Özgür Mumcu

İhtimaller

09 Haziran 2018 Cumartesi

Erdoğan’ın gerçeklikle ilgisi olmayan açıklamalar yapmasına alışığız. Gazete arşivlerine başvurmaya gerek duymadan, Dolmabahçe Camii’nde içki içilmesinden, Kabataş’ta başörtülü bir kadına saldırıya, Kolomb öncesi devirde Küba’da cami bulunduğuna dek sayısız örnek verilebilir.
Otoriter liderlerin kendi alternatif gerçekliklerini yaratmaları sık karşılaşılan bir durum. Siyasetçilerin yalan söylemelerinin pek şaşırtıcı bir yanıyok. Öyle ki, konu hakkında Chicago Üniversitesi’nden Profesör John J. Mearsheimer’ın “Liderler Neden Yalan Söyler” başlıklı bilimsel bir incelemesi dahi mevcut.
Bu yalanların sadece şahsi hırslar sebebiyle değil, milletin ve devletin bekasının korunması amacıyla söylendiğini ileri sürenler de var.
Seçime iki hafta kala aday Erdoğan’ın ardı ardına gerçeklikle bağlantısız açıklamalar yapması nasıl değerlendirilmeli?
Duvar sitesi bir özet yapmış. Buna göre Erdoğan, 1987’de yapılan İzmir havaalanını kendilerinin yaptığını söyledi.
Isparta’ya üniversiteyi AKP’nin kurduğunu ileri sürdü. Üniversite 1992’den beri oradaydı.
Adıyaman’da 1992’den beri havaalanı vardı. Ancak Erdoğan, onun da kendi dönemlerinde inşa edildiğini açıkladı.
6-7 Ekim olaylarının 7 Haziran seçimlerinden sonra gerçekleştiğini savundu. Oysa 53 vatandaşın ölümüyle sonuçlanan çatışma seçimden bir sene öncesindeydi.
Komünistlerin Boğaz Köprüsü’nü satmak istediğini ancak Özal’ın buna karşı koyduğunu iddia etti. Köprüyü satmak isteyen Özal iken satılmasına karşı çıkan komünizmle ilgisi bulunmayan Halkçı Parti Başkanı Necdet Calp idi.
Önceki gün ise ilkokulu tek parti döneminde 75 kişilik sınıfta okuduğunu söyledi. Erdoğan, tek parti döneminden 4 sene sonra doğduğu için iddiasının gerçek olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Okul arkadaşlarına göreyse sınıflar 75 kişilik değil 35-40 kişilikti.
Aday Erdoğan’ın seçim kampanyasını kendisine tam olarak ne kazandıracağı belirsiz bu tuhaf açıklamalara dayandırması nasıl izah edilebilir?
İlk ihtimal, 16 senelik iktidarın getirdiği ağır yorgunluk ve iş temposu sebebiyle artık ne söylediğinin pek farkında olmadığı. Çevresinde onu uyaracak kişiler bulunmadığı ve karşısına çıktığı gazetecilerin de bu garip beyanları eleştiremeyecek kadar korkak olmaları.
Bu ihtimal bırakalım demokrasiyi, otoriter bir devlet yönetiminde dahi kabul edilemez. Bunca kafa karışıklığı ve gerçeklikten kopuş kasti değilse, Erdoğan’ın mesela uluslararası müzakerelerdeki performansı ve karar alma kudreti sorgulanır.
İkinci ihtimal ise, aday Erdoğan’ın seçimi kazanmak için kamuoyunu manipüle etmek amacıyla bilerek artık neredeyse komiklik derecesinde gerçeklikten kopuk demeçler vermesi.
Bu ihtimal ise, seçmenin zekâsıyla dalga geçen ve ne pahasına olursa olsun seçilmeye ant içmiş birinin ülke yönetimini hak edip etmediği sorusunu ortaya koyar.
Benim aklıma başka bir ihtimal gelmiyor. Her iki ihtimalde de ülkenin geleceği için sayın Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmemesinde sayısız fayda var.
Ha elbette bir ihtimal daha var. Hepimiz topluca bir sanrının içindeyiz ve 2002’ye kadar İsmet İnönü’nün iktidarda olduğu gerçeği bize unutturuldu. Vaziyet böyleyse şehir hastaneleri daha da genişletilmeli ve modern tıbbın imkânları kullanılarak ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun, Erdoğan gerçekliğine uyum sağlaması mümkün kılınmalı.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları