Anayasa tartışması
Türkiye’de kabul edilmesinin ardından 1982 Anayasası üzerinde tartışmalar sürüyor. ‘Darbe anayasasının’ değiştirilmesi girişimlerine zaman zaman ‘daha gerici nitelik yükleneceği’ eleştirileri eşlik ediyor. Tartışmalar arasında Sosyalist bir ülke olan Küba Anayasası’nın siyasi, sosyal ilkeleri, yurttaşlara yaklaşımı farklı bir örnek oluşturabilir.
Yıllardır yapılmaya çalışılan ama türlü gerekçelerle yapıl(a)mayan, yürürlükteki 1982 Anayasa’mızın değiştirilme denemelerinin sonuçsuzluğu, değiştirilse bile daha özgürlükçü mü, yoksa bir darbe ürünü olan bu metnin daha da tutucu bir hâl mi alacağı endişeleri, sürekli gündemde. Türkiye’deki tartışmalar süredursun, bu konuda Küba Anayasası’na ilişkin bir değerlendirme farkıl bir örnek olabilir.
İdeoloji, kültür, coğrafya, ırk, millet, dil, din ayırımları olmaksızın bütün insanlığın hakettikleri var; Sağlık, eğitim, barınma, beslenme, kısaca yaşama dair haklarını içinde bulundukları sistemden bir şekilde sağlıyor olmaları gerekiyor. Belli başlıklar altında Küba Anayasa’sında bu haklar nasıl ve nekadarı garanti altında? Bu soruların yanıtlarını ararken, Anayasa’mızda bunların karşılıkları var mı, varsa nasıl düzenlenmiş bunlara da göz attık.
Mevcut Küba Anayasa’sı 24 Şubat 1976’da referandumla yürürlüğe girmiştir fakat geçmişi daha da eskilere dayanmakta. İlk Anayasa, 10 Ocak 1869’da Küba-İspanyol Savaşı’ndan hemen önce kabul edilmiş ve köleliğin yürürlükten kaldırıldığını ilan etmişti. Bu Anayasa İspanya’ya karşı verilen savaşta, otuz yıl boyunca üç kere değişiklik görmüş. ABD’nin Küba’yı işgali sonrasında tarihe “Platt Zeyilnamesi” olarak geçen sekiz maddenin kabul edilip Anayasa’ya yerleştirilmesiyle bu işgal karşılık bulmuş. Platt Zeyilnamesi, ABD’nin çıkarları için gerekli gördüğünde Küba’ya müdahale hakkı ve üs kurmak için ABD’ye toprak tahsisi hakkı veriyordu. Günümüze kadar gelen Guantanamo sorununun temeli bu maddeye dayanmaktadır. 1959’da Fidel ve diğer yurtseverlerin yaptıkları Devrim sonrasında kurulan Küba Cumhuriyeti bu maddeleri çıkartmıştır fakat ABD’nin Küba topraklarındaki “kanunsuz” işgali günümüzde devam etmektedir.
Siyasi ilkeler
“Küba bağımsız, egemen, demokratik ve sosyalist bir işçi devletidir. Egemenlik halkındır ve devletin tüm gücü halktan doğar. Başka bir yol kalmadığında, tüm vatandaşlar bu Anayasa’da belirtilen siyasi, sosyal ve iktisadi düzeni devirmeye çalışan herhangi bir kimseye karşı silahlı mücadele dahil olmak üzere her türlü araçla mücadele hakkına sahiptirler. Ulusu dönüştürmek, bütünüyle yeni ve adil bir toplum yaratmak konusundaki yeteneğini ispatlamış olan sosyalizm geri alınamaz: Küba asla kapitalizme geri dönmeyecektir. Marksizm-Leninizm ve Marti’nin fikirlerinin takipçisi olan Küba Komünist Partisi toplumun liderliğini temsil eder. Devlet din özgürlüğünü tanır, saygı gösterir, dini kurumlar devletten ayrılır. Küba’nın öncü gençliğinin örgütü Komünist Gençler Birliği, sosyalizmin geliştirilmesi görevi için devletçe tanınır ve teşvik edilir.”
Küba Anayasa’sına, 2002 yılında eklenen bir maddeyle “Devrimin sosyalist karakterinden geri dönülmeyeceği” ilkesi, kendi Anayasa’mızdaki 4. Madde gibi değiştirilemez hüküm olarak sabitlenmiştir. Ülkemiz; Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlanır. Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Anayasa, bu maddelerin değiştirilmesini dahi teklif etmemek şartıyla korunmaktadır. Sadece 1982 değil, hiç bir Anayasa’mızda, Küba’dakine benzer, açık bir şekilde, tüm vatandaşları gerektiğinde “Silahlı Mücadele”ye çağıran bir madde olmamasına rağmen, üç kere silahlı darbe yapılması ve bu hakkın Anayasa’ya dayandırılması oldukça ilginçtir. Eğer “Kemalizm” resmi ideolojiyse, Küba Anayasa’sında olduğu gibi, bu ideoloji açık olarak yer almamaktadır. Anayasa’mızda “Genç” kelimesi sadece Gençlik ve Spor bölümünde geçip, devletin gençleri nasıl yetiştireceği ile sınırlanmıştır. Küba Anayasa’sındaki, “gençlere görev verilmesinin” eşdeğeri olabilecek “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi” ne yazık ki Anayasa’da hiç yer bulamamıştır, bunlar düşündürücüdür.
Sosyal ilkeler
“Devlet, halk için halk iktidarı olarak, sadece Küba vatandaşlarının değil, “insanoğlunun” özgürlüğünü ve saygınlığını güvence altına alır, ulusal ekonomiyi planlı bir şekilde yönlendirir; çalışabilir durumdaki her erkek ve kadının bir iş olanağına sahip olmasını, hiçbir engelli insanın yeterli geçim kaynaklarından mahrum bırakılmamasını, hiçbir hasta insanın sağlık hizmetlerinden mahrum bırakılmamasını, hiçbir çocuğun okul, yiyecek ve giysi ihtiyaçlarından mahrum bırakılmamasını, hiçbir gencin eğitim olanağından mahrum bırakılmamasını ve hiçbir insanın eğitim, kültür ve spor etkinliklerinden mahrum bırakılmamasını güvence altına alır. Hiç bir ailenin rahatlık içinde yaşayacak bir konuttan mahrum kalmamasını başarmak için çalışır. Devlet din özgürlüğünü tanır, saygı gösterir ve güvence altına alır; her yurttaşın din değiştirme ya da dini inanca sahip olmama özgürlüğünü tanır. Küba Cumhuriyeti’nde dini kurumlar devletten ayrılır, farklı inanç ve dinler aynı saygıyı görürler”
Bu maddelere göre, iş, sağlık, eğitim ve barınma gibi temel haklar Anayasa’yla güvence altına alınmıştır. Anayasa’mızda ki 56. Madde Genel Sağlığa ait hükümleri barındırmakta, devletin planlama, düzenleme ve denetleme görevleri öne çıkmaktadır. 42. Madde, İlköğretim’in zorunlu ve “Devlet” okullarında parasız olmasını güvence altına alır fakat bütün vatandaşların “eğitim ve öğretim hakkından yoksun bırakılamayacağı” çok açık yer alırken, bunun “isteyen bütün vatandaşlar için”, devlet tarafından güvence altına alınıp alınmadığı net değildir. 57. Madde dışında Anayasa’mızda konutun bahsi geçmemektedir. Devletin rolü tedbir almak ve teşebbüsleri desteklemekle sınırlıdır. Din ve inanç özgürlüğü her iki Anayasa’da da güvence altındadır tek fark, Anayasa’mızda ki 24. Madde’de yer bulan “Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” tümcesidir.
Devletin egemenliği
“Küba Cumuriyeti anti-emperyalizm ve enternasyonalizm prensiplerini benimser. Yeni-sömürgeci ve emperyalist politikalar karşısında, Üçüncü Dünya ülkelerinin birliğini savunur, emperyalizmi kınar. Herhangi bir ülkenin iç ve dış işlerine yönelik doğrudan veya dolaylı müdehaleyi reddeder. Her devletin devredilmez ve egemen bir hakkı olan kendi topraklarında telekomünikasyonun kullanılışını evrensel uygulamalara bağlı olarak düzenleme haklarının ihlal edilmesine karşı durur. Saldırgan ve fetihçi savaşları uluslararası suç sayar; ulusal bağımsızlık mücadelelerinin ve işgale karşı direnişin meşruiyetini tanır; ve saldırı altında olan, bağımsızlık ve kendi kaderini tayin hakları için mücadele eden halklarla dayanışmayı enternasyonalist görevleri arasında sayar.”
Anayasa’mızda, emperyalizm ve sömürgeleşmeye ait bir madde yoktur. Ulusal telekom şirketimiz de, küreselleşen dünyada bütün telekomlar gibi özelleşirken, Küba’nın bu konuyu Anayasa’sında koruma altına alması dikkate değer.
Aile
“Devlet aileyi toplumun ana çekirdeği olarak kabul eder. Evlilik eşler için haklar ve görevlerin tam eşitliği temeline dayanır. Meşru veya gayri meşru doğan bütün çocuklar aynı haklara sahiptir. Devlet uygun yasal yollar ile ebeveynliğin belirlenmesi ve tanınmasını garanti eder”
Aile kurumu içinde, kadın erkek eşitliği ve evlilik dışı doğan çocukların yasal hakları kesin olarak güven altındadır. Anayasa’mızda 41. Madde’de 3.10.2001’de yapılan değişiklikle eşler arasındaki eşitlik Anayasal güvence altına alınmıştır.
Eğitim ve kültür
“Devlet eğitim ve kültür politikasını bilim ve teknolojideki ilerlemeler, Marks ve Marti’nin ideolojisi ile evrensel ve Küba ilerici pedegoji geleneğine dayandırır; eğitim devletin bir hizmetidir ve ücretsizdir. Ailelerin iktisadi durumundan bağımsız bütün eğitim araçları ücretsizdir. Yetişkinlerin ve işçilerin eğitimi de kurslar aracılığı ile hayata geçirilir. İçeriği Devrim karşıtı olmadığı sürece sanatsal yaratım ve ifade özgürlüğü vardır. Bilimde yaratma ve araştırma özgürlüğü vardır. Devlet işçilerin bilimsel çalışmalara katılmasını mümkün kılar. Devlet Küba’nın kültürel kimliğinin ve mirasının korunmasını sağlar.”
Küba, Sovyetler Birliği dağılmadan önce, Anayasal ideolojisini, Marksizm ve Leninizm üzerine kurmuştu fakat Sovyetler’deki değişiklikten sonra, ulusal bilince katkı vermesi için, zaten Fidel’in de fikir babası olan, Marti’nin öğretileri Anayasa’da yer almıştır. Anayasa’mızın 42. Madde’sine göre eğitim ve öğretimin Atatürk ilkeleri ve Devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, devletin gözetiminde yapılacağı güvence altına alınmış olması yukarıdaki madde ile koşuttur. Parasız eğitim sadece ilköğretim için geçerlidir. Anayasa’mızda sanatsal üretim ve Atatürk Devrimleri, işçiler ve bilimsel çalışmalar arasında ilişki kuran bir madde yoktur.
Yükümlülükler
“Vatandaşlar, sosyalist toplumun hedefleriyle uyumlu olarak ifade ve basın özgürlüğüne sahiptir. Toplanma, gösteri ve örgütlenme özgürlükleri emekçi halkın tüm kesimleri için geçerlidir… Vatandaşlara tanınan özgürlüklerin hiç biri Anayasa ve yasaların hükümlerine ve sosyalist devletin varlık ve amaçlarına ya da Küba Halkının sosyalizmi inşa etmek kararına aykırı biçimde hayata geçirilemez.”
Bu maddeyle ifade ve basın özgürlüğünün, Küba’nın sosyalist hedefleriyle çatışmaması Anayasal güvence altındadır. Elli yıla yaklaşan devrimin kazanımlarını ortadan kaldırmaya çalışan girişimleri önleyen bir maddedir bu, tıpkı Anayasa’mızın 1, 2 ve 3. maddeleri gibi. Sosyalizmin, günün koşullarına ve ihtiyaçlarına göre iyileştirilmesi, geliştirilmesi ve gerektiğinde de uygulamaların eleştirilmesi için birçok imkan ve ortam bulunmaktadır.
Bu araştırmaya kaynak olan belgeler her iki ülkenin Anayasa’lardır. Anayasa’nın devletin yükümlülüklerini, yapısını belirleyen, yurttaşların hak ve özgürlüklerini güvenceye bağlayan temel hukuk belgesi olduğu göz önüne alındığında, bazı kanun veya kararnamelerle, Anayasa dışında ki yaptırımlar, uygulamalar ve değişiklikler bu araştırmada gözönüne alınmamıştır.
Kaynaklar:
1- Küba Cumhuriyeti Anayasası, Jose Marti Küba Dostluk Derneği Yayınları
2- http://www.tbmm.gov.tr/Anayasa.htm
Bolivya’da Morales güçlendi
Bolivya’nın yerli halktan gelen ilk devlet başkanı sol görüşlü Evo Morales, Bolivya’daki şiddetli politik krizle ustaca başa çıktı. Morales, ülkeye getirmeye çalıştığı sosyalist reformlara karşı çıkan eyalet valileri ile görüşmeye giderken daha da güçlenmiş görünüyor.
Morales karşıtı protestocular eylül ayının başında hükümet binalarına saldırmış ve doğal gaz borularına sabotaj düzenlemişti. Ülkenin Morales’e muhalif olan dört bölgesinde muhalifler ve Morales yanlıları arasındaki çatışmalarda en az 17 kişi öldü.
Morales, ülkenin Pando eyaletinin Amazon bölgesinde sıkıyönetim ilan etti. Bölge yöneticisi köylülere karşı katliam yapma suçundan 18 Eylül’de tutuklandı.
Öte yandan askerler, bölgeye müdahale etme ve muhalif güçlerle karşı karşıya gelme konusunda tereddüt ettiler. Güney Amerika ülkelerinin başkanları, acil durum zirvesinde Morales’e güçlü bir biçimde destek vererek, herhangi bir darbe girişimini veya ayrılıkçı ayaklanmayı kınadıklarını belirttiler.
Washington merkezli Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi’nin başkanı Mark Weisbrot, “Güney Amerika’da Morales hükümetine karşı birlik halinde çok güçlü bir destek bulunuyor. Bölgenin sol, sağ ya da merkezindeki diğer ülkeler, Morales karşıtlarının şikayetlerinde haklı olduklarını düşünmüyorlar” yorumunu yapıyor.
Morales’in durum karşısında sergilediği ölçülü tavır, kendisini suçlayan protestocular ve tutuklu bulunan Pando Eyalet Valisi Leopoldo Fernandez’e yöneltilen suçlamalar ile karşıtlık oluşturuyor.
Morales karşıtlarının kalesi olarak görülen Santa Cruz’daki güçlü gazetelerden biri olan El Deber, Güney Amerika’lı başkanların desteği ile birlikte Morales’in reddedilemez bir biçimde güçlendiğini söyleyerek, muhalefetin protesto stratejisini tekrar gözden geçirmesi gerektiği yorumunda bulunuyor.
Sağ görüşlü eyalet valileri, merkezi hükümetten çok daha fazla bağımsızlık ve ülkenin enerji gelirlerinde daha fazla kontrol hakkına sahip olmayı talep ediyorlar. Kıtanın tam ortasında, denize kıyısı bulunmayan ve ekonomik dengesi sabitlenmemiş Bolivya için enerji gelirleri büyük önem taşıyor.
Morales ve karşıtları arasındaki görüşmelerde geçtiğimiz Salı günü uzlaşmaya varıldı ve Morales muhalif valileri ile taleplerini de konuşmaya razı oldu. Fakat uzlaşmanın ertesi günü, kongredeki karşıt valilerden oluşturulmak istenen Anayasa taslağı için bir tarih belirlemelerini istedi ve Çarşamba günü başlamasını umduğunu söylediği görüşmelere, ateşkes sağlanana kadar devam edileceğini açıkladı.
Siyasetbilimci Franklin Pareja, Morales’in karşıtları ile bir uzlaşmaya varması halinde gerçek anlamda güçleneceğini söylüyor. Pareja, “Kazanan ya da kaybeden yok, hepimiz kaybediyoruz” yorumunu yapıyor.
‘Fethetme planı’
Eski bir koka yaprağı çiftçisi olan Morales, 2006 yılı başında iktidara geldiğinde, Bolivya anayasasını Bolivya’nın yerli halkına daha fazla güç vereceğini ve doğal kaynaklar üzerindeki devlet kontrolünü arttıracağı sözünü vermişti.
Morales, gelecek aylarda bir anayasa tasarısını oylamaya sunmayı planlıyor fakat politik muhalifleri hem taslağa hem de büyük tarım arazilerinin bölünerek fakir halka dağıtılmasına karşı çıkıyor.
Morales ve Morales karşıtı eyalet valilerinin çoğu, geçtiğimiz ay Morales’in yüzde 67 oranında oy alarak galip çıktığı oylamayı onayladılar.
Santa Cruz eyaletinde çıkan bir başka gazete olan El Mundo, bölge valisini ve protestoların lideri konumundaki Branko Marinkovic’i Morales’in ülkenin doğu bölgelerini “fethetme” planına yeterice önem vermemekle eleştirdi.
Morales, desteğinin büyük çoğunluğunu ülkenin daha fakir olan Batı’daki dağlık bölgelerden alıyor. Morales’in sol görüşle uyuşan politikalarına karşı çıkanların çoğu ise ülkenin doğal gaz kaynakları tarafından zengin, daha verimli ve Avrupa soyundan gelen elitlerin yaşadığı Doğu bölgelerinde bulunuyor.
Morales, Küba’nın eski lideri Fidel Castro ve Venezuela’nın sosyalist devlet başkanı Hugo Chavez ile yakın ilişkiler içinde ve ülkenin doğu bölgeleri Morales’in Bolivya’ya komunist bir rejim getirmesinden korkuyor.
Morales hükümeti, geçen yıl sağ görüşlü eyalet valilerini ve hukukçuları geçen yıl yandaşları tarafından muhalefet boykotu sırasında onaylanan anayasa taslağından bu yana susturmayı başardı. Bir çok politika analisti son görüşmeler bir çözüme ulaşsa bile, anlaşmazlığın devam edeceğinden korkuyor.
Bolivya merkezli bir araştırma grubu olan Andlar Enformasyon Ağı başkanı Kathryn Ledebur, “Hiç bir taraf için gerçek problem çözülmedi. Her iki taraf da sadece güçlerini geri kazanana kadar tartışmaya ara veriyorlar.” Yorumunu yapıyor.
Derleyen: Gözde Demirel
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu