Antiemperyalist bir tiyatro oyunu
Ataol Behramoğlu’nun kaleme aldığı tiyatro oyunu Lozan; 1993’te Metin Belgin yönetiminde, Timur Selçuk’un beste ve şarkılarıyla Antalya Devlet Tiyatrosu’nda sahnelenmiş, İstanbul turnesinde de başarıyla oynanmıştı. Behramoğlu, aradan geçen yıllardaki birikimlerinin ve ulaşılan yeni bilgilerin ışığında, baştan sona gözden geçirdiğini ifade ettiği bu yeni metni okuyucunun ve tiyatro dünyamızın ilgisine sunuyor.
Ataol Behramoğlu ile Lozan Barış Konferansı olgusunun özellikle “antiemperyalizm” olgusundan hareketle de tiyatrolaşmaya çok elverişli özelliklerinden esinle kaleme aldığı fakat bir tarih incelemesi değil, edebi bir metin olduğunu imlediği, Lozan’ı (Tekin Yayınevi) konuştuk.
YENİLENEN KURGU
- İlk baskısı 1993’te yapılan Lozan isimli oyununuzu yeniden gözden geçirerek tekrar yayınladınız. 28 yıl sonra neden böyle bir gereksinim duydunuz?
Konuya ilişkin pek çok belge üzerinde çalışmaya 1970’lerde başlayıp yazımını 1983’te tamamladığım Lozan, yıllar süren yurt dışı sürgünümden ülkeye döndükten sonra yayınlanmış, sahneye de aynı yıl taşınmıştı.
Antalya Devlet Tiyatrosu oyuncularınca değerli tiyatro sanatçısı Metin Belgin yönetiminde gerçekleşen bu yorum İstanbul turnesinde de birkaç kez izleyiciyle buluşmuştu.
Bu, bence mükemmel uyarlamaya karşın kendi tekstimde beni tedirgin eden birkaç sorun vardı: Biri “final”deki belirsizlikti. İkinci sorun oyunda belge yükünün fazlalığıydı. Yıllar içinde zihnimde oluşturduğum çözümleri geçen yıl yazıya dökerek oyuna içime çok daha sinen bir kurgu ve içerik tutarlılığı kazandırabildiğimi düşünüyorum…
YENİ YAZIMIN FİNALİ!
- Türkiye’nin kurtuluş ve kuruluş tarihindeki çok önemli olaylar arasından neden özellikle Lozan Barış Antlaşması’nı seçtiniz?
Lozan konusunda çalışmaya İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndaki dramaturgluğum sırasında çok değerli tiyatro sanatçıları Beklan Algan, Erol Keskin ve Macit Koper’in önerisiyle başlamış, bir zaman birlikte bir “beyin fırtınası” gerçekleştirmiştik…
Lozan konusunda kuşkusuz bilgi sahibiydim. Fakat o süreçte okuduklarım ve düşündüklerim, emperyalizme karşı verilen savaşın Lozan’da bu kez masada aynen sürdüğünü gösteriyordu.
Öyleyse Lozan konusunda bir oyunun omurgasını esas olarak “antiemperyalizm” oluşturmalıydı. Nitekim öyle de oldu….
Ayrıca, Lozan Barış Konferansı olgusunun tiyatrolaşmaya çok elverişli özelliklerini de belirtmek gerekir… Örneğin maskeli balo sahnesi…
Barış görüşmeleri sırasında bir balo ya da balolar verildiğini Rıza Nur’un anılarında okumuştum… Maskeli balo fikri oradan doğdu…Balonun maskeli olanının emperyalizme daha çok yakıştığını düşünerek…
- İlk baskıya yazdığınız ön sözde “Lozan’ın bir ‘zafer’ mi, yoksa ‘hezimet’ mi olduğunu tartışmaktan çok emperyalizmin ne olduğunu tartışmamız gerektiğine inanıyorum” diyorsunuz.
Lozan’ın zafer mi hezimet mi olduğu tartışmaları, hezimet sözündeki kara yüreklilik bir yana, konunun basite indirgenmesidir. Belgeler ve olgular üzerinden her şey tartışılabilir. Ülkemiz bunu yapabilmenin gerektirdiği öz güven ve olgunluk düzeyine artık ulaşmış olmalıdır.
Fakat, oyunun bu yeni yazımının “final”inde, oyun kahramanlarından “yazar”ın sözleriyle, “bütün bu tartışmaların bize nice acılardan geçerek armağan edilmiş, özgür, bağımsız vatanda yapıldığı unutulmaksızın”…
‘CUMHURİYET TARİHİMİZİ ÇOK İYİ BİLMİYORUZ!’
- Bu yapıtın gençler tarafından izlenmesinin Lozan’ın, özellikle de emperyalizmin anlaşılması bakımından önemli olduğunu düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
Çok doğrudur, öyle olmalıdır derim. Hem de sadece gençler tarafından değil, herkes tarafından. Tarihimizi, en başta da Cumhuriyet tarihimizi ne yazık ki çok iyi bilmiyoruz…
- 1960’ların sonundan günümüze kadar Türk edebiyatında derin izler bırakmış, önemli bir şairimizsiniz. Bir şair olarak Lozan’ı neden bir oyun ile anlatmak istediniz?
Diyaloglarla ve hızla gelişen, zamansal bağlantıların (sinemadaki gibi) ön söze gereksinim olmaksızın sağlanabildiği tiyatroyu, şiire her zaman yakın bulmuşumdur…
Kaleminizden ya da tuşlardan dökülen sözlerinizin ve görüntülerin sahnede canlanması ise bana hep büyüleyici görünmüştür.
Lozan konusu kuşkusuz, tıpkı Ali Suavi gibi, roman olarak da işlenebilir. Fakat o benim işim değil.
‘TARİH İNCELEMESİ DEĞİL, EDEBİ BİR METİN!’
- Oyun iki bölümden oluşuyor. İlk bölümde Tanzimat Fermanı, Birinci Dünya Savaşı, savaş sonrası Türkiye’nin paylaşılması, Sivas Kongresi ve Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasına kadar pek çok konuya hızlıca değiniyorsunuz. Okuyucunun ya da izleyicinin akıştan kopmaması için belli bir tarih bilgisine sahip olması gerektiğini düşünüyor musunuz?
Elbette bu bilgiler gereklidir. Okuyucu (izleyici) okuma (izleme) öncesinde ya da sonrasında bu konularla ilgili okumalar yapmalıdır. Sonuç olarak bu oyun tarih incelemesi değil, edebi bir metindir. Tarihsel olgularda ayrıntılara girmek oyun yazarının sorunsalı olmasa gerektir.
- Oyunun ikinci bölümü boks ringi ile başlıyor, kanto ve maskeli balo ile devam ediyor. İlk bölüme göre sanki daha eğlenceli, daha halk tiyatrosu gibi. Örneklerini Shakespeare, Brecht ya da Çehov’un bazı oyunlarında görebileceğimiz vodvil tarzı komedi de diyebiliriz belki.
Okur; Lozan konferansındaki Boğazlar oturumu, Musul oturumu, emperyalizmin ikiyüzlülüğü gibi ciddi konuları okurken bir yandan da eğleniyor.
Saptamalarınız çok doğru. Shakespeare, Çehov, Brecht en sevdiğim, üzerlerinde en çok düşündüğüm oyun yazarlarının başında gelir. Her birinin oyunlarında en ciddi konuların ve sorunların yanı sıra mizah öğeleri de vardır.
HALK TİYATROSU VE ORTA OYUNU ÖĞELERİ
Çehov’un oyunlarının dilimize çevirmeni olduğumu biliyorsunuz. Tütünün Zararları, Ayı vb. vodvillerinin yanı sıra, İvanov’dan Vişne Bahçesi’ne en ciddi konuların ve sorunların işlendiği oyunlarının da her birinde mutlaka komik (ya da trajikomik) öğeler ve kahramanlar vardır. Bu Shakespeare ve Brecht’in oyunlarında da (kuşkusuz her biri için kendine özgü yöntemler ve ölçülerle) böyledir.
Hem Ali Suavi’de hem Lozan’da bizim halk tiyatrosu, orta oyunu öğelerinden yararlanışım ise yine aynı şeyle, tiyatronun hem düşündürme hem eğlendirme özelliklerinin bir arada bulunması gerektiğine inanışımla ilgilidir.
- Ve son olarak Timur Selçuk… Müzikal (müzikli oyun) olan Lozan’daki şarkılar onun besteleriydi…
Yeni basımın önsözünde yazdığım gibi oyunu elden geçirmekteyken sevgili Timur’la birkaç kez bu defaki sahnelemede neler yapabileceğimizi konuşmuş, bu vesileyle de bir araya gelecek olmamızın sevincini paylaşmıştık… Kısmet değilmiş… Müzik konusunda yapılabilecek olanlar biraz da bu kez oyunu sahneleyecek yönetmene bağlı olacak.
Lozan, İstanbul Şehir Tiyatrosu ve aynı zamanda da (ilk yazımdan bu yana) Devlet Tiyatromuz’un repertuarındadır… Hem yeni versiyonuyla onun hem Ali Suavi’nin sahneye çıktıktan sonra orada uzun süre kalacakları kanısındayım…
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu