Doğal Afetlerde Devletin Sorumluluğu

Ülkemiz kaçak yapılaşmayı teşvik eden, bireyleri imar affı yasa beklentilerine sokan devlet politikalarını terk etmelidir.
Marmara depreminin 12. yılında, uluslararası sözleşme ve kararlar yorumlandığında ülkemizdeki idari sistemin doğal afetlere ilişkin bakışı nedir? Yeterli midir? Uluslararası sözleşme ve bildirgelere bakıldığında, çevre konusunda tek ve geniş kapsamlı bir düzenlemenin bulunmadığı görülmektedir. Günümüzde, bireyin “sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı” kabul edilmiş ve Avrupa ulusları açısından geniş bir anlam içermektedir. 1982 tarihli TC Anayasası’nda da “Sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması” başlıklı “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir…” şeklindeki m. 56 ve konut hakkını düzenleyen m. 57’deki düzenlemelere yer verilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin deprem ve diğer doğal afetlere uygulanabilirliği açısından iki kararı dikkat çekicidir. Bu kararlardan ilki Doğal Afetler Karşısında Devletin Sorumluluğunu vurgulayan 28.04.1993 tarihinde Ümraniye’deki “Hekimbaşı” çöplüğünün patlaması ile meydana gelen olayda 39 kişinin yaşamını yitirdiği “Öneryıldız X Türkiye” kararıdır.
Söz konusu kararda; “devletlerin, bireylerin sağlıklı bir çevrede yaşama haklarını gerçekleştirmeye yönelik yükümlülüğü vurgulanmış, kazanın temel nedenleri, kurumsal ilgisizlik, iletişimsizlik ve toplumsal hizmet birimlerinin birbirlerinden kopuk çalışmaları olarak belirlenmiştir. Karar ülkemizde; kaçak yapılaşmanın hükümetler tarafından teşvik edildiğini, bireylerin beklentiye sokulduğunu, bu politikanın hatalı ve bireylerin yaşam hakkının ihlaline varan sonuçların sorumlusu olduğunu ortaya çıkarmıştır”. Ayrıca kamu görevlilerinin kusuru olan olaylarda sorumluların gereken şekilde soruşturulmadığını, yargılanmadığını ve nihayetinde büyük zararlar doğsa da verilen cezaların “görevi ihmalden” ibaret oluşunu anlaşılmaz bulmuştur.
Doğal afetler karşısında devletin sorumluluğu vurgulayan ikinci karar ise Rusya’da “Budayeva ve Diğerleri X Rusya” davasıdır.
Bu olayda mahkeme kararında, “Tyrnyauz” kasabasında oturanların yaşamlarına yönelik önceden görülebilir risklerle ilgili olarak tehlikeli alanda, kentsel planlama ve acil durum koşullarının yöneticilerin çalışmaları olmadığını; belirterek önleyici politikaların geliştirilmemesi nedeniyle, yöneticilerin yaşama hakkının korunması amacıyla hukuksal ve yönetsel açılardan görevlerinde kusurları bulunduğunu, yöneticiler için caydıracak kurallar konulmaması nedeni ile ölüm ve gibi zararlar doğurduğunu belirtmiştir.
Özetle;
1) Doğal afetlere karşı bireylerin yaşam ve mülkiyet haklarının korunması, AİHS’nin (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) koruduğu haklar kapsamındadır. Doğal afetler karşısında bireyin yaşam ve mülkiyet hakkını korumanın, anayasanın m.90/son nedeni ile anayasanın üzerinde kabul edilen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yorumunda artık devletin sorumluluğu ile güvence altına alınan bir hak olarak tanındığı bilinmelidir.
2) Ülkemiz kaçak yapılaşmayı teşvik eden, bireyleri imar affı yasa beklentilerine sokan devlet politikalarını terk etmelidir. AİHM kararlarında ülkemizdeki “imar affı yasalarının kaçak yapılaşmayı teşvik edici, bireyleri beklentiye sokan bir devlet politikası olarak var olduğunun vurgulandığı, kaçak yapılaşmanın neticesi oluşan ölümlerde bu politikanın yaşam ve mülkiyet haklarının ihlaline” ilişkin başkaca kararlarda da temel oluşturacağı unutulmamalıdır.
3) 17 Ağustos 1999 depreminde yapılan soruşturmalarda olduğu gibi 4483 yasanın siyasilerin, kamu görevlileri için yapılacak sorgulamalarda dokunulmazlık haline gelen bir sisteme dönüştürülmesinden vazgeçilmeli, “4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun” yeniden düzenlenmelidir.
4) Geçen 12 yılda yapılan çalışmaların bir araya getirilmesi, özellikle teknik, hukuki ve idari alanda olması gereken kurumlararası iletişim ve işbirliğinin sağlanması için gereklidir. Yukarıda belirtilen “Öneryıldız X Türkiye” kararında da tespit edilen kurumsal ilgisizlik, iletişimsizlik ve toplumsal hizmet birimlerinin birbirlerinden kopuk çalışmaları söz konusudur.
5) Ülkemizin sel yatakları ve deprem kuşağında olduğu gerçeği karşısında; teknik fakülteler, hukuk fakülteleri, siyasal bilgiler fakülteleri başta olmak üzere “doğal afetler hukuku” tek bir disiplin altında toplanarak ayrı ve ortak ders olarak ele alınmalıdır.

En Çok Okunan Haberler
-
İmamoğlu farkı açıyor!
-
Nereden çıktı bu ‘kurucu önder’ lafı?
-
İsrail Şam'ı vurdu!
-
Oyuncu Şinasi Yurtsever hayatını kaybetti
-
MSB'den açıklama geldi!
-
İmamoğlu’nun şansı
-
Özgür Özel istifasını istemişti: Yusuf Özcan istifa etti
-
Yeni Akit yazarı görevinden uzaklaştırıldı
-
AKP'li başkanın eşine ‘kritik’ atama
-
Kanserle mücadele eden Tanyeli'den kötü haber!