‘Ergenekon’un Gölgesinde Uzun İnce Bir Yol

‘Ergenekon’un Gölgesinde Uzun İnce Bir Yol
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 11.11.2008 - 10:21

Ergenekon adı altında yürüyen soruşturma ve yargılama sürecine baktığımızda, madalyonun bir yüzünde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: İstanbulun bir ilçesinde ele geçen bombalar, nasıl oluyorsa, siyasetçilerin, sanatçıların, sivil toplum örgütü liderlerinin, gazetecilerin, yazarların, öğretim üyelerinin, rektörlerin gözaltına alınmasına, tutuklu veya tutuksuz yargılanmalarına yol açmış durumda. Örneğin, ülkenin önde gelen gazetelerinden birisi olan Cumhuriyet Gazetesinin Yazarı İlhan Selçuk ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Gazeteci-Yazar Tuncay Özkan, ülkenin önde gelen üniversitelerinden birisi olan İstanbul Üniversitesinin eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, ülkenin en fazla üyeye sahip sivil toplum örgütlerinden birisi olan Atatürkçü Düşünce Derneğinin Genel Başkanı Şener Eruygur ve yine bir sivil toplum örgütü olan Ankara Ticaret Odasının Başkanı Sinan Aygün, ülkede fazla bir oy tabanı olmasa da, aldığı düşük oy oranına rağmen sık sık gündeme gelen İşçi Partisinin Genel Başkanı Doğu Perinçek ve daha birçok gazeteci, yazar, sanatçı, öğretim üyesi, sivil toplum örgütü temsilcisi, siyasetçi tutuklu veya tutuksuz yargılanmakta.

İşin en ilginç yönü ise, bu duruma tepki vermemenin, genellikle, bu kişilerin siyasal görüşlerine katılıp katılmamakla belirleniyor olması. Yani, Bu kişinin siyasi görüşüne katılmıyorum, öyleyse tutuklanması ve/veya yargılanması iyi biçiminde, açık veya gizli bir tavırla karşı karşıyayız. Oysa bu kişilerin siyasi görüşlerine katılıp katılmamak tamamıyla konu dışı olmalı. Bu kişilerin gerçekten bombalarla, darbe planlarıyla, yasadışı örgütlenmelerle bir ilgileri olabilir mi? Böyle olduğuna veya olabileceğine dair ifade veren kişilerin savcı tarafından bu derece ciddiye alınması, bu kişilerin gece yarısı, sabaha karşı gözaltına alınmaları, tutuklu veya tutuksuz yargılanmaları normal mi değil mi? Bunu etkili bir biçimde soran ve sorgulayan kişi sayısı son derece yetersiz.

Şimdi birisi çıksa, AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğanın, Gazeteci-Yazar Fehmi Korunun, Yazar Abdurrahman Dilipakın ve medya, siyaset, üniversite camiasında muhafazakâr, İslami çizgide olan şu kişilerin veya Sahne Sanatçısı Huysuz Virjinin, bizim kapıcının kızının ve yan sokaktaki TEKEL Bayii sahibinin Ergenekonadlı yasadışı oluşumla ilişkili olduğuna dair duyum aldım diye ifade verse, savcı bunları da mı ciddiye alacak? Herkes herkes hakkında bir şeyler söyleyebilir, her söylenen şey, hele savcılık ve yargı üyeleri tarafından, bu kadar ciddiye alınırsa, bir gün gelir, ülkede tutuklanmayan ve/veya yargılanmayan insan kalmaz. Olay 12 Mart askeri yönetimi sırasında Gazeteci-Yazar Altan Öymenin uçak kaçırmak iddiasıyla tutuklanıp yargılanması gibi traji-komik durumlara dönüşür.

Şu soruları tekrar sormak ve gündemde tutmak gerekiyor: İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Kemal Alemdaroğlu, Sinan Aygün nasıl olur da böyle bir davada yargılanırlar? Doğu Perinçek, Şener Eruygur, Tuncay Özkan hangi gerekçeyle bu davanın parçası haline geldiler, eğer bir şekilde gelmiş olsalar da, tutuksuz yargılansalar, yurtdışına mı kaçacaklar? Tutuksuz yargılanmak için Şener Eruygurda söz konusu olduğu gibi, tutukluyken komalık mı olmak gerekiyor? Bu tür acayip, akıl almaz gelişmeler hangi demokraside, hangi Avrupa Birliği ülkesinde görülebilir? Birileri, birilerinin yargılanmasından, tutuklanmasından, onların görüşlerine katılmadıkları için, garip bir haz alıyor.

Cumhuriyet tarihinde farklı görüşte ve siyasi çizgide daha birçok başka yazarın, sanatçının, gazetecinin, siyasetçinin yargılanmasında ve hapis yatmasında yaşanan olayın bir benzeri, şu anda tekrar yaşanıyor. Birisinin görüşlerini beğenmiyor musunuz? Yargılanmasına, tutuklanmasına, kodesi boylamasına alkış tutalım, çanak tutalım!biçiminde bir zihniyet var. Türkiyenin yıllardır sona ermeyen, bizi kangren gibi kemirip bitiren bir hastalığıdır bu.

Oysa asıl amaç, darbecileri, devlet olanaklarını yasadışı örgütlenmelerde kullananları ele geçirmek değil mi?

Bu nasıl bir darbeci avcılığıdır ki, darbe yaptığı kanıtlanmış, 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştirmiş Kenan Evren Marmariste tatil yapmaktayken, darbe örgütleyip örgütlemedikleri konusunda spekülasyonlara ve çeşitli iddialara maruz kalan yazarlar, gazeteciler ve öğretim üyeleri şu anda tutuklu veya tutuksuz yargılanmaktadırlar?.. Bu kişiler aylar veya yıllar sonra beraat eder de, Kenan Evren hâlâ Marmariste tatil yapmaya devam ederse, savcıların, yargının, darbeci avına çıktıklarını söyleyen siyasetçilerin herhangi bir itibarı ve inandırıcılığı kalır mı? Eğer siyasetçiler, savcılar, yargı üyeleri, darbecileri yakalamak ve mahkûm etmek istiyorlarsa, öncelikle, zaten darbeci oldukları ortaya çıkmış olan 12 Eylül darbecilerinin yargılanmalarını sağlamaları gerekmez mi? 12 Eylül 1980den önce sıkıyönetim sırasında tüm yetkilere sahip komutanların terörü nasıl önleyemediklerinin, terörün 12 Eylül darbesiyle birlikte bıçak gibi nasıl kesilebildiğinin araştırılması ve soruşturulması gerekmez mi?

Eğer siyasetçiler, savcılar ve yargı üyeleri, devlet içindeki yasadışı çeteleri, cinayet işleyenleri ve işletenleri ortaya çıkartmak istiyorlarsa, 1970lerde, 1980lerde ve 1990larda meydana gelen ve hâlâ aydınlatılamamış cinayetleri, suikastları, katliamları ortaya çıkartmaları, mesailerini biraz da onlara harcamaları, onlarla da uğraşmaları gerekmez mi?

1969’da ODTÜ öğrencisi Taylan Özgürün öldürülmesi, 1975te CHP Genel Başkanı Bülent Ecevite suikast girişimi, 1977de İstanbul Taksimde 1 Mayıs mitinginde 34 kişinin öldürülmesi, 1978de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 öğrencinin öldürülmesi, Ankara Bahçelievlerde Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 öğrencinin öldürülmesi, Öğretim Üyesi Bedrettin Cömertin öldürülmesi, Kahramanmaraşta 111 kişinin öldürülmesi, 1979da Gazeteci-Yazar Abdi İpekçinin ve Öğretim Üyesi Orhan Cavit Tütengilin öldürülmesi, 1980de DİSK Genel Başkanı Kemal Türklerin ve Çorumda 57 kişinin öldürülmesi, eğitimci-yazar Ümit Kaftancıoğlunun öldürülmesi, 1990da Öğretim Üyesi Muammer Aksoyun, SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçokun, Gazeteci Çetin Emeçin ve Yazar Turan Dursunun öldürülmesi, 1993te Gazeteci-Yazar Uğur Mumcunun, Sıvasta 33 yazar ve sanatçının öldürülmesi, 1995te İstanbul Gazi Mahallesinde 18 kişinin öldürülmesi, 1999da Öğretim Üyesi-Yazar Ahmet Taner Kışlalının öldürülmesi olayları; 1996’da patlak veren Susurluk Skandalı”; 1970’lerde sağ görüşlü, MHPli, ÜGDli teröristlerin devlet içindeki bazı odaklarla, özellikle emniyet, jandarma ve istihbarat içindeki ilişkileri, 1990larda Türkiyedeki Hizbullahın ve başka köktendinci terör örgütlerinin yine devlet içindeki bazı odaklarla, yine emniyet, jandarma ve istihbarat içindeki ilişkileri doğrultusunda ortaya çıkan olgular ve iddialar, 2001de Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkanın öldürülmesi ve bunun gibi daha birçok olay.

Acaba bugün Ergenekongoygoyculuğu yapanlar, hâlâ tam olarak aydınlatılamamış olan bu acı olaylarla ilgilenmeye de zaman bulacaklar mı? Yoksa bu ülkede insanların, yaşayanlara kalmadığı gibi, ölülere de mi saygısı kalmadı?!

Doç. Dr. Örsan K. Öymen


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler