Etik Kurul ve Teşhir...

Etik Kurul ve Teşhir...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 05.11.2009 - 06:57

Kamu Görevlileri Etik Kurulu gerekli bir organ olabilir ama kararlarının Resmi Gazete’de, ilgililerin adları ve öteki ayrıntılarıyla yayımlanması, kişilik hakları ve suçsuzluk belirgesi (masumluk karinesi) açısından sakıncalıdır.

Ceza hukuku denilen hukuk dalının işlevi bir tek tümceyle özetlenebilir: Suç işlemiş olanların cezalandırılması. Ancak bu işlevle ilgili ayrıntıların incelenmesi, ciltlerce kitap doldurur niteliktedir.

Çağdaş ceza hukukunda “öç alma”, “kısas” gibi kavramlara yer yoktur. Hele hele, çoğu zaman “aceleci” bir tutumla dört duvar arasına kapatılmış tutuklularla ilgili olarak, medya organlarında türlü onur kırıcı yayınlar yapılması, kesinlikle kınanması gereken yakışıksız davranışlardır.

Günümüzde, ceza verilmesinde temel amaç “toplum barışını korumak”tır. Türk Ceza Kanunu’nun 1. maddesinde de belirtilmiş bu amaç açısından, “işlenmiş olan suçla verilen cezanın orantılı olması” özellikle önemlidir. Bu oran gözetilmez ve toplumu derinden sarsan suçlar için öngörülmüş cezalarla çok daha basit ve hoşgörülebilecek suçlar için verilen cezalar arasında dengesizlik olursa ceza, toplum barışına değil, toplumsal huzursuzluğa ve adalete güvensizliğe yol açar. Adaletin, ağır suçları işleyen “nüfuzlu” kişilerle ilgili konularda yavaş; ama “sıradan” kişilerle ilgili olarak “hızlı” işlemesi, bu güvensizliği daha da arttırır.

Yargı yolu açık

Hukukta “ceza” tek yaptırım türü değildir. Ayrıca cezalar da kendi aralarında çeşitli türlere ayrılır. “Disiplin cezaları” bu türlerden biridir. Disiplin cezalarını ötekilerden ayıran başlıca özellik, mahkemelerce değil, yasalarca yetkilendirilmiş “kurullar”ca verilmeleridir. Ancak bir hukuk devletinde, bu kurulların kararları aleyhine yargı yolu açıktır.

25 Mayıs 2004 tarihli 5176 sayılı kanunla “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Bakanlar Kurulu üyeleri, Türk Silahlı Kuvvetleri ve yargı mensupları ve üniversiteler” dışındaki bütün kamu kurumlarının her düzeydeki görevlilerini denetleyecek, “Kamu Görevlileri Etik Kurulu” adlı bir organ oluşturulmuştur. 5176 sayılı kanunun amacı “kamu görevlilerinin uymaları gereken saydamlık, tarafsızlık, dürüstlük, hesap verebilirlik, kamu yararını gözetme gibi etik davranış ilkelerini belirlemek ve uygulamayı gözetmek üzere Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun kuruluş, görev ve çalışma usul ve esaslarının belirlenmesi”dir.

Vazgeçilmez nitelikler

Çağdaş kamu yönetiminin işleyişindeki temel ilkeler açısından, böyle bir kurulun gerekli ve yararlı olduğunda kuşku yoktur. Çünkü kamu gücünü kullanan, “devletin parasını harcayan” kişilerin; dürüst, hukuka ve mesleğin etik kurallarına saygılı insanlar olması, toplum düzeni açısından vazgeçilmez niteliklerdir. Bu gibi konularda, yanlış davrananların cezalandırılması da doğal ve zorunludur. Ancak Kamu Görevlileri Etik Kurulu’nun kararlarının ilgililere duyurulmasıyla yetinilmemekte, bu karar Resmi Gazete’de de bütün ayrıntıları ile yayımlanmaktadır. Böylece Resmi Gazete’yi okuyanlar; örneğin, bir kamu görevlisinin, katıldığı bir toplantı için gittiği kentteki iki-üç günlük otel ücretinin ilgili şirketçe ödendiğini öğrenmektedir.

Bu kararların sonunda hakkında inceleme yapılanların “etik davranış ilkelerine aykırı davrandıkları” sonucuna varıldığı; kararın taraflara tebliğine ve Resmi Gazete’de yayımlanmasına, tebliğden itibaren altmış gün içinde idari yargıya itiraz yolu açık olmak üzere karar verildiği belirtilmektedir.

Açıkça görüldüğü gibi, Etik Kurul’ca verilen karar “yönetsel” (idari) bir karardır ve teknik anlamıyla “kesin hüküm” niteliği taşımamaktadır. Demek ki hakkında bu karar verilmiş olan kamu görevlisinin, yönetsel yargı yoluna başvurarak bu kararı iptal ettirebilme olasılığı vardır. Ama bu “iptal” kararının çıkması elbette oldukça uzun bir zaman alacak ve ilgili bu arada devletin resmi yayın organınca “teşhir” edilmiş olmanın ezikliği ile yaşayacak, belki de bu izi ömür boyu silemeyecektir.

Haberimiz oluyor mu?

Hakkında Etik Kurul’ca “etik davranış ilkelerine aykırı davrandığı” saptanan kişinin, bu davranışta bulunduğunun gerçek olması da elbette olasıdır ve Etik Kurul’un kararı bu açıdan yerinde bulunabilir. Ancak o zaman da şu soruya yanıt aramalıyız: Zimmet, irtikap, rüşvet gibi suçları işlediği ceza mahkemesi kararlarıyla saptanmış ve kesin hükme bağlanmış kamu görevlilerinden ne kadar haberimiz oluyor? Bunlar hakkındaki kararlar da Resmi Gazete’de yayımlanıyor mu?

Sonuç: Kamu Görevlileri Etik Kurulu gerekli bir organ olabilir ama kararlarının Resmi Gazete’de, ilgililerin adları ve öteki ayrıntılarıyla yayımlanması, kişilik hakları ve suçsuzluk belirgesi (masumluk karinesi) açısından sakıncalıdır. Özellikle çok daha ağır suçlar işleyenler için adalet şu ya da bu biçimde geç işlerken ve haklarında kesin hüküm halini alan cezalar bulunan ama medya organlarının özel dikkati dışında kalmış olanlardan haberimiz olmazken, birkaç kamu görevlisinin, pek de ağır sayılmayacak kusurları yüzünden resmen “teşhir” edilmeleri adalet duygusunu zedelemektedir. Bu durum, cezadan beklenen “toplum barışına ve huzuruna hizmet” amacı ile bağdaşmamaktadır.

Yanlış olan, Etik Kurul kararlarının yayımlanması değil, “teşhir”e dönüşmesidir. Kararlar kişi adlarından bağımsız olarak yayımlanırsa, kamu görevlileri de yurttaşlar da “teşhir” edilmeyen kişiler üzerinden etik kurallara aykırı davranış örneklerini görmüş olacaklar; kararların “kusurlu” davranmaya yatkın kişiler üzerinde “caydırıcı” etki yaratması da adalet duygusunu zedelemeksizin sağlanabilecektir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler