‘Ergenekon’un Gölgesinde Uzun İnce Bir Yol
“Ergenekon” adı altında yürüyen soruşturma ve yargılama sürecine baktığımızda, madalyonun bir yüzünde ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: İstanbul’un bir ilçesinde ele geçen bombalar, nasıl oluyorsa, siyasetçilerin, sanatçıların, sivil toplum örgütü liderlerinin, gazetecilerin, yazarların, öğretim üyelerinin, rektörlerin gözaltına alınmasına, tutuklu veya tutuksuz yargılanmalarına yol açmış durumda. Örneğin, ülkenin önde gelen gazetelerinden birisi olan Cumhuriyet Gazetesi’nin Yazarı İlhan Selçuk ve Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Gazeteci-Yazar Tuncay Özkan, ülkenin önde gelen üniversitelerinden birisi olan İstanbul Üniversitesi’nin eski Rektörü Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu, ülkenin en fazla üyeye sahip sivil toplum örgütlerinden birisi olan Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Genel Başkanı Şener Eruygur ve yine bir sivil toplum örgütü olan Ankara Ticaret Odası’nın Başkanı Sinan Aygün, ülkede fazla bir oy tabanı olmasa da, aldığı düşük oy oranına rağmen sık sık gündeme gelen İşçi Partisi’nin Genel Başkanı Doğu Perinçek ve daha birçok gazeteci, yazar, sanatçı, öğretim üyesi, sivil toplum örgütü temsilcisi, siyasetçi tutuklu veya tutuksuz yargılanmakta.
İşin en ilginç yönü ise, bu duruma tepki vermemenin, genellikle, bu kişilerin siyasal görüşlerine katılıp katılmamakla belirleniyor olması. Yani, “Bu kişinin siyasi görüşüne katılmıyorum, öyleyse tutuklanması ve/veya yargılanması iyi” biçiminde, açık veya gizli bir tavırla karşı karşıyayız. Oysa bu kişilerin siyasi görüşlerine katılıp katılmamak tamamıyla konu dışı olmalı. Bu kişilerin gerçekten bombalarla, darbe planlarıyla, yasadışı örgütlenmelerle bir ilgileri olabilir mi? Böyle olduğuna veya olabileceğine dair ifade veren kişilerin savcı tarafından bu derece ciddiye alınması, bu kişilerin gece yarısı, sabaha karşı gözaltına alınmaları, tutuklu veya tutuksuz yargılanmaları normal mi değil mi? Bunu etkili bir biçimde soran ve sorgulayan kişi sayısı son derece yetersiz.
Şimdi birisi çıksa, “AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Gazeteci-Yazar Fehmi Koru’nun, Yazar Abdurrahman Dilipak’ın ve medya, siyaset, üniversite camiasında muhafazakâr, İslami çizgide olan şu kişilerin” veya “Sahne Sanatçısı Huysuz Virjin’in, bizim kapıcının kızının ve yan sokaktaki TEKEL Bayii sahibinin ‘Ergenekon’ adlı yasadışı oluşumla ilişkili olduğuna dair duyum aldım” diye ifade verse, savcı bunları da mı ciddiye alacak? Herkes herkes hakkında bir şeyler söyleyebilir, her söylenen şey, hele savcılık ve yargı üyeleri tarafından, bu kadar ciddiye alınırsa, bir gün gelir, ülkede tutuklanmayan ve/veya yargılanmayan insan kalmaz. Olay 12 Mart askeri yönetimi sırasında Gazeteci-Yazar Altan Öymen’in uçak kaçırmak iddiasıyla tutuklanıp yargılanması gibi traji-komik durumlara dönüşür.
Şu soruları tekrar sormak ve gündemde tutmak gerekiyor: İlhan Selçuk, Mustafa Balbay, Kemal Alemdaroğlu, Sinan Aygün nasıl olur da böyle bir davada yargılanırlar? Doğu Perinçek, Şener Eruygur, Tuncay Özkan hangi gerekçeyle bu davanın parçası haline geldiler, eğer bir şekilde gelmiş olsalar da, tutuksuz yargılansalar, yurtdışına mı kaçacaklar? Tutuksuz yargılanmak için Şener Eruygur’da söz konusu olduğu gibi, tutukluyken komalık mı olmak gerekiyor? Bu tür acayip, akıl almaz gelişmeler hangi demokraside, hangi Avrupa Birliği ülkesinde görülebilir? Birileri, birilerinin yargılanmasından, tutuklanmasından, onların görüşlerine katılmadıkları için, garip bir haz alıyor.
Cumhuriyet tarihinde farklı görüşte ve siyasi çizgide daha birçok başka yazarın, sanatçının, gazetecinin, siyasetçinin yargılanmasında ve hapis yatmasında yaşanan olayın bir benzeri, şu anda tekrar yaşanıyor. “Birisinin görüşlerini beğenmiyor musunuz? Yargılanmasına, tutuklanmasına, kodesi boylamasına alkış tutalım, çanak tutalım!” biçiminde bir zihniyet var. Türkiye’nin yıllardır sona ermeyen, bizi kangren gibi kemirip bitiren bir hastalığıdır bu.
Oysa asıl amaç, darbecileri, devlet olanaklarını yasadışı örgütlenmelerde kullananları ele geçirmek değil mi?
Bu nasıl bir darbeci avcılığıdır ki, darbe yaptığı kanıtlanmış, 12 Eylül askeri darbesini gerçekleştirmiş Kenan Evren Marmaris’te tatil yapmaktayken, darbe örgütleyip örgütlemedikleri konusunda spekülasyonlara ve çeşitli iddialara maruz kalan yazarlar, gazeteciler ve öğretim üyeleri şu anda tutuklu veya tutuksuz yargılanmaktadırlar?.. Bu kişiler aylar veya yıllar sonra beraat eder de, Kenan Evren hâlâ Marmaris’te tatil yapmaya devam ederse, savcıların, yargının, darbeci avına çıktıklarını söyleyen siyasetçilerin herhangi bir itibarı ve inandırıcılığı kalır mı? Eğer siyasetçiler, savcılar, yargı üyeleri, darbecileri yakalamak ve mahkûm etmek istiyorlarsa, öncelikle, zaten darbeci oldukları ortaya çıkmış olan 12 Eylül darbecilerinin yargılanmalarını sağlamaları gerekmez mi? 12 Eylül 1980’den önce sıkıyönetim sırasında tüm yetkilere sahip komutanların terörü nasıl önleyemediklerinin, terörün 12 Eylül darbesiyle birlikte bıçak gibi nasıl kesilebildiğinin araştırılması ve soruşturulması gerekmez mi?
Eğer siyasetçiler, savcılar ve yargı üyeleri, devlet içindeki yasadışı çeteleri, cinayet işleyenleri ve işletenleri ortaya çıkartmak istiyorlarsa, 1970’lerde, 1980’lerde ve 1990’larda meydana gelen ve hâlâ aydınlatılamamış cinayetleri, suikastları, katliamları ortaya çıkartmaları, mesailerini biraz da onlara harcamaları, onlarla da uğraşmaları gerekmez mi?
1969’da ODTÜ öğrencisi Taylan Özgür’ün öldürülmesi, 1975’te CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’e suikast girişimi, 1977’de İstanbul Taksim’de 1 Mayıs mitinginde 34 kişinin öldürülmesi, 1978’de İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi önünde 7 öğrencinin öldürülmesi, Ankara Bahçelievler’de Türkiye İşçi Partisi üyesi 7 öğrencinin öldürülmesi, Öğretim Üyesi Bedrettin Cömert’in öldürülmesi, Kahramanmaraş’ta 111 kişinin öldürülmesi, 1979’da Gazeteci-Yazar Abdi İpekçi’nin ve Öğretim Üyesi Orhan Cavit Tütengil’in öldürülmesi, 1980’de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in ve Çorum’da 57 kişinin öldürülmesi, eğitimci-yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun öldürülmesi, 1990’da Öğretim Üyesi Muammer Aksoy’un, SHP Parti Meclisi Üyesi Bahriye Üçok’un, Gazeteci Çetin Emeç’in ve Yazar Turan Dursun’un öldürülmesi, 1993’te Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu’nun, Sıvas’ta 33 yazar ve sanatçının öldürülmesi, 1995’te İstanbul Gazi Mahallesi’nde 18 kişinin öldürülmesi, 1999’da Öğretim Üyesi-Yazar Ahmet Taner Kışlalı’nın öldürülmesi olayları; 1996’da patlak veren “Susurluk Skandalı”; 1970’lerde sağ görüşlü, MHP’li, ÜGD’li teröristlerin devlet içindeki bazı odaklarla, özellikle emniyet, jandarma ve istihbarat içindeki ilişkileri, 1990’larda Türkiye’deki Hizbullah’ın ve başka köktendinci terör örgütlerinin yine devlet içindeki bazı odaklarla, yine emniyet, jandarma ve istihbarat içindeki ilişkileri doğrultusunda ortaya çıkan olgular ve iddialar, 2001’de Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın öldürülmesi ve bunun gibi daha birçok olay.
Acaba bugün “Ergenekon” goygoyculuğu yapanlar, hâlâ tam olarak aydınlatılamamış olan bu acı olaylarla ilgilenmeye de zaman bulacaklar mı? Yoksa bu ülkede insanların, yaşayanlara kalmadığı gibi, ölülere de mi saygısı kalmadı?!
Doç. Dr. Örsan K. Öymen
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu