Biraz rakıdan biraz Kırıka'dan

Sirtolar, zeybekler, kasap havaları... Müziğini rakı kültürüyle ilişkilendiren Kırıka, "Müzik yapma şeklimizin rakı ve rakı kültürüyle yakın bir ilişkisi var. Çünkü rakının en güzel mezesi muhabbet, karşılıklı dertleşmek, yaralarını göstermek" diyor.

Biraz rakıdan biraz Kırıka'dan
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 15.12.2012 - 09:09

Sirtolar, zeybekler, kasap havaları, rembetikolarla rakılı akşamların hikâye anlatıcıları Kırıka... Güzel İzmir’in yükselen yeni sesi...

2008 yılında “Kaba Saz”ın ardından son albümleri “Yılların Ettiğini” ile yeniden soframızın, sohbetimizin neşesi olacak. “Üstünde zeytin biten topraklardan ilham alan, yüzünü denizin açıklığına dönen” grup, İzmir’den Salih Nazım Peker, Erdoğan Türksever, İstanbul’dan Orçun Baştürk ve kadroya Ayyuka’dan gitarıyla dahil olan Özgür Yılmaz ile yoluna devam ediyor.

İlk albümde olduğu gibi yine Mustafa Kamil Gök’ün şiirlerine hayat veren Kırıka’nın Baykuş Müzik’ten çıkan albümünün ilk konserleri 12 Ocak Eskişehir Peyote ve 17 Ocak’ta İKSV Salon’da olacak.

- Yeni albümde ekibe dahil olan Özgür Yılmaz dışında konuk olarak çalan yeni isimler de var. Yeni albümde neler var, neler değişti?


SALİH NAZIM PEKER: Gelenekten gelen iyi müzisyenlerle birlikte çalışmak büyük keyif... Üflemelerde Bergama trompet geleneğinin büyük efsanesi Nazmi Ürk var. Oğlu Uğur da klarnette. Nazmi Ürk, grangaz geleneğinin içinden gelen biri ayrıca. Fransızcada “kick” denilen büyük davula “grand case” denir. Onun Türkçede bozulmuş hali de “grangaz.” 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı bandosundakiler boş zamanlarında trompetle, klarnetle ve bando davuluyla oyun havası, zeybek çalmaya başlıyorlar. Bu en çok Bergama’da yerleşiyor. Nazmi Ağabey o geleneğin son temsilcilerinden. Yunanistan’dan iki dostumuz Nikos Skafidas kemanda ve daha önce de birlikte çaldığımız Loukas Metaxas vurmalılarda çaldı. Bir şarkıda da Brenna McCrimmon vokal yaptı.

ORÇUN BAŞTÜRK: Sözler de bugüne, bizim yaşadığımız dertlere ait. On sene sonra da büyük fark olmayacak sözlerde, çünkü o günün dertlerini anlatıyor olacağız.

- Dört yıl önce sizi ilk dinlediğimizde, bu toprakların müziği olmasına rağmen genç kuşağın yabancı olduğu bir müzikti, yaptığınız müzik...


S.P: Türkiye’de bugün üretilen bir folk müziği yok. Eski bilinen türkülerin tekrar yorumu yapılıyor. Kırıka’nın farkı bu. Türkiye’deki yalnızlığımız da bu.

O.B: İnsanlar kendi müziğiyle olan bağını koparmış. Kendi geleneğinin ne olduğuyla, nasıl müzik yapıldığıyla ilgilenmiyor, gündelik yaşıyorlar. “Eller havaya” kültürü yaygın. Ülkeye hâkim olan durum da bu.

- Müzik biraz da sosyalleşmek için bir araç oldu gibi Türkiye’de, öyle mi?


S.P: Müzik artık sosyal medyadaki görüntülerle izleniyor. Bir de sürekli yüksek seste ve yüksek tempoda çalmak zorunda kalıyoruz konserlerde. Sakin veya detaylı müzik yapmaya başladığın zaman bir uğultu başlıyor. Bu çok moral bozucu, çünkü sürekli aynı seviyede müzik yaptığın zaman detayları kaçırıyorsun ve o zaman artık yaptığın sanat olmuyor.

- Kırıka’nın müziği için ‘rakının yeni müziği’ gibi bir tanımlama hoşunuza gider miydi?

S.P: Evet, ama müziğimizi daha çok şöyle tanımlıyoruz: Bir tarafımızda gelenek var, bir tarafımızla da bugünü anlatmaya çalışıyoruz. Biz babamızdan, dedemizden rakı içildiğini gördük. O sofralarda çalınan müzikleri dinledik. Müzik yapma şeklimizin de rakı ve rakı kültürüyle yakın bir ilişkisi var. Çünkü rakının en güzel mezesi muhabbet, karşılıklı dertleşmek, yaralarını göstermek. Bizim müzik yapmamızda da en büyük etken dostluğumuz.

- Albüm kapağında bir iskelede eskimiş bir halat resminin “yılların ettiğini” sözüyle birleşmesi güzel olmuş....

S.P: Halat babaya bağlı, ama diğer ucu boşta ve ufukta görünen bir gemi de yok. Yıllardır öyle duruyor belli ki. Sanki o baba gelenek, halat da biziz.

OB: Kırıka’nın durumunu da anlatıyor. Eskiye, kaybedilmiş değerlere biraz da özlem var. Bir yerlere bağlanma isteği var ama o bir yerler yok...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler