Bir yol gider Van'a doğru
"Bir yol gider Van'a doğru", bu bir Van türküsü ama artık Van'dan gidiyor herkes. Depremden, depremin geride bıraktıklarından kaçıyor. Soğuktan, işsizlikten, ilgisizlikten, çadırlardaki yaşam savaşından, eksi 20 derece soğukta çadırlarda yanarak can vermekten...
23 Ekim Pazar günü öğle saatlerinde Van sallandı. Erciş merkezli 7.2 şiddetindeki depremin yarattığı tahribat büyüktü. Önce gelen haberlerdeki belirsizlik yaşanan dehşeti öğrenmemizi biraz öteledi. Medya “Türkiye bir deprem ülkesi” gerçeği üzerine ahkâm keserken insanlar enkaz altında soluklarını kesti. Yalnızca deprem sonrası konuşma fırsatı bulan deprem profesörleri uyarılarını tekrarladı. Herkes acıya ortak olmak için çalıştı, gönül koydu. Kimi battaniyesini, kimi üç kuruş parasını, kimi inancını gönderdi Van’a. Devlet yardımı ise önce televizyonda başladı! Yardım hizmetleri hızlanmışken, başka bir deprem daha Van’ı vurdu. Merkez üssü Edremit ilçesi olan 5.6 büyüklüğünde deprem, kurtarma görevlileri ve gazetecilerin kaldığı “girilmesinde sakınca görülmeyen” dev bir oteli üç saniyede yerle bir etti. Başka iki otel, bir dershane ve 20’ye yakın bina da bu depremde yıkıldı. Onlarca can yine enkaz altındaydı, kayıplar büyüktü. Acının üstüne acı bindi. Gidebilenler, daha doğrusu kaçabilenler Van’ı terk etti. İmkânı olanlar şanslıydı, elbette kalıp mücadele etmek bir tercihti, büyük çoğunluk için ise zorunluluk. Yardımlarla birlikte kara kış da geldi. Deprem sonrasının vazgeçilmezi “muhteşem” çadırlar da Van’a ulaştı. Eksikti çadırlar ve yardımlar, zamanla daha bir yoluna girdi. Çadır kentler kuruldu. İlk kar da düştü hayalet kente. Beyaz örtü depremin yıktığını gizledi, bürokrasinin eksiklerini kapattı. Ama Van’da çetindir kış. Soğuk da can almaya başlıyordu. Sobalar da çadırlara düşman oluverdi. Isınmayan, korumasız çadırlar alev toplarına döndü. Yine çocuklar öldü, -15 derecede soğukta, hem de yanarak! Acının coğrafyası olur mu bilinmez ama Van bir süre bu rolü oynayacak gibi. Peki, niye mi şimdi bunları yazdık. Çünkü Van paramparça oldu. Biz, İstanbul’a gelenlerin, getirilenlerin izini sürdük. Bazıları acılarıyla yalnız kalmak istedi, kimilerine ulaşamadık. Ama Sarıyer Belediyesi Kilyos Sosyal Tesisleri’ni Vanlı depremzedelere açmıştı. Otuz kadar aile, yaklaşık iki yüz Vanlı depremzede şimdi orada. Bahara kadar da kalacaklar. İşte onların hikâyelerinden bize düşenler.
Van’a döneceğiz yeni bir hayat inşa etmek için
Van’ı yıkan deprem, Vanlıları da Türkiye’nin dört bir yanına saçtı. Binlerce insan geçmişi enkaz altında bırakıp en azından kışı geçirmek için şehri terk etti. Sarıyer Belediyesi’nin Kilyos’taki sosyal tesislerine yerleşen otuz aile gibi. Bahara kadar rahatlar ama sonrasını onlar da bilmiyor. 13 yaşındaki Harun’un sözleri özetliyor zaten yaşadıkları duyguları: “Bizde hasar yok, bitmez bir endişe var.”
Deprem Van’ı yıktı, Türkiye’yi sarstı geride acı, hayalet bir şehir, parçalanmış hayatlar ve belirsizlik bıraktı. Ama çocuklar, işte onlar hep başka. Arkadaşlarının olduğu her yer evleri. Ölüm ve acı şu an uzak. Kilyos’un ayazı, Van’ın yırtıcı soğuğundan sonra bahar onlara. Can Ahmet İlmen 13 yaşında. O günü hatırlamaktan korkmuyor.
Çarşıda yakalanmış, kahveye su içmek için uğramış. Önce elleri titredi sanmış, bardaktaki yansıma titremiş ilk, sonra da tüm dünyası. Kendini dışarı attığında tozun, dumanın arasında kaldığında hiç nefes almadan evine koşmuş. Neyse ki ailesinden kayıp yok. İkinci depreme ise evlerinden eşya çıkarırken yakalanmış ailesi. Kapılar sıkışmış deprem esnasında, tutsak etmiş ev onları ama yine şans onlarlaymış, harabeye dönen ev ayakta kalmayı başarmış. Batuhan Yılmaz internet kafede yakalanmış. Sonrasında evinin yolunu bile unutmuş telaştan. Çünkü annesi hamileymiş ve evdeymiş. “Ben internet kafeden çıkmıştım, sokakta yakalandım depreme. Eve nasıl koştum bilmiyorum, annemi ayakta görünce hayatımın en güzel nefesini çektim içime” diyor Batuhan. Bu haber yayımlandığında Çınar ya da Alara ismini verecekleri kardeşi doğmuş olacak. Şu an yalnızca ağabeyi Ahmet, Van’da. Barış Kurt 9, Harun Kurt 13 yaşında. Akrabalarının düğününün bitişinde yakalamış deprem onları. Harun yaşından büyük cümleler kuruyor, kısa ama öz; “bizde hasar yok, bitmez bir endişe var. Şimdi yaşıyoruz da döneceğimiz bir şehir kalmadı. Enkazdan birini iki parça çıkarırlarken gördüm, şimdi yaşamak daha zor.” Küçük bir çocuğun ağzından bunları duymak kolay değil. Anlattıklarına göre geceleri korkuyorlar biraz. Kilyos’tan izledikleri deniz onlar için Van Gölü. “Doğduğum yer” diyor hepsi bir ağızdan; “memleketim!” demek yakışıyor da çocuklara. Özledikleri belli. Büşra ve Seda Nur Başak’ın gülen gözleri var. Onların depremle ilk tanışması yine bir düğün sonrası, bu sefer arabada olmuş. Öyle şiddetli savurmuş ki arabayı, araba stop etmiş. Tabii gerisi çığlık, feryat figan... “Bir binanın gözlerinizin önünde kalemle çizilir gibi çatladığını görünce ne demek istediğimizi anlarsınız” diyor Büşra. Şimdi keyifleri yerinde, acıdan korkudan uzaklar. Aileleri ve arkadaşları güvende ama geceleri uykuları huzursuz. Zamanla daha rahat uyuyacaklarını umuyorlar. Özlem mi korku mu ağır basıyor bilmiyorlar... Çocuklar için her şey oyundur ama onlar ne çocuk ne de oyun oynuyor.
Fotoğraf: VEDAT ARIK
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu