Daldaki Demokrasi!

Daldaki Demokrasi!
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 09.01.2010 - 06:43

Ulusça neredeyse Fazlası sizin olsun, biz daha azına razıyızdeme noktasına gelmişsek nedeni, daha fazlasına giderken eldekinden de olma korkusuna kapılmış olmamızdır.

Söz konusu olan, hemen anlaşılacağı gibi, iktidarın daha fazla demokrasive daha fazla özgürlükvaatleridir. Oysa yaşanan olaylar, savaş alanına dönen sokaklar göstermiştir ki, eldeki demokrasi, daldaki demokrasiden daha demokrasidir. Bunun somut kanıtı, haklarını arayan binlerce TEKEL işçisinin Provokasyon tehlikesi vardenilerek demokratçadövülüp özgürceAbdi İpekçi Parkından denize (havuza) dökülmüş olmalarıdır. Vurunemrinin daldaki demokrat ve özgürlükçülerden geldiğinden asla kuşku yoktur. İnsanımız, eldeki demokrasi ile yetinme noktasına gelmişse, nedeni, daldaki demokrasinin ürküntü veren görüntüsüdür.

İşçiye dayak

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir demokratik devlet, provokasyonolacak diye işçisini dövmez, provokasyonu önler. Aksi halde devlet, en büyük provokatör olarak görülme zaafından kurtulamaz. Bunu yapan devlet, üstüne üstlük bir de daha fazla demokrasiden, daha fazla özgürlükten dem vuruyorsa, el adama (devlete) güler, ünlü Fars özdeyişindeki gibi Sen ne söylüyorsun, tanburun ne çalıyordiye de sorar. Ülkemiz, kanun kanun diye kanunun tepelendiğiistibdat günlerine benzer bir süreci bugün demokrasive özgürlükdiye diye yeniden yaşamaktadır. Bunu görebilmek için TEKEL işçilerinin başına gelenin dışında iki somut gelişmeye daha bakmak yeterlidir.

Birisi, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığında (TİB) yaşananlardır. Sincan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının kararı doğrultusunda TİBde yapılan araştırmalar göstermiştir ki TİB, bugünkü işlevi ile meşruiyetini Ceza Muhakemesi Kanununun 135. Maddesinden alan bir teknik takip istasyonu olmaktan çıkmış, dijital/elektronik casusluk birimine dönüşmüştür.

TİBde yapılan araştırmadan elde edilen bilgiler, Türkiyede birilerinin, canını sıkan herkesi, hâkim kararı olmaksızın ya da içinde kendi telefonu da bulunan listeye ilişkin dinlemekararına imza koyma garabetine düşmüş traji-komik hâkim kararları ile rahatça dinleyebildiğini ortaya koymuştur. TİBde yapılan araştırmada elde edilen veriler üzerinde inceleme yapan bilirkişi, Yargıtay 1. Başkanlığının, usulünce verilmiş bir karar olmadan dinlendiğini saptamıştır.

İletişim Daire Başkanı ise Yargıtayı teknik nedenle dinleyemedikdiyerek, Bir bıraksalardı bizi, daha kimleri dinleyecektikdemeye gelen bir psiko-drama ile, baskı yüzünden açığa vuramadığı duygularını özlü bir şekilde ifade etmiştir. Yasadışı dinlemelerle elde edilen bilgilerin entelijanbilgisine dönüştürüldüğünden ise kimsenin kuşkusu yoktur. Bu yöntem, Büyük Biraderden (ABDden) mülhemdir. ABDde soğuk savaş sırasında Doğu Bloku’na karşı korunmak için oluşturulan Echelon (küresel elektronik bilgi toplama) sistemi, savaştan sonra McChartyci amaçlar (korku toplumu yaratma) doğrultusunda kullanılmış, bu yolla binlerce kişinin ve şirketin elektronik iletişimi, internet trafiği izlenmiştir. TİBnin de; yasal gö-revi yanında, Türkiyeyi bir korku toplumuna dönüştürme görevine soyunduğu görülmektedir. Bu yüzden, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi, bu kurumla ilgili olarak verdiği araştırma kararı ile hayırlara vesile(!) olmuştur. Yoksa bütün bu yasadışı ve anti demokratik uygulamalardan haberimiz olmayacak, kös dinler gibi daha fazla demokrasi”, daha fazla özgürlük nutukları dinlemeye devam edecektik.

Bir başka gelişme

İktidar çevrelerinden yayılan veartan demokrasiyle artan özgürlükkonseptine uymayan bir diğer gelişme, 5510 sayılı Sosyal Güvenlik ve Genel Sağlık Sigortası Kanununa dayalı olarak çıkarılan tebliğlerdir. Bu tebliğlerde dikkati çeken, sağlık sigortası primlerinin tahsilini takipgibi bir yasal görüntü içinde, kişilerin ekonomi, sağlık, tarım, eğitim gibi gündelik yaşam ilişkilerinin ayrıntılarına ilişkin bütün bilgilerinin Sosyal Güvenlik Kurumunun bilgisayarına taşınarak zapturapt altına alınmak istenmesidir.

Böyle bir uygulamanın salt prim alacağının tahsilini takip olmaktan çıkıp bir çeşit üst araması(!)”na dönüşeceği ve bu aramada ele geçenlerle yeni bir fişleme yolunun açılacağı konusunda uzmanlarca dile getirilen ciddi endişeler vardır. Anayasanın 20. maddesine açıkça aykırı olan bu düzenlemenin daha fazla demokrasi ve daha fazla özgürlük konseptinin neresinde duracağı ayrı bir merak konusudur.

Bölücüden demokratik hakve özgürlük savaşçısıdenilip esirgenen, emekve ekmekkavgası verenlerin ise başlarından eksik edilmeyen coplar göstermiştir ki, bu ülkede yalnız şehit cenazelerinde değil; tarlada, bağda, mezrada komda, fabrikada, okulda, metrobüste yolda daha çok analar ağlayacak,Vatan bizim anamızdırdenilerek, anaları bellenecektir. Bu ülkede anaların gözyaşları hiç dinmemiştir. Meksikalı ozan Octavia Paz, her ulusun kimliğinin ve tarih bilincinin temelinde birana miti(efsanesi) vardır, der.

Meksika ulusunun tarih bilincinde işgalci İspanyolun ırzına geçtiği yerli Aztek ananın oğulları olmaduygusunun yattığını, bu yüzden boğa güreşi ya da futbol maçı izlemek için bir araya gelen Meksikalıların, Viva Mexico! Hijas de la chingada(yaşasın Meksikalılar, ırzına geçilmiş anaların oğulları) diye haykırdığını söyler(1). Ulusumuzun tarih bilincinin temelinde de biranaefsanesi yatmaktadır. Bu efsane, bizi mahvetmek isteyen emperyalizmin ağa, bey, şeyh, şıh desteğiyle bu topraklarda çıkardığı isyan ve iç savaş kargaşasında gönlünün yasını gözünden yaş olarak döken anaefsanesidir.

Bu yüzden bu topraklar, dünyada başka hiçbir toprak parçasına verilmemiş bir adla, Anadoludur. Duygularımız bizi sesimizi yükseltme yönünde zorladığı zaman tek bir cümlede yoğunlaşırız: Burası Anadoludur.Şimdi Ne yaparsak analar ağlamazsorusunu yanıtsız bırakıp yalnızca Analar ağlamasınsloganının duygusal gücünden yararlanmak isteyenler, Cumhuriyet tarihinin trajik bir gerçeği olan isyanlardan, ayaklanmalardan, bütün o eski yaralardan kan sızdırmak için, ele bıçak alıp Cumhuriyetin köklerine insafsızca saplamakta, isyancıya hak ve özgürlük savaşçısı, Cumhuriyete eşkıyadiyebilmektedir. Böylece daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlüksöyleminin temelinde Cumhuriyet karşıtlığının yattığı bir kez daha kanıtlanmış, tarihin çok gerilerinden beslenip gelen bir kin, bilinçaltının derinliklerinden bir kez daha su yüzüne çıkmıştır. Ulusça Fazlası sizin olsun, biz azına razıyızdeme noktasına gelmişsek, nedeni budur.

 

İbrahim Türkeş-Hukukçu, Felsefeci

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler