Felsefe Eğitimi ve Felsefi Eğitim Neden Önemli?
Çotuksöken, "Felsefe Eğitimi ve Felsefi Eğitim Neden Önemli" yazısında "Felsefe bir inanç bağlamı değil, bir bilgi bağlamıdır. Felsefe yapma eylemi/edimi inanma edimi değil, bilme eylemidir/edimidir. Felsefe bir düşünme biçimidir ve bir tür bilgidir. Her şeyden önce bu çerçevede bir aydınlanmaya gereksinimimiz var" diyor.
Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı, Türkiye Felsefe Kurumu 2. Başkanı Prof. Dr. Betül Çotuksöken Cumhuriyet Haber Portalı için yazdı.
Betül Cotuksöken
Felsefeyle bağı olan herkes felsefenin doğrudan doğruya insanı kendine konu edindiğini bilir. Felsefe ya insanın bilgisine, eylemlerine, sanat vb. ürünlerine, ya hukuk düzenine, ya insanlar arasındaki farklı karşılaşma türlerine ya da insanın varoluşuna ya da hepsine birden yönelir. Özetle, felsefenin konusu insan ve insan eylemleridir, onların ardındaki değerler vb.dir. Özellikle son yirmi beş yıldan beri geliştirdiğim tanımla felsefe dışdünya-düşünme ve dil arasındaki ilişkilere yönelir; bu ilişkileri zaman zaman başka bilgi dallarının katkısıyla mercek altına alır, inceler. Son dört yıldan beri de bu tanım denememe bir ikincisini ekledim. Bu tanımı her dile getirişimde heyecan duyduğumu da belirtmek isterim. Bu tanıma göre felsefe insan-dünya-bilgi arasındaki ilişkileri inceleyen bir bilgi dalıdır. Öyleyse, hemen şimdi çokça hukuk metinlerinde, kimi bildirgelerde,
sözleşmelerde geçen "felsefi inanç" belirlemesini bir yana atalım. Çünkü felsefe bir inanç bağlamı değil, bir bilgi bağlamıdır. Felsefe yapma eylemi/edimi inanma edimi değil, bilme eylemidir/edimidir. Felsefe bir düşünme biçimidir ve bir tür bilgidir. Her şeyden önce bu
çerçevede bir aydınlanmaya gereksinimimiz var.
Bir bilgi türü ve bir bilme etkinliği olarak felsefenin eğitimine gelince: Bu konu sıklıkla tartışmaya açılıyor. Özellikle ortaöğretimdeki felsefe öğrenimi-öğretimi-eğitimi sık sık gündeme alınıyor; bu bağlamda yazılan ders kitapları zaman zaman büyük tartışmaların konusu oluyor. Gerçekten yıllardan beri bu tartışmalar Millî Eğitim Bakanlığında (Talim ve Terbiye Kurulu), üniversitelerde (örneğin, Maltepe Üniversitesi: Felsefe ve Düşünme Eğitimi çalışmaları), konuya ilişkin sivil toplum kuruluşlarında (örneğin, Türkiye Felsefe Kurumunun çalışmaları), çeşitli projelerin kapsamında (örneğin, "Ders Kitaplarında İnsan Hakları Projesi I-II", TÜBA, Tarih Vakfı), eğitim reformu girişimlerinde (örneğin, Sabancı Üniversitesi ERG çalışmaları) sürüp gidiyor ve hâlâ bu eğitim istenen düzeye gelmiş değil. Yaklaşık iki yıldan beri UNESCO Türkiye Milli Komisyonunun kurmuş olduğu Felsefe İhtisas Komitesi konuyu ayrıntılı bir biçimde ele alıyor ve felsefe eğitiminin her düzeyi için çalıştaylar düzenliyor.
Bu eğitimin ilkin üniversitelerde ele alınması gerektiği savını burada ileri süreceğim. Çünkü eğitimin her basamağına, her aşamasına eleman yetiştiren, yetiştirmesi gereken kurum, üniversitedir. Bilindiği gibi de özellikle öğretmen yetişimi söz konusu olduğunda, Eğitim Fakültelerinin hemen tümüyle öğretmen yetişiminde söz sahibi olduğu açıktır. Ancak şimdilik şu kadarını söyleyebilirim: Bu konu çok sıkıntılı bir konudur ve ivedilikle geniş bir görüngeden (perspektiften) ele alınmalıdır.
Meslek olarak tam kırk yıldır eğitim dünyasının içinde yer alan biri olarak, felsefe eğitimi-öğretimi söz konusu olduğunda, büyük bir güvenle şunu söyleyebilirim: Öğrencinin lisede karşılaştığı felsefe öğretmeni, onu ya konudan uzaklaştırmakta, öğrencide bir "felsefe
nefreti"nin oluşmasına yol açmakta ya da felsefeyi gerçekten insanlaşmanın bir yolu olarak genç insana gösterebildiği için, o genç insanda bir felsefe sevgisi oluşmaktadır. Ama bu durum ne yazık ki matematik için de tarih için de söz konusudur. Hangisinde daha iyiyiz ki! Kaç çocuğumuz okula koşarak gidiyor?! Hepimiz durup düşünelim:
Burada ben çok kısa bir biçimde birkaç konuya değineceğim ve kimi saptamalarda bulunacağım:
Eğitim sistemimiz felsefi temellere dayanmamaktadır; başka bir deyişle, insan doğası hakkında yeterince bilinçli bir eğitim sistemimiz yoktur! Eğitim sistemimiz yine insan doğasını dikkate alır bir biçimde ve özellikle insan haklarına, eğitim alma hakkına ilişkin
bir bilinçle örgütlenmemektedir. Biz hep çocuklarımıza, gençlerimize, hatta yetişkin insanlarımıza bile, bir şeyleri "aşılama"nın peşindeyiz. Onların varolanı doğrudan, kendi istemleriyle, bilinçli duruşlarıyla görmeleri gerektiğini bir türlü düşünemiyoruz,
kavrayamıyoruz. Herkese hep bir şeyleri hatta zorla dayatıyoruz. İnsanları özerk özneler olarak görmek istemediğimiz, görmediğimiz için de insanlarımız ve onları yer aldığı kurumlarımız da bir bakıma "vesayet" altında!
Eğitim örgütlenmesini hayata geçirirken insan-varlık bilgisinden (antropontoloji: bir tür insan felsefesi, bir tür varlık bilgisi) hiç mi hiç yararlanmıyoruz. Daha somut olarak belirtirsek, eğitimin felsefi temellere dayalı olması konusunda yeterince düşünmüyoruz. Oysa eğitimin felsefi temellere dayanması demek, insanın tek, biricik birey olarak taşıdığı potansiyelleri, olanakları gerçeklik alanına geçirmesine yardımcı olacak, başka deyişle insan haklarına, özellikle eğitim alma hakkına "dayalı" ("saygılı" demekle yetinmiyorum, çünkü saygılı demek boş bir retorik tutum benimsemekten öte bir şey değildir) bir eğitim ortamını tüm özneleriyle, araç gereçleriyle, fizik ortamlarıyla yaratmak demektir. Böyle bir eğitim üniversiteden başlayarak derece derece, okul öncesine kadar yayıldığında, artık
"özerk" olduğunu seçimleriyle, kararlarıyla, beklentileriyle, öngörüleriyle, eylemleriyle ortaya koyacak insanların sayısı artacak demektir. Bir kez daha yineliyorum: Her şey yükseköğretimin her yönüyle yeniden örgütlenmesiyle yakından ilgili. Bu yeni örgütlenmede de rehber, kılavuz gerçekten bilgi olmalı; bilgiyi kovan, gündemden
düşüren her anlamdaki "keyfilik"le mücadele edilmeli.
Şimdi de doğrudan doğruya felsefe eğitimine ya da öğrenimine-öğretimine gelelim. Bu noktada elbette herkesin filozof-felsefeci olması gerektiğini iddia etmeyeceğim. Ancak,
çocuklarımız çok küçük yaştan başlayarak, yaşamları boyunca içinde yer aldıkları dünyanın dar ya da geniş sınırlarının kavramlarla belirlendiğinin farkına vararak yetiştirilmelidirler; bu konuda onlara yardımcı olunmalıdır. Çocuklarımız çok küçük yaştan başlayarak, iyi bir yükseköğretimden, gerçekten iyi bir öğrenimden geçmiş
öğretmenlerce, hatta ana-babalarca, büyükanne-büyükbabalarca yetiştirilmeli; örneğin, özgürlük, eşitlik, adalet, arkadaşlık, dostluk, erdem vb. kavramların önemini yaşarken, doğallıkla öğrenmelidirler. Elbette temel öğretimin yılları çoğaltılmalıdır. Ama nasıl bir içerikle? Felsefi temeller ve felsefe eğitimi-öğretimi burada da yer almak suretiyle.
Gelelim tekrar yükseköğretime: Yukarıda da dediğim gibi, herkesin felsefe alanını seçmesini istemek gibi bir niyetim yok. Ancak, üniversiteler genel öğretim programlarına özellikle felsefe öğretimini üstelik de şu başlıklar altında koymalıdırlar: Felsefeye Giriş, Bilgi Felsefesi, İnsan Felsefesi, Etik, İnsan Hakları. Kimi fakülteler ya da yüksekokullar da verecekleri alan bilgisine uygun daha başka felsefe dallarına öğretim programlarında yer verebilirler. Örneğin, Hukuk Fakülteleri Mantık dersine ve Dil Felsefesine programlarında yer verebilirler. İletişim Fakülteleri yine ayrıca Dil Felsefesine yer verebilirler. Güzel Sanatlar Fakülteleri Sanat Felsefesi dersine yer verebilirler. Örnekler çoğaltılabilir.
Peki bütün bunları niçin istiyoruz? Böyle bir öğretimde-öğrenimde-eğitimde ne gibi kazanımlar söz konusu? Felsefe eğitimiyle:
1- Öğrenen kişi, dünyaya, kendisine şu ya da bu yolla verilen ya da
aşılanan kavramlarla, onların aracılığıyla baktığını fark edebilir.
2- Kavramlarını eleştirebilir.
3- Bilginin sürekli bir biçimde evrildiğini fark edebilir.
4- Değişmenin önemini keşfedebilir.
5- Olup bitenler arasındaki bağlantıları görebilir.
6- Neden-etki ilişkilerini çözümleyebilir.
7- Gerekçeli düşünmenin ve gerekçeli eylemde bulunmanın önemini
kavrayabilir. Bu da ona, bir yandan, keyfi davranmamanın yolunu
açabilir; öte yandan da keyfi davrananları keşfetmesini sağlayabilir.
8- Dili açık ve anlaşılır kullanmanın önemini içselleştirebilir.
9- Gereksinimlerini hangi düzeyde ve nitelikte olursa olsun daha iyi
bir biçimde çözümleyebilir.
10- Kendine, varolana belli bir uzaklıktan bakma becerisini gösterebilir.
11- Özetle: Özenli düşünebilir, dili özenli kullanabilir (halk
deyimiyle: "ağzından çıkanı kulağı duyar"), özenli davranabilir.
12- En kısa deyişle: Ergin, olgun insan olabilir.
Sık sık görürüz, duyarız, işe alım yazılarında, eğitim kurumlarının,üniversitelerin, çoğun birbirinin tekrarı olan "misyon" (özgörev), "vizyon" (uzgörüş) "temel değerler" belirlemelerinde: "Yaratıcı, eleştirel, analitik düşünen bireyler... gençler ... yetiştirmek diye". Ama bunların da çoğun "ezbere" söylendiğini, ezbere dile getirildiğini bilinçli-bilgili olanlar fark eder. Nasıl mı? Kurumlarda öğrenim görmeye ya da çalışmaya başlarsınız ve şunu anlarsınız: Her yerde keyfilik hüküm sürmekte! Bir de felsefe eğitiminiz varsa, elbette bu
olup bitenleri daha iyi fark ediyorsunuz: Olup bitenlerdeki sorunlu yanları görüyorsunuz ve hatta çözüm de üretebiliyorsunuz.
İşte bu nedenlerden dolayı, felsefe öğrenimi görmek ve/veya felsefi temellere dayalı olarak örgütlenmiş okullardan/üniversitelerden mezun olmak son derece önemli görünüyor. Yaşamak sadece nefes almak ya da sadece biyolojik gereksinimleri gidermek/karşılamak değil, gerçekten "i n s a n l a ş a r a k" yaşamak. Yaşamanın niteliğinin yükselmesinde hatta yaşambboyu süren felsefe eğitiminin ve/veya felsefi eğitimin payı çok büyük.
Bu konudaki savımın ana gerekçesinin, ileri yaşlarında felsefe kültürüyle tanışmış insanlardan aldığım geribildirimler olduğunu da ayrıca belirtmek isterim.
* Prof. Dr. Betül Çotuksöken, Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü
Başkanı, Türkiye Felsefe Kurumu 2. Başkanı, betulc@maltepe.edu.tr
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Bakanlık 5 ildeki lahmacuncuları ifşa etti