1990'lardan açılım önerileri

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'nun İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a dünkü görüşmelerinde sunduğu "Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi Raporu", 1990'lı yıllarda çeşitli parti, sendika ve sivil toplum örgütlerince hazırlanan Kürt raporlarını gündeme getirdi.

Yayınlanma: 14.08.2009 - 06:51
Abone Ol google-news

Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu'nun dün İçişleri Bakanı Beşir Atalay'a sunduğu Doğu ve Güneydoğu Bölgesi raporu, Münir Ceylan, Sabri Özdeş, Murat Aytemiz ve Nuri Çelebi tarafından hazırlanmış ve Mart 1993'te kamuoyuna açıklanmıştı. Raporda, bölgede yaşanan sorunların halkın kültürel gelişimini engellediği belirtilmiş, Kürtler'in etnik kimliğine saygı duyulması ve kültürel kimliklerini geliştirmeleri önünde engellerin kaldırılması çağrısında bulunulmuştu. Bölgede yaşanan faili meçhul cinayetlerin yaşandığı belirtilen raporda koruculuk sisteminin yeni sorunlar yarattığı vurgulanmıştı.

Raporda, Doğu ve Güneydoğu halkının Türkiye'nin bölünmesi yönünde bir talebinin olmadığı, ancak kamusal hizmetlerden eşit şekilde yararlanmak istediği belirtilmişti.


SHP 1990 raporu

1989'da dönemin Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) Genel Sekreteri Deniz Baykal'ın başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan ve 1990'da yayımlanmasının ardından büyük tartışma yaratan 'SHP'nin Güneydoğu sorununa bakışı ve çözüm önerileri raporu' sorumun çözümüne ilişkin kapsamlı çözüm önerilerini içeriyordu. Türkiye'nin etnik köken açısından çoğulcu bir yapıya sahip olduğu belirtilen raporda, "Cumhuriyetimizin temel özelliği onun bir siyasal bilinç cumhuriyeti olmasındadır. Cumhuriyet, Kurtuluş savaşı sürecinde bu anlayışla Anadolu'da yaşayan ve değişik etnik kökenden gelen herkesin ortak katkısı ve eşit ağırlığı ile kurulmuştur" deniliyordu.

Raporda, sorunun çözümü için önemli bir siyasal tercihin de 'yurttaşlık' kavramının ön plana çıkarılması olduğuna dikkat çekilmiş, "Yurttaş kavramı, Cumhuriyetin bireylerinin bir arada yaşamasını anlamlı kılan, ona içerik ve zenginlik katan siyasal bir kimlik kavramıdır" ifadelerine yer verilmişti. "Demokrasinin doğal gereksinimi olan düzenlemeleri bir lütuf, bir özveri, bir zamanlama şeklinde görme anlayışı yanlıştır" denilen raporda sorunun çözülmesi için şunlar önerilmişti:

"Bölge insanına potansiyel suçlu gözüyle bakılıyor, devlet, terör tuzağına düşmemeli, terör örgütü ileri sürülerek halka baskı yapılmamalı,

Anadil yasağı kaldırılmalı, insanların anadillerini konuşabilmeleri, öğretebilmeleri ve bu dillerde kültür etkinliğinde bulunmaları güvence altına alınmalı, bu dillerde yayın olanağı da sağlanmalı,

Güvenlik örgütlerinin çekirdek kadroları profesyonel elemanlardan oluşmalı, koruculuk ve Olağanüstü Hal Bölge Valiliği kaldırılmalı,

Türkiye'nin diğer bölgelerinden çok daha fazla sosyal adaletsizliğin olduğu ve ekonomik sıkıntı çeken bölgeye yatırımlar artırılmalı, Bölge Kalkınma Planı hazırlanmalı,

Hiç kuşku yok ki Türkçe resmi dil olarak kalacak; ancak insanların anadillerini konuşabilmeleri, öğretebilmeleri ve bu dillerde kültür etkinliğinde bulunmaları güvence altına alınmalı, bu dillerde yayın olanağı da sağlanmalı,

Değişik kültür ve diller için enstitüler ve araştırma birimleri kurulmalı.

Amacımız, insan unsuru sürekli önde tutularak yurttaşların etnik köken ve mezhep başkalığından ötürü horlanmadığı bir toplum düzenine ulaşmaktır."

SHP, bu raporu yayımlandığı dönemde yoğun tepkiyle karşılaşmış, dönemin SHP Genel Sekreter Deniz Baykal hakkında DGM'de 'halkı kin ve düşmanlığa tahrik' suçlamasıyla soruşturma açılmış ancak dokunulmazlık nedeniyle dava açılamamıştı.


CHP 1999 raporu

CHP, 1999'da yeni bir Güneydoğu raporu yayımladı. İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu başkanlığındaki komisyon tarafından hazırlanan Doğu ve Güneydoğu Raporu, SHP'nin 1990 raporunun güncelleştirilmiş haliydi. Raporda 75 yıllık cumhuriyetin feodal yapıyı aşamadığı, bölgedeki toprak dağılımında dengesizliğin feodal yapıyı güçlendirdiği vurgulanmıştı. CHP'nin Kürt sorununun çözümlenmesine öncülük etmeyi sosyal demokrat kimliğinin ertelenemez bir temel sorumluluk alanı olarak gördüğü vurgulanan raporda Kürt sorununa yönelik olarak 'demokratikleşme' ve 'bölgesel sosyo-ekonomik kalkınma' politikaları önerilmişti.


TÜSİAD raporları

Türkiye'nin en büyük işveren örgütü TÜSİAD da 1997'de Türkiye'de demokratikleşmeye ilişkin bir rapor hazırlatmış, raporda Kürt sorununa ilişkin değerlendirmeler dikkat çekmişti. Prof. Dr. Bülent Tanör tarafından hazırlanan 'Türkiye'de demokratikleşme perspektifleri' başlıklı raporun insan hakları bölümünde 8 sayfa Kürt sorununa ayrılmıştı. Bu bölümde yurttaşların çocuklarına Kürtçe ad koyamadığı belirtilmiş ve ad koyma serbestisi getirilmesi istenmişti.

Raporda yerleşim yerlerinin adlarının Türkçeleştirmesi konusunda ise "Yerleşim yerlerinin adları, her ülkenin kültürel malvarlığı ve mirası demektir. O adlar yöre halkı tarafından yüzyıllar öncesinde konmuş ve benimsenegelmiştir. Merkezi kararlarla bunların değiştirilmesi milli kültür patrimuvanına da saygısızlıktır" denilmiş, değiştirilen yerleşim yeri adlarının halkın vermiş olduğu adlara döndürülmesi önerilmişti. Raporda dil yasaklarının kaldırılması gerektiği belirtilmiş, herkese ana dilini okulda ya da okul dışı kurumlarda öğrenebilme ve geliştirebilme hakkı tanınması gerektiği kaydedilmişti. Türkçeden başka dillerde yayın olanağının sağlanması gerektiği ifade edilen raporda, Siyasal Partiler Kanunu'nda ve Dernekler Kanunu'nda yer alan Türk dilinden ve kültüründen başka dil ve kültürleri korumayı ve yaymayı yasaklayan hükümlerin kaldırılarak Türkiye'nin "kültür soykırımcısı" damgasından kurtulması gerektiği belirtilmişti.

TÜSİAD'ın 2001'de hazırlattığı raporda da AB reformlarının hızlandırılması çağrısında bulunulmuş, kültürel hakların tanınması için gerekli değişikliklerin yapılması, Anayasa'daki dil yasaklarının kaldırılması önerilmişti.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon