'Büyük, akıllı ve hüzünlü'
Edebi kişiliği ve yapıtları, trajik ölümüyle gölgelenen talihsiz bir yazar Stefan Zweig. Ona ilişkin yazılmış hangi metne göz atarsanız atın, intiharına ilişkin sarsıcı ayrıntılardan mutlaka söz ediliyordur. Oysa Zweig, eşsiz bir hikâye anlatıcısı olduğu kadar yüksek enerjisiyle göz kamaştıran bir üslupçu olarak da hatırlanmayı hak ediyor.
Gorki ona hitaben yazdığı bir mektubunda, “Size özgü anlatım gücüne sadece Lev Tolstoy’da rastlıyorum” diye iltifat etmiş ve şöyle sürdürmüş: “Bundan daha büyük bir övgü olamaz, fakat ben bu yazdıklarımı abartılmış bulmuyorum. Tolstoy’la yaptığım karşılaştırmaya beni zorlayan, sizin sanatınızdaki, öykünüzde dolu dolu ele aldığınız gerçeğe başkalarından daha fazla yaklaşan o çok değerli bilgelik.. [S]atırlarınızda büyük, akıllı ve hüzünlü birinin sesi duyuluyor.”
Stefan Zweig, hem denediği edebi türlerin çeşitliliği anlamında hem de çok sayıda yapıta imza atmış olması bakımından verimli, üretken bir yazardı. Tekstil üreticisi varlıklı bir Yahudi ailenin çocuğu olarak, deyim yerindeyse, ağzında gümüş bir kaşıkla Viyana’da dünyaya gelmiş, mükemmel bir eğitim almıştı. Edebiyat dünyasına ilk adımını çok genç yaşta kaleme aldığı lirik şiirlerle attı; Baudelaire, Verlaine, Rimbaud gibi önemli Fransız şairleri Almancaya çevirdi. Şiir yazmayı sonradan bırakmış olsa da düzyazılarında şiirin gücü daima hissedilir. Piyesler, denemeler, kısa öyküler, biyografiler, romanlar, librettolar, mektuplar ve hayatını noktalamadan önce bir de otobiyografi yazdı. (Aralarında Freud’un da bulunduğu önde gelen fikir insanları ve sanatçılarla yaptığı yazışmalar ölümünden sonra derlenmiş ve yayımlanmıştır.)
ZWEIG SEÇKİSİ
Edebiyatın hemen her dalında kalem oynatmış olmasına rağmen, uzun öykü (novella) ve biyografi, Zweig’ın en başarılı olduğu edebi türlerdir kanımca. Uzun öykülerindeki ustalık, “Bana Tolstoy’u hatırlatıyorsunuz” diyen Gorki’nin de belirttiği gibi, Rus yazarın bu türdeki unutulmaz eseri İvan İlyiç’in Ölümü ile boy ölçüşebilecek düzeydedir.
Zweig, yakın dostu Romain Rolland gibi çok sayıda biyografik eser de üretmiş; tarih, felsefe ve edebiyat alanındaki araştırmalarını renkli ve şiirsel üslubuyla bezeyerek pek çok ünlü şahsiyetin portresini kaleme almıştı. Özellikle Balzac, Dickens, Dostoyevski, Stendhal, Tolstoy gibi edebiyat dehaları üzerine yazdıkları alabildiğine canlı ve etkileyicidir; eşsiz bir edebi lezzet bırakır zihinlerimizde.
On kitaptan oluşan son derece “şık” bir Stefan Zweig seçkisi sunuluyor okurlara... Çeviriler, Behçet Necatigil, Tahsin Yücel, Salâh Birsel, Hamdi Varoğlu, Ali Avni Öneş, Deniz Banoğlu gibi yazar ve çevirmen olarak kendilerini ispatlamış önemli isimlere ait.. Kitapların iç ve dış tasarımı ise, afişleri ve grafikleriyle görsel ezberlerimize muhalefet eden değerli sanatçı Savaş Çekiç’in imzasını taşıyor.
Zweig seçkisi, onu dünya çapında bir yazar, büyük bir usta yapan uzun öykülerinin tamamını kapsayacak: Yakan Sır (1913), Korku (1920), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (1922), Amok (1922), Bir Kalbin Ölümü (1927), Karışık Duygular (1927), Sahaf Mendel (1929) ve ölümünden sonra yayınlanan Satranç Ustası (1942). Yanı sıra, Merhamet (1939) romanı ile konusunu ünlü sanatçıların, liderlerin, kâşiflerin hayatlarından alan ve kurmaca olmayan iki önemli kitabı daha var listede: Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar (1927) ile Dünya Fikir Ustaları (1920-1928).
Tahsin Yücel’in çevirisiyle sunulan Amok, Zweig külliyatı içinde seçkin bir yere sahip, herhalde yazarın adı anılınca ilk akla gelen yapıtlardan biri. “Amok’a yakalananlar, ileriye atılır ve nereye gittiğini bilmeden durmadan koşar, önüne çıkanı öldürür. Geldiğini görenler, tehlikeyi herkese duyurmaya çalışarak bağırırlar: ‘Amok! Amok!’ Herkes kaçar.. Ama bir amok’un delice koşusu sonsuza dek, cezasız süremez.”
Malezya yerlilerinde görülen bir delilik hali olan amok elbette bir metafor olarak geçiyor anlatıda. Zweig’in öteki pek çok kahramanı gibi, bu hikâyenin kahramanı da eğitim görmüş bir Avrupalı. Kendi halinde yaşayıp giden bir köy doktorunun, yasadışı kürtaj için kapısını çalan ve yüzünü tülle gizleyen esrarengiz bir kadına duyduğu saplantılı ilgiyi anlatıyor. Önce kadının gururunu kırmak için yapılan ahlaksız teklif, ardından delicesine bir pişmanlık ve kendini bağışlatma isteği. Amok, psikolojik etkisi çok güçlü, gölgeli alanı oldukça geniş bir hikâye.
Zweig’ın kısa ve uzun öyküleri içinde naçizane favorilerim ise, Karışık Duygular ile Zweig’in eşi Lotte ile ülkeden ülkeye sürüklenirken, o ümitsiz İkinci Dünya Savaşı yıllarında kaleme aldığı Satranç Ustası.
Satranç Ustası, bir yolcu gemisiyle Atlantik’i geçmekte olan bir grup satranç meraklısını anlatıyor. Daha doğrusu, vakit geçirmek için düzenledikleri bir turnuvanın müthiş bir rekabete dönüşmesini.
Tahtanın bir tarafında, az konuştuğu için ne düşündüğü tam anlaşılamayan, kazanmaktan başka hiçbir şeye ilgi duymuyormuş gibi görünen, asosyal dünya satranç şampiyonu var. Diğer tarafında ise, Naziler tarafından kapatıldığı hücresinde ekmeklerden yaptığı taşlarla ‘kendine karşı’ oynayarak maharetini geliştirmiş bir adam. Gemideki tüm satranç meraklıları nefeslerini tutmuş, bu metaforik savaş oyununu kimin kazanacağını tahmin etmeye çalışıyorlar. Yaşadığı travmanın izlerini hâlâ taşıyan, psikolojik dengesi epeyce sarsılmış entelektüel mi, yoksa kimi eleştirmenlerce Hitler’i temsil ettiği söylenen dünya satranç şampiyonu mu?
KÜLTÜREL DONANIMLI METİNLER
Karışık Duygular ise ismiyle müsemma bir anlatı. Zweig’ın karakter yaratma ve karakterlerinin ruhsal gerilimlerini aktarma becerisini Freud’la olan dostluğuna ve onun kurucu teorisine borçlu olduğu hep söylenegelmiştir. Karışık Duygular bu bakımdan özel bir ilgiyi hak ediyor. Öte yandan, biri genç diğeri orta yaşlı iki entelektüel erkek arasındaki inişli çıkışlı duyguları aktaran bu hikâyede, Zweig’ın ahlaki dersler vermeye kalkışmayan yaklaşımını, kendi çağından ve hatta Freud’dan bile ileride bulduğumu söylemeliyim. Gerçek sanat, insani olan hiçbir şeye yabancı kalamaz ne de olsa..
Zweig’ın felsefeden psikiyatriye, müzikten siyasi tarihe kadar geniş bir yelpazeye yayılan kültürel donanımını en iyi algıladığımız metinler onun denemeleri ve biyografileri hiç kuşkusuz. Deniz Banoğlu çevirisiyle okuyacağımız Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar’da, kişilikleri ve ilgi alanları birbirinden epeyce farklı, bununla birlikte hepsi de tarihe mal olmuş ve insanlığın yazgısını etkilemiş kişilerin hayatlarından kısa kesitler minyatür gibi işleniyor. Güney Kutbu’nu keşfederken canından olan Kaptan Scott’un ölümü çok hüzünlü, Handel’in geçirdiği felçten sonra yaşama dönerek bestelediği oratoryo coşkuyla, Zürih’ten kalkan mühürlü bir trenle Petersburg’a varan Lenin’in yolculuğu epey gerçekçi, Osmanlı ordularının İstanbul’u fethi bu mücevherin elden gitmesine hayıflanarak (!) anlatılmış. Handel üzerine deneme ve Messiah’ın besteleniş öyküsü kitabın en canlı bölümlerinden; müzikseverler kaçırmamalı.
Son bir not olarak, Zweig’ın kurmacalarını okurken zaman zaman Sabahattin Ali’yi, onun Kürk Mantolu Madonna, Köstence Güzellik Kraliçesi gibi çok sevilen kimi roman ve öykülerini hatırladığımı eklemeliyim. Alman dili ve edebiyatına vâkıf bu yazarımızın yapıtları üzerinde Zweig etkisi yer yer hissediliyor. İkisinin de, öz yurtlarında yaşayamayacak duruma getirilmesi, özgür bir dünya arayışlarının yanıtsız kalması ve sözlerini tamamlayamadan göçüp gitmiş olmaları ne kadar hazindir.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti