"Bunu yapan insanlar hükümetin yakınları"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Deniz Feneri olayında ortaya çıkan büyük yolsuzluklarla ilgili ''İnsanların en masum yardımseverlik duyguları istismar edilerek, toplananlar kuryeler aracılığıyla Türkiye'ye taşındı, şirketler, televizyonlar kuruldu. Bunu yapan insanlar hükümetin yakınları, tanıdıkları, bildikleri, içli-dışlı oldukları insanlar. Bu işlerde yer almış olan birisi şimdi RTÜK'ün başında" dedi.

Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.02.2009 - 12:17

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, AB çerçevesinde çeşitli temaslar için Brüksel'de bulunan Baykal, CHP AB Temsilciliğinde düzenlediği basın toplantısında konuştu.

Baykal, Avrupa'daki Türklerin sorunlarına ilişkin bir soru üzerine, ''Avrupa'daki Türklerin sorunlarının kendilerini çok yakından ilgilendiren bir konu olduğunu, son zamanlarda ortaya çıkan mağduriyet olaylarıyla da yakından ilgilendiklerini'' söyledi.

Baykal, ''Arkadaşlarımız defalarca Avrupa'ya geldiler. Almanya'daki mağdur temsilciler Türkiye'ye geldiler, ben görüştüm. Parlamentoda girişimler yaptık. Maalesef Türk hükümetini bu konuda harekete geçirmek mümkün olmadı. Yapılması gereken çok şey var. Bu konuyu CHP olarak yakından takip ediyor ve sahipleniyoruz. CHP iktidarında bu konuda atacağımız çok somut adımlar var'' dedi.

 

Deniz Feneri davası

''Bir de Deniz Feneri olayında ortaya çıkan büyük yolsuzluk tezgahının kendisini gösterdiğini'' kaydeden Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İnanılır gibi değil. İnsanların en masum yardımseverlik duyguları istismar edilerek, toplananlar kuryeler aracılığıyla Türkiye'ye taşındı, şirketler, televizyonlar kuruldu. Bunu yapan insanlar hükümetin yakınları, tanıdıkları, bildikleri, içli-dışlı oldukları insanlar. Bu işlerde yer almış olan birisi şimdi RTÜK'ün başında, bu hükümet tayin etti. Bu faaliyeti sergileyen derneğe kamu yararı statüsünü bu hükümet verdi. Mehmetçik Vakfına tanınmayan vergi kolaylıkları o derneğe bu hükümet tarafından tanındı. Bu faaliyet resmi himaye altında gerçekleşmiştir ve şu anda da resmi himaye altındadır. Çok acı bir olaydır. İnsanlarımızın inanç ve güvenlerini sarsmıştır. Din, iman diye siyaset yapanlara karşı yeni bir uyanış Türkiye'de ve Avrupa'da kendisini göstermeye başlamıştır. İnsanlarımız ucuz tuzaklarla, boş sözlerle yönlendirilemez hale gelmişlerdir, ama bunun için çok ağır bir bedel ödenmiştir.''

Deniz Baykal, bir başka soru üzerine, demokratikleşme konusunda CHP'nin nasıl bir anlayış içinde olduğunun ortada olduğunu ifade etti. Gerçek demokratikleşmeye hizmet edecek her ciddi projenin CHP'yi yanında bulacağını belirten Baykal, ''ne söylediklerini bildiklerini, sözlerinin arkasında olduklarını'' kaydetti.

''Sözlerimizin haklı ve doğru olduğunun her geçen gün daha iyi anlaşıldığını'' ifade eden Baykal, daha sonra şunları söyledi:
''Bireysel insan hak ve özgürlükleri konusunda hiçbir ülkeden geri kalmamakta kararlıyız. Bugün Avrupa'daki demokrasi ve insan hakları standartlarını eksiksiz Türkiye'ye taşımaya hazırız. Ama bunları bireysel hak ve özgürlük olmaktan çıkarıp bir cemaat hak ve özgürlükleri haline dönüştürme girişimlerine CHP katkı vermeyecektir. Zaten pek çok Avrupa ülkesi bu durumun farkındadır. Kendileriyle ilgili olarak o duyarlılığı sergilemektedirler, ama kendileri için bunu yapanlar bizim için aynı duyarlılığı sergilemiyor. Sergilemelerini de beklemiyorum, bunu sergilemek bizim görevimizdir. Türkiye'de de o görevi CHP yapıyor.''


''AB karşıtlığı çok şeye bağlanabilir"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, CHP'nin AB karşıtı olduğu iddialarıyla ilgili olarak, AB karşıtlığının ''çok şeye bağlanabileceğini, ama kendilerine bağlanamayacağını'' söyledi.

Baykal, Brüksel'deki CHP AB Temsilciliğinde düzenlediği basın toplantısında, söz konusu iddialarla ilgili bir soruyu yanıtlarken, şöyle dedi:
''Valla, çok şeye bağlanabilir, ama bize bağlanamaz. O algılama içinde olanların sorunuydu. Şu anda öyle olmaya devam ediyor. Bütün tarih boyunca, ta 1963'te genel başkanımız İsmet İnönü'nün ilk imzayı attığı tarihten, benim Avrupa Parlamentosunda Gümrük Birliği anlaşmasını çıkarmak için çaba gösterdiğim 1995'teki çalışmalarıma ve ondan sonraki anayasa değişikliği, yasa değişiklikleri konusunda parlamentoda CHP'nin sergilediği gayretlere ve bugünkü noktaya kadar yaşanan süreç, bunun tanığıdır.''

Baykal, bunun, 2004'teki AB zirvesinden sonra Kıbrıs ile ilgili olarak Türk hükümetinin bir taahhüt altına girme kararı hakkında yaşanan tartışmadan kaynaklanıyor olabileceğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
''İyi niyetle anlamaya çalışıyorum, bu nereden çıkıyor diye. Eğer buradan çıkıyorsa, bunu tartışmamız ve netleştirmemiz lazım. Neydi olay? Hatırlayacaksınız o zirvede, 2004'te bize müzakere süreci tanınırken Kıbrıs konusunda bir taahhütte bulunmamız istendi. Hatırlayacaksınız Başbakan (Recep Tayyip Erdoğan) ciddi tereddütlere düştü o zaman. İmzalayayım mı, imzalamayayım mı diye. Ben, o tereddüt içinde olduğu anda Ankara'da basın toplantısı yaptım. 'Sakın imzalama bunu. Atla uçağa gel. Bunu imzalamamış olmanın sorumluluğunu ben seninle paylaşırım Türkiye'de, bu yanlış bir şey olur. Seni de, Türkiye'yi de büyük sıkıntıya sokar' dedim. O zaman öyle basın toplantısı yaptım. Sonra Başbakan o imzayı attı hatırlarsınız. Ve Türkiye'ye büyük bir muzaffer komutan olarak geldi. Kendisini Ankara'da Kızılay'da öğle saatinde havai fişeklerle karşıladılar. Niye? Türkiye üyelik müzakere sürecini başlatıyor ve Kıbrıs konusunda hükümetin bir bakanı aracılığıyla taahhütte bulundu diye.

Biz üyelik sürecinin başlamasının hakkımız olduğunu, elbette başlayacağını, ama böyle bir taahhüt altına girmemizin gerekmediğini, böyle bir taahhüt altına girmemiş olsaydı Türkiye'nin gene AB üyelik müzakerelerine başlayacağına inanıyorduk. Ama o imzayı attı 2004'te. Şimdi 2009 bu yıl sonuna kadar o imzanın gereği yerine getirilmezse acaba bir sıkıntı çıkar mı, acaba üyelik müzakereleri askıya alınır mı, dondurulur mu tartışmasının içindeyiz ve biz CHP olarak 'Beyler ne dondurması devam edecek bu ilişki' diye düşüncelerimizi anlatmak üzere Brüksel'deyiz. O iş ayrı, bu iş ayrı. O taahhüt yanlış olmuştur. Neden yanlış olmuştur? Biz Türkiye'nin Kıbrıs'ta bir çözüm oluşturulmasına karşı çıktığımız için değil.''

Kıbrıs'ta bir çözümün olması gerektiğine inandıklarını, bu konudaki barışçıl müzakereleri desteklediklerini bildiren Baykal, her iki halkın temsilcilerinin bir araya gelerek bir Kıbrıs devleti oluşturmalarından memnuniyet duyacaklarını söyledi. Baykal, ''Tabii bunun şartları var. İki ayrı coğrafya, iki ayrı devletin varlığı ve birlikte bir devletin, ortak kararla oluşturulmuş olması. Bu süreç şimdi gidiyor. Oraya mı gidiyor, nereye gidiyor, onu da bilmiyoruz, ama bir çalışma yapılıyor. Bunu destekliyoruz. Bu iş ayrı. Ama bu hangi noktaya gider, bir çözüm olur mu, olmaz mı, bunu daha görmeden gözü kapalı bir biçimde Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakereye başlayabilmenin karşılığı olarak Kıbrıs konusunda bir taahhüde girmesi kabul edilemez, yanlış bir şeydir'' dedi.

Hem Kıbrıs sorununu, hem de Türkiye'nin AB ile ilişkisini ''zaten zor'' diye niteleyen CHP lideri, ikisini birbirine bağlamanın, işi çıkmaza sokmak isteyenlere fırsat vermek anlamına geldiğini ifade etti. ''Bunu anlatabilirdik, anlatmalıydık'' diyen Baykal, ''Bu anlatılmadı. Oradaki baskılara boyun eğildi ve imza atıldı. Şimdi hükümet o imzayı attı, gereğini yapamıyor. Gereğini yapamadığı için Türkiye'nin AB ile ilişkileri sıkıntıya girmeye başlıyor. Bu noktaya gelindi. Bu yanlış'' diye konuştu.

''Bu yanlışa o zaman itiraz etmelerinin AB konusunda olumsuz bir anlayış içinde bulundukları anlamına kesinlikle gelmediğini'' belirten ana muhalefet lideri, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini geliştirmesini istediklerini, ama başka bazı konuların Türkiye'nin AB üyeliği için bir dayatma konusu, bir ön şart konusu haline gelmesini istemediklerini kaydetti. Baykal, ''Her sorun kendi koşulları içinde ele alınsın, konuşulsun, çözülsün istiyoruz. Bu, haklı bir yaklaşımdır. Belki (CHP'nin AB karşıtı olduğu iddiası) buradan (kaynaklanıyor) olabilir'' dedi.

CHP Genel Başkanı Baykal, son açılımlarına karşı çıkan çevrelerin Brüksel ziyaretini de aynı sürecin devamı olarak gördüklerinin hatırlatılması üzerine, şunları söyledi:
''Bunlar tabii siyasi yaşamın, medya etkinlik arayışlarının bir uzantısı olarak ortaya çıkan nitelendirmeler. Açılım filan, bizim ağzımızdan böyle laflar çıkmış değil. Kapanma yok ki, açılım olsun. Şimdi buraya geldik, bundan önce de kaç defa geldik, bundan sonra da gelmeye devam edeceğiz.

Her dönemin kendine göre sorunları var. Kamuoyunda ilgi çeken konular da hayatın akışı içinde önümüze gelen durumlar konusunda takınılan tavırlarla ilgilidir. Böyle bir açılım-maçılım söz konusu değildir, ama elbette demokratik bir siyasal ortamda her siyasal gelişme özgürce değerlendirilir, tartışılır. Bunu da anlayışla karşılıyoruz. O bakımdan bu ona bağlı, o buna bağlı, bunların da artık bir şeyi yoktur. Her birisi birbirinden bağımsız şartların bizi getirdiği noktalardır. Böyle bir şey söz konusu değil.''

 

"Devlet diğer etnik kimliklere karşı aynı sorumluluk altına girer"

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Türkiye'de her etnik kesimin kendi dilinde yayın yapan bir televizyona sahip olmasından memnuniyet duyacaklarını, ancak TRT yayınlarında olduğu gibi bunu devletin üstlenmesi halinde, diğer etnik kimliklere karşı da aynı sorumluluğun altına girileceğini söyledi.

Brüksel'deki CHP AB temsilciliğinde basın toplantısı düzenleyen Baykal, TRT'nin Kürtçe yayınıyla ilgili bir soruya şöyle cevap verdi:
''Etnik kesimlerin konumlarıyla, durumlarıyla ilgili anlayışımız bugün değil, ta 1989 yılından beri çok net bir şekilde ortaya konulmuştur. Hatırlayacaksınız, biz 1989 yılında bir rapor yayınlamıştık ve o raporda çok önemli bazı tespitler yapmıştık. Hemen bir cümleyle ifade edeyim: Mesela demiştik ki 'Bizim devletimiz bir ırk devleti değildir, bir kan devleti, bir kafatası devleti değildir. Bizim devletimiz bir siyasi bilinç devletidir. Yani bu devletin içinde yer almayı özgür bir siyasi iradeyle içine sindiren insanların eşit hukuk içinde yer aldıkları bir devlettir. Ve bu insanların etnik ya da dinsel kimliği ya da mezhepsel kimliği devletin işi değildir. Devlet etnik kördür' demiştik. 'Görmemelidir vatandaşının etnik kimliğini' demiştik. Ne zaman? 89 yılında. Yani 20 yıl önce. Ve bunu söylediğimiz için de DGM'ye, o zaman DGM vardı, vay siz bunu nasıl söylersiniz falan diye DGM'ye taşınmak istenmiştik. Biz hala aynı görüşteyiz. Ve bunun büyük önem taşıdığı kanısındayız.''

Herkesin etnik kimliğe sahip olmasının devleti tarif eden bir tarafının olmadığını belirten Baykal, ama herkesin belli bir etnik kimliğe sahip olmasının onun bakımından büyük önem taşıdığını kaydetti. Baykal, ''O nedenle mesela şunu söylemiştik: Herkesin etnik kimliği onun şerefidir, onun işidir ve saygı değerdir. Herkesin etnik kimliği, dini inancı, mezhepsel tercihi, felsefi görüşü saygı değerdir ve herkes bunu özgürce yaşar. İnsanların bunu özgürce yaşamasına devletin bir itirazı olamaz. Herkes kimliğini ortaya koyar. Herkes anadilini özgürce konuşur, öğrenir, öğretir ve anadilinde yayın yapar. Bu konularda biz 20 yıldır bu görüşteyiz'' dedi.

Baykal, TRT'nin Kürtçe yayınının ''devletin belli bir etnik kimliğin dilinde yayın yapması'' anlamına geldiğini savunarak, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Ben isterdim ki her etnik kimlik kendi dilinde özgürce yayın yapma imkanına kavuşsun. Kendi yayınını kendisi yapsın. Onun için devlet yayın yapmasın. Yani onun için onun dilini kullanmaya kalkmasın. Bu, ciddi sorunlar doğurur, bizim anlayışımıza göre. Çünkü devlet etnik kimliği esas alan bir kamu hizmeti faaliyetine girerse, bunun sınırı güç belirlenir. Yani diğer etnik kimliklere karşı aynı sorumluluk altına girer, bir. 'Eh canım biz gireriz, ama üstüne yatarız, yav aldırmayıveririz.' Bu benim devlet anlayışıma sığmıyor. Yani böyle bir farklılığı doğru bulmuyorum ben. Devlet bu ayrımı yapmamalı, tutarlı olmalı devlet.

İkincisi, bir etnik kimliğe dil hizmeti vererek yaptığı hizmeti niçin o noktada tuttuğunu, niçin daha ileri bir noktaya o etnik hizmeti taşımadığının cevabını vermek çok zor olur. Halbuki bizim anlayışımızda devlet diyebilir ki ve demelidir ki, ben sizin etnik kimliğinizle meşgul değilim. Ona saygı duyuyorum. O konuda sizin her türlü özgürlüğü kullanmanızı, hakları kullanmanızı anlayışla, sevinçle karşılıyorum. Bu konuda üzerime düşen görevleri de yaparım, bir parçası olmadan. Bunun bir parçası olmadan. Siz yapın, bundan mutluluk duyarım. 'Ama benim yerime sen yapıver.' Hem sana yakışmaz, hem devlete yakışmaz. 'Ama işte yararlı oluyor görüyorsun, insanlar da memnun oldu, Avrupa da memnun oldu.' Olabilir. Bu ayrı bir iş.''

Baykal, bu konuda kendi yaklaşımını şöyle özetledi:
''Ama ben isterdim ki, bunu her etnik kimlik kendi kararıyla, kendi özgür iradesiyle, gerekirse ona omuz vererek, ona olanaklar sağlatmak için gerekli katkılar yapılarak, yönlendirmeler yapılarak, ama sonuçta her etnik kesimin kendi dilinde yayın yaptığı bir televizyona sahip olması, bizi mutlu eder. Bu konuda bizim bu anlayışımızı önemli sayan çevreler vardır. 'Yav çok ince düşünüyorsun, gerek yok, bu oldu, işte bu işler böyle olur' diyenler vardır. Yani herkesin takdiri. Bizi, Türkiye'yi oluşturan kesimlerin kendi dilinde yayın yapan televizyonlara sahip olması mutlu eder. Ama biz devleti bulaştırmadan bu işi yapmanın daha uygun olacağı kanısındayız.''

 

Baykal, Barroso ile görüştü

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Brüksel'deki temasları kapsamında AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile görüştü. Brüksel'de temaslarına dün başlayan Baykal, AB Komisyonunun genişlemeden sorumlu üyesi Olli Rehn ile de bir araya gelmişti. Avrupa Parlamentosu'nda bu akşam bazı etkinliklere katılacak olan CHP lideri, yarın Brüksel'den ayrılacak.

 

'AB ile ilişkilerimiz istenilen düzeyde değil'

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, "Türkiye-AB ilişkilerinin arzu edilen düzeyde olmadığını, bu ilişkilerin iyi yönde geliştiğinin söylenemeyeceğini" belirterek, "Türk kamuoyunun hoşnutsuzluğuna" dikkat çekti.

Çeşitli temaslar için bulunduğu Brüksel'de, Avrupa Politika Merkezi (EPC) isimli düşünce kuruluşu tarafından düzenlenen bir panelde "Türkiye'de muhalefetin Türkiye-AB ilişkilerine bakış açısını" anlatan Baykal, "Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerindeki durgunluk" üzerinde durdu ve "heyecan yitirmenin söz konusu olduğuna, Türk kamuoyunda AB'ye desteğin yüzde 30'lara düştüğüne" değindi.

İlişkilerde son 10 yılda kaydedilen gelişmelerin analizini yapan Baykal, yapılan reformlara ve atılan adımlara rağmen bugünkü durumun çelişkili bir görüntü yansıttığını ifade etti. Türkiye-AB ilişkilerini ve Türkiye'nin AB'ye katılımını CHP'nin her zaman desteklediğini ve destekleyeceğini anlatan Deniz Baykal, "her zaman Avrupa'nın bir parçası olan Türkiye'de AB ile ortak değer ve ilkelerin paylaşıldığını" belirtti.

Türkiye'nin AB'ye katılım iradesi ve katkıları üzerinde duran Baykal, laiklik ilkesinin önemine de değindi ve "din ile devlet işlerinin ayrı tutulması gereğinin Türkiye gibi bir ülkede ön planda kaldığını" anlattı.Türkiye'de insan hakları ihlalleri, yolsuzluk sorunları, yargının siyasallaştırılması, basının baskı ve kontrol altında tutulması gibi sorunlar yaşandığını söyleyen Baykal, "Avrupalı bir sosyal demokrat parti olarak" CHP'nin görüş ve programları hakkında bilgiler verdi.

Çeşitli soruları da yanıtlayan Baykal, Kıbrıs'ta adil bir çözüm için müzakerelerin desteklendiğini, kadınların Türk Parlamentosu'na ve siyasetine katılım oranını artırmak için çaba harcandığını ifade etti.

 

'Ben de İngiliz dostuyum'

Avrupa Parlamentosu'unda (AP), ''İşçi Parti'li Türk Dostları Grubu'' kuruldu. AP Sosyalist grubundan İngiliz İşçi Parti'li 4 üye; Claude Moraes, Richard Howitt, Robert Evans ve Mary Honeyball ile İngiliz Parlamentosu'nun 4 üyesi; David Lammy, Meg Hillier, Joan Ryan ve Andy Love ''İşçi Parti'li Türk Dostları Grubu''nu oluşturdu.

Grubun AP'deki açılış resepsiyonunda konuşan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, ''Ben de İngiliz dostu olduğumu açıklıyorum. Sürekli işbirliği yapacağız'' dedi. Bu dönemde AB'nin, Lizbon Anlaşması'nın hala yürürlüğe girmemesinden kaynaklanan kurumsal ve küresel finansal kriz nedeniyle ekonomik sorunlar yaşadığına dikkati çeken Baykal, bunların genişleme politikasında ilerlemeyi zorlaştırdığını belirtti. Türkiye'nin de bazı zorluklar yaşadığı bu dönemde herkesin iyimserliğini koruması gerektiğini vurgulayan Baykal, İşçi Parti'li Türk Dostları Grubu oluşumunun buna katkı sağlayacağını kaydetti.

Baykal, ''Türkiye'nin yeri, Avrupa'dadır. Tarihimiz ortak. Kendimizi hep Avrupa'nın parçası olarak gördük. Şüphem yok ki, geleceğimiz de ortak olacak. Bu sadece Türkiye'nin değil, kuşkusuz Avrupa'nın da çıkarınadır'' diye konuştu. Dünyada kanıtlanmış petrol rezervlerinin yüzde 71'inin ve doğalgaz rezervlerinin ise yüzde 72'sinin Türkiye'nin etrafında bulunduğuna değinen Baykal, AB ve Türkiye arasında enerji işbirliğinin kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Türk Dostları resepsiyonuna CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, AP Sosyalist grup başkan yardımcıları Jan Marinus Wiersma ve Hannes Swoboda, Brüksel bölge hükümeti Devlet Bakanı Emir Kır, AB Komisyonu Genişleme Genel Müdürlüğü Türkiye Masası Başkanı Jean-Christophe Filori ve AP üyeleri katıldı.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler