Erdoğan: Metropoller, ölü şehirlere dönüştü

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü'' dedi.

Erdoğan: Metropoller, ölü şehirlere dönüştü
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.03.2013 - 10:16

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, AKP Genel Merkez Yerel Yönetimler Başkanlığının ''Yaşanabilir ve Estetik Şehirler'' temasıyla düzenlediği ''AK Parti 4. Yerel Yönetimler Sempozyumu''nda yaptığı konuşmada, programda ödül alan projeleri ve sahibi yerel yöneticileri kutladı.

Erdoğan, şehircilik ve şehirler adına umut, heyecan verici projelerin diğer il, ilçe ve beldelere örnek olmasını da temenni etti. Yunus Emre'nin ''Ol imaret eylemez, sen viran olmadıkça'' dizelerinin çok manalı, düşündürücü, ibretlik verici olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti: ''Çok öz söylüyorum eğer sen viran olmazsan, eğer sen çabalamazsan, eğer sen dertli olmazsan, eğer sen pervane olup dönmezsen ortaya da imaret çıkmaz, imar çıkmaz, eser çıkmaz. Dert sahibi olmayan dertlinin halinden anlamaz. Bir derdi olmayan, bir meselesi, davası olmayan çözüm peşinde, eser peşinde, hizmet peşinde koşmaz. AK Parti'yi AK Parti yapan, AK Parti'yi millete hizmetkar eyleyen 10 yıl boyunca da arkasında eserler bırakmasını sağlayan bu derttir, dertli olma halidir. Çünkü milletimizin derdi bizi yollara düşürmüştür, milletimizin meselesi bizi harekete geçirmiştir, milletimizin acısı, hüznü, ıstırabı bizi milletimize hizmetkar eylemiştir. Biz, bu aziz millete efendi olmadık, biz bu aziz millete hizmetkar olduk. Sadece milletimizin değil, biz Kabil'in derdini kendi derdi gören bir hareketiz, biz Lefkoşa'nın meselesini kendi meselemiz gören hareketiz. Biz, Filistin'in, Gazze'nin ıstırabını kendi ıstırabızım gibi gören, bununla kıvranan ve bunun çözümü için de mücalede veren bir partiyiz. Biz Şam'ın, İdlip'in, Lazkiye'nin meselesini, Halep'in meselesini, Hama'nın, Humus'un meselesini kendi meselesi olarak gören bir hareketiz.''

 

'Sayamayacağımız kadar ortak özellikleri paylaşıyoruz'

Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin de yer aldığı geniş coğrafya içerisindeki tüm insanların ortak bir medeniyetin mensupları, takipçisi ve mirasçıları olduğunu vurgulayarak, ''Kabil'den Sofya'ya Saraybosna'ya kadar, Şam'dan Lefkoşa'ya Bişkek'e kadar, Tunus'tan Ramallah'dan Gazze'ye kadar sayamayacağımız kadar ortak özellikleri paylaşıyoruz'' dedi.

Sempozyuma katılmadan önce Suriye Türkmenleri Meclisi Kuruluş Toplantısı'na katıldığını hatırlatan Başbakan Erdoğan, ''Onların derdi de bizim derdimiz. Dilimiz, kültürümüz, yemeklerimiz, kıyafetlerimiz, musikimiz bu kültür yapısı, bu coğrafyanın ortak dilidir, kültürüdür, musikisidir, sanatıdır'' diye konuştu.

Bu ortak özelliklerin yanında aynı kaynaktan beslenildiğine işaret eden Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''O kaynak da şehirlerimiz. Nüfuslar farklı olabilir, coğrafyalar farklı, kültürler farklı olabilir. Kiminin ortasından nehir, kiminin ortasından deniz akıyor. Farklı diller konuşuluyor olabilir ama bütün bu coğrafyanın şehirleri özde aynı kaynaktan beslenen, aynı şadırvandan aynı suyu içen şehirlerdir. Eğer şehir denildiğinde aklına taş gelen, aklına beton gelen, aklına sadece asfalt gelenler varsa, onlar kendilerini ve medeniyet algılarını lütfen tekrar tekrar sorgulasınlar. Onlar bu işi bilmiyorlar. Yunus Emre'nin dediği gibi kendilerini viran etsinler. İmaretin, imarın, mimarinin ne olduğunu ancak bu şekilde anlasınlar ve anlayabilsinler. Tarihimiz ve medeniyetimizin büyük simalarından Cüneyd-i Bağdadi'nin öğrencisi Ebubekir Şibli, Mekke'den dönen birisine 'Mekke'yi gördün mü?' der. Hacı 'evet, elbette gördüm' der. 'Mekke'yi görmekle değişik hale büründün mü?' diye sorar Şibli, adam 'hayır' deyince o zaman Ebubekir Şibli 'öyleyse sen Mekke'yi görmemişsin' diye cevap verir. Bunun üzerine hepimiz düşünmek zorundayız. Bir şehirden gönül dünyasına bir şeyler alamayan, ruh dünyasında değişiklik hissetmeyen oraya bakar kör olarak girer, bakar kör olarak çıkar. Onlar inanın hiçbir şey görmezler. Gördükleri taştır, betondur, asfalttır, kalabalıktır. Ama bir şehre gönül gözüyle bakanlar orada şehirde, şehrin ruhunu, tarihini, medeniyetini, kültürünü görürler. Bir şehre gönül gözüyle bakmak o şehrin ruhunu tüm derinliklerine kadar teneffüs etmektir. Bir şehre gönül gözüyle bakmak sadece taşları görmek değil, o taşların nasıl besmeleyle üst üste konduğunu, nasıl dualarla yükseldiğini, o taşların nasıl bir ruh, heyecan, felsefe taşıdığını görmektir.''

 

'İstanbul'a gelen İstanbul'da cömertliği öğrenir'

Başbakan Erdoğan, insanın şehri değil, şehrin insanı şekillendirdiğini söyledi. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın ''Beş Şehir'' adlı kitabında her İstanbullunun az çok şair olduğunu yazdığını anlatan Erdoğan, ''Neden? Çünkü bu aziz şehir bizatihi adeta bir şiir gibidir'' dedi. Erdoğan, olimpiyatlarla ilgili toplantıda söylediği ''İstanbul'a gelen İstanbul'da cömertliği öğrenir'' sözlerini anımsatarak, şöyle konuştu: ''Çünkü İstanbul kendisi cömerttir. O cömertliği İstanbul'u gezen herkese verir. İstanbul kıskanç değildir çünkü İstanbul kendisinden her şeyi verir. Şiir gibi bir şehir içinde yaşayanları şair haline getirir. Masal gibi bir şehir içinde yaşayanları masal kahramanı yapabiliyor. Bursa'ya bakınız, yeşil Bursa'ya insanların kazandırdığı bir özellik değildir. Tam tersine Bursa'yı, Bursalıları da türbelerine kadar yeşile aşık eden Bursa'nın özündeki o renktir, o ahenktir, o manevi ruhtur. Konya bozkırın ortasında bir vaha gibi gelebilir size. Konya Ovası diyorlar ya. Oysa Konya bozkırın ortasına inşa edilmiş bir vaha değil, bozkırın ışığıyla, rengiyle, sessizliğiyle, dinginliğiyle oluşmuş, insanını da ona göre şekillendirmiş tabii bir şehirdir, doğal bir şehirdir. Aynı şekilde Ankara denildiğinde birçoklarının aklına başkent gelebilir, resmiyet gelebilir, kravat gelebilir, gri ton gelir. Oysa siz farkına varsanız da varmasanız da Ankara Hacı Bayram Veli'dir. Bünyamin Ayaşi'dir. Ali Semerkandi Hazretleri'dir. Onların her daim var olan, varlığını hissettiren manevi iklimidir. Cumhuriyet dönemiyle de adeta o yükselişini sürdürmüş, orada da Gazi Mustafa Kemal olmuştur. Şehirlere gözlerine adeta mil çekilmiş gibi bakanlar şehri görmezler. Şehirlere kalp gözüyle bakanlar ise işte o manevi iklimi, o ruhu, o medeniyet birikimini ve mimari mirası görürler.''

 

'Adeta ihanet etti'

''Bizim neslimiz maalesef aldığı o değerli mirası ne yazık ki aynı şekilde ileriye taşımadı. Belki biraz aşırı olacak ama adeta ihanet etti'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Çünkü yaşadığım, doğduğum, büyüdüğüm İstanbul'da sadece bir ilçenin içinde bir rivayete göre 398, bir rivayete göre 800'e yakın caminin yerle bir edildiğini tarihi belgeler ortaya koyuyor. Bu sadece bir ilçe. İstanbul'umuzun genelinde kim bilir hangi rakamlara ulaşacağız. Türkiye'nin değişik yerlerinde bunlar var. Nedir bu? Bu bir ihanettir. Bu tarihe ihanettir. Bu sanata ihanettir. Üstad Necip Fazıl şehirlerimizin katledilmesi karşısında 1942'de yazdığı bir yazıda 'Allah'ım beni evimden dışarıya çıkarma da az ızdırap çekeyim' diye dua ediyor. Yine üstadın o dönemin belediye reislerine ilişkin yazdığı şu satırlar son derece önemlidir. Aslında bu satırlar her birimizin ezberlemesi, başucu hatırlatması gereken satırlardır çünkü ben de belediye başkanlığından geldim, sizler de şu anda belediye başkanları olarak huzurumdasınız. Diyor ki üstad, 'bizde belediye reisi seçmekte miyar yani kriter, bedii idrak kıymetinden başka her şey olmuştur'. Mesele bu. O bedii idraki kaybetmişiz. İşte ben AK Parti'li belediyeler diyorum ki o bedii idraki yakalayan belediyelerdir, belediye başkanlarıdır. Onun için şehircilik davalarımızda bütçe, gelir, nizam, talimatname, kayıt gibi endişeler daima birinci plana geçirilmiş ve hepsi birden yerine getirildiği halde eser öksüz kalmıştır. Devam ediyor üstad, 'bana gözü olmayan şoför mü, bedii idraki olmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisi gösteririm' diyor. Demek ki bedii idraki olmayan belediye o kadar zararlı. İşte böyle belediye reislerinin elinde Türkiye'nin o aziz şehirleri, kimlikli, kişilikli, ruh ve estetik sahibi şehirleri maalesef harap olup gitti.
Bizim metropollerimiz vardı ama o metropoller beceriksiz ve estetik dünyası olmayan, estetik ruhu olmayan ellerde adeta nekropole yani ölü şehirlere dönüştü. Eskiden yeşilin içine yeşille uyumlu yapılar inşa edilirken şimdi artık saksılarda çiçekler yetiştiriliyor.''

 

'Bırakalım dere yatağında aksın'

Eskiden derelerin, nehirlerin kenarına evler inşa edilirken, derelerin örtüldüğünü, nehirlerin yatağının değiştirildiğini, şehirlerin adeta suyu yuttuğunu ifade eden Erdoğan, ''Bazen arkadaşlarımız diyor ki 'derenin yatağını şöyle biraz kaydıralım, biraz değiştirelim'. Yapma, er veya geç o dere yatağını bulur. Derenin hakkı vardır. Hakkını alır hakkını aldığı zaman bedeli ağır olur. Canlar gider, cananlar gider. Ondan sonra feryat etmenin de hiçbir anlamı kalmaz. Hassas olalım buralarda. Buradan 3-5 kazanacağız diye bu yataklarla oynamayalım. Bırakalım dere yatağında aksın'' diye konuştu.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Eskiden çocuklar için, yaşlılar için, engelliler için sokak inşa edilirken ne yazık ki insan her boyutuyla unutuldu. Şimdi çocuklar çocukluklarını yaşayabiliyor mu? Yaşayamıyor. Beton zeminler üzerinde çocuklara hayat inşa ediyoruz. Halbuki bizim onlara çimen zeminleri hazırlamamız lazım, toprak zeminler hazırlamamız lazım. Bırakalım oralarda yuvarlansınlar, bırakalım oralarda oynasınlar. Toprakla yoğrulsunlar. Biz topraktan geldik toprağa gideceğiz onun için bu çok önemli.''

Birçok yerde yüksek binalar inşa etmenin maharet zannedildiğini dile getiren Erdoğan, şunları devam etti: ''Ben ise yüksek binalar inşa etmeyi maharet kabul etmiyorum. 'Efendim yer yok'. Olduğu kadarını yapalım. Yüksek binalar inşa etmekle insanoğlunu biz topraktan uzaklaştırıyoruz. Bizim mimarimizde aslında bu yok. Bizim mimarimizde yatay mimari egemendir. Bu yatay mimariyi bizim en güzel şekliyle ortaya koymamız lazım. 'Efendim hala eskiye mi takılıp kalacağız'. Eğer eski dediğiniz şey eskimemişse ki makbul olan odur. Onu diri tutacaksın. Bugün turizmde sen onunla çekim alanı oluşturuyorsun. Yeni olarak ortaya koyduğun şeyin kıymeti harbiyesi var mı? O zaten Batı'da da var. Bize gelen geldiği zaman, dikkat edin onu arıyor, onu soruyor. Bunun dışındakiyle pek de ilgilenmiyor. Çünkü onda ruh yok ama öbüründe ruh var. Onda bir gönül zenginliği var. Bunu bizim çok iyi idrak etmemiz lazım. Bunun üzerinde de hassasiyetle durmamız lazım diye düşünüyorum. Bir dönem idrakini kaybetmiş, ruhuna yabancılaşmış, özünden uzaklaşmış mimarlar, belediye reisleri eliyle şehirlerimizin vecdi tüketildi. Şair Edip Cansever'in bir şiiri var. 'Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de. Bir sen kaldın alçak mimar ey Sinan Usta' diyor.''

''Medeniyet tasavvuru olmayan, geçmişten beslenip geleceği inşa etmek yerine, köksüzlükten beslenip açlıkla hırsla tamahla betonlar dikenler yüzünden bizim neslimiz gerçekten viran bir miras devraldı'' diyen Erdoğan, şunları kaydetti: ''Yıkmak kolaydır. Yapmak ise son derece zordur. Bizim şehirlerimiz birkaç 10 yıl içinde harap edilmiştir ama bizim onları harap hallerine mahkum etmek gibi bir niyetimiz asla yoktur. Asla umutsuz değiliz. Hele hele AK Parti'li belediye başkanlarımızla birlikte asla umutsuz olmayacağız. Yılgınlığa kapılmayacağız. Sabırla hareket edecek ama aynı zamanda estetikle, ruhla, medeniyet tasavvuruyla hareket edecek ve şehirlerimizi yeniden imar etmenin, yeniden inşa etmenin, bir ruh ve anlam üzerine inşa etmenin mücadelesini vereceğiz. Elbette çok ama çok zorlandığımız anlar oluyor. O noktada derdinizi biliyorum. Artan bir nüfus karşısında, göç karşısında acil çözümler üretmemiz gerekiyor. Ancak acil çözümleri dahi üretirken kadim şehir geleneğimizi göz önünde bulundurmamız, aciliyet dışındaki projelerde son derece hassas, son derece dikkatli davranmamız gerekiyor.''

Erdoğan, tarihte, şehirlerin harekete göre değil hareketin şehre göre şekillendiğine dikkati çekerek, bu şehirleri yeniden kurmanın mücadelesini verdiklerinini vurguladı. ''Pazar yerli yerinde olurdu. Çarşı yerli yerinde olurdu. Cami, imaret, çeşme, hükümet konağı yerli yerinde olurdu. Şehir telaşe üretmez, huzur, dinginlik sükunet üretirdi'' diyen Erdoğan, ''Üstadın ifade ettiği gibi 'Allahım beni evimden çıkarma da az ızdırap çekeyim' duasına muhatap olacağı değil evindeki sükuneti sokakta da hissedecek şehirlerimiz vardı. İşte biz bu şehirleri, bu şehir kültürünü, şehir anlayışını özlüyoruz. Ama özlemekle kalmayacak, bu şehirleri yeniden kurmanın mücadelesini vereceğiz'' şeklinde konuştu.

Sadece Mimar Sinan ile övünmenin yeterli olmadığını, daha fazla Mimar Sinanlara ihtiyaç duyulduğunu dile getiren Erdoğan, ''Mimar Sinan'ın ustalığı kadar onun idraki tevarüs etmiş mimarlara ihtiyacımız var. Musalla taşında değil yaşarken kıymeti bilenecek mimarlara ihtiyacımız var. Bize şehirlerimizi geri verecek o şekilde mimarlara ve o şekilde belediye başkanlarına ciddi şekilde ihtiyacımız var'' diye konuştu.

 

'Plan notlarıyla emsallerle oynayanlar var'

''Şuradan daha fazla bir şey elde edelim, biraz daha rant elde edelim. Onun için emsali 1,5 değil, 3'e çıkaralım, 2,5'a çıkaralım. Allah aşkına bu mantıktan vazgeçin. 3'ün verileceği yer de vardır ama 3'e zorlayacağımız yer asla olmamalıdır'' diyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Şu anda çeşitli plan notlarıyla, emsallerle oynayanlar var. Belediyeler içinde bunu görüyorum. Bizim AK Parti olarak azami 3 emsal, ilkemiz olmalı. Ama plan notlarıyla oynamak suretiyle eğer siz bunu 7'ye, 6'ya çıkarıyorsanız tarih sizi affetmez, millet sizi affetmez. Asla bunlarla oynama noktasına girmeyin. Bizim bunlara ihtiyacımız yok. AK Parti'li belediyeler örnek olmalı, bu noktada tarihin alkışladığı belediyeler olmalıdır. Asla 3 emsalin üzerine çıkmamalıyız. Denizlerimizi tehdit etmemeliyiz, sahillerimizi tehdit etmemeliyiz. En idealiyle bunları yapmalıyız.''

Erdoğan, üniversitelerden de mimarlar, şehir planlamacıları, mühendisler yetiştirmesini özellikle istediğini ifade ederek, ''İnşa ile idraki harmanlamış, taşa bir yapı malzemesi değil anlam taşıyan bir varlık olarak bakan, taşa anlam katan, ruh katan estetik katan mezunlarımız olmalı'' dedi.

 

'Belediye başkanları bürokratik oligarşiye mahkum olmamalı'

Erdoğan, aynı şekilde bürokrasinin altında kaybolup gitmeyen, derdi olan belediye başkanlarına ihtiyaç duyduklarını ifade ederek, şunları kaydetti: ''Siyasi irade, bürokratik oligarşiye mahkum olmamalı. Belediye başkanı, bir siyasi irade olarak asla bürokratik oligarşinin oyuncağı haline gelmemelidir. Eğer biz büyük mirasımızla kadim kültürümüzle hareket edersek kazmayı o ruhla elimize alırsak inanın gerisi gelecektir. Niyet hayırlı olduğu sürece akıbet de mutlaka hayırlı olacaktır. Birkaç 10 yılda harap edilen şehirlerimizde niçin kentsel dönüşüm yapıyoruz, niye değişim yapıyoruz? İşte bu yüzden. Şehirlerimiz mahvoldu, gasp edildi adeta işgal altında şimdi biz bu işgali döndürmek yeniden o gönüllerimizdeki işgali kaldırmak ve toprakla yoğurmak suretiyle yeniden inşa etmek için bunları yapıyoruz. Bunu yapmaya da mecburuz. Belki bu bizim için bir iki asır alacaktır ancak bunun başlangıcını iyi yapmamız lazım. Ruhuna ve özüne döndürmek için bu adımı iyi atmamız lazım.''

 

'Reklam panolarıyla cam giydirmelerle bilmem nelerle o tarihi eserleri rezil etmişler'

''Bakın hep övündüğümüz, ecdadımızın bize bıraktığı eserlerdir'' diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Batıya gidiyoruz, dolaştığımız yerlerde bakıyorsunuz, onların da tarihten tevarüs ettiği mimari eserlere baktığınızda diyoruz ki: Budapeşte'ye bak, adamlar yüzlerce yıl bu eserleri nasıl korumuşlar ve hala nasıl koruyorlar. Bakın onlar oynamıyor, hala aynen koruyor bizde birçok yerde maalesef reklam panolarıyla cam giydirmelerle bilmem nelerle o tarihi eserleri rezil etmişler. Her yerde böyle, İstanbulumuz, Ankaramız, Konyamız, İzmit her yer böyle. Bazıları tamamen kökten yıkılmış, yeniden inşa edilmiş. Ama yeniden aynısı inşa edilmiyor.''

İstanbul Taksim'de Taş Kışla'nın aynısını yapmak istediklerini ancak engellemelerle karşılaştıklarını anımsatan Erdoğan, ''Kurul, kalkıyor Taş Kışla'nın aynısını yapmak isterken bizim önümüze retle çıkıyor. Dedim ki: Reddine ret. Ana muhalefet kalktı, o tezi savundu. Oradaki asıl röleveler her şey elimizde. 'Onu yapacağız' diyoruz, onlar bizim yanımızda yer alması gerekirken kurulu savunuyor. Biz de reddinin reddini gerçekleştirdik'' şeklinde konuştu.

 

'CHP zihniyeti, tarihi yok eden zihniyettir'

''Çünkü bu CHP zihniyeti, tarihi yok eden zihniyettir, yıkan zihniyettir'' ifadelerini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti: ''Dolmabahçe'nin tarihinde orada stat yok. Eskiden Dolmabahçe Sarayı'nın ahırları oradaydı. Lojistik desteklerin olduğu yer. Ne oldu sonra? Oraya da yine geldiler, stadyumu oraya indirmek suretiyle şu andaki stadı yaptılar. CHP'nin zihniyeti bu. Ama biz tarihi ayakta tutacağız ve tarihimizden utanmıyoruz. Ama bu süreçten, bu özlemden, bu hedeften asla vazgeçmeyeceğiz. Biz kötü bir miras almış olsak da çocuklarımıza iyiye giden miras bırakacağız. Cumhuriyet tarihi için de söylüyorum. Çünkü hep yıktılar ama biz şimdi aslını ortaya çıkarıyoruz. AK Parti Yerel Yönetimler Başkanlığını, tüm belediye başkanlarımızı bu yöndeki çabalarından dolayı tebrik ediyorum. Hassas olun, dikkatli olun, bürokratik oyunlara asla gelmeyin. Ben gerek tarihimize sahip çıkmak gerekse ortaya çok daha farklı eserler koymak suretiyle gönlü inşa ettiği eserde, ruh dünyasını oraya yansıtabilen arkadaşlarım olarak sizleri gördüm. Rabbim bizi ruhu olan, idraki olan, istikameti olan şehirlere kavuştursun.''

Başbakan Erdoğan konuşmasının ardından AKP Yerel Yönetimler Başkanlığı'nın düzenlediği ''Yaşanabilir Şehirler ve Estetik'' konulu yarışmada dereceye giren projelerin yer aldığı sergiyi gezdi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler