Berfo Anaların gözü kurumadı

Türkiye'nin en karanlık yılları olarak kabul edilen 1990'larda yüzlerce kişi faili meçhul cinayetlere kurban edildi. Verilerin tutulmaya başlandığı 1980'den beri 17 bin faili meçhul cinayet işlenirken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerinin aksine AKP döneminde de faili meçhuller sürdü.

Yayınlanma: 31.01.2012 - 09:13
Abone Ol google-news

Türkiyede düzenli istatistiklerin tutulmaya başlandığı 1980 yılından günümüze kadar 17 bin dolayında faili meçhul cinayet işlenmiş olduğu belirtilse de kesin sayı halen bilinmiyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verileri, 1990-2011 yılları arasındaki toplam faili meçhul cinayet sayısını 1901 olarak açıklıyor. Faili meçhul cinayetlerin en yoğun yaşandığı dönemler, 1992-1993-1994 yılları olarak dikkat çekerken, 1990da 11, 1991de 31 olan cinayet sayısı, 1992’de 362, 1993te 467, 1994te 42e yükseliyor. 1995te 166 olan fali meçhul cinayet sayısı 1997’de 65e, 1998de 45e, 1999da 52ye düşüyor.

Faili meçhuller sürüyor

Veriler, AKP hükümeti ve Başbakan Recep Tayyip ErdoğanınBizim iktidarımızda faili meçhul cinayet olmadıiddiasını da çürütüyor. 2000de 13, 2001de 24 olan faili meçhul sayısı AKPnin iktidara geldiği 2002de 8e, 2003te 16ya, 2004te 8e, 2005te 4e, 2006da da 21e geliyor. 2007 yılı 2 cinayetli tüm yılların en az faili meçhul cinayet işlenen yılı olarak kayıtlara girerken, 2008de 30, 2009da 18, 2010da 9 ve 2011de de 13 faili meçhul cinayet işlendiği görülüyor.

Rapor tozlu raflarda kaldı

CHPnin faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için TBMM bünyesinde etkin bir araştırma komisyonu kurulması, faili meçhul cinayetlerle ilgili soruşturma ve davalarda zamanaşımı süresinin ortadan kaldırılması ve bulunan toplumezarlardan çıkarılan kemikler ile kayıp yakınlarının DNAlarının bir havuzda toplanarak DNA bankası kurulması yolundaki önerisi, akıllara 1995 yılında kurulan TBMM Faili Meçhul ve Siyasi Cinayetler Araştırma Komisyonunu getirdi. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun cinayetlerinin akabinde kurulan bu komisyon, mağdurlar ve uluslararası kamuoyu tarafından son derece önemsendi, ancak hazırlanan 200 sayfalık rapor, tozlu raflarda kalmaktan öteye geçemedi. Komisyonun bilgi ve belge toplamak için başvurduğu mahkemeler, kamu görevlileri ve askerler, yetkileri kısıtlı olan komisyon ise buna karşın hiçbir yaptırım uygulayamadı. CHP ve BDPninkomisyon kurulsunönerileri AKPlilerin oyuyla defalarca reddedildi.

Oğlumun bir parça kemiğine razıyım

Başbakan Erdoğan’ın kayıp yakınlarıyla yaptığı görüşmede konuşan, 31 yıl önce 12 Eylül darbesinin ardından Kars’ın Göle ilçesinde evinden gözaltına alınarak kaybedilen Cemil Kırbayır’ın 104 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır, sözleriyle faili meçhul ve kayıp yakınlarının sembolü oldu. Berfo Ana’nın, “31 yıldır evimin kapısını kilitlemiyorum. Belki bir gün çıkar gelir, kapıyı kilitli bulmasın diye açık tutuyorum. Oğlumun tek bir kemiğine bile razıyım. Senden oğlumun mezarını istiyorum” sözleri yürekleri dağlamıştı. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Zafer Üskül, gözaltında kaybedilen Cemil Kırbayır’ın öldürüldüğü kanaatine varıldığını söylemiş, Berfo Ana AİHM’ye başvurmuştu.


Fırat’ın doğusuna geçilemedi


Türkiye’de şiddet ortamının kısmen de olsa yerini tartışma kültürüne bırakmasıyla Kürt sorunu da tartışılır hale geldi. Kimi görevliler geçmişte yaşananlarla ilgili “nedamet” içeren açıklamalar yaptıkça, faili meçhul cinayetlerin de sistematik bir uygulama olduğu anlaşıldı. Emekli Koramiral Atilla Kıyat, yakın zamanda bir televizyon programında yaptığı konuşmada, 93-97 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetlerin “devlet politikası” olduğunu söyledi. Kıyat, dönemin üst düzey görevlilerinin yargılanması gerektiğini belirterek “Dönemin başbakanları, cumhurbaşkanları, Genelkurmay başkanları, OHAL valileri, yatağınızda nasıl rahat uyursunuz? Faili meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladı?” dedi. Kıyat bu sözleri nedeniyle faili meçhul cinayetler soruşturmasını yürüten Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebiyle tanık sıfatıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nda ifade verdi. Ancak dönemin Cumhurbakanı Süleyman Demirel, başbakanları Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ve dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş hakkında herhangi bir işlem yapılmadı.

MİT cinayetler için ekip kurdu


Devrimci Karargâh davasında tutuklu olarak yargılanan eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, savcılığa verdiği son ifadesinde MİT içerisinde faili meçhul cinayetler için ekip kurulduğunu söyledi. Avcı, bu yapı içerisinde Mehmet Eymür’ün dışında, aralarında Kaşif Kozinoğlu, Duran Fırat ve Yavuz Ataç’ın ve Özel Harp’ten gelen subayların da bulunduğu 6-7 kişiden oluşan bir grubun varlığına işaret etti. Avcı, Semih Tufan Gülaltay’ın bu grupla irtibat içerisinde bulunduğunu ve dönemin İHD Başkanı Akın Birdal’ın vurulması olayını gerçekleştirdiklerini ileri sürdü.

JİTEM, Ersever ve Yeşil


Varlığı devlet tarafın hâlâ inkar edilen JİTEM’in kara kutusu olarak bilinen Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in adı HEP İl Başkanı Vedat Aydın’ın da aralarında bulunduğu birçok faili meçhul cinayette geçti. Ensever ve ekibinin terör örgütü PKK itirafçılarından bir ekip kurdukları ve birçok kişiyi kaçırarak infaz ettikleri anlatıldı. Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis’in uçağının düşmesinin ardından istifa eden Ersever, dönemin Aydınlık gazetesine önemli açıklamalarda bulunduğu için hakkında dava açıldı. Ersever, 6 Kasım 1993’te kafasına sıkılan tek kurşunla öldürüldü. Ersever’in telefonu ise faili meçhul cinayetlerde tetikçi olarak kullanılan “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’da çıktı. Yıldırım’ın yaşayıp yaşamadığı ise bilinmiyor. Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, “Yeşil” kod adlı Mahmut Yıldırım’la ilgili dosyayı geçen günlerde yeniden açtı. Eski Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, bir dönem Diyarbakır’da birlikte çalıştıkları Ersever’in pek çok cinayet işlediğini, devletin de bunu bildiğini, çeşitli davalarda ve TBMM’deki ifadesinde anlatmıştı.


Ayhan Çarkın ve ölüm üçgeni


Susurluk zanlısı eski özel harekât polisi Ayhan Çarkın ise bazı kişilerin nerede ve nasıl öldürüldüğünü gösterebileceğini açıklayınca, savcılar tarafından ifadesi alındı. Cezaevinden 7 günlük izinle çıkarılan Çarkın, MİT’çi Tarık Ümit, Hüsamettin Yaman, Mehmet Soner Gül, Ayhan Efeoğlu ve Behçet Cantürk ile ilgili olarak “Bolu, Sapanca, Hendek” ölüm üçgeninde yer göstermede bulundu ama cesetler bulunamadı. Ayhan Çarkın, Ankara’da işlenen faili meçhul cinayetler Namık Erdoğan, Yusuf Ekinci, Mecit Baskın ve Faik Candan’ın infaz edildikleri yerleri göstermişti. Cesetleri Ankara’nın çeşitli yerlerinde bulunanlarla ilgili olarak Çarkın, nasıl ve ne şekilde ve kimler tarafından da öldürüldüklerini söylemişti. Çarkın’ın gösterdiği yerler ile Erdoğan, Ekinci, Baskın ve Candan’ın cesetlerinin bulunduğu yerler birbiriyle örtüşmüş ve soruşturma bu kapsamda genişletilmişti.

İHD ise yürütülen soruşturmalar ve ortaya çıkan toplumezarların geçmişteki faili meçhul cinayetlerin aydınlatılmasına yetmediğini belirtiyor. İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici, AKP’nin faili meçhul cinayetlere ilişkin takıyye yaptığını söyledi. Ergenekon ve diğer davalarda “Fırat’ın doğusundaki” hiçbir eylemin sorgulanmadığını vurgulayan Bilici, bölgedeki olaylarla ilgili olarak bir tek emekli Albay Cemal Temizöz ile korucubaşı Kamil Atağ ve bazı PKK itirafçılarının yargılandığını, bunun ise tüm yükü yalnızca bir kişinin üzerine atmak anlamına geldiğini söyledi. Ciddi ve etkili bir soruşturma başlatılarak “Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını isteyen Bilici, buna benzer bir teklifin geçen yıl AKP oylarıyla TBMM’de reddedildiğini, bu nedenle de böylesi bir oluşum için AKP’den umudunun olmadığını kaydetti.


Ölümün imgesi beyaz Toros


Bölgede faili meçhul cinayetler en çok da gazetecileri seçti. Gündem gazetesinin muhabiri veya dağıtımcısı olan 18 gazeteci ya evlerinden veya yoldan alınıp öldürüldü. Musa Anter, Halit Güngen, Cengiz Altun, Namık Tarancı, Ferhat Tepe, Nazım Babaoğlu, İzzet Kezer, Mecit Akgün, Çetin Abayay, Yahya Orhan, Hüseyin Deniz gibi isimler faili meçhullere kurban gitti. Bu cinayetler hâlâ aydınlatılamadı. Kürt gazeteci ve yazar Musa Anter, 20 Eylül 1992 tarihinde Diyarbakır’ın Seyrantepe semtinde tuzağa düşürülerek öldürüldü. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturmanın zamanaşımından ortadan kalkmasını engellemek için olayla ilgili itiraflarda bulunan eski JİTEM’ci ve PKK itirafçısı Abdulkadir Aygan hakkında yakalama kararı çıkardı. Başsavcılık aynı yöntemi Vedat Aydın cinayetine ilişkin de uygulamış, ortadan kaybolmasına karşın “Yeşil” hakkında gıyabi tutuklama kararı çıkarmıştı. HEP Diyarbakır İl Başkanı Aydın, 5 Temmuz 1991 tarihinde evinden gözaltına alınmış, cesedi Elazığ’ın Maden ilçesindeki bir köprünün altında, işkence edilmiş halde bulunmuştu. HEP Mardin Milletvekili Mehmet Sincar ise faili meçhul cinayetleri araştırmak için gittiği Batman’da, 1993’te sokak ortasında vurularak öldürülmüştü.

Kayıp HADEP’liler 11 yıldır bulunamıyor

Kapatılan HADEP’in Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ile parti yöneticisi Ebubekir Deniz, 25 Ocak 2001’de Silopi Alay Komutanlığı’na girerken görüldüler ve daha sonra kendilerinden haber alınamadı. Olay günü Serdar Tanış, amcası Eyüp Tanış ile birlikte PTT binasının önünde yürürken, yeşil renkli, Fiat marka bir aracın içinde bekleyen üç kişi tarafından durduruldu. Araçtakiler “Biz güvenlik görevlisiyiz. Bizimle birlikte Emniyete kadar geleceksiniz” deyince Tanış ve Deniz, daha sonra karakola gideceklerini belirtip, araca binmeyi reddetti. Tanış ve beraberindeki yakını, ardından parti binasına döndü. Kısa süre sonra Tanış’ın cep telefonu arandı. Bir süre konuştuktan sonra telefonu kapatan Tanış, parti binasında bulunanlara “Jandarma karakolundan çağrılıyoruz” diyerek yanına ilçe sekreteri Ebubekir Deniz’i de alarak parti önünde bekleyen Ömer Sansür’ün minibüsüyle ilçe jandarma karakoluna gitti ve bir daha çıkmadı. Olay sırasında Şırnak İl Jandarma Alay Komutanı olan, halen Ergenekon davasından tutuklu olarak yargılanan emekli Tuğgeneral Levent Ersöz, konuya ilişkin hiç sorgulanmadı. Aileler ise 11 yıldır gizlilik kararı nedeniyle dosya hakkında hiçbir bilgiye ulaşamadı.

Binenler geri gelmedi

Kayıp yakınlarının acısı gibi öyküleri de ortak. Tüm öykülerde o dönem jandarma tarafından kullanıldığı bilenen “beyaz bir Toros” imgesi yer alıyor. O beyaz Toros’a binenler ise bir daha geri gelmiyor. 73 yaşında bir köy muhtarı olan Fikri Özgen, 27 Şubat 1997’de saat 09.30 sıralarında evden çıktı. Kızı, balkondan baktığı sırada “beyaz Toros”a bindirildi. Kızı babasının arabaya bindirildiğini görse de yetkililerce gözaltına alındığı kabul edilmedi. İHD Elazığ Şubesi üyesi doktor Hasan Kaya, acil bir hasta olduğu belirtilerek çağrıldı. İHD’deki faaliyetleri nedeniyle can güvenliğinden endişe eden Kaya, yanındaki arkadaşı avukat Metin Can ile birlikte çağrıldıkları yere gitti. Cesetleri Tunceli’de bir köprünün altında elleri arkadan bağlı olarak bulundu. Zozan ve Orhan Eren çifti iki çocuklu bir aileydi. Diyarbakır’dan Kulp ilçesindeki çocuklarını almaya giden hemşire Zozan ve eşi Orhan Eren yolda durdurularak beyaz bir Toros’a bindirildi. Araçları yolda terk edilmiş olarak bulunan Eren çiftinden bir daha haber alınamadı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler