Bağdaşmayan İki Zorunluluk

Bağdaşmayan İki Zorunluluk
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.03.2010 - 06:20

Dindar olmamız için çocukluğumuzda büyüklerimizin ezberlettiği Arapça dinsel söylemleri anlamadığımız bir yana, Müslümanlığın da ne demek olduğunu bilmeden elhamdülillah Müslümanım demesini öğrendik. Dindarlığın aklımızla inanıp iman etmeden mümkün olmayacağını tartışmaya hiç gerek yok.

Dindarım ya da hamdolsun Müslümanım diyebilen her yurttaşımıza Müslümanlık nedir diye bir soru sorun yeter. Türk halkı yüzlerce yıldır dinsel gereksinimlerini öz diliyle anlayıp öğrenemedi.

İslamcı fanatik din bezirgânlarının safsataları ile hiçbir şey anlamadığı Arapçanın tutsağı oldu. Yalnız İslamcılıkla İslamiyeti birbirine karıştırmamalıyız. Müslümanlık Türkiye’nin ulusal kimliğinin parçası olduğu halde, İslamcılık her yöntemle mücadele edilmesi gereken bir olgudur.

Siyasal İslamcı şeriat yanlıları laikliği bütün musibetlerin kaynağı olarak gösterir. Halbuki laiklik dinin rakibi veya alternatifi değildir. Laiklik dinle devlet yönetiminin birbirinden ayrılması demek.

Laik yönetimle yönetilen ülkemizde dindarlık bürokratik eğitimsel bir zorunluluktur. Din dersi 1949 yılında ilk öğretimin 1956 yılında da ortaöğretimin ders programlarına zorunlu bir ders olarak konulmuştur. Ayrıca okul öncesi yaşlardaki çocuklarında Kuran kursu adıyla mahalle aralarında Arapça dindarlık eğitimi görebilmelerine izin verilmiştir. Buna karşın din ile devlet ayrımı demek olan yönetimsel laiklik devletimizin anayasal zorunluluğudur.

Laiklik kesinlikle dini hor görüp marjinalleştirmek istemek değildir. Siyasal toplumsal ve sosyal anlamda devletin bireyle tanrı arasına bürokrasi sokmaması, dinin bireysel bir olgu olduğunun ortaya konmasıdır.

Özünde dinin aleyhinde değil, lehinde işleyen yönetimsel bir politikadır. Dinin şu ya da bu çevrenin çıkar aracı olarak istismar edilmemesini sağlamaya çalışmaktır.

Laik yönetim karşıtı siyasal İslamcılık iktidarın yönetimsel kararlarında dinsel kuralların esas alınmasını savunur; son yıllarda ülkenin politik arenasında sık sık gündeme sokulan sağcı ideoloji, sağcı siyaset, sağcı politika söylemleriyle laiklik karşıtlığı sağcılık kavramının arkasına gizlenilmektedir.

Laiklik karşıtı politik eğilimlerde din her zaman ideolojilere kılıf olup siyasal İslamın dinsel fanatizmini beslemektedir. Zaten fanatizm daima yanlışın hizmetinde olmuştur. Demokratik özgürlük adı altında sadece inanç özgürlüğü gündeme getirilerek tarikatlar, cemaatler korunmaya başlanmıştır. Demagojik bir diktatörlüğe sığınmış olan iktidar siyasal İslamın kuşatması altına girmiştir.

Ne kadar soyut olsa da tanrı tarafını tutuyormuş görüntüsü sergileyen şeriat yanlıları ile insan tarafını tutan laik yönetim yanlıları kolay kolay anlaşamaz. Bundaki temel sorun İslamcı köktendinci dindarlıkta sorgulama yasaktır. Buna karşın günümüzdeki modern insan beyni soru sormadan, akılla inanç arasındaki çelişkiyi sorgulamadan duramıyor.

Türk insanı anlayamadan Arapçasını ezberlediği dualara kendince sanal anlamlar yükleyip, sanal iyiliklere kavuşmayı ummaktadır. Dinsel cehalet en zararlı cehalettir. Bilgisiz birini her önüne gelen kandırır.

Ayrıca insan bilmediğinden ya korkar, ya bilmediğine düşman olur. Anlaşılamayan hakkında bilinçli bir düşünüş üretilemeyen bir dindarlığın insanın hangi ihtiyacına cevap verdiği ve ona ne vaat ettiği sorgulamaya başlanmalıdır. Ülkemizde dinsel her olgu artık Türkçeleştirilmelidir.

Ayrıca anayasal yönetimde laiklik zorunluluğu ile dini eğitimdeki Sünni dindarlık zorunluluğu birbiriyle hiç bağdaşamaz. Laik yönetim din ve devlet ayrımı ile bağıntılı olarak farklı inançlara saygılı olmak, herhangi bir dini yorumda bulunmamak zorunluluğundadır.

Devletimizin anayasal temel niteliği olan laiklik ilkesi 1937 yılında kabul edilmiştir. 1961 yılında yapılan anayasa değişikliğinde ve 1982 Anayasası’nda Türkiye Cumhuriyeti milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir hükmü yer almış bulunmaktadır.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon