Farklılık Demokrasinin Temel Taşıdır
Geçen günlerde yazılı basında Türk toplumunun farklı dinsel kimliklere bakış açısını ve ifade özgürlüğü ile demokrasiye ilişkin görüşlerini değerlendiren iki ayrı araştırma haberi yer aldı. Bunlardan ilki Avrupa Komisyonu ve Musevi Vakfı tarafından, ikincisi ise Uluslararası Parlamentolar Birliği tarafından Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 24 ülkede gerçekleştirilmişti.
Ayrımcılık
Avrupa Komisyonu ve Musevi Vakfı tarafından 1108 kişiyle telefon görüşmesi şeklinde yapılan anket, toplumumuzun farklı dinsel kimliklere ne denli önyargılı olduğunu ve demokratik bir toplumda farklılıklara gösterilmesi gereken hoşgörü katsayısının da giderek azaldığını ortaya koyuyordu. Ankete katılanların yüzde 50’den fazlası farklı dinlere mensup topluluklar hakkında bilgi sahibi olmadıklarını ifade etmelerine karşın, bu topluluklara karşı önyargılı bir davranış içinde olduklarını gösteren ifadeler dile getirmişlerdir. Öyle ki araştırmaya katılanların büyük bir çoğunluğu Rumlarla, Ermenilerle ve Musevilerle komşu dahi olmak istemeyecek kadar ayrımcı yanıtlar vermişlerdir.
Öte yandan Uluslararası Parlamentolar Birliği tarafından gerçekleştirilen ikinci araştırmada, “Sizce insanların toplumun geneli tarafından kabul görmeyen düşünceleri rahatsızlık duymadan veya ceza korkusu olmadan dile getirebilmesi ne kadar önemlidir?” sorusuna Türkiye’de “çok önemli” diyenlerin oranı yüzde 67 gibi oldukça yüksek bir orana ulaşıyor. Ayrıca “Demokrasiyle yönetilen bir ülkede yaşamak sizin için ne kadar önemlidir?” sorusuna Türkiye, Arjantin ile birlikte “çok önemli” yanıtını veriyor. Düşünce ve vicdan özgürlüğü demokratik rejimin, demokratik bir toplumsal yapının temel dayanağıdır. Uygarlık tarihi, insanlığın bu temel iki kavramı toplumsal yaşamda, günlük kişilerarası ilişkilerde, devlet-yurttaş bağlamında gerçekleştirmesi için ödediği ağır bedellerle örülüdür. Gerek özgürlük, gerekse demokrasi uğrunda bireysel ve toplumsal savaşım verilmeden gerçekleştirilemez. Ayrıca demokrasilerde çifte standartlara, ikiyüzlülüğe de yer yoktur. Demokrasi madalyonunun bir yüzünde düşünce ve vicdan özgürlüğü yer alırken, öteki yüzünde eylem, pratik vardır.
Söylemde demokrat ama uygulamada baskıcı olmak demokrasinin devlet yaşamında ve toplumsal ilişkilerde gerçekleşmesini engeller.
Demokrasi
Bu açıdan her iki araştırmayı birleştirdiğimizde toplumsal kimliğimiz açısından önemli unsurlar ortaya çıkmaktadır. Acaba toplum olarak demokrasiyi içimize sindirebiliyor muyuz? Bu konuda ne kadar içtenlikli davranıyoruz? Bu açıdan bakıldığında Türk toplumu ikinci araştırmada demokratik bir topluma duyduğu özlemi yüzde 90 oranında vurgularken, birinci araştırmada farklı dinsel kimliklere takındığı tavır ve tutum açısından özgürlük ve demokrasiyi sadece “kendisi” açısından algıladığını da ortaya koymaktadır. Yani burada toplumsal bir ikiyüzlülük, bilgi eksikliğinden kaynaklanan bir içtenliksizlik vardır Bunda “öteki”ni yeterince tanımamanın verdiği korku ve nefret başta gelmektedir ve toplumumuzun “öteki”ne duyduğu nefret ve korku tehlikeli boyutlara ulaşmıştır... Sadece ve sadece kendisi için demokrasi ve özgürlük istemek ama “öteki”nin özgürlük ve demokrasi taleplerini en hafif deyimiyle görmezden gelmek ne denli gerçek demokrasiyle örtüşür, tartışılır? Burada toplumumuzun özgürlük ve demokrasi konusunda yaşadığı kavram karmaşası önemli rol oynuyor.
Ailenin önemi
Demokrasi kültürünü çocuk önce ailede kazanır. Bunun için her şeyden önce kadının toplumsal konumunun uygarca olması gerekir. Annesine her gün şiddet uyguladığınız çocuğunuza nasıl demokrasi kültürü verebilirsiniz? Kendi bilincine demokrasiyi yerleştirmeyen, kendi kafasında özgürlükçü ve çoğulcu olmayan aydınlarınızla(!), eğitimcilerinizle(!) çocuk ve gençlere nasıl çağdaş bir eğitim verebilirsiniz? Parayı; sevgi, saygı, paylaşımcılık gibi bir toplumun temel harcı olan değerlerin önüne koyarak nasıl demokrat olabilirsiniz?
Demokrasinin bir yaşam biçimi olduğunu ve ikiyüzlülüğe, çifte standartlara göre işleyemeyeceğini hepimizin kabul etmesi gerekir.
Demokrasi; sevgi, içtenlik ve dürüstlükle yeşerir. Sadece kendimiz için değil, “öteki” için de demokrasi istediğimizde uygarlık trenini -çok geç kalmış olsak da- bir ölçüde yakalayabiliriz. Gerçek demokrasilerde “Farklılıklar zenginliğimizdir” deyişi asla kâğıt üzerinde kalmaz.
Yrd. Doç. Dr. Ayşe ATALAY
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan alevi yurttaşlar kaygılı
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!