Darbe ortamından azınlıkları sorumlu tuttu

12 Eylül 1980 darbesinin ardından 3 yıl süreyle Başbakanlık yapan Bülend Ulusu, darbe öncesindeki çatışma ortamının sorumlusu olarak Rumları ve Ermenileri gösterdi. Darbenin başbakanı darbelere de karşı olduğunu ileri sürdü.

Yayınlanma: 14.06.2012 - 15:07
Abone Ol google-news

TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesinde 12 Eylül 1980 darbesi alt komisyonu, Ulusu'yu dinledi. Ulusu, Alt Komisyon Başkanı AKP Amasya Milletvekili Naci Bostancı ve milletvekillerinin sorularını yanıtladı.

Ulusu, ''AB'nin bir darbe olması ve bir yönetim kurulması doğrultusunda telkini oldu mu?'' sorusuna karşılık, ''Şahsi kanaatim, 1974 Kıbrıs harekatıyla başımıza çorap örülmeye başlanmıştır. O zaman donanma komutanıydım. Askeri harekat sonrası diplomatik ve politik netice alınmadan bir çok işlere dalınması dolayısıyla Türkiye, fevkalade sıkıntılı döneme girdi. Harekat dolayısıyla Rumlar ve Ermeniler, Türkiye'nin müşkül duruma durması için ne mümkünse yaptılar. Bunlardan biri ABD tarafından ambargo konmasıdır. Ambargo Türkiye'yi çok sıkıntıya sokmuştur. Dış mihrakların ve içeride işbirlikçilerle beraber Türkiye'de anarşi ve terör kademe kademe yukarı çıktı. Türkiye'yi bölmek ve parçalamak için aşırı sol örgütleri kullandılar. Buna karşı aşırı sağ örgütleri çıktı. Memlekette en kütü şey aşırı sağ ve solun çatışmasıdır. Sadece dışarıdan aramamak lazım, içeride de durumumuz parlak değildi'' diye konuştu.

Ulusu, ''Darbeciler darbe yapmak için bazı olayları provoke ettiklerine dair kanı var. Derin devlet, Gladio'ya dair gözlemleriniz var mı?'' sorulması üzerine, şöyle konuştu:

 ''Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yaptım. Bu işlerle daha çok Kara Kuvvetleri, Jandarma Komutanı, Genelkurmay Başkanı ilgileniyordu. Benim bilgilerim, MGK ve gittiğim birliklerdeki temaslarım sonucuydu. Derin devlet konusunda bir bilgi sahibi olmadım. Bir teşkilat olsun, Türkiye'yi sıkıntılı duruma soksun diye. NATO içinde böyle bir teşkilat yapıldı ama bu kötü hareketler için değil, başka hareketler için yapıldı. Derin devlet diye böyle bir şeyi ifade edemeyeceğim. Üzerinde durmak istediğim; istikrar. 3 yıl Milli Savurma Bakanlığı Müsteşarlığı yaptım ve 5 bakanla çalıştım. 6 ayda bir hükümet, yönetim değişikliği oluyordu. Yönetimde istikrar ve devamlılık olmadığı için bu işler başımıza geliyor. 6-7 ayda bir yönetim değişiklikleri ve  koalisyonlarla iş yürümüyor.''


Ulusu, ''Maraş olayları Türkiye'de bir dönüm noktasıydı, darbe ortamının teşekkülü bakımından. O zaman ne oluyor diye sordunuz mu?'' sorusuna, ''Hiç ilgilenemedik bunlarla. Benim görevim bambaşkaydı. Maraş olayları diye benim bulunduğum toplantılarda herhangi bir çalışma geçmedi'' derken, ''MGK'da konuşulmadı, bahsedilmedi mi?'' sorusuna, ''Geçmedi, bahsedilmedi. Tabii olay oldu ama pek detaya girilmedi'' karşılığını verdi.

-İşkence olayları-

Bülend Ulusu, Başbakanlığı döneminde 650 bin kişinin tutuklanması ve işkence başta olmak üzere insan hakları ihlalleri konusunda şikayet ve itirazların gelip gelmediği sorusuna karşılık şöyle konuştu:

 ''Gayet samimi ifade ediyorum, elle tutulur bir şikayetle karşılaşmadık. Bir takım olaylar oldu. Sıkıyönetim bana değil, Genelkurmay Başkanlığı'na bağlıydı. 12 Eylül'den önce durumu düşünüyorum, Edirne ve Kars'ta iki olay oluyor, aynı örgütün işi bunlar. Ama mahkemeler ayrı ayrı karar veriyor. Memleket bu gibi kötü durumlarda olduğu zamanlarda özel mahkemelere ihtiyaç var. Bir mahkeme olacak, bütün bu anarşik ve terör olaylarını tek elden kontrol etsin. Adalet Bakanlığı ile zaman zaman toplantı yapıyordum ama o da bir şey söylemiyordu. Bir takım dernekler kuruldu; TÖB-DER, POL-DER...Başlangıçta iyi niyetle kurulduğundan şüphe yok ama sonra aşırı zihniyette kişilerin eline geçince neler oluyor.

Polisle ilgili Scotland Yard'dan heyet getirdik. Çünkü polis iş yapamıyor, 10 maddelik rapor hazırladılar; 'Sizin polisiniz bölünmüştür, iş yapamaz, teçhizatı ve eğitim eksik...' diye. Çünkü aşırı sağ ve sol örgütlerin arenası haline geldi. Böyle polisle iş yapılamaz. Bu dernekler o kadar ilerledi ki gardiyanlara kadar gitti iş. Bunun sonucunda sağ gardiyanların bulunduğu yere aşırı sağcı, sol gardiyanların olduğu yere aşırı solcular gelince kaçırıyorlar. İlgililer sonra aksini vermeye başladı. İşkencelerin bir kısmı da bundan olmuş olabilir. Ama ben işin içinde eğilim, uzaktan hissettiklerim bunlar. Bu derneklerin kapatılması için MGK'ya teklifler geldi. Ama yönetimde istikrarsızlık ve devamlılık olmadığı için sonuca varmadı. ''

Ulusu, ''İşkencelerin bir kısmı bundan, diğer kısmının sistematik olduğunu mu düşünüyorsunuz?'' sorusuna, ''Bir kısmı sistematik ama benim sıkıyönetim komutanının 'şunların canını okuyun' diye talimat verdiğini hiç tahmin etmiyorum'' dedi.

Bazı cevaevlerindeki işkence iddialarının hatırlatılması üzerine Ulusu, ''Cezaevleri bana bağlı değildi, Genelkurmay'a bağlıydı. Genelkurmay benim emrimde olsaydı gider bakardım ama bana bağlı değildi. İşkence olayları konusunda fikir sahibi değilim. Olmadı demiyorum da benim görev ve düşünce alanıma girmedi. Şurada burada işkence yapılıyor diye bana bilgi intikal etmedi'' diye konuştu.

''Erken verilmiş bir karar''

Ulusu, ''Yunanistan'ın NATO'ya alınmasının erken verilmiş bir karar olduğunu'' ifade ederek, ''Tabii erken verilmiş bir karar. İstişare edilerek verilmiş karar değil, şahsi olarak verilmiştir. Bizlere sorulmadan...NATO'da birlik berberlik bozulmasın diye hüsnüniyetle, NATO Başkomutanı'nın sözüne güvenilerek verilmiş bir karar olarak kabul ediyorum. Onun karşılığında NATO'da bazı tavizler verileceği söylendi ama o sözler de yerine gelmedi'' dedi.

Darbe öncesinde 27 Aralık'ta bir mektup verilmesini nasıl değerlendirdiği sorusuna karşılık Ulusu, şunları kaydetti:

''Mektupta zikredilen konular sürekli olarak MGK'da gündeme getiriliyor. Ama devamlılık ve istikrar olmadığı için bunların yüzde 80'inden sonuç alınmadı. Meclis'in çalışması, siyasi organların işbirliği içine olması ve daha bir çok konu var. Bunlardan sonuç alınmayınca, 'Cumhurbaşkanı'na verilim' dendi. Sıradan vatandaş da bu fikirlerini takdim edebilir. Askerler de görüşlerini bu şekilde Cumhurbaşkanı'na ifade edebilir. Bunu darbenin hazırlık aşaması olarak hiçbir zaman düşünmemişimdir. Düşünülen ile sonuç arasına çok büyük fark oldu.''


Darbeden ne zaman haberi olduğu sorusuna, ''Valizlerimizi hazırlamıştım. Dışarıya gitmeye hazırlanılırken oldu'' derken, ''Bir çok insan darbeden önceden haberdar olmuştu. Bayrak harekatından haberiniz var mıydı?'' sorusuna, ''Öyle bir kanaate varsam emin olun valizlerimizi hazırlamazdım. Bayrak harekatından haberim yoktu'' dedi.

Ulusu, ''Kuvvet komutları arasında 'darbe yapmak lazım, duruma el koymak lazım' deniliyor muydu?'' sorusuna, ''Askeri birliklere giderdik, ast birliklerin böyle teklifler olurdu ama bizim fikrimizi olarak hiç geçmedi. Aldığımız intibalarda bu var. Sivillerden böyle konuşmalar kulağımıza gelirdi, 'Böyle gitmez ne yaparsa asker yapar diyenler olurdu'' karşılığını verdi.

''Şimdi nasıl dinleniyorsa...''


KKTC'nin ilanına ilişkin soru üzerine Ulusu, ''O zaman Denktaş ile temas halindeydik. Bizden sonra bu işin olmayacağı kanaatine vardık, o bakımdan böyle bir yola girdik. Bu cesur karardı. Böyle cesur bir karara varılmayacağını o bize ifade etti, ondan sonra bu yola gidildi. Onda da kimseyi suçlamıyorum'' dedi.

Ulusu, ''Bülent Ecevit, kontrgerilla meselesine o dönemde vurgu yapardı. Siz ne olup bitiyor diye soruşturma lüzumu duydunuz mu?'' sorusuna, ''Üzerinde durmadım. Süleyman Demirel de derin devletle ilgile tespit yapamamıştır, ben de yapmadım. Ama Ecevit, fikri sabit halde bunu söylerdi. Onun kendine göre has fikirleri vardı, onlara saygı duyardım'' diye konuştu.

''Demirel bugün derin devletin askeriye olduğunu söylüyor''
denilmesi üzerine Ulusu, ''Yok zannetmem. TSK niye derin devlet olsun. Memleketin hayırlı işi için ne gerekiyorsa ona kafa yorar. 40 yıl askerlik yaptım. Derin devlet olarak şunu yapsın, bunu öldürsün diye uğraşacağını tahmin etmiyorum'' görüşünü ifade etti.

Ulusu, ''Cüneyt Arcayürek kitabında, kendisine 'telefonla konuşurken dikkat et, Demirel'in  devamlı dinlendiği, MİT'in bu konuda size devamlı bilgi verdiğinizi yazıyor'' denilmesi üzerine, ''Şimdi nasıl dinleniyorsa, o zamanlar da dinleniyordu. Ben böyle bir kanaate vardım ve kendisine söyledim'' derken, ''Kanaat değil bilgi söz konusu'' denilmesine, ''Bilgi de söz konusu. Konuşmalar gelirdi yazılı olarak'' karşılığını verdi.

''Askerler niye Demirel'i dinlesin. Başbakanlık yapmış bir kişinin illegal dinlenmesi doğru mu?'' sorusuna Ulusu, ''Doğru değil tabii. Bugün de sizin, benim dinlenmediğim ne malum. Tasvip etmiyorum'' cevabını verdi.

''Tasvip etmem mümkün değil''

Darbelerin hiçbir zaman tasvip edilemeyeceğini belirteren Ulusu, şöyle konuştu:

''Daima darbelere karşı olmuşumdur. 50 yıl öncesine gider. 1960 darbesini, yurtdışındayken duydum. 'Eyvah yandık' dedim. Ankara'ya tayinim çıktı. O zaman albay rütbesindeydim. Genelkurmay Başkanı orgeneral, ihtilali yapan yüzbaşının gerisinde gidiyordu. Bir silahlı kuvvetler bu duruma düştü. Bölük idare etmemiş bir arkadaşın memleket idaresini kalkması, bir çok problem çıkardı. Silahlı kuvvetlerde  bölünme, parçalanma başladı. Bir kısmı derdi ki kalsın, bir kısmı derki bir an evvel gitsin. Benim de içinde olduğum grup, bir an önce demokratik düzene geçilmesini savundu. Talat Aydemir olayı....Biz 4 kişi görevlendirdik onunla konuşmak üzere. Harp okuluna gittik orası içler acısı. Talat ile konuştuk gece 10'a kadar, olayı durdurduk. Bunları yaşamış biri olarak ne onu, ne 12 Mart'ı ne 12 Eylül'ü tasvip etmem mümkün değil.''


Ulusu, Meclis'i hiçbir zaman küçümsemediğini belirterek, ''O görüşler sakat görüşlerdir. Esas mesele işin ruhuna gitmektir. Ben de bu rozeti takıyorum, bu çatı altında görev yaptım. Meclis fevkalade değerli, dokunulmaz bir müessesedir. Neden oluyor bunlar, bunun üzerinde durmamız lazım. İstikrarı memlekette sağlarsak devlet rahatlar, vatandaşın devlete güveni sarsılmaz, silahlı güçlerin devlete itimadı sarsılmaz. Bunu sağlarsak başımıza hiçbir iş gelmez'' dedi.

''12 Eylül öncesinde ülkenin tamamında sıkıyönetim olmuştu ama anarşiyi önlemediniz. Darbe oldu, bir anda bıçakla kesilmesini nasıl izah edersiniz''
sorusuna karşı Ulusu, ''Asker teklif getirir MGK'ya, 'şu illerde sıkıyönetim ilan edilsin' diye. Asker teşne değildir sıkıyönetime çünkü sıkıyönetimden hoşlanmaz. Askerin başına derttir. 15 ilde sıkıyönetim isteniyorsa, o dönemde 15 ilden 5'ini muhalefet kabul etmezdi, politik nedenlerle. Terörist ve melanet yuvaları 10 ilden 5 ile doğru kayardı. O zaman netice alınamazdı. Yakalansaydı bile mahkemelerde birlik beraberlik olmadığı için örgütsel olay olduğunu bulamıyorlar, iz süremiyorlar. Bu durumda sıkıyönetim başarılı olmaz. 12 Eylül'den sonra bütün illerde sıkıyönetim olduğundan başarılı oldu'' diye konuştu.

Askerlerin cumhurbaşkanlığı seçimlerine heveskarlığının ''kötü bir alışkanlık'' olarak tanımlayan Ulusu, ''Unutamam, Faruk Gürler'in gelip Meclis'te tek başına kaldığını. O çok üzücüdür, fevkalade kötüdür'' dedi.

''Humeyni'nin arkasında namaz kıldım''-


Ulusu, ''Genelkurmay Başkanı'nı Milli Savurma Bakanlığı'na bağlamakla bir şey kazanamazsınız. MGK'lar mutlaka lazımdır. O zaman asker ve sivili bir araya getirip sorunları konuşamazsınız, kopukluk oluyor. Yetki hükümette. MGK kararları tamamen istişari olmalı'' dedi.

12 Eylül yönetiminin Kürtçe'yi yasakladığının ifade edilmesi üzerine Ulusu, ''Aksiyon-reaksiyon meselesi... O zaman öyle icap ediyordu. O zaman alay eder gibi durumlar hasıl oldu. Bir parti zamanında Diyarbakır'da bakan, valinin odasında tercüman vasıtasıyla konuşuluyor. Bu olmaz. Daha sonra kademe kademe başka önlemler alınır. 'İnadım inat' diye yapmak değil de kademe kademe bu işi tatlıya bağlamak önemli'' diye konuştu.

Bazı generallerin internete düşen konuşmalarında ''intikam almak ve darbe yapmaktan bahsettiklerinin'' söylenmesi üzerine Ulusu, ''Tabii darbeler istikrarı bozmuştur ama memleketin o duruma getirilmemesi lazımdı. Darbeler hiçbir zaman iyi olmamıştır ve istikrarsızlığın oluşmasına reden olmuştur. Ama zaten istikrar bozuk olduğu için bir takım şeyler başımıza gelmiştir. TSK mensubu olarak başta eski Genelkurmay Başkanımız Başbuğ'un böyle tutuklu olarak yargılanmasından da üzüntü  duyuyorum'' dedi.

Ulusu, bir soru üzerine darbe ihtimali görmediğini, 1982 Anayasası için 'evet' oyu verdiğini ifade ederek, ''Kendinize sakladığınız sırlar var mı?'' sorusuna, ''Tabii her şey söylenmez. Bazı sırlar vardır ki söylendiğinde olay çıkaracağı, TSK içinde birlik beraberliği bozacağı düşünceleri vardır. Bazı konularda susmanın en hayırlı olduğunu düşünüyorum'' karşılığını verdi.

İran-Irak savaşında arabulucu heyetinde görev aldığını hatırlatan Ulusu, ''Bağdat'a gidince Saddam ile İran'da Humeyni ile konuşuyoruz. Humeyni'nin arkasında namaz kıldık. Tahran'da buzdolabı ihalesi var. İki grup birbiriyle dalaşıyor; Koç ve Jack Kamhi Grubu. Koç Grubu'ndan, diğer firma için 'Bunlar Yahudi, ürünlerini alamayın' dediklerini söylediler. Müthiş sinirlendim. Tesadüfen Ankara'ya döndüğümün ertesi günü Vehbi Koç beni ziyarete geldi. Durumu anlattım'' dedi.

Ulusu, ''1960 darbesinde albaydınız. Menderes'i idama kadar götürecek büyük hatası var mıydı?'' sorusuna, ''Vardı. İdamı tasvip etmiyorum ama büyük hatası vardı. Meclis'te tahkikat komisyonları kurdu, yargıyı Meclis'e taşıdı. Yargıyı yasamaya koyarsanız büyük iş çıkarır.  CHP askeri dürttü. Ama kendisinin beyanı var, 'odunu soksam milletvekili yaparım, asteğmenle orduyu idare ederim' şeklinde... Bunlar orduyu rencide etmiştir. Ama bu demek değildir ki asılsın. Bir takım kabahatler olmuştur. İhtilale sebep olmamalıydı'' görüşünü ifade etti.

CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi, Ulusu'dan, ''yeterince net yanıt alamadığını'' söyledi.

Ulusu, toplantının ardından gazetecilerin anılarını yazıp yazmadığı sorusuna, ''Hayır yazmıyorum. Benimle birlikte öteki tarafa gidecek'' yanıtını verdi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler