Abhazya'nın tanınma savaşı
Kafkaslarda Rusya ile Gürcistan arasında yaşanan çatışmanın ardından Moskova'nın tanıdığı Abhazya, yeni bir eşikte. Rusya’nın kontrolünde olmakla suçlanan Abhazlar, Batının kendilerini yok saydığından şikayet ediyorlar. Batılı ülkelerin Abhazlara yönelik tavırları Abhazya’nın statüsüne ciddi etkide bulunabilir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından çekişmeli bir siyaset sahnesine ve son zamanlarda olduğu gibi sıcak çatışmalara ev sahipliği yapan Kafkasya’nın siyasi haritası, Ağustos ayından itibaren Rusya’nın müdahalesiyle radikal bir yeniden yapılanma sürecine girdi. Bu süreç devam ederken Güney Osetya’nın yanı sıra dünya kamuoyuna varlığını fark ettirmeyi başaran bir diğer küçük Kafkas cumhuriyeti de Abhazya oldu. 19. yüzyıl ortalarında Osmanlı Devleti ve Rus İmparatorluğu’nun arasında gerçekleşen çetin savaşların kozlarından biri olan Abhazya, önce Ruslar ardından da Gürcüler ile yaşadığı anlaşmazlıkların gölgesinde istikrarsızlığa mahkûm edilen, ancak verimli toprakları ve Karadeniz kıyısında olması dolayısıyla jeopolitik öneme sahip bir bölgedir.
Rusya’nın da tanımasıyla bağımsızlıklarını pekiştiren bu iki cumhuriyet, bugünlerde farklı gelecek arayışlarına girmiş gibi görünüyorlar. Önce Kuzey Osetya’yla birleşmek istediklerini açıklayıp ardından çelişkili bir biçimde böyle bir niyetlerinin olmadığını belirten Güney Osetyalı lider Eduard Kokoyti ve yalnızca “tam bağımsızlık” için mücadele ettiklerini, Rusya’yla birleşme isteklerinin söz konusu olamayacağını öne süren Abhaz lider Sergey Bagapş, birbirleriyle çelişen duruşlar sergilediler. Ancak, tanınmak için sarf ettiği lobi oluşturma çabalarının ve ikili temaslarının bu süreç içerisinde hızlanması, Abhazya’nın uluslararası arenada meşru bir statü kazanma yolunda çetin bir mücadeleye girdiğini gösteriyor.
Krizin tarihi geçmişi
Abhazya’nın bugün yaşamakta olduğu statü krizinin temelleri, SSCB yıllarında siyasi otoritenin daha kolay sağlanması amacıyla aralarında kültür ve tarih birliği bulunmayan halkları aynı cumhuriyete dâhil eden Stalinist politikalara dayanmaktadır. Abhazya, bu politikayla 1931 yılında Gürcistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlanarak özerklik statüsü elde etmiştir. Ancak, sahip olduğu özerkliğe rağmen hâkimiyet politikaları dolayısıyla bölgeye çoğunluğu oluşturacak ölçüde etnik Gürcü ve Ermeniler yerleştirilmiş, bu sayede de Abhaz kökenli nüfusun yerel yönetimde daha az söz sahibi olması sağlanmıştır. Ne var ki Gürcistan ve Abhazya arasındaki en büyük gerginlik, Abhazya’nın SSCB’den bağımsızlığını ilan eden Gürcistan topraklarına katılmasıyla kendini göstermiştir. Abhaz temsilciler, 23 Temmuz 1992 yılında Gürcistan merkezi yönetiminden bağımsızlıklarını ilan etmiş ve kısa bir süre sonra Gürcü askerinin saldırısıyla ağır bilânçolu bir savaşın ortasında kalmışlardır. 1999 yılında halkoylaması sonucu ilan ettiği bağımsızlık hiçbir ülke tarafından tanınmasa da, bu tarihten beri fiilen Gürcistan’dan bağımsız kalmıştır. Son olarak bu yıl 26 Ağustos’ta Rus parlamentosunda alınan bir kararla, bağımsızlığı Rusya Federasyonu tarafından tanınmıştır.
Nikaragua’nın 5 Eylül tarihinde Abhazya’nın bağımsızlığını tanıdığını ilan ederek Rusya’nın ardından bölgeye destek veren ilk ülke olması, ABD’deki bazı cumhuriyetçi yazarlar ve yayın organları tarafından iğneli bir dille küçümsense de, Abhaz yönetimi durumdan umutlu. Zira Sergey Bagapş, başta Belarus olmak üzere eski Sovyet cumhuriyetlerinden oluşan Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) ve Kolektif Güvenlik Örgütü (KGÖ) üyelerinin, hatta Küba ile Venezüella gibi sosyalist eğilimli Latin Amerika ülkelerinin yakın zamanda Abhazya’yı tanıyabileceğini iddia etmesi bunun önemli bir kanıtı. Bagapş’ın, AB üyesi olan ülkelerden ise konuya en sıcak yaklaşanın İtalya olduğunu belirtmesi dikkat çeken ayrı bir nokta.
‘Türkiye'yi önemsiyoruz’
Bağımsızlığını tanıtabilmek adına birçok ülkeyle temaslar başlatan Abhazya hükümeti, Türkiye’yle olan ilişkilerine büyük önem veriyor. Abhaz milletvekili Soner Gogua, siyasi ve ekonomik ilişkilerinin Rusya’yla sınırlı kalmaması ve geri kalan ülkelere de açılabilmeleri açısından Türkiye’yle olan ilişkilerine çok önem verdiklerini vurguladı. Gogua aynı zamanda mevcut süreçte kilit role sahip olan Türkiye’nin, hem ABD ve NATO’yu hem de Rusya’yı karşısına almayan bir politika üretmek zorunda olması nedeniyle güç durumda kaldığını anladıklarının altını çizdi. Benzer şekilde, Kafkas-Abhazya Dayanışma Komitesi Başkanı İrfan Argun, 2 Eylül’de Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’a yaptığı görüşmede de Türkiye’deki Abhaz kökenli vatandaşlar olarak hükümetten olumlu bir yaklaşım göremediklerini, ancak bunu “dünya siyasetinin bir gereği” olarak yorumladıklarını ifade etmişti.
Gogua’nın, Türkiye’nin KKTC meselesiyle Abhazya konusu arasında paralellik kuran açıklamaları, başka bir sorunu da gündeme getiriyor. Zira Gogua’nın, Türkiye’nin Kosova ve KKTC konusunda sergilediği tutumu Abhazya’dan da esirgemesinin çelişki oluşturacağını savunması, müzakere sürecine girilen Kıbrıs’taki gelişmeler dikkate alındığında, üzerinde durulmaya değer bir ima. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, 3 Eylül müzakerelerinden kısa bir süre önce Ankara’da yaptıkları basın açıklamasında, Kosova, Abhazya ve Osetya’nın bağımsızlıklarıyla oluşan yeni siyasi konjonktürün koz olarak kullanılacağını belirtmişlerdi. Aynı günlerde Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Markos Kyprianou’nun KKTC’yle Abhazya ve Osetya arasında paralellik bulunmadığını, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Yorgo Kumuçakos’un ise Atina’nın “devletlerin toprak bütünlüğünün korunması” ilkesini desteklediğini açıklaması, Abhazya’nın statü mücadelesinin bugünlerde Rum cephesinde endişe yarattığına dikkat çekiyor. Kısacası, Kafkasya ve Kıbrıs’ta sular kaynarken, Türkiye’nin Abhazya’yı tanıma olasılığı karşılığında Rusya’yla KKTC konusunda yapacağı bir pazarlığın uzun vadede getireceklerinin ölçülüp tartılması, stratejik açıdan önemli bir nokta gibi görünüyor.
Kozlar paylaşılacak mı?
Rusya’nın uydusu olma ithamlarıyla özellikle Batılı ve Batı yanlısı çevrelerce köşeye sıkıştırılmaya çalışılan Abhazya, “o halde bizi Rusya’ya bırakmayın” çağrısıyla uluslararası platformda kendine yer arıyor. Güney Osetya örneğinde gündeme gelen ilhak ve birleşme ihtimallerine sert bir şekilde karşı çıkan Abhaz yönetimi, BDT’ye üye olma amacı gütmesine rağmen Rus egemenliği altına girmek gibi bir niyetlerinin kesinlikle olmadığının altını çiziyor. Kendilerine tek destek veren ülkenin Rusya olması dolayısıyla, askeri ve ekonomik ilişkilerini ilerletmeyi hedeflerken, bu politikalarını eleştiren ülkeleri de kendilerine sırt çevirmekle ve çifte standart uygulamakla suçluyor. Türkiye’nin Abhazya konusunda sergileyeceği tutum ise şu an için belirsiz, ancak özellikle Kıbrıs konusunda önemli bir stratejik koz ortaya çıkmış gibi görünüyor. Rusya’nın bugüne kadar Rum Yönetimi lehine bir Kıbrıs politikası yürüttüğü ortada olsa da, Türkiye’nin Rus güdümündeki bağımsız Abhazya’yı tanıması karşılığında Rusya’nın Kıbrıs konusundaki tavrını uzun vadede yumuşatması ihtimal dâhilinde. Zira dünya siyaseti bu hızla değişmeye devam ettiği takdirde, bölgesel dengelerdeki değişimin Kafkasya ile sınırlı kalmayıp diğer meselelerin iç dinamiklerini de etkilemesi güçlü bir olasılık.
(Aylin Yardımcı, TUSAM Kafkasya Araştırmaları Masası)
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi