Deniz Seki cezaevinden mektup yazdı
Vatan Gazetesi yazarlarından Reha Muhtar bir ay önce cezaevinde bulunan Deniz Seki'ye mektup yazdı. Seki de o mektububa cevaben Reha Muhtar'a mektupla cevap verdi. Muhtar, bu karşılıklı mektuplaşmayı bugünkü yazısında okurlarıyla paylaştı.
Bir ay önce; kalan hapis cezasını çekmek için, cezaevine giren Deniz Seki'ye mektup yazıyorum...
“Cezaevinde Bana Umudu Anlat Deniz” dediğim bir yazı bu...
***
Birkaç gün sonra menajeri Özgür Aras telefon ediyor:
-“Mektubunuzu karşısındaki duvara astı... Her gün ona bakıyor, onu okuyor...”
İçimde sessiz bir yağmur çiselemeye başlıyor bu sözleri duyunca...
Cezaevindeki bir insanın, bir sanatçının hayatına dokunabilmenin kalbimde yarattığı ıslanma bu...
Yine de ses etmiyorum, teşekkür edip, umudumu diriltmiyor, hayata devam ediyorum...
***
Bir ay geçiyor...
Dün menajeri Aras telefon ediyor...
-“Size bir mektubu var Deniz Seki'nin” diyor...
Cezaevi yönetimince, yasalar uyarınca açılmış bir mektup... Benim de açık haliyle size göndermemde bir sakınca var mı?..
-“Yok elbette...” diyorum...
Deniz Seki'nin mektubunun telefonuma gelmesini bekliyorum...
O sırada geçen ay yazdığım mektuba göz gezdiriyorum...
Şöyle o mektubum...
*****
BANA UMUDU ANLAT DENİZ...
Cezaevinde şimdi ne yapıyorsun bilmiyorum...
Bir parça alışabildin mi; onu da kestiremiyorum...
İki kişilik koğuşta kaldığını söylediler... Önünde; çok verimli işler yapabileceğin iki ya da iki buçuk yıl var...
***
“Eğer fırsatı iyi kullanırsan”, bu zaman dilimi seni hayata ve sanata “Hiç olmadığı şekilde geri getirecek...
Bir mucize gerçekleşecek...”
Kim bilir bu mucize için belki de bu kadar uzun beklemeyeceksin...
***
Sen bir sanatçısın...
Suçluydum suçsuzdum tartışmalarını bir kenara bırak şimdilik... Onlarla avukatlar, onlarla hukukçular uğraşsın...
Sen sanatçısın...
Sen sanatın için varsın...
-“Benden bin beter olanlar özgür... Beni buldular içeri tıkmaya...” deme...
Bunu bir şans niyetine al;
Bu şansı kullanmayı dene;
***
Sanat için, sanatçı olduğun için... Deniz... Dışarıdan sana ahkam kesme; Hadsizliğine...
Düşüncesizliğine...
Duyarsızlığına...
Düşmeden bir iki söz söylemek istiyorum izninle...
***
Besteler yapmaya çalış oralarda... En acılı günlerin, en hüzünlü saatlerin süzgecinden; haykıran güfteler çıkart, nice besteye harman olacak...
Sevdalara katık, mahpustaki mahkumlara derman olacak...
***
İçerden türküler”, içerden şarkılar” yaz...
İçerden türküleri; içerden şarkıları” bas...
Onlar söylensin...
Onlar dillensin...
Onlar nakarat olsun, dünya alem dinlesin...
***
Sen bir sanatçısın...
Sanatçı hayatı yaşar, duyarlılığı hayatı yansıtır...
İçine duygularını katar; duygular taşar; insanlar ağlar...
İnsanları ağlat Deniz...
Bu bir son değil...
Bu bir başlangıç...
Bu bir tükeniş değil...
Bu bir diriliş...
Bu bir yıkılış değil...
Bu bir kalkış...
***
Bu “biten Deniz Seki” değil... Bu güneş gibi doğan bir Deniz... Sana bir türkü benden;
Kırk yıl öncesinin ilk gençlik yıllarından...
Söyledikçe duygulandığım;
Çaldıkça hüsran...
Okudukça hayran kaldığım bir mahsun türküden...
Ahmet Arif şairi...
Rahmi Saltuk’un yorumundan... Geçmişten geleceğe bir cezaevi kültürünün türküsü bu...
***
Koğuşta bulabileceğin bir gitar, bir saz ile mırıldanabilmen.
İlham alman...
Hayata başlaman...
Kendi şarkılarını yazman...
Kendi şarkılarını haykırman... Niyetine...
***
“Demir kapı...
Kör pencere...
Yastığım ranzam zincirim...
Uğruna ölümlere...
Gidip geldiğim...
***
Zulamdaki mahsun resim...
Haberin var mı?..
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş...
Karanfil kokuyor cigaram...
***
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...”
***
Bana artık aşkı anlatırsın belki şarkılarında Deniz...
Aşktaki hüznü...
Hüznündeki umudu...
Demir kapılar arkasında kalan aşkı... Demir kapılar arkasındaki umudu...
Resimlersin bunları birer birer Deniz...
***
Bana demir kapıları anlat...
Demir kapıları kıracak umudu...
Bana şarkılarını haykır...
Demir kapıların ardından...
Demirden taşarak...
Hayatı aydınlatacak olan...
Bize umudu anlat Deniz...
Kör kuyularda boğulup kalmayan...
*****
DENİZ SEKİ'NİN HAPİSHANEDEN GÖNDERDİĞİ MEKTUP...
Çok kıymetli Reha Bey;
Size umudu anlatmamı istemiştiniz ya hani; En büyük umudum suçsuz olduğumun ispat edileceği aklanacağım gündür benim için... Biliyorum "doğruyu söylemek değil, anlatmak güçtür..."
Benim durumum da aynen öyle... Ancak elbet bir gün anlaşılacaktır tüm gerçekler diyerek, buna yürekten inanarak, dimdik anca ayakta durabiliyorum...
***
Benim için köşenizde yazmış olduğunuz yazı şu anda koğuşumda duvarları rutubetten yemyeşil olmuş duvarlara; şahane bir duvar yazısıymış gibi duruyor; ordan bana bakıyor...
Her umut dolu günün sabahına sevdiğim yazıları böyle kesip asıyorum duvarlarıma... Hem bana iyi geliyor...
Hem yalnızlığıma...
Tez vakitte özgür günlerde buluşmak konuşmak dileğiyle...
"ATEŞ"i daima "SU" ile korkuturlar...
"SU"yu hiç "ATEŞ"le korkutabilirler mi?..
***
"Geçici ayrılık benimkisi...
İlkyaz çiçeğine gebeyim...
Ağıtlar yakmayın adıma...
Ben ölmedim ölmeyeceğim...
***
Sıcak saklayın gecelerimi
Karlar altından çıkıp geleceğim...
Düşlerinizin ateşinden
Ilık bir rüzgar gibi eseceğim...
***
Canım canlarım
Hazır mı koynunuzda yerim
Gün olur gecikmiş çocuk gibi
Bağıra çağıra koşar gelirim..."
(Selda Bağcan'ın nefis bir ezgisi)
Sevgi ve Saygılarımla
Deniz Seki...
35 YILLIK GAZETECİLİĞİM BİTERKEN GELEN MEKTUP...
Hayret!..
Cezaevinden gönderilen kişiye özel mektuplar...
Hayatı anlamlandıran şarkılar, şiirler, sözler...
En keskin virajların paylaşıldığı bir özel ve intim ruh hali...
Bir zamanlar böylesi "özel mektupları, hayata damga vuran açıklamaları, durumun resmini çeken fotoğrafları" ulaşılması zor bir gazetecilik başarısı, yapılması imkansız bir habercilik klasiği gibi görürdüm...
***
Heyhat otuz beş yıllık gazeteciliğin sonunda, bugün bu mektuplardan arda kalan tek duygu, "paylaştığım bir çileli hayata, ortak olmaya azap dolu bir yaşama, vermeye umut taneciklerin"in varlığından ibarettir...
***
Ne özel mektup...
Ne gazetecilik...
Ne habercilik;
Hiçbiri ruhumun yanına bile yaklaşamıyor şimdi...
Bir umudun...
Bir dayanışmanın...
Cezaevindeki bir sanatçıyla beraber olmanın dışında;
Kariyere ve mesleğe ait hiçbir duygu kırıntısı yoklamıyor yüreğimi...
35 yıllık gazetecilik biterken ne enteresan bir tesadüftür! bu mektup...
Bana "otuzbeş yıllık gazeteciliğin bittiğini gösteriyor..."
Yeni başlayan yazarlık hayatımda "Dayanışmanın...
İnsanlığın...
Birlikteliğin muhteşem sinerjisiyle... Yaşamın umutlu ve taze gölgeleriyle dans ettiriyor beni..."
Bu dans hayatımın danslarından biri...
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu