'Bu bir AK Parti projesi değildir'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Muhalefet zorla bunu AK Parti projesi olarak sunuyor. Bu bir AK Parti projesi değildir. Bu şahsımın projesi değildir. Bu milletin anayasasıdır'' dedi.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Habertürk televizyonunda katıldığı ''Sansürsüz Özel'' programında soruları yanıtladı. Başbakan Erdoğan, ''Neden evet demeliyiz? Evet denmesi için ana motif ne?'' sorusu üzerine, ''Önümüzde şöyle bir tablo var. Aslında milletin çizdiği bir tablo. Darbe anayasası mı, milletin anayasası mı? Millet darbe anayasasını bir kenara koyuyor. Çünkü yıllardır bundan kurtulmanın, bunu değiştirecek bir iradenin gelmesini bekliyordu. Ve bir iradeyi gördü. Ne zaman değiştiriyorsunuz diye bizi sıkıştırdılar. Bütün STK'lar da bu işin içindeydiler. Biz bu adımı attık. Kısmi olarak bunu söylüyorum. Çünkü asıl değişikliğin de 2011 seçimlerinden sonra yapılmasının gereğini de ifade etmek istiyorum ve diyorum ki darbe anayasası değil, milletin anayasasına evet'' diye konuştu.
Muhalefetin anayasa değişiklik teklifini AKP projesi olarak sunduğunu ifade eden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu milletin anayasasıdır. Muhalefet zorla bunu AK Parti projesi olarak sunuyor. Bu bir AK Parti projesi değildir. Bu şahsımın projesi değildir. Aslında bu AK Parti'nin kapatılmasına yönelik atılan adım öncesi yapılan bir hazırlığın devamı niteliğindedir. Arzu ederdik ki bunu ana muhalefetle ve muhalefetle birlikte yapalım. Ana muhalefet hazırlıkları hiç görmeden reddetti. Diğer muhalefet 'kahve içmeye gelirler' dedi. Bu şekilde reddetti. Zaten bir uzlaşma hiçbir zaman aramadılar. Bize düşen ondan sonra sivil toplum kuruluşlarına gitmek ve hazırlık çalışmalarını yaptığımız ana kadar geçmişte anaysa hazırlığı yapan kuruluşların, Barolar Birliği, TÜSİAD, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, CHP gibi. Bütün partilerin bu hazırlıklarını önümüze aldık. Arkadaşlarımız bunun üzerine çalışmalarını yaptılar. Bu çalışmalar üzerinden biz de taslağımızı hazırladık. Şu anda önümüzde bulunan aslında bir taslaktır. Ve bu çalışmanın neticesidir. O da ne oldu? O da Meclis'e geldi. 14 gün 14 gece Meclis'te müzakere edildi, tartışıldı ve Meclis'ten şu hale geldi. Bu hale de kim itiraz etti? Ana muhalefet partisi itiraz etti. Anayasa Mahkemesine gitti. Anayasa Mahkemesi de inceledikten sonra ne dedi? 'Burada Anayasaya mugayir bir şey yoktur. Bunların hepsi uygundur' dedi. Şimdi biz asıl sahibine gidiyoruz. Çünkü millet dedi ki bana gelin. Son sözü ben söyleyeceğim, kararı ben vereceğim dedi. Şimdi biz, söz de karar da milletindir dedik.''
'Milletin iradesinin egemen olduğu bir yapı geliyor'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Sizin TBMM'den geçirdiğiniz metinlerin bazıları Anayasa Mahkemesi tarafından değiştirildi. Dolayısıyla halka TBMM'den çıkan metin gitmiyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu?'' sorusu üzerine de, ''Bizim gönlümüz esasa girmeden bunun çıkmasıydı. Orada esasa giriş oldu. Yine de bütünü olarak baktığımızda rahatsız edici bir netice doğurmadığı için biz buna da bütün gönlümüzle sarıldık ve milletimize de zaten bunu bu şekilde anlattık. Şu anda milletimizin huzurunda, milletten gelecek evet oyunu bekliyoruz'' dedi.
Başbakan Erdoğan, ''Siz daha kapsamlı değişikliklerden yanasınız ama Türkiye'deki yerleşik olan sistemler bu kapsamlı değişikliğin yapılmasına izin vermiyor. Bundan sonra daha kapsamlı bir değişiklik düşünüyor musunuz?'' sorusu üzerine de ''Şu anda yapılan değişiklik, ki buna o dediğiniz kapsamlı değişikliğin kapı aralanması, ilk adım dediğiniz olaydır. Bununla birlikte bundan sonra endişe edilecek bir yapı da söz konusu olmayacak. Çünkü gelen yapı, milletin iradesinin egemen olduğu bir yapıyı getiriyor. Gerçek manada egemenlik kayıtsız şartsız milletindir anlayışını bu kısmi değişiklik güçlendiriyor. İnanıyorum ki 2011 seçimlerinden sonra parlamentoda çok daha güçlü bir iktidarı işbaşı yapacaktır. Bu güçlü iktidar da beklenen anayasa değişikliğini gerçekleştirecektir. Şunu da peşinen söylemek lazım, böyle bir değişikliği talep eden bir yapı parlamentonun çatısı altında oluşursa yapılır ama oluşmadığı takdirde mevcut bu değişiklikle yola devam edilir'' diye konuştu.
'Partiyi kolektif akılla oluşturduk'
''AK Parti'nin oylarında yukarı bir hareketlenme söz konusu. 2011'de daha güçlü, tek başına bir iktidar diyorsunuz'' sözleri üzerine Erdoğan, ''Ben onun beklentisi içindeyim. Onun azmi kararlılığı içindeyim. Partimin gerek teşkilatlanma alanındaki heyecan, hele hele şu anda yapılan halk oylaması çalışmalarıyla çok daha güzel bir ivme kazandı. Bununla birlikte artık 2011'e kadar durmak yok yola devam diyoruz'' diye konuştu.
''2011 son seçimim demiştiniz. Acaba başkanlık sistemine doğru Türkiye'nin gitmesi, halkın seçtiği Cumhurbaşkanının bir başkan olarak algılanması ve sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın oraya doğru gitmesi söz konusu mu?'' sorusu üzerine şunları kaydetti: ''Biz yola çıkarken partimizin tüzüğünü böyle hazırladık, programını böyle hazırladık. Bir milletvekili 3 kez arka arkaya milletvekilliği yaptığı zaman 4. kez vekillik yapamaz, ara verir ondan sonra tekrar isterse aday olur dedik. Genel başkanlıkta da o zaman 5 yılda bir seçim olduğu için 5 yıl genel başkanlık arka arkaya yapabilir daha sonra genel başkanlıkta da ara vermesi gerekir. Bu benim partimin tüzüğünün gereğidir. Partimin tüzüğünün gereğini aslında ben söylüyorum. 2011 olayı bunun bir gereğidir. Şu koltuklara oturan bir daha kalkmamacasına burada oturmamalı. Yeri geldiği zaman burayı bırakabilmeli. Neler oluyor görüyorsunuz. Eğer siz bunu gösteremezseniz şöyle veya böyle, bazen oyunla bazen demokrasinin kuralları içinde sizi de gelir biri oradan indirir. Ama zirvedeyken buralardan çekilmek çok daha güzel, çok daha isabetli olur. Siyaset illa o bulunduğunuz görevde yürür diye bir şey yok. Bezen siz inandığınız ideallere ya da mensubu olduğunuz partiye lojistik destek de verebilirsiniz.''
''Sizin lider olamayacağınız bir yapıyı beklemem. Acaba sistemde mi değişiklik olacak'' sorusu üzerine, Başbakan Erdoğan, AKP'yi kolektif akılla oluşturduklarını belirterek şunları söyledi: ''Hep birlikte günlerce haftalarca bu işte çalıştık. Biz o zamanlar Türkiye genelinde 42 bin denek üzerinde kamuoyu araştırması yaptık. Oradan gelen neticeler üzerine çalışarak bu hareketi başlattık. Eğer siz bir hareketi tek lider üzerinde veya tek kişi üzerinde bina ederseniz, peki ya bu tek kişi olur ya emri Hak vaki oldu öldü. Ne olacak. O zaman o hareket batacak mı? Ama siz bir kolektif şuur, bir kolektif akıl oluşturursanız bağımlı olmazsanız. Arkası gelmesi lazım. O zaman bayrak yere düşmez. Hiçbir siyasi partide yeni nesil oluşturma gayreti yok. Bizde siyaset akademisi var. Bunu neden yapıyoruz, örgütü güçlü tutalım. Yerel meclislerde yetişmiş insanlarımız olsun. Biz bunları başardık. Başararak da yolumuza devam ediyoruz. Yerel yönetimlerde ciddi bir tecrübeye sahibiz. Bu tecrübeyi yeni nesillere aktarmamız lazım. Benim en büyük arzum şuydu; yerelde seçilme yaşı 25, ama merkezi yönetimde seçilme yaşı 30'du. Kavgasını verdik, ham dolsun 25'e seçilme yaşını indirdik. Türkiye'de artık hücrelerin sürekli yenilenmesine ihtiyacımızın olduğuna inanıyorum. Bana göre seçme seçilmeye göre daha zordur. Zor olan seçmektir. Onun için de bunu 25'e indirdik. Parlamentonun içinde 25-30 aralığında yeni gençler girecek. Bu seçimde bunu göreceğiz. Bayanlarda daha fazla parlamentoda yer alanlar olacak. Daha dinamik parlamento olacak, bunu göreceğiz.''
'İade-i itibarı getiriyor'
Erdoğan, ''Biz bu yola beyaz gömlekle çıktık diyorsunuz. 27 Mayıs ve 12 Eylül sizin için nedir?'' sorusuna, şu yanıtı verdi: ''Ben 27 Mayıs'ın olduğu dönemlerde 7-8 yaşında bir çocuktum. Babam demokrattı. O günleri kendisinden dinler o zamanlarda hele hele idam sehpasına götürüldüğü gazeteleri, mecmuaların... Yanılmıyorsam Hayat mecmuasındaki kapağı hiç unutamıyorum. Elleri arkasından bağlı beyaz gömleğinde merhum Menderes idam sehpasına götürülüyor. Şu anda hala o böyle gözlerimin önünde. O siyasetim boyunca unutamadığım tablolardan bir tanesiydi. Sonra merhum Özal'da gördüm. Özal da o kapalı spor salondaki konuşması esnasında o uzaktan atılan mermi kendisine isabet etmedi. Allah onu korudu ve orada kullandığı ifadeler, 'Allah'ın verdiği canı kimse alamaz' diye bunlar birbiriyle örtüşen ifadelerdir. Siyasetin kaderinde buna benzer durumlar var. Bunu tabi inancınızın bir gereği olarak görürseniz bu yolda olabilecek hiçbir şey sizi bu yoldan yıldırmaz.''
Siyasete 18 yaşında gençlik kollarıyla başladığını, ''yukarıdan inmediğini'' ifade eden Erdoğan, ''27 Mayıs ve 12 Eylül'e baktığımızda burada ben hesaplaşmanın ötesinde başka bir şey görüyorum. Biz bir zihniyet değişimini, dönüşümünü gerçekleştirmemiz lazım. Şu anda hazırladığımız bu paket bir zihniyet değişimini, dönüşümünü yaparken bir de iade-i itibar sağlıyor. İade-i itibarı getiriyor'' dedi. Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bunu birileri başka yerlere çekiyor. Başka yerlere çekmeye gerek yok. Zaten ölenler öldü. Oralarda parmağı olanların birçoğu daha sonra açıklamalar yaptılar, 'pişman olduklarını, yanlış yaptıklarını' söylediler. Bazıları da hala aynı şekilde devam edenler oldu. Benim üzüldüğüm 'Bir sağdan, bir soldan idam ettik. Dengeyi sağladık' gibi yaklaşımlar yakışır şeyler değil. Bu işin zihniyetinde, temelinde ne tür bir anlayışın olduğunu göstermesi bakımından bu çok çirkin bir yaklaşım tarzıydı. Şu anda birilerinin çıkıp 'bu bizim kurumumuzun bir adımıydı bundan dolayı biz bunu sahiplenmemiz gerekir' dememeli. Biz gerektiğinde babamız bile bir yanlış yapmış olsa bu yanlışını sahiplenmemiz lazım. 'Babamız yanlış yapmıştır, dolayısıyla ben onun yanlışını kabullenmiyorum, onu Allah'a havale ediyorum' diyebilmeliyiz. Bu tür şeylerde de biz tarihe havale ediyoruz. Sorulabilecek bir hesap varsa da bunu da sormamız gerekir. Şimdi burada attığımız bu adımla bir zihniyet değişimini yapıp, geleceğe yönelik bu ülkede bir daha bu tür tabloları görmek, yaşamak istemiyoruz.''
'Kimse darbeleri meşru göstermesin'
''Artık kimse kalkıp da bu ülkede darbeleri meşru göstermesin'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Biz ileri demokrasi, özgürlükler, temel haklar dediğimiz zaman kimsenin bundan rahatsız olmaması lazım. Tam aksine hep birlikte buna sarılalım. Ve eğer sivil siyaset istiyorsak, demokratik parlamenter bir sistem istiyorsak buna hep birlikte sahip çıkacağız. Ordumuz hepimizin ordusu. Bunun üzerine zaten kimsenin kalkıp da herhangi bir farklı tasarrufta bulunmak diye bir şey yok. Ama ordumuzun belirlenmiş Anayasadaki bir görevi var. Bu görev alanı içerisinde de hareket etmelidir. Böylece süreci sürdürmelidir. Her Silahlı Kuvvetler mensubu da bunun idraki içerisindedir. Bu idrak içerisinde olmalıdır diye düşünüyorum. Siyasetin de bu noktada artık kurumsallaşması gerekir. Siyaset de kurumsallaşmada sancılar çekti. Partimin kapatmasıyla ilgili dava açıldığında maalesef ana muhalefet partisini, muhalefet partisini yanımda görmedim. Tam aksine 'onlar da hesabını versinler' demeye başladılar. Neyin hesabını vereceğiz? Ben orada üzüldüm. Demek ki siyaset bizde kurumsallaşamamış. Gönül isterdi ki siyasi partilerin, tüzel kişiliklerin kapatılması gibi bir şey olamaz, düşünülemez. Tayyip Erdoğan bir suç mu işledi bedelini ödesin. Ama bu da fikrin, düşüncenin değil. 'Fikre ve düşünceye suç demek' o da bana göre yanlış.''
'Dilenci değiliz'
Başbakan Erdoğan, ''Siz yerleşmiş bir düzene karşı mücadele veriyorsunuz. Örneğin ben IMF ile anlaşmadığımızda korkmuştum. Korkmuyor musunuz?'' sorusuna, ''Bizde gelenekçi bir yapı var. Gelenekçi yapıyı bozmak biraz zordur. Ama bozarsanız aydınlık yarınlara çıkarsınız. Bu 'istemezük' anlayışıdır. Bunlar aşılacak. Bedeli ağır ama, sonucu iyi olacak'' yanıtını verdi. IMF meselesinİ geçmişten bu yana hiç kimsenin sorgulamadığını, Türkiye'deki egemen güçlerin IMF'nin kaymağını yediğini ifade eden Erdoğan, ''Biz IMF ile anlaşma noktasında soru işaretlerini ortaya koymaya başladığımızda arkadaşlarıma bunu daha fazla geciktirmeyin diye akıl veriyorlardı. Biz asla IMF'nin kapısında dilenci değiliz. Biz IMF'nin her şeyden önce ortağıyız'' dedi. Başbakan Erdoğan, ''IMF bize yöneten anlayışıyla bakmayacak, bize ortağı anlayışı ile bakacak. Eğer bize vereceği bir şey varsa o da parayla ilgili konuda verir ama siyaseten yönetme noktasına giremez'' diye konuştu.
'Teğet bile geçmedi'
IMF'nin Gelir İdaresiyle ilgili ''serbest bırakın, özerkleştirin'' talebinin olduğunu hatırlatan Erdoğan, ''Zaten biz özerkleştirilen kurumlardan ne çektiysek çekiyoruz. Hala da çekiyoruz. Ben özerk kurumlardan memnun değilim. Niye memnun değilim? Bedelini biz ödüyoruz iyi olursa onlar kahraman oluyor. Olumsuz olursa netice, fatura hükümetin. Bunun faturasını ben ödeyeceksem niçin orası özerk olsun?'' dedi. Erdoğan, şunları kaydetti: ''Hükümet gelir bütün kurumlarıyla beraber hesabını verir, bedelini verir, öder. Eğer hakikaten işi başarıyla götürüyorsa gayet güzel ama başarıyla götüremiyorsa zaten millet onu orada tutmaz indirir. Biz dedik ki, 'Hayır kardeşim biz zaten gelir idaresini reforme edeceğiz ve şu anda biz halden memnunuz bu şekilde göstereceğiz'. Bize baskı üstüne baskı. Ben arkadaşlarıma kesin söyledim. IMF'nin başkasına, yardımcısına da söyledim. Bize asla baskı yapmayın. Biz sizin istediğiniz anlamda bir değişiklik düşünmüyoruz. Biz sadece kendi bünyesinde bunu reforme edeceğiz ve süreci böyle çalıştıracağız. Neredeyse 3 yıl oluyor, biz IMF ile beraber çalışmıyoruz. Ne oldu? Dünya küresel krizi yaşadı, aynı krizi biz de yaşadık. Ama ben başka bir şey söyledim 'bizi teğet geçecek' dedim. İnanın bizi teğet bile geçmedi. Şurada birkaç ay önce 2-3 ay içerisinde 2-3 puan işsizlikte düşeceğiz ve geldiğimiz noktaya, devraldığımız noktaya geleceğiz dedim. İşsizlikte 11 puana indik daha da ineceğiz buna da inanıyorum.''
'Yüksek faiz ülkeleri sömürmek içindir'
Faizde arzu ettiklerini yapamadıklarını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''Benim faizdeki anlayışım Smith ve Keynes noktasındaki yaklaşımdan daha da farklıdır. Birisi 'ters orantılıdır' der enflasyonla faizi, birisi 'doğru orantılıdır' der. Ben doğru orantılıyı savundum. Hep şuna baktım. Faiz ve enflasyonu sebep-netice ilişkisi olarak görüyorum. Enflasyonu da faizin bir neticesi olarak görüyorum. Türkiye'de hep böyle olmuştur. Bazıları faizi yükselttikçe enflasyonun ineceğini zannetmiştir. Ama olmamıştır, tam aksi olmuştur. Şimdi gelin bunu yapalım diyorum. Biz şimdi Merkez Bankasına da ısrarla bunu söylüyoruz gelin bu işi böyle yapın. Arkadaşlarımıza söylüyoruz Amerika'daki faiz oranlarına bakın. Parayı yönetmede en başarılı olan ülkelerden bir tanesi İsrail'dir. İsrail'deki para yönetimine bakın, finans yönetimine, kredi faizlerine bakın. Oralardan bir şey kapmıyor musunuz? Geri kalmış ülkelerdeki faiz oranlarına bakıyorsunuz, oradaki faiz oranlarının yüksek olmasının sebebi nedir? O ülkeleri sömürmek içindir. Niye sömürülüyoruz? Zar, zor şimdi hamdolsun 6'lardayız.''
'Millet bize rotayı çizdi'
''Eğer siz iradeyi koyarsanız o beyaz gömleği de giyeceksiniz. İradenizi ortaya koyacaksınız'' diyen Başbakan Erdoğan, şunları kaydetti: ''Allah'ın verdiği canı Allah'tan başka kimse alamaz buna inanacaksın. Kolektif bir çalışma içerisinde yola devam edeceksin. Ben arkadaşlarıma güveniyorum. Şu yatırımları bugün başarı ile yürütüyorsak bu çok önemli sadece karayollarında Cumhuriyet tarihinde 79 senede 5 bin 300 kilometre bölünmüş yol yapılmış. Biz 7 buçuk senede 12 bin kilometre bölünmüş yol yaptık. Eğer yolsuzlukların olduğu bir iktidar olsaydı, bakın ben eğitimden, sağlıktan bahsetmiyorum. Sadece yoldan bahsediyorum. Havalanlarından, hızlı trenlerden bahsetmiyorum. Millet bize rotayı çizdi. Millet bu yollardan geçtikçe dua ediyor. Ve minimize ettik her şeyi. Burada arkadaşlarımın o samimi yaklaşımları olmamış olsa, biz de temelini atıp 20 yıl sonra bir tesisin açılışını yapsak veya yolları öyle ortada bıraksak yakışır mı bize? Şu anda sadece turizmde bunlar olduğu için göreve geldik gelen turist 13 milyondu. Şimdi 30 milyona doğru gidiyoruz. Gelirimiz 8 buçuk milyar dolardı, geçen yıl 22 milyar dolar bu sene öyle zannediyorum ki 23-24 milyar doları belki 25'i bulacağız oraya doğru gidiyoruz. Altyapı olduğu için bu var. Altyapı olması o turist gelir mi buraya? Kümes gibi havaalanları vardı. Ama şimdi göğsümüzü gere gere uçtuğumuz, döndüğümüz havalanlarımızı var. Şu anda THY dünyanın ilk yedisi içine girdi. Buralara nasıl geldik? Durup dururken gelinmiyor ki buralara.''
'Biz muhalefetle hiçbir zaman birlikte hareket edemedik'
''İrtica masalı patlıyor. Nerede Aczimendiler, bölücülük. Bunlar zaman zaman alevleniyor. Onlar tamamen pasifize oldular mı?'' sorusu üzerine Başbakan Erdoğan, irtica noktasında bir safsata olduğunun ciddi manada ortaya çıktığını, inancını yerine getiren insanlara mürteci diye yaftalayanların çok büyük zulümler yaptığını belirterek, Mehmet Akif Ersoy'un ''Zulmü Alkışlayamam'' adlı şiirini okudu. Erdoğan, belediye başkanı olduğu dönemde, ''otobüslerin erkekler-bayanlar'' diye ikiye ayrılacağı yönünde iddiaların da ortaya atıldığını, ancak bunların hiçbir zaman gerçeği yansıtmadığını söyledi. Türkiye'nin kalkınmaya başladığı ve dünyanın 17. büyük ekonomisi haline geldiği bu dönemde terörde canlanma başladığını kaydeden Erdoğan, güvenlik güçlerinin elinden gelen gayreti gösterdiğini belirtti. Terörle mücadelenin muhalefet ile birlikte hareket ederek çözülmesi yönünde adımlar atılabileceğini vurgulayan Erdoğan, ''Biz muhalefetle hiçbir zaman birlikte hareket edemedik. Terörle böyle mücadele olur mu? Bu bizim ortak derdimiz. Ben şu anda iktidardayım diye beni oradan vurmanın anlamı yok. Ülkem kazanacaksa partim kaybetsin. Bunlar bizim milli meselemiz. Şu anayasa değişikliğini niçin birlikte yapmayalım? Sorun, şu maddeye niye hayır diyorsunuz? Cumhurbaşkanının ataması olayı geçmişte de vardı, şimdi de var'' diye konuştu.
Sunucunun, ''Muhalefet yüce divan için kendi Anayasa Mahkemesi'ni kuruyor diyor'' sözü üzerine Başbakan Erdoğan, şöyle dedi: ''Eline almışlar bir dosya konuşuyorlar. Belediye başkanlığı dönemimde 6 ya da 7 dosyam vardı. Ne zaman partiyi kurduk, dosyaların sayısı 52'ye çıktı. Bu dosyaların kalma sebebi, biz milletvekili olunca; ki vekilliğime mani değildi, milletvekili olmamız hasebiyle kaldı. Bu ülkenin başbakanına 'kalpazan' demeyi çok terbiyesizce görüyorum. Ona dava açacağım o ayrı mesele. Akbil davasında benimle birlikte olan arkadaşlarım beraat etmiştir. Bu dedikleri dosya o dosya. Sen kalkıp burada bana onunla saldırıyorsun. Bununla sen ne elde edeceksin. Beni İstanbullu tanıyor. O dönemden sonra da bizim zihniyetimiz İstanbul'da. Şu İstanbul'da yaptıklarımız ortada. Bunlar görmezlikten gelinir mi? Büyük düşünmek budur.''
Hükümetin yaptığı yatırımların medya tarafından gösterilmemeye çalışıldığını ifade eden Erdoğan, ''Bütün bu yapılanlardan insan iftihar eder. Bu zevki paylaşmaktan bile imtina ediyorlar. Dağı deldik, tünel yaptık. Denizin altında o tünel oraya nasıl yerleştirilmiş? Marmaray. Orayı görmek lazım. Şimdi yeni tüp geçite başlıyoruz... 3. köprüyü konuşmaya başladık. Onu da yaptırmak istemiyorlar. Eskiden kaç eve kaç araba düşüyordu. Şimdi durum farklı. Otobüsler, tırlar. 3. köprüden bunlar geçsin. 'Buradan rant doğacak' diyorlar. Yapmayın, etmeyin. Şimdi orası 1 ediyorsa, yarın 5 edecek. Siz bunu başarmışsanız, bunu alkışlayacaksınız. İstanbul'da kongre merkezi mi vardı? İstanbul kongre merkezi haline geldi'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, ''İstanbul benim aşkım. Sabiha Gökçen ölmüştü. Şimdi hareketlenmeye başladı. Korkarım o da yetmeyecek yeni bir pist açılacak. Anayasanın içinde bunlar yok tabii. Onların içinde hak ve özgürlükler var'' dedi.
''Medya eleştirilerine ne diyorsunuz. 'Kendi medyasını yaratmaya çalışıyor' diyorlar'' sözleri üzerine Erdoğan, şunları kaydetti: ''Onların hiçbirinin patronu ben değilim. Başbakan olmadan önce ben bunları bilmezdim. Ben de istiyorum ki medyada çoğulculuk olsun. Böyle tamamen tek başına egemenlik olmasın. Bu karteli de zannediyorum biz yıktık. Şimdi artık birbirini adeta kontrol edebilen bir yapı var. Düşünce bazında da bir güzellik bana göre geliyor. Ülkenin menfaatine olan bir şeyi göstermekten neden çekiniyorsunuz? Yıllar yılı baraj bu ülkede hasret. Bu barajları biz burada bitirmişiz. Zevk duyacaksınız yahu. İnsan buna üzülüyor. Eskişehir-İstanbul'u yapıyoruz, hızlı tren. İşsizlik çıkarken veriyorsunuz da düşerken niye vermiyorsunuz.''
'Kendilerini inkar ediyorlar'
Erdoğan, ''411 el kaosa kalktı manşeti bana göre en kötü manşettir. Millet iradesine kaos demek'' sözleri üzerine de şöyle konuştu: ''Benim üzüldüğüm yeni bir şey daha var. 411'de yer alan aktörlerin bir kısmı da kendini inkar ediyor. Biz burada farklı bir şeyi özellikle düşünmek istiyoruz. Parti yöneticileri ile tabanda fark var. Her öğrenci istediği şekilde, istediği kılık kıyafetle okuluna gidebilmeli. Okul buna bir çerçeve koyabilir, o ayrı mesele. Ama bu çerçeve genel ahlak kurallarıyla alakalı bir çerçeve olabilir. Bırakalım çocuklarımız okullara gitsinler. Bu ülkede okuma azmi olan çocuklara okulların kapısını kapatırsak yazık olmaz mı? Kabiliyeti var, zeki, okuyor, gayreti var önünü kesiyorsunuz. Bir yönlendirme, gayret var. Bu AK Parti anayasası değil. Böyle bir derdimiz yok bizim. Biz burada bağcıyla uğraşmıyoruz. Biz diyoruz ki milletçe şu üzümü yiyelim. Nedir bu üzüm; darbe anayasasını koy bir kenara milletin anayasasıyla geleceğe yürüyelim. Şimdi burada soruyorum, şu 411 olayı AK Parti'nin projesi olabilir mi? Değil. Beraber bunu yaptık. Şimdi 411'deki hedefi şimdi burada bununla beraber yeni yapılacak düzenlemeyle de özgürlükler noktasında, haklar noktasında aydınlığı olacak. Bu bunu getiriyor. Buna nasıl karşı çıkıyoruz. Ben bunu anlamakta zorlanıyorum. İnanıyorum ki, şu anda MHP'nin tabanı, MHP'ye oy vermiş olanlar, 'söz de senin karar da senin' diyorum ben MHP'ye oy vermiş kardeşime. Ama 2011'de git tercihini yine bildiğin gibi yap. Aynı şeyi CHP'ye oy vermiş kardeşlerime de söylüyorum. Bu farklı bir şey, bu halk oylaması. Burada parti yok, senin, çocuklarının geleceğin var. Bırak partiyi bir kenara. Şimdi bunu başarmamız lazım. Bugüne kadar yapılmış olan halk oylamalarında da Türkiye bunu başardı. Temenni ediyorum ki 12 Eylül'de de başarırız.''
''Çok farklı evet çıkarsa, siz oradan bir mesaj çıkarmayacaksınız o zaman?'' sözleri üzerine Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu: ''Türkiye bir şeye alışacak. O da şu; İlan edilen, belirlenen zamanlar zamanlarda seçim yapmasını Türkiye'nin öğrenmesi lazım. Erken seçim mantığını silip atalım. Öyle bir şey yok, olamaz. Arkadaşlarımla hep şunu konuştum; sakın bunu bir güven oylaması olarak nitelendirmeyin, sakın karşı taraf da böyle bir izlenim edinmesin. Bu bir AK Parti projesi değil. Bu milletin projesidir ve millet son sözü bize söyledi dedi ki 'böyle bir şey hazırlayın, önümüze getirin. Biz yaptığımız kamuoyu araştırmalarında, akademisyenlerle oturduk çalıştık, medya mensuplarıyla oturduk çalıştık, önceki anayasalar masaya yatırdır onların üzerinde çalıştık. Bunlar hep onların talepleri aslında. Bunun içinde CHP'nin, MHP'nin düşünceleri var, medya mensuplarının, akademisyenlerin, Barolar Birliğinin, akademisyenlerin hepsinin burada düşünceleri var. Şimdi biz ekonomik sosyal konseyi kuruyoruz. Şimdi bu ekonomik sosyal konsey anayasa ile tescilli hale geliyor. Fakat kimseden ses çıkmıyor. Bundan önce kendilerinin gazetelere boy boy ilan verdikleri, evet dedikleri bir anayasa değişikliği vardı, orada hepsi vardı. Şimdi açıkça tavır koyan bir Memur-Sen'i görüyorum, bir Hak-İş'i görüyorum. Bunun yanında bazı odalar bu konuda tavır koyuyor. Yeni yeni belki bazı açıklamalar olacak. Bu sadece benim kişisel bir mücadelem değil, partimin de değil, ama parlamento dışında Saadet Partisi, BBP 'evet' diyeceğini açıkladı. Bireysel bazı odalar, bazı kişiler ki bunlar 12 Eylül'de yavrularını kaybetmiş olanlar çıkıyor açıkça söylüyor. Bir de yeni 12 Eylüller olmasın diyenler çıkıyor. Bazı STK'lar 'evet' diyor. Bağımsız bazı aydınlar çıkıp 'evet' diyorlar.''
'Anadolu sermayesiyle iç içe ol'
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''TÜSİAD zaman zaman eleştirilerini kamuoyu ile paylaşıyor. Halkın iradesin ipotek koyanlarla, dernek kurup ipotek koyanlar arasında bir fark yok. Sürekli hükümete eleştiride bulunabiliyor. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?'' sorusu üzerine ise şunları kaydetti: ''Biraz tepki oluyorsa bu tepkinin altında yatan o. Çünkü onlar milletin temsilcisi değil. Biz milletin temsilcisiyiz. Onlar gücünü sermayeden alıyor, biz gücümüzü milletten alıyoruz. 16 milyon seçmen bize görev vermiş. Onlar sermayeden alıyor bu gücü. Sermayeden gücü bir yere kadar alırsınız. Siz konunuzla alakalı olan işlerde bizden yük almanız, bize destek olmanız lazım. Ben onları çok dinledim. Her zaman da dinliyoruz. Arkadaşlarım dinliyor. Ama bazen haddi tecavüz olduğu zaman da bizim gereğini söylememiz lazım. Senin paran olduğu kadar benim de arkamda milletim var. Ben valilerime her sokağa gireceksin diyorum. Benim sağlık bakanlığında bir ekibim var. Neyse rahatsızlık onun üzerine gider. Bir ayrımcılık olmasın. Anadolu sermayesini daha samimi görüyorum. TÜSİAD kendisini çek etsin. Bu anayasayı beğenmiyorsa çıksın açıkça hayır desin, gerekçelerini de söylesin. Diyemiyorsan da çık açıkça ben bu değişikliği destekliyorum de. Senin paran olduğu kadar benim de arkamda milletim var. Ben milletimin gücüyle buradayım. Dolayısıyla bana verdiği yetkiyi de benim tam manada kullanmam lazım. Eğer bana verdiği yetkiyi kullanmazsam o zaman onların hakkını gaspetmiş olurum. Çünkü sermayeden güç alanlara kalsa, onların böyle bir düşüncesi, böyle bir derdi yok, ben Gaziantep'te fakir aileleri dolaştım. O girdiğim sokaklarda halkın halini, ilgisini, alakasını görmenizi isterdim. Oralara valim eşiyle beraber gitmiş. Bu defa da ben gittim. Ne gibi katkılarımız olur. Nelerini çözebiliriz baktık. İlgilendik, ilgileneceğiz. Bir gece 3-5 aileye gidersizin ama bu dalga dalga büyür. Ben de ona göre kurumsallaşıyorum. Valime diyorum; ekiplerini buna göre oluştur. Her sokağa girecek, dolaşacaksın. Burada ne var, ne yok göreceğiz. Mesela Sağlık Bakanlığında benim bunla ilgili birimim var. Bu tür şeyler bize geldiğinde biz oraya aktarırız, oradan hemen Sağlık Bakanlığı olaya müdahil olur. Neyse rahatsızlık o rahatsızlığın üzerine gider. Ankara'ya gelmesi gerekirse Ankara'ya, ilinde halledilmesi gerekirse ilinde. Onun için ben, bir ayrımcılık olmasın. TÜSİAD da bundan gücenmesin ama Anadolu sermayesini bu konuda daha realist görüyorum. Çünkü onlar daha iç içe. Daha onlarla hemhal oluyor. Onun için de diyorum ki TÜSİAD şöyle bir kendini çek etsin, Anadolu sermayesiyle daha iç içe olsun, daha kaynaşsın. Burada da yüreğini ortaya koysun. Eğer bu anayasa değişikliğini beğenmiyorsa çıksın açıkça hayır desin, neden olduğunu da söylesin. Desin ki 'ben bu 26 maddenin şu maddelerine şu gerekçeyle karşıyım' desin. Ama diyemiyorsan o zaman da çık açıkça 'ben bu değişikliği destekliyorum' de. Çünkü bitaraf olan bertaraf olur derler.''
'Saptırmalar devamlı oluyor'
Başbakan Erdoğan, ''Dış politikada ne değişti? ABD yönetiminden açıklama geldi 'Biz kesinlikle Türkiye'ye ültimatom vermedik, sadece kaygılarımızı ilettik' diye ABD yönetimi kendi gazetesini yalanladı?'' sorusu üzerine, şunları söyledi: ''İçeride de böyle dışarıda da. Saptırmalar devamlı oluyor. Maalesef Amerikan medyasının zaman zaman bizim Türk medyasından esinlendiğini görüyorum. Türk medyası da bazen bayılıyor böyle dışarıdan böyle bir şeyler olduğu zaman Türkiye aleyhinde bunu değerlendirebilir diye oradan bir şeyler kapmaya gayret ediyor. Biz bu noktalarda çok rahatsızın. ABD-Türkiye ilişkileri bana göre tarihin zirvesindedir. Bizim aramızda zaman zaman bazı düşünce farklılıkları da hiçbir zaman ABD ile Türkiye arasında ne başkan Bush döneminde ne de Obama döneminde böyle bir noktaya gelmemiştir. Biz aramızda konuşurken gayet sıcak ifadeler kullanırız. Hatta bana arkadaşım diye hitap eder, ben bu tür şeyleri kullanırım.''
''Tokalaşırken olan resmimizi bile Türkiye'de, Türkiye'nin aleyhinde bir şey olarak parti binalarına asarak bunu böyle kullandılar'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Bunun Türkiye'nin uluslararası imajı açısından nelere mal olduğunu düşünmeyecek kadar siyasette kısır döngü içinde olan bir muhalefet var. Sayın Obama ile olan bu münasebetlerimizde, Türkiye-Amerikan ilişkilerinde gayet iyi bir konumdayız, bir sıkıntı yok. Silah alışverişinde bazı sıkıntılar onlar her ülkenin kendi iç sorunudur. Onların kongreleri farklı çalışabilir, farklı değerlendirmeler yapabilir. Aynı şekilde bizim de parlamentomuz var. Biz de bazı değerlendirmelerimizi kongremizi, parlamentomuzu gerekçe göstererek erteleriz. Bunlar olağan şeylerdir. Bu noktada da rahat olmak lazım. Kaldı ki Türkiye bu tür şeylerden dolayı artık birçok şeyi aşıyor. Biz insansız hava aracını kendimiz üretir hale geldik. Atak helikopterlerini kendimiz üretir hale geliyoruz. Airbus ile müşterek yaptığımız çalışmalarla bunu üretir hale geliyoruz. Türkiye artık tarihiyle, coğrafyasıyla inanın istikbaliyle buluşuyor. Böyle bir noktadayız. Şu anda 60 ülke ile vizesiz ulaşım yapıyoruz. Bunlardan yaklaşık 25'ine THY sefer düzenliyor. Bu hale geldik. Bu çok ciddi bir sıçrama. Böyle bir konumdayız. Komşu ülkelerin hemen hepsiyle münasebetlerimiz çok iyi bir konumda. Rusya ile olan ilişkilerimizi düşünün. 10 sene önce Rusya-Türkiye'yi düşünün. Şimdiki Rusya-Türkiye'yi düşünün. Yani biz geçen yıl 35 milyar dolara kadar çıktık. Şimdi bu kriz sebebiyle 23,5 milyar dolara 2009'da çıktık. Bu yıl yine tırmanıyoruz. Gayet iyi bir konuma geleceğiz. Türkiye artık güvenilir bir ülke. Türkiye'de istikrar var, güven var. İstikrar ve güven olan bir ülke cazibe merkezidir ve bir çekim alanıdır. Ve bir çekim alanı, cazibe merkezi olarak buraya uluslararası sermaye, küresel sermaye buraya gelecektir. Geliyor. Ben bununla da gurur duyuyorum.''
'Niçin oralardan kopuk olalım'
''İran her zaman bize öcü olarak anlatıldı. Şeriat tehlikesi oradan Türkiye'ye sıçrayacak. Türkiye'ye yayılacak. Türkiye, İran olacak. Bunun altındaki ekonomik bilançoya baktım. İran ile 30 sene uğraşmışız 200 milyon doları geçememişiz. Şimdi 10 milyar dolar, bir dahaki sene 38 milyar dolar hedef var. Şimdi İran ile iş yapamayınca gidip IMF'den borç alıyorsunuz. Sistem bir birini tamamlıyor. 'Komşular öcü, ben sana parayı borç olarak veririm' bu değişti. Dolayısıyla artık Türkiye'nin borçlanma gereği de ortadan kalktı gibi görünüyor. Bundan sonrasını nasıl görüyorsunuz?'' sorusu üzerine Erdoğan, şunları söyledi: ''Komşularla doğu-batı, kuzey-güney ayrımı yapmaksızın münasebetlerimizi her geçen gün daha da geliştireceğiz. Bir numaralı sıçrama alanı olarak komşularımızı görüyoruz. Başın ağrıdığı zaman kimin kapısını çalarsın, komşunun kapısını çalarsın. Şu sizde var mı? dersin. Gidipte birkaç apartman ötede çare aramazsın. Burada çorak bir arazi var. Bizim içinde rantabl bir arazi. Suriye öyle, Ürdün, Lübnan, Yunanistan, Rusya, Irak öyle. Hepsinden öte İran öyle. Azerbaycan öyle. Niçin biz oralardan kopuk olalım. Komşu komşunun külüne muhtaç çalışmalarımız burada yapmamız lazım. Az önce ifade ettiğimiz neticeleri almamız lazım. Buradan artık Türkiye'nin geliri. Birde başka yönümüz var biz doğalgaz tüketiminde çeşitliliği başarmamız lazım. Bu bizim için strateji. İran ile kara sınırımızı görmezlikten gelemezsin. Biz 10 milyar metreküp yılda buradan doğalgaz alıyoruz. Birinci derecede Rusya'dan ikinci derecede İran'dan alıyoruz. Bunu görmezlikten gelemezsin. Sene 1639 Kars-ı Şirin, o günden bugüne komşuluğumuz var. Şimdi böyle kuşatılmışsın, komşularla münasebetin olmayacak. Olur mu böyle şey. Yani bizim Tahran anlaşmasındaki ısrarımızın altında biraz da bu yatıyordu. Sizin anladığınız manada değil. Gelin bu işi diplomasiyle çözelim derken...''
''Bundan dolayı ABD'den baskı görüyor musunuz?'' sorusuna Erdoğan, ''O dönemde oldu ama artık yok. Bitti o işler, kapandı artık. Bu bizim komşuluğumuzun gereğidir. Bizi bu noktada siz farklı düşüneceksiniz, farklı yere koymanız lazım. Dolayısıyla biz burada farklı bir konumdayız. Bunu iyi değerlendirmemiz lazım dedik. Onlar da bir yere kadar işin farkına vardılar, varmadılar değil. Kafkaslarda Türkiye'nin olmaması diye bir şey olabilir mi? Türkiye gündemi belirlenen bir ülke değil'' diye konuştu. ''Peki eksen kayması nereden çıkıyor? Bu da kasıtlı bir tez mi yoksa bir korku mu mudur?'' sorusuna Erdoğan, şu yanıtı verdi: ''Tilki yetişmediği üzüme koruk dermiş. Kedi de yetişemediği ciğere mundar dermiş. Eksenin, meksenin kaydığı yok. Su yatağında akmaya başladı. Tam dere yatağında akıyor şimdi. Bundan rahatsız olanlar var. Çünkü Türkiye güçleniyor. Çok büyük güç kazandı. Bakın bizim TİKA diye kuruluşumuz var. Bu rahmetli Özal zamanında kurulmuştu. Bizim geldiğimiz döneme kadar ciddi yatırımlar yapamadı. Şimdi MHP'nin halini düşünün. Hep böyle Türk iş dünyası veya Türkiye'ye yakın Orta Asya buralar falan diye düşünür. Ama 3,5 yıl TİKA Sayın Bahçeli'ye bağlı olarak çalışmıştır. Acaba TİKA'nın o dönemler içinde o bölgede ne kadar yatırımı var. Çıksınlar açıklasınlar. Balkanlar, şuradan sınırdan çıktık Balkanlar'a girdik. Ben Başbakanlığımda Moğolistan'a gittim. Orada Orhun Anıtları'nın olduğu yere gittik. Anıtları yerinde gördük. O 46 kilometrelik yolu biz TİKA ile yaptık. Anıtları yaptık. Şimdi orada müze var. Türk Cumhuriyetlerinin hepsinde TİKA'nın yoğun bir çalışması var. Balkanlar'da TİKA'nın yoğun bir çalışması var. Git Bosna'ya. Orada Osmanlı'dan kalma eserleri TİKA'nın restore ettiğini görürsünüz. Makedonya'da onu görürsünüz. Kim tarihine sahip çıkıyor? Biz sahip çıkıyoruz. Afrika'ya kadar uzan. TİKA ile orada okul, su, yol bunları getiriyoruz. Biz ecdadımızdan aldığımız mirası istiyoruz ki aynı şekilde torunları olarak oralara götürelim. Oralarda da anılalım. Şu anda Afganistan'da TİKA var. Afganistan'da hastanelerle, yollarla açtıkları kuyularla hayırla yad ediliyor. Öyle hani Adriyatik'ten Çin Seddi'ne bu lafla olmuyor tabi.''
'Bunu müdahale olarak değerlendirmeyelim'
Erdoğan, YAŞ süreciyle ilgili soru üzerine de ''Dışardan herkes farklı şekilde bu konuları değerlendiriyor. Burada kararlar çıkar, burada karalar çıktıktan sonra Genelkurmay Başkanı çıkacaksa, Bakanlar Kurulu kararnamesini çıkarır. Cumhurbaşkanı da onar. Böylece biter iş. Burada bazı isimler üzerinde mutabakat sağlayamadık'' dedi. Sunucunun, ''Bir temayül oluşturdunuz. Artık Başbakan kuvvet komutanlarına ve ordu komutanlarına müdahale edebileceğini gösterdi'' demesi üzerine Erdoğan, ''Bunu müdahale olarak değerlendirmeyelim de. Yani burada Başbakan olsun, Sayın Cumhurbaşkanı olsun kendi yetkilerinin gereğin de kullanabilirler. Bunu göstermiş olduk. Olay budur. Bu zaten anormal bir şey değil'' dedi. Sunucunun ''Bundan sonra böyle mi olacak?'' sözleri üzerine Erdoğan, ''Gerekirse olur. Gerekmediği takdirde zaten olmaz. Demek ki bugüne kadar böyle bir şeyi hiç gerek görmedik. 7,5 sene oldu. Burada atanan da atanmayan da hepsi silahlı kuvvetlerimizin birer mensubu. İlla şu olacak diye bir şey yok. Yine tabi teamül dendiği zaman bu bana göre şık değil. Çünkü bir ordu teamüllerle yönetilmez, yasalarla yönetilir ve onun da yasaları var zaten. TSK'nın kanunu var. Burada yeri geldiği zaman teamüllere de uyarsınız. Temel orada yasalardır. Bu yasalar da Milli Savunma Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanına iradeni koyabilirsin demiştir. Burada da kullanılan bu iradedir'' diye konuştu.
Sunucunun, ''Sivilleşme yolunda bir adım diyebilir miyiz?'' sorusuna Erdoğan, ''Sivilleşme yolunda bir adım dersek yanlış olur. Zaten sivil irade 7 sene içinde bu iradesini kullanmıştır'' dedi. Ergenekon sürecinin geldiği nokta hakkındaki görüşlerinin sorulması üzerine Başbakan Erdoğan, ''Ben tabii sizin kadar bu konuda rahat değilim. Şu anda yargı sürecinin içinde olduğu için sadece yürütme olarak bize düşen görev neyse yargının bizden talebini yürütme olarak yerine getirmeye çalışırız, yasalar içerisinde. Şu ana kadar da bunu yerine getirmişizdir. Süreç devam etmektedir. Temenni ederiz ki bunların altından herhangi bir olumsuz şey çıkmasın'' diye konuştu. Sunucunun ''Evet ama çok polemik oldu. Savcısıyız, hakimiyiz. Muhalefetle aranızda, Deniz Baykal ile aranızda da olmuştu. Polemikler kesildi ama süreçle ilgili hala bir...'' demesi üzerine Erdoğan, şöyle dedi: ''Maalesef bu polemikler oluyor. Bu güne kadar da doldu, bundan sonra da olacaktır. Ama biz bugüne kadar sümen altı edilen birçok şeyleri yürütme olarak sümen altı etmemeye gayret ettik. Ne talep edildiyse onu biz tam manasıyla ortaya çıkardık, çıkaracağız. Bu çetelerle, mafyayla mücadelede olsun. Aklınıza ne gelirse. dikkat ettiyseniz bu alanlarda Türkiye'de bir değişim, dönüşüm yaşanıyor. Eğer böyle bir değişim, dönüşüm yaşanıyorsa demek ki emin ellere, sağlıklı ellere buralar teslim ediliyor. Bunlar da ellerinden geleni yapıyorlar. Geçenlerde çok ciddi sayıda emniyet mensubu yakalandı. Bazıları bunu silahlı kuvvetlerle mukayese ediyorlar. Silahlı kuvvetlerin konumuyla emniyetin konumu farklı. Emniyette direkt olarak buralara müdahale imkanı var. Silahlı kuvvetlerde Silahlı Kuvvetler Kanunu çerçevesi içinde bunları yapıyorsunuz. Onun için poliste böyle bir şey yakalandığında anında müdahale edilmiştir, toplanmıştır ve yargıya teslim edilmiştir. Bunları temizlemek zorundayız. Bizim silahlı kuvvetlerimiz asla şaibe kabul etmez. Emniyet teşkilatımız asla şaibe kabul etmez. Yargı asla şaibe kabul etmez. Bugün medyada bir şeyler okuduk. Temenni ederim ki doğru çıkmaz. Ama doğruysa yargı da bunu kendi içinde temizlemeli. Yargıya benim müdahale yetkim yok. Ama yargı da bunu kendi içinde temizlemeli. 'Biz temiziz.' Hayır arkadaş temiziz deme, üzerine git. Bunu temizle. Adalet darbeyi yerse, yolsuzluğa şuna buna karışırsa, Allah göstermesin bu milletin yargıya güveni bittiği anda her şey biter. Bu tuzun kokması gibi bir şeydir. Tuz kokarsa bitti bu iş.''
''Bu iddialarla ilgili soruşturma açılacak mı?'' sorusu üzerine ise Başbakan Erdoğan, ''Adalet Bakanlığının burada teftişle alakalı yetkisi vardır ama orayla alakalı bir yetki sahası içinde değil. Yargının üst kesimindeyse tabi nerede olduğunu bilmiyorum şu anda. Ben de bakanımla konuyu müzakere edeceğim. Yapabileceğim neyse bunu arkadaşlarımız daha iyi bilir. Bize düşen bir şey varsa biz üzerine gideriz. Yargının kendi içerisinde yapacakları varsa yargı üzerine gider. Adalet Bakanlığı olarak ne yapılacaksa onun üzerine biz de gideceğiz tabi'' dedi.
17 Ağustos depremi
Sunucunun Marmara depreminin yıl dönümü olduğunu belirterek mesajını sorması üzerine Erdoğan, şöyle dedi: ''17 Ağustos 1999 depremi malum... Ben de bizzat o bölgeleri dolaştım. Cezaevinden çıktıktan kısa bir süre sonraydı. Çok kısa zamanda toparlandı desek yanlış olur. Biraz zaman aldı ama örneğin Sakarya güzel bir şehir oldu. Yeni bir Sakarya kurduk. Şu anda orada hastaneler, okullar bitti. Konutlar bitti. Şehir merkezi daha farklı bir hale geldi. Şehir merkezinde büyükçe bir hastane kuruyoruz. Tabii Kızılay gerçekten bu olaylardan sonra ciddi bir rehabilitasyondan geçti. Bu olay bize yeni bir Kızılay kazandırdı. Ondan sonra Kızılay, sadece içerde değil, dışarıda da ses getiren bir Kızılay oldu. Gölcük'te, Kocaeli'de yeni bir şehir planlaması meydana geldi. Şehirler güzel bir hale geldi. Ben ölenlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Kalanlara sabır diliyorum. Gazilerimize Allah'tan sabırlar, şifalar diliyorum. Buradan tabii ders çıkarmamız lazım. Kaçak ev yapılmaya ne yazık ki vatandaşlarımız devam ediliyor. Zemin etütleri yapılmayan yerlerde evler yapılıyor. Bakıyorsunuz dere kenarlarında konutlar yapılıyor. Gevşek, sulak zeminlerde evler yapılıyor. Bu zemin etütlerinin yapılmadığı yerlerde konut yaparsan faturası çok ağır olur. İstanbul hakikaten olabilecek bir depremde bize çok ağır faturalar ödetir. Bu konuda hükümet olarak biz hep anlatıyoruz. Diyoruz ki biz hazır şehir kuruyoruz. Gelin sizin buraları yıkalım. Enkaz bedellerini bu yeni taşıyacağımız yerlerin peşinatları olarak kabul edelim. Oralara taşıyalım. İnsanlara daha modern yerler gösteriyoruz. Ama gitmiyorlar. Halbuki gitse çok memnun olacak. Ama yok. İnsanımız bu noktada nedense bir direnç ortaya koyuyor. Ev kaymış, çatlamış, buna rağmen evden çıkmıyor. Fatura bize kesiliyor. Bütün partiler seferberlik yapmamız lazım. Deprem tehdidi altındaki her yerde gelin bir seferberlik yapalım. Bu tür evlerde oturanlar bize yardımcı olsunlar. Biz süratle birkaç yıl içinde yeni konutlar yapmaya muktediriz, bu gücümüz var. Biz 7 yıl içinde Türkiye'de 430 bin konut yaptık. Bunun 330 binini şu anda sahiplerine teslim ettik. Bütün hocalarımız uyarıyor. Gelin en azından bu konuda bir mutabakat sağlayalım.''
Erdoğan, ''İşçi emeklisi misiniz, memur emeklisi mi?'' sorusuna ise ''Ben işçi emeklisi olarak ayrıldım. Arkadaşlar araştırmışlar. Ben işçi emeklisi olduğumu biliyorum. Problem değil. İşçi emeklisi olsan ne olacak, memur emeklisi olsam ne olacak? Sonunda emeklisin'' yanıtını verdi.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi