Darbeler ve Demokrasi
Böyle bir ülkede, her ağzını açanın darbeden söz etmesi kadar doğal bir durum olamaz. Şundan ki, bu gibi demokrasiyle bağdaşmayan tutum ve davranışlar aslında darbelere davetiye çıkarmaktır.
Demokrasi ve darbe. Aralarında kan uyuşmazlığı bulunan iki sosyo-politik kavram. \tNe var ki, bu uyuşmazlığa karşın, günümüzde var olan çoğu demokrasilerin, darbeler sonucu oluştuğu, bireylerin hak ve özgürlüklerinin darbelerle sağlandığı da yadsınamaz bir gerçek.
Örneğin, kralın mutlak otoritesini tırpanlayan, kilisenin tanrısal baskısını kıran, aristokrasinin şımarık sömürüsünü frenleyen O. Cromwel’in askeri darbesinin, bugün İngiltere’nin, demokrasinin beşiği olarak nitelenmesinde önemli rolü olduğu unutulmamalıdır.
Fransız devriminin, tüm dünya halklarının demokratik hak ve özgürlüklerine kavuşmasında ne denli etkili olduğu bilinen bir gerçektir.
Mısır’da, Nâsır-Necip ikilisinin darbesiyle, Kral Faruk’un iktidarına son vermeleri, tüm ülkelerde övgüye değer görülmüştür.
Ülkemizde olgulanan 27 Mayıs devrimi, Batı’nın gıpta ile baktığı, devlete yeni demokratik kurumlar kazandıran bir anayasa ile vatandaşlarımıza önemli hak ve özgürlükler getirmiştir.
Ulu önderimiz Mustafa Kemal’in önderliğinde başarılan Kurtuluş Savaşımızın, halife padişahların teokratik yönetimine karşı bir başkaldırı, bir darbe olduğu da unutulmamalıdır.
Kuşkusuz, demokrasiyi, tüm boyutlarıyla özümsemiş ülkelerde darbe, başkaldırı, ihtilal gibi kavramların sözü bile edilemez.
Gerçekten iktidarların demokratik ilke ve kuralları uyguladığı ülkelerde, darbe ya da başkaldırı olgulandığı görülmemiştir. Ama bilinmelidir ki iktidar, ışık içinde yatsın, ünlü hukukçumuz T. Zafer Tunaya’nın deyişiyle “kudret+kanundur”. Buna göre iktidarlar, tüm tutum ve davranışlarında yasa ile sınırlıdırlar. Yasa sınırını aşan iktidarlar, salt güce dayalı bir dikta rejimine dönüşür.
Demokrasinin temel ilkesi, halkın, seçtiği yöneticileri, yasal haklarını kullanarak sürekli denetim altında tutması ve siyasal iktidarı uyarması, özetle denetlemesidir. Bu uyarının son halkası ise, başkaldırı ya da darbedir.
Bir siyasal parti yüzde 99 oy oranıyla iktidar olsa bile, yasa öğesini dışladığı durumda, meşruluğunu yitirmiş, seçimle gelmiş kral durumuna düşer. Krallara karşı yapılan darbelerin de, tarih boyunca övgüyle karşılandığı bilinen bir gerçektir.
Bilindiği gibi, demokratik bir ülkede, bir siyasal parti, yüzde 49 oy gücüyle iktidar olsa da, tek başına iktidar olamaz. Seçim yasalarında yapılan baraj ve başka oyunlarla, karşı oyları da toplayarak, yüzde 47, yüzde 38 oy oranlarıyla devleti ele geçirmek demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır. Yüzde 52 karşı oya karşın bir siyasal partinin iktidar olduğu, gerçek demokrasilerde rastlanan bir olgu değildir.
Ve hele eğer, bir iktidar, yargı kararlarını uygulamıyor ya da uyduruk gerekçelerle uygulamayı savsıyorsa...
Anayasasında, laiklik ilkesi bulunan bir ülkede, imamların camilerde halk hizmeti yapacağı yerde, bürokrasinin üst düzeylerinde görevlendiriliyorsa.
İmam hatip kültürüyle yetişmiş iktidar başı, yargı kararı yerine, ulema fetvalarını yeğlediğini söyleyebiliyorsa...
Ülke sorunlarının çözümü amacıyla alınan kararlar, yapılan yasalar, tarikat ve cemaatlerin görüşleri doğrultusunda uygulanıyorsa...
Tutum ve davranışlarıyla, laiklik ilkesine karşı eylemlerin odağı haline geldiği, yüksek mahkeme kararlarıyla kanıtlanmış ve bu nedenle cezalandırılmış bir siyasal partinin iktidarı sürüyorsa...
Teokratik düzen karşıtı aydın bilim adamları, yıllarca ülke savunmasına emek vermiş üst komutanlar, aydınlanma savaşçısı yazarların, bir gecenin sabahında evleri basılıyor, gözaltına alınıyorsa...
Önemli bir davanın yargılaması sürerken bir Başbakan “Ben bu davanın savcısıyım” diyebiliyorsa...
Böyle bir ülkede, her ağzını açanın darbeden söz etmesi kadar doğal bir durum olamaz. Şundan ki, bu gibi demokrasiyle bağdaşmayan tutum ve davranışlar aslında darbelere davetiye çıkarmaktır.
Siz hiç, Eyfel Kulesi’nin karşısına bir kilise yapılmasını düşleyen bir Fransz, ya da Özgürlük Anıtı’nın yanına bir sinagog kondurmayı düşünen bir Amerikalı hayal edebilir misiniz?
Ama, Türkiye’yi yönetenler, Taksim’deki Cumhuriyet Abidesi’nin karşısına bir cami yaptırmak tutkusuyla yanıp tutuşmaktalar.
Bugün, yeterli olmasa da, kullandığımız hak ve özgürlüklerin hep meşruiyetini yitirmiş iktidarlara karşı olgulanan darbe ya da devrimlerle sağlandığı unutulmamalıdır.
İçinde bulunduğumuz devlet düzeni, laik ve demokratik bir düzen midir?
Işık içinde yatsın, İsmet İnönü’nün deyişiyle “Haydi canım sende”...
H.Basri AKGİRAY Hukukçu-Eski Milletvekili
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani’nin arabası
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Nevşin Mengü hakkında karar