Artun Ünsal, “Yeni Deniz Mecmuası”nda İstanbul’un deniz ulaşımında rol alan kayıkların izini sürüyor

“Fış fış kayıkçı / kayıkçının küreği / hop hop eder yüreği / akşama fincan böreği / Eeeeeeee yavrum eeeeeee”... Hepimiz biliriz değil mi bu ezgiyi? Tüm yurdun yaşayışının içinde, kültüründe yeri vardır fış fış kayıkçının, oysa İstanbul’un akıntılı, rüzgârlı, dalgalı sularıdır onu oluşturan, İstanbul’un kayıkları, kayıkçıları.

Artun Ünsal, “Yeni Deniz Mecmuası”nda İstanbul’un deniz ulaşımında rol alan kayıkların izini sürüyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.07.2020 - 06:00

Kültürümüzde önemli yeri olan konular üzerine her çalışmasında (balıklarımız, simidimiz, çayımız, kaymağımız, yoğurdumuz, peynirimiz vb.) tanık olduğumuz birikimi, donanımı, özeni ve konuya yaklaşımında görülen sevgisiyle aydınlandığımız Artun Ünsal, bu kez de İstanbul’un kayıklarını odağımıza getirmekte.

HARİTALAR ÇİZİMLER...

Ünsal, “Yeni Deniz Mecmuası” dergisinin yeni sayısının kapak dosyasında yüzyıllarca İstanbul’un deniz ulaştırmasında rol alan araçların (kayıkların) izini sürüyor. Dosya içeriğinde sunduğu bilginin, okuma lezzetinin yanında bize de birçok izi sürülecek yolun ilhamını da vererek.

Kaynak olarak adı geçen kitaplar, gravürler, resimler, haritalar, çizimler, fermanlar, narh defteri, minyatürler, şiirler bunun gibi bir dolu belgenin peşine düşmeye çağıran entelektüel izlek bunlardan biri. Ya da metinde adı geçen iskelelerin hâlâ yaşayanlarına yapılabilecek ziyaret gezileri. Ya da İstanbul halkının yüzyıllar içinde değişmiş olan, değişmeden kalan sosyal ve ekonomik alışkanlıklarının ardından gitmek...

Günümüzde kullandığımız “dolmuş” örneğin, bu sözcük ve ulaşım hizmeti, ta İstanbul’da yakın kıyıların ilk kayığı peremelere dayanmakta. Yazı, meraklısına daha sonra takip etmek isteyebileceği bir dolu şey sunmakta.

Geçmişle şimdinin ayrıldığı, geçiştiği ne çok çekici izlek, patika... Fatih’ten bu yana sürekli genişleyen, nüfusu sürekli çoğalan kentin, ihtiyaca göre sürekli gelişen kayıklarına bakınca sadece peremeleri, pazar kayıklarını, mavnaları, payitaht küreklerini, çırnıkları, alamanaları, kancabaşları, salapuryaları, şaykaları vb. görmüyorsunuz, aynı zamanda İstanbul halkı nasıl yaşamış, ne yemiş, ne içmiş, ne giymiş, zengini nerede oturmuş, yazları yalılarına hangi eşyasını taşıtmış, hangi köylüsü ne yetiştirmiş, hangi köylüsü ne dokumuş da pazara götürmüş izliyorsunuz.

Eminönü o zamanlar da halkın alışveriş yaptığı gözde yeriymiş, biliyor musunuz? Sarıyer kayıklarına ağırlıkla tuzlu balık fıçıları, Beykoz kayığına sepetçi çubuğu, Yeniköy kayığına balık, Kanlıca kayığına ise kaynak suyu fıçıları yüklenerek İstanbul’a Eminönü’ne götürülüyormuş.

DEVE BAŞINA ALTI AKÇE

Üsküdar’a deve geçirdiklerinde, her biri için on iki akçe ödenirken, develer “mirî” yani devlete ait iseler, tarife yarıya düşüyor, deve başına altı akçe isteniyormuş. At ve katır geçirildiklerinde “beherine” beş akçe, kamu malıysa üç akçe yetiyornuş.

“Hımar”, yani eşek başına alınan ücret de üç akçeymiş. Mavnalar Galata’dan İstanbul’a ya da İstanbul’dan Galata’ya at ve bargir (yük beygiri) geçirdiklerinde ise hayvan başına iki akçe alıyorlarmış. Evliya Çelebi, “İstanbul Halici ve Boğaziçi’nde nice bin pereme, kayık ve diğer gemilerin yelkenlerini açıp yüzdükleri birer birer görünür cihan seyri bir avludur” der.

Yolcu ve yük taşıyan, deniz gezintilerinde kullanılan ya da unvan göstermek için sahip olunan kayıklar, aynı zamanda, tipleri, işlevleri, estetik biçimlerine göre değişen adları, kayıkçı esnafı, kayık marangozları gibi farklı ekonomik sosyal kesimlerinden kullanıcılarıyla bu avluyu bizlere, imgelememize de taşımaktalar. Artun Ünsal’ın birçok disiplin açısından kıymetli bu hatırayı canlandırma sorumluluğunu üstlenmesini, canlı tutma hedefini bizler de paylaşabiliriz.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler