Adalet, Yine Adalet
Adalet ile kafiyeli ama düşmanlık/savaş anlamına gelen “adavet”, sözlüklerde kalsa da tek bir ses değişikliğinin gücünü yansıtan kavramdır. Güncel sorunlarımızın söylendiği gibi Cumhuriyet devriminden kaynaklanmadığını; kültür tarihimiz boyunca çözümü, çaresi bulunamamış, müzminleşmiş bir “havâzat” (dertler yumağı) olduğunu simgeler.
Olaylar ve Görüşler sayfasından uzakça kaldığım son haftalarda, “dindar kindar nesiller yetiştirme tartışması, 4+4+4 rumuzlu eğitim reformu, demokrasi–laiklik ilişkisi, cemaat–AKP ayrışması, Uludere olayının bulunamayan sorumlusu, Nevruz kutlaması, Sivas davasının ‘zaman-aşımı’na uğraması ile katliamı önleyemeyen görevlilere yıllar sonra soruşturma açma önerisi, vb.” sorunlarla gündem ısınıyor, siyasi gerilim yükseliyordu.
Hukukçu Rıza Türmen, “Yeni Bir Rejime Doğru” makalesinde (Cumhuriyet, 17 Mart), Meclis Eğitim Komisyonu’ndaki yasal engellemenin harp-darpla bir “Kara Pazar”a dönüşmesini demokratik dengenin bozulması gibi yorumladı. İki Dünya Savaşı arasında İtalya ve Almanya’da yaşanan benzer gelişmelere değinerek; Fransız yazar Martine Gozlan’ın başlığını ‘Türk Sahtekârlığı’ (*) olarak çevirdiği kitabında yer verdiği a) demokratik, b) laik, c) jeopolitik model olma sorunlarını sunuyordu okurların dikkatine.
İnsan Hakları Kurumu Başkanı Muzaffer İ. Erdost ise “Dindar mı, Laik mi?” başlıklı makalesinde (Cumhuriyet,18 Mart), bir lider karizmasıyla robotlaşan kitlenin özgür iradesini sorguluyor; “Böyle bir toplumun gençleri özgür değil, olsa olsa köle olur” diyordu. Erdost, Necip Fazıl’ın yolundan gidecek gençliğin dindar değil, kindar olacağını, oysa kendisini ölüme mahkûm eden yargıçlarına, “asıl suçlu sizlersiniz” diye haykıran Deniz Geçmiş kuşağının –dindar veya tinerci değil– halis milliyetçiler olduğunu; bugün izinden gidilen Saidi Nursi’nin doğa ve beşeri bilimleri “ecnebi ilim” saydığını vurguluyordu.
Bekir Çoşkun, kısaca “yönetime bayılan seçmenlerin ayılmasını” diliyor gibiydi.
Adalet ve adavet
Adalet ile kafiyeli ama düşmanlık/savaş anlamına gelen “adavet”, sözlüklerde kalsa da tek bir ses değişikliğinin gücünü yansıtan kavramdır. Güncel sorunlarımızın söylendiği gibi Cumhuriyet devriminden kaynaklanmadığını; kültür tarihimiz boyunca çözümü, çaresi bulunamamış, müzminleşmiş bir “havâzat” (dertler yumağı) olduğunu simgeler.
Orhun Yazıtları’nda Hakan, “Türk halkı yoksuldu; açları doyurdum, çıplakları giydirdim, ama biribirine düşman etmedim” diyor. Göçer-konarların yerleşik hayata geçişini destanlaştıran Dede Korkut, Oğuzların başı Bayındır Han’ı savaşa değil, barışa özendirir. Babasına isyan eden Uruz, Abaza Eli’nde Hıristiyan bir kızla evleneceğini söyler.
Selçuk boylarının İslamiyeti kabul ettiği yüzyılda yazılan ve ilk Türk mesnevisi sayılan Kutadgu Bilig’de Vezir Alytoldi, Hakan’a: “Adalet ve dilin erdemleri, sözün değeri, mutluluğun gelip geçiciliği, ikbalin vefasızlığı” üzerinde öğütler verir. İslamiyetin kuruluş ve yayılmasında devletin mezhebi yoktu. Biat ve şûraya Muaviye döneminde son verildi. Hz. Peygamber’in geleneğini sürdüren Hz. Ali, Devlet Yöneticilerine Öğütler’inde “Sivil toplum, seçimli iktidar, eşit bölüşüm ve adalet” önermiştir (Türkçesi Şule, 1980’ler). Ahlak-ı Alai eserinde, Kınalızade “adalet çemberi”ni şöyle tanımlamıştı:
Mülk ve devlet asker ve rical iledir / Rical mal ile bulunur / Mal reaya’dan husule gelir / Reaya adl ile muntazam olur.
“İslam Âlemi”ni inceleyen Ernst Gellner, bu tanımda göçerin eksikliğine değinir.
Osmanlı Sadrazamları valilerine sık sık “halka adil davranmalarını” emredermiş.
Adalet, din, iman ve kin(**)
Hazreti Muhammed: “Din nasihattir / İyi huy dinin kalıbıdır / Acı da olsa doğruyu söyleyin / İman, haramlardan ve hırslardan arınmadır / Bir günlük adil davranış 60 yıllık ibadetten üstündür” buyuruyor.
Hazreti Ömer: “Adalet mülkün temelidir” sözü hemen her ülkede duyuluyor..
Osmanlı Valisi Ziya Paşa bilgece sorguluyormuş: Kadı ola davâcı, muhzır / mübaşir de şâhit, / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adâlet.
Eflatun: Devletin adaleti, bireylerin mutluluğudur.
Pascal: Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir.
Benjamin Franklin: Ne iyi savaş vardır, ne de kötü barış.
Voltaire: Adalete hizmet insanların en yüce görevidir.
Montaigne: İnsan, en az bildiğine en çok inanır.
Tolstoy: Şiddete başvurmadan savunun doğruyu, adaleti.
Beypazarlı Havai: Kindar olan olmaz dindar.
Yunus Emre: Adımız miskindir, düşmanımız kindir bizim.
İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir;
sen kendün bilmez isen, bu nasıl okumaktır.
Töre ve düşünce olarak adalet, zaman-mekânların insanlığa barış yolunu gösteren ne güçlü simgesi !
* ‘Türk Sahtekârlığı’ yerine, “siyasal ikiyüzlülük/aldatmaca”, başlığın belki daha sadık çevirisi olabilir.
** Anılan kişiler ve düşünceler için bkz. M. Ertuğrul Saraçbaşı, Damıtılmış Sözler, (5. Basım) YKY, 1997.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi