Kahramanımız İnce Memed!
İnce Memed’i çeşitli aralıklarla beş kez okuduğumu hatırlıyorum. Bu romanı her okuyuşumda da kendimi başka duygular, değişik çağrışımlar içinde buldum. İnce Memed, evrensel bir destan, “zalimle mazlumun” savaş destanıdır. İnce Memed içimde bir umut, zalimi korkutan bir kahramandır. Oradaki güzel insanları sevdim, Süleyman Emmiyi, Iraz kadını, Asım Çavuşu, Cabbar’ı, Recep Çavuşu; haksızlığa ve zulme karşı direnen bütün insanları sevdim. En başta da İnce Memed’i…
Unutulmaz hikâyeler!
Heinrich Böll’ün “Elsa Baskoleit’in Ölümü” adlı hikâyesinin hâlâ aklımda kalmasının sırrı ne? “Dram” deyince neden Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun “Bir Fotoğraf Canlanıyor” adlı hikâyesi aklıma gelir?Zeyyat Selimoğlu’nun o hüzün karışımı, gülünesi “Roza’nın Aşkı” hikâyesini okurken içinizde bir acıma duymaz mısınız?
Necati Cumalı’nın “Selim’i Anarım” hikâyesindeki Selim’i, onun içtenliğini hala anar, neşesini, çalışma azmini, dostluğunu - nasıl da - arar dururum. İzmir’e her gidişimde neden hep “Zabel Manol’u anarım? “Hanende Melek” matem içinde çırpınıp duran bir sevgi yumağıdır da aynı zamanda altın kalpli bir kadın, dersek dışarı mı düşeriz?
Ah bu hikâyeler!
Heinrich Böll’ün “Elsa Baskoleit’in Ölümü” adlı hikâyesinin hâlâ aklımda kalmasının sırrı ne? “Dram” deyince neden Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun “Bir Fotoğraf Canlanıyor” adlı hikâyesi aklıma gelir?Zeyyat Selimoğlu’nun o hüzün karışımı, gülünesi “Roza’nın Aşkı” hikâyesini okurken içinizde bir acıma duymaz mısınız?
Necati Cumalı’nın “Selim’i Anarım” hikâyesindeki Selim’i, onun içtenliğini hala anar, neşesini, çalışma azmini, dostluğunu - nasıl da - arar dururum. İzmir’e her gidişimde neden hep “Zabel Manol’u anarım? “Hanende Melek” matem içinde çırpınıp duran bir sevgi yumağıdır da aynı zamanda altın kalpli bir kadın, dersek dışarı mı düşeriz?
Oktay Akbal... Türkçeyi daha da güzelleştiren yazar!
Özellikle 1967’deki Cuntalı yıllardan sonra burada (Batı Trakya’da) Türkiye’den gelen bir gazete, bir kitap bulmak ne mümkün? Gümrükte Türkiye’den alınan takvimler bile çöpe atılıyor ya da yakılıyor. Türkiye’ye geldiğimde mutlaka bir de Cumhuriyet gazetesi alırdım.
İlhan Selçuk’un “Pencere”sine bakardım ilkin, ardından Oktay Akbal’ın “Evet-Hayır” köşesine. Türkiye’nin çeşitli sorunlarını dile getiren bir köşe yazısı mı okurdum yoksa lirik bir hikâye mi, şiir mi, ayrımına varamazdım. O güzelim Türkçe daha da güzelleşirdi.
“Günce” türünü de onunla tanıdık, sevdik. 1960’lı yıllardan sonra Yunanistan’daki “Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği” çatısı altında yayınlanan amatör “Birlik” ve “Öğretmen” dergilerinde yer alan bazı “günceler” görülüyorsa bunda Oktay Akbal’ın görünmez bir öncülüğü vardır. Türkçenin, Türk Edebiyatının bu büyük ustasını saygıyla selamlıyorum.
Kahramanımız İnce Memed!
İnce Memed’i çeşitli aralıklarla beş kez okuduğumu hatırlıyorum. Bu romanı her okuyuşumda da kendimi başka duygular, değişik çağrışımlar içinde buldum. İnce Memed, evrensel bir destan, “zalimle mazlumun” savaş destanıdır. İnce Memed içimde bir umut, zalimi korkutan bir kahramandır. Oradaki güzel insanları sevdim, Süleyman Emmiyi, Iraz kadını, Asım Çavuşu, Cabbar’ı, Recep Çavuşu; haksızlığa ve zulme karşı direnen bütün insanları sevdim. En başta da İnce Memed’i…
Unutulmaz hikâyeler!
Heinrich Böll’ün “Elsa Baskoleit’in Ölümü” adlı hikâyesinin hâlâ aklımda kalmasının sırrı ne? “Dram” deyince neden Muzaffer Hacıhasanoğlu’nun “Bir Fotoğraf Canlanıyor” adlı hikâyesi aklıma gelir?Zeyyat Selimoğlu’nun o hüzün karışımı, gülünesi “Roza’nın Aşkı” hikâyesini okurken içinizde bir acıma duymaz mısınız?
Necati Cumalı’nın “Selim’i Anarım” hikâyesindeki Selim’i, onun içtenliğini hala anar, neşesini, çalışma azmini, dostluğunu - nasıl da - arar dururum. İzmir’e her gidişimde neden hep “Zabel Manol’u anarım? “Hanende Melek” matem içinde çırpınıp duran bir sevgi yumağıdır da aynı zamanda altın kalpli bir kadın, dersek dışarı mı düşeriz?
Sait Faik’in hikâyelerinde Rum kahramanlar
Küçük insanların hikâyecisi Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerinin başkişilerinin birçoğu İstanbul Rum’udur. Balıkçılardır, küçük zanaatkârlardır, pansiyon, dükkân sahipleridir, meşhur meyhanecilerdir. Bu kişiler Sait Faik’in kitaplarında öyle bir anlatılır ki bazı pasaj ve sokaklar balık ve deniz kokusunun yanı sıra Bizans kokar, fakirlik, merhamet; çoğu kez de eğlence kokar.
Sait Faik, zamanın mekânlarını, bu insanları “bütün halleriyle” öyle bir sunar ki, hayran kalmanız bir yana, kendinizi tanımadığınız da kafanıza “dank eder”…
Doğumunun 115. yılında Sait Faik ve Rum kahramanları! Rahmi Ali’nin yazısı...
Küçük insanların hikâyecisi Sait Faik Abasıyanık’ın hikâyelerinin başkişilerinin birçoğu İstanbul Rum’udur. Balıkçılardır, küçük zanaatkârlardır, pansiyon, dükkân sahipleridir, meşhur meyhanecilerdir.
Bu kişiler Sait Faik’in kitaplarında öyle bir anlatılır ki bazı pasaj ve sokaklar balık ve deniz kokusunun yanı sıra Bizans kokar, fakirlik, merhamet; çoğu kez de eğlence kokar. Sait Faik, zamanın mekânlarını, bu insanları “bütün halleriyle” öyle bir sunar ki, hayran kalmanız bir yana, kendinizi tanımadığınız da kafanıza “dank eder”…