. İşin daha da acısı, bunlar aynı zamanda herkesin vatanı kendi sevdikleri gibi sevmesini, yani onun korunması, yüceltilmesi, yurttaşların mutlu olmaları için kendilerinin zorunlu gördüklerini başkalarının da aynı şekilde kabul etmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Kendi koydukları kalıplara uymayanlara karşı da vatanı ve yüksek çıkarlarını savunmakla kendilerini yükümlü görüyorlar.
Bu şekilde kimi vatandaşların keskin vatan sevgisi, onunla aynı fikirleri paylaşmayan, tornadan çıkmış vatan aşkı olmayıp, vatanın yararının nerede olduğunu tartışmayı yeğleyenler için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Burada da, tehdit oluşturanlar çoğu zaman iyi niyetli vatanseverlerdir.
İnsanların bir bölümünün ellerinde bir sevgi ölçer varmışçasına herkesin vatanserverliğini ölçtüklerini, Türklüğünü tarttıklarını, unvanlarındaki Türk sözcüğüne dahi yetkileri olmadığı halde müdahale ettiklerini görüyoruz.
Bu durumu engellemek için belki de en iyi çare, anayasaya eşit yurtseverlik ilkesi diye adlandırabileceğimiz şöyle bir madde eklemek olsa gerek:
Hiçbir vatandaşın yurdunu bir başkasından fazla sevmeye hakkı yoktur, kederde kıvançta ve tasada eşit olan vatandaşlar vatanseverlikte de eşittirler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları