SosyalBen Vakfı kurucusu Ece Çiftçi: Keşfeden çocuklar mutlu bireylere dönüşüyor
60 bin çocuğun yaşamına dokunan SosyalBen Vakfı’nın kurucusu Ece Çiftçi küresel ölçekte öne çıkan genç sivil toplum liderleri arasında.
10 yılda 13 bini aşkın gönüllü, Türkiye’de 76 ile ve dünya üzerinde 11 ülkeye yayılan çalışma alanı. İstanbul ve Brüksel’deki iki merkezi ile SosyalBen Vakfı dezavantajlı bölgelerdeki çocuklara ulaşarak onların yetenekleirni keşfetmesini sağlamaya çabalıyor. Bu çabanın fitlini ateşleyen vakfın kurucusu Ece Çiftçi ise sırf Türkiye’de değil dünyada dikkat çeken bir isim oldu. Avrupa Konseyi’ne "Daimi Komite Üyesi" olarak seçilen Çiftçi ile hem yaşamöyküsünü hem de STK alanındaki çalışmalarını konuştuk.
- Bu yıl siz ve ülkemiz adına çok güzel bir gelişme yaşandı. Avrupa Konseyi'nde "Daimi Komite Üyesi" seçildiniz ve en genç “Daimi Komite Üyesi” oldunuz. Kurumla iletişiminiz yeni değil bildiğim kadarıyla...
SosyalBen Vakfı’nın ikinci genel merkezindeki çalışmalarım için Brüksel’de bulunduğum sırada Strazburg’daki Avrupa Konseyi’nde sivil toplum alanındaki çalışmaları takip ediyordum. 2022’de konseyin sivil toplum ilişkilerini temsil etmek üzere seçici heyet tarafından belirlenen üç gençlik delegesinden biri ve tek genç kadın olarak seçilmiştim. Seçilmemde etkili olan belli başlı şeyler vardı. Fiziksel olarak orada bulunmam, akademik ve sosyal bilimler eğitimim, konseydekilerle sürdürdüğüm iletişim, o güne kadar yaptığım çalışmalar, sahadan verdiğim örnekler ve yerelden hareketle küresele hitap eden önerilerim… Hem oradaki bilgi akışından yararlanmaya hem de fikirlerimi paylaşmaya çalışıyordum. Bu çabam karşılık gördü. Avrupa Konseyi'nin değerlerini yansıtan ve sivil toplumda önemli katkılar sunan bir aday olarak uzmanların ve sivil toplum kuruluşları temsilcilerinin desteğiyle 9 Nisan’da “Daimi Komite Üyesi” seçildim. Böylece 75 yıllık konseyin “En Genç Daimi Üye”si oldum. Görevimi üç yıl boyunca sürdüreceğim.
- İnsanlara yardımcı olarak sosyal çalışmalara yönelmeye henüz küçük yaşlarınızda karar verdiniz sanırım. Bu kararınızda itici olan bir kırılma noktası var mıydı?
İki kırılma noktam vardı. İlkini lisede matematikte “başarılı” olmadığım halde bir arkadaşım matematik başarısıyla alkışlanırken ben keman performansımla alkışlandığımda yaşadım. Ders notları dışında da kendimi iyi hissettiğim farklı alanlarda çaba göstererek “başarılı” olabileceğimi görmüştüm. Bunun için neye yeteneğim olduğunu keşfetmem yeterliydi. Okulumuzda sanatın, sporun farklı pek çok dalı vardı. Ancak her çocuk bu olanaklara sahip değildi. Bir yardım etkinliği için gittiğim okul ziyaretinde gördüklerim bunu anlamamı sağladı. Bu da ikinci kırılmaydı. 14 yaşında okulumda kendi ürettiğim bir proje ile gönüllülüğe başladım. Benim için gönüllülük öyle bir şey ki bir kez başlayınca bir daha bırakamadım.
- Çalışma alanı olarak hangi sosyoekonomik gruptan, hangi koşulların yarattığı dezavantajlarla mücadele eden çocukları belirlediniz ve ulaşmaya çalışıyorsunuz?
SosyalBen Vakfı olarak odağımıza taşımalı eğitim sisteminde yer alan, sanatsal ve kültürel faaliyetlere erişemeyen çocuklarımızı aldık. Köy ve ilçelerdeki okullara ulaştırdığımız atölye çalışmalarıyla çocuklara “deneyimi” götürüyor onların yeteneklerini keşfetmelerini, güçlendirmelerini ve uzmanlar eşliğinde yönlendirilmelerini sağlıyoruz. Böyle bir çalışmada çocuklara erken yaşta ulaşabilmek çok kıymetli. Bu nedenle 7-13 yaş aralığındaki çocuklara ulaşmaya çalışıyoruz. Resim, müzik, dans, tarım, yaratıcı yazarlık, icat, oyun, spor, tarım, kısa film ve fotoğrafçılık gibi beceri temelli atölye çalışmalarımız teknik kazanımlarının yanı sıra çocukların sosyal gelişim ve sosyal kimliklerini de destekliyor. “Köy enstitülerinin modern hali” olarak da andığımız bu çalışmalarla ufuklarını genişletmek, özgüvenlerini güçlendirerek daha mutlu bireyler olarak yetişmelerine katkı sağlamak mümkün. Düşünsenize çocuğun köyünde okul yok. Eğitim alabilmek için daha merkezi başka bir köye gidiyor. O okula belki 20 farklı köyden çocuklar geliyor. Kapıdan birazcık kafamızı uzatıp baksak tek zorluğun yollar olmadığını anlayabiliyoruz. Taşımalı eğitimdeki çocuklar sanırım öğrenme kaybını, akran zorbalığını en yoğun yaşayan ve okula devamlılığı en az olan öğrenciler. Ülkemizde bu şekilde eğitim gören 2 milyondan fazla öğrenci var ve bir şekilde eğitim hayatını sürdürseler de kendilerini gösterebilecekleri sosyal alanlarda var olamıyor. Çoğu böyle bir alan olduğunun farkında bile değil. Böylesi imkanlar ancak ilçe merkezlerinde oluyor. Kişinin kendini var etmesi deneyim ile doğru orantılı. Denemeyen neler yapabileceğini bilemiyor ve deneyim herkesin hakkı. İşte bu nedenle SosyalBen sanatın, sporun taşraya ulaşmasını sağlamak istiyor.
- Deprem bölgesinde ne gibi çalışmalarınız oldu?
SosyalBen’in afet dönemlerindeki uzmanlık alanı göçük altı, yani maden ve deprem. Bu uzmanlık arama kurtarma, acil müdahaleyi kapsamıyor. Acil müdahale sonrası psikososyal desteği sağlayabilmek için devreye giriyoruz. Bunun için atölyelerimiz araç oluyor. Üç yıl boyunca Soma, Savaştepe, Kınık’ta ve ardından Nepal depreminde çalıştık. Kahramanmaraş merkezli depremler sonrası önce Umut Tırı’nı sahaya çıkardık ve 30 gün gün dokuz kentte çocuklar için atölyeler düzenledik. Geçen nisan ayında deprem bölgesinde BEGEM (Beceri Geliştirme Merkezi) açılışlarını yaptık.
- Herkes gönüllülük esasıyla bir şeyler yapmak isteyebilir. Ancak sahaya çıkınca sanırım işler insanın düşlediği naiflikte ilerlemiyor. Bu durumda insanlarla bağ kurup onların güvenini kazanmak için iletişim becerileri öne çıkıyor.
Yılların deneyimiyle artık karşılaşabileceğimiz zorlukları öngörebiliyoruz ancak sahada olmak gerçekten zorlu. Gönüllülükle ilgili en büyük zorluk ise bunun “ek bir şey” olarak yapılması. Gönüllülerin geçimlerini sağlamaları gereken bir işleri var. Gönüllülük faaliyetlerini ancak işlerinden arta kalan zamanlarda yürütebiliyorlar. Bu da sürdürülebilirliğin önünde büyük bir engel. Söz konusu çalışmaların kendisinin bir iş olabileceğinin de kabul görmesi gerektiğine inanıyorum. Henüz SosyalBen’in adı bile yokken -bir okul projesiyken- Urfa’da buluştuğumuz çocuklardan yalnızca birkaç yaş büyüktüm. O çocuklara söz verdik ve her yaz bölgeye gitmeye devam ettik. Kendi adıma şunu söyleyebilirim: “Bundan da iş mi olur, senin gerçek bir işin olmalı!” denilen bir alanda bir kariyer inşa ettim. SosyalBen ile yaptığımız çalışmalar benim için ek bir iş değil. Bence sahada bir araya geldiğimiz çocuklar ve aileleri, dirsek temasında olduğumuz tüm kişi ve kurumlar bunu anlıyorlar.
‘BENİM HİKÂYEM ÇOCUKLARIN HİKÂYESİ’
- İnsanların dayanışmasını ve birbirine yardım etmesini sağlayan hikâyeler oluyor. Siz iyi bir hikâye anlatıcısı mısınız ve SosyalBen ile nasıl bir hikâye yazıyorsunuz?
Buna sanırım dinleyenlerin karar vermesi daha uygun olur ama dünya genelinde pek çok farklı platformda sesimi hiç kısmadan anlattığım hikâyeler var. Benim hikâyem, SosyalBen’in hikayesi, SosyalBen çocuklarının hikâyesi. Çocuk haklarının, hayallerinin, umutlarının hikayesi… Bir sosyal girişimcilik, savunmacılık ve geleceğe sarılma hikâyesi. Ne kadar çok kişi duyar ve bir parçası olmak isterse gelecek bugünden başlayarak o kadar adil ve güzel olacak, buna gönülden inanıyorum. Bu nedenle dinleyenler oldukça ben anlatmaya devam edeceğim.
SOSYAL GİRİŞİMCİLİK
- Sıfatlarınızdan biri de sosyal girişimci. İş geliştirme ve finansal sürdürülebilirlik açısından nasıl bir büyüme yönteminiz var?
Girişim, kurduğunuz şey sizin bebeğinizdir. O bebeğin evreleri var. Örneğin yürümeye başlayana kadar onun yanında durmanız lazım. Yürümeye başladıktan sonra da koşmaya geçmesi için yanında olmanız gerekir. Koştuğu zaman onunla koşmalısınız ve sonra kendi ayakları üzerinde durmasını sağlamalısınız. Sosyal girişimci, toplumsal sorunlara yenilikçi çözümler üreten ve bunu sürdürülebilir kılan kişiye denir. Ben de bunu yapmaya çalışıyorum. Vakfın bir iktisadi işletmesi olarak faaliyete geçen SosyalBen Akademi’de eğitim kurumlarına, devlet okullarındaki öğretmenlere, kurumsal firmalara ve liseli gençlere gönüllülük eğitimleri veriyoruz. Tüm bu çalışmalarda akademi, danışmanlık kârının yüzde 45’ini vakfa aktarıyor. Bir de kârının yüzde 35’ini vakfa aktaran ikinci iktisadi işletmemiz SosyalBen Store var. SosyalBen Vakfı iki iktisadi işletmesinden yüzde 80’lik bir fonlama sağlamış oluyor. Bu, SosyalBen’i bağışa bağımlı olmaktan kurtarıyor. Böylece sahada çalıştığımız hedef grup ani değişimlerde mağdur olmuyor, çalışmalarımızın sürdürülebilirliğini garantilemiş oluyoruz.
HAYALLERİNİ TERK ETMEDİ
- ABD'deki belli başlı üniversitelerden burs teklifi aldınız sanırım. Ancak SosyalBen'i ülkemizde daha yaygın duruma getirmek için bu teklifleri reddettiniz. Bu kararınızdaki ana motivasyonunuz neydi?
Kariyerimi sosyal girişimcilik üzerine kurdum. 2012 yılında New York Üniversitesi’nin İletişim Becerileri programından mezun olduktan sonra sosyoloji lisans eğitimi aldım. SosyalBen’i dernek yaptıktan sonra üniversiteden mezun olmaya yaklaştığım zamanlarda yurt dışı başvurularımı gerçekleştirmiştim. Harvard ve Oxford’tan da kabulüm geldi. Harvard’da sivil toplum yönetimi, Oxford’ta ise insan hakları hukuku programlarına katılabilecektim. Bu üniversitelerin beni kabul etmesine tabii ki çok sevindim ancak bir şeyler eksik gibiydi. Herkesin alkışladığı bu başarı, bana sahaya giderken, atölyede çocuklarla çalışırken yaşadığım mutluluğu, heyecanı vermiyordu. Hayallerimin peşinden gitmeyi tercih ettim. SosyalBen ile sahadaki hayallerimi gerçekleştirirken sosyal projeler ve sivil toplum yönetimi alanında yüksek lisans ve ardından da antropoloji doktorası ile akademik alanda da hayallerimin peşinden koşmaya devam ettim. Bence hangi ülkede hangi okulda okuduğunuz bir kurtuluş değil. Önemli olan neyi istediğini, neye yeteneğin olduğunu, kendini hangi alanda başarılı hissedebildiğini keşfedebilmek. Hayallerinin peşinden gidebilmek…
GÖNÜLLÜLÜK EĞİTİMİ
- Gönüllülük bir kültür olmalı diyorsunuz, biraz açar mısınız?
Gönüllülük dünya genelinde kabul gören bir kavram. Çünkü dünyanın ve insanlığın birbirine gereksinimi var. Ancak çoğu insan bir başkası için bir şeyler yapabileceğinin ve bunun kendisine de çok iyi geleceğinin farkında değil. Eğer bizden sonra gelecek nesillere paylaşmayı öğretebilirsek bugün konuştuğumuz birçok sorun kendiliğinden ortadan kalkacak. Gönüllü olan bir nesil aynı zamanda etkin bir yurttaş olur. Böylece üzerine düşen görevleri yerine getiren bir yurttaşlık şekli bir nesle kodlanır. Diğer yandan kurumlar “gönüllü” çalışmaları sırf sosyal sorumluluk için sahiplenmiyor. Bu çalışmaların iletişim becerilerine, takım çalışmasını öğrenmeye, “ben” yerine “biz” algısının oluşmasına, farklı alanlarda beceriler kazanmaya belirgin katkıları var. Gönüllülük bir kültür olursa bize kazandıracağı çok şey var. Bu nedenle SosyalBen Akademi ile gönüllülük eğitimleri veriyoruz. Kişilerin gelişiminin yanı sıra kurumlara bunu nasıl bir kültür haline getirebileceklerini anlatmaya çalışıyoruz.
YETENEĞİ KEŞFETMEK ÖNEMLİ
- Pek çok STK özellikle çocuklarla ilgili çalışmalarında daha çok temel gereksinimlere odaklanıyor. Ülkemizde biliyorsunuz özellikle sanatla ilgili birçok sorun dururken ne gereği var anlayışı hakimdir. Siz yönünüzü belirlerken bu çekinceyi yaşadınız mı?
Hiç çekince yaşamadım çünkü kendim çocukken deneyimleyerek görmüştüm. Matematikte “başarılı” olamayan ben kendimi iyi hissedebileceğim başka “başarı” alanlarının da mümkün olduğunu keşfetmiştim. Öyle ki neleri sevdiğimi keşfederken hemen her derste “başarılı” bir çocuk haline geldim. Çocuk yaşta yeteneklerini keşfedip o yeteneklerle kendine bir yaşam kuran gençler yaptığı işten ve bulunduğu ortamdan memnun bireyler haline geliyor. Bence hepimizin çevremizde böyle kişilere ihtiyacı var.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu