Futbol hikâyeleri peşinde deplasman

İngiliz müzik grubu Kaiser Chiefs'in 'man Tanrım, evden bu kadar uzakta olduğuma inanamıyorum' dizeleriyle başlıyor Deplase Keyifler. Lig TV'de salı günleri yayımlanan futbol programı, oturup saatlerce sahanın içinde olanları konuşmak yerinde kameralarını Türkiye'nin farklı şehirlerindeki tribünlere çeviriyor.

Futbol hikâyeleri peşinde deplasman
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.01.2012 - 09:00

Türkiye’de dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi her hafta sonu tuttukları takımın peşinden kilometrelerce yol yapan binlerce insan var. Lig TV’de yayımlanan Deplase Keyifler, bu taraftarların izlediği yoldan giderek her hafta Türkiye’nin farklı bir şehrinden bir futbol hikâyesinin peşine düşüyor. Kimi zaman bir mahalle maçı, kimi zaman bir pankart hazırlamak için girişilen çaba, kimi zaman da kökleri futbola dayanan bambaşka bir hikâye bu programın konusu oluyor. Sertaç Yüksel ve Özer Selik bu hikâyelerin keyfini aramak için her hafta deplasmana gidiyor.

- Deplase Keyifler sanırım amatör bir çalışma olarak başlamış. Nasıl tanıştınız? Bu çekimler nasıl bir televizyon programına dönüştü?

Özer Selik: Başlangıcı Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne girdiğimiz 2001’e dayanır. Hayal kırıklığıyla başlayan bir okul hayatı. Düşünün; okula bir geliyorsunuz her yer çadır! Ocağa kadar eğitime ara verilmiş. 99 depreminde bizim okul çok zarar görmüş. Yenileme çalışmaları var. Yapmanız gereken tek şey “arkadaş” edinmek. Böyle bir ortamda tanıştık.

Sertaç Yüksel: 2004’te henüz öğrenciyken İnönü Stadı’nda oynanan Beşiktaş-Fenerbahçe maçı öncesinde deplamana gitmenin keyifli yanları ve taraftarlık kültürü üzerine amatör bir belgesel çekmiştim. Birçok insanın önyargı ile yaklaştığı deplasmana gitme fikrinin altında aslında çok romantik ve sosyal nedenlerin de yattığını biliyor ve bunu anlatabilmenin en etkili yolunun bir film olabileceğini düşünüyordum. Film o dönem taraftar forumlarında paylaşılmış ve aynı sene Dünya Kupası’nın da düzenlendiği Almanya’daki bir futbol filmleri festivalinde gösterilmişti. Geçen süre zarfında Özer kariyerine medya ve televizyon sektöründe devam ederken ben ise reklam ve post prodüksiyon alanında editör olarak çalışıyor bir yandan da kısa film çekiyordum. Sonrasında yeterli tecrübeye sahip olunca Deplase Keyifler’i, formatını biraz değiştirerek bir televizyon programı haline getirmeye karar verdik.

Ö. Selik: 2004’te Sertaç’ın yaptığı Deplase Keyifler’le aynı şey değildi ama bu isim geçmişle bugünün arasında kurduğumuz köprünün en güzel göstergesi oldu.

S. Yüksel: Program kısa film halinden farklı olarak deplasmana giden taraftar hikâyelerinden çok ikimizin gerçekleştirdiği futbol yolculukları ve gözlemleri üzerine. Deplasmana giden birer taraftar gibi evlerimizden uzaklaşıp belki de daha önce hiç görmediğimiz kentlere gidiyor, o kentlerle birebir ilişki kuruyor ve insanlarıyla futbol ve taraftarlık üzerine sohbetler yapıyoruz. Bunu yaparken izleyici ile taraftarları baş başa bırakmaya çabalıyoruz. Röportaj yaptığımız insanların söyledikleri üzerinden bir kurgu yapıyoruz. Sahada oynanan futbol hafta içinde her kanalda defalarca irdeleniyor. Deplase Keyifler futbol topunun peşinden sahaya değil tribüne çıkıyor ve onların 90 dakikasına ve daha fazlasına odaklanıyor.

Ö. Selik: İnsanın peşinden gidiyoruz ve o yol herkesi olduğu gibi bizi de hikâyelerle buluşturuyor. Peşinden gittiğimiz insanlar, zaten futbolun peşinden gidenler olduğu için haliyle mahalle maçlarından deplasman otobüsüne, pankart boyamadan baba oğul ilişkilerine kadar çok yere temas edebiliyoruz.

- Sizce Deplase Keyifler gibi futbolun kültürüyle alakalı programların azlığının sebebi izleyici ilgisizliği mi?

Ö. Selik: Suçu seyirciye atmak kolaycılık olur. Deplase Keyifler’e seyirci ilgisiz değil. Demek ki futbol kültürüyle ilgili bir şeyler de izlemek istiyorlar.

S. Yüksel: Türkiye’nin bir futbol ülkesi olduğu gerçeğini Anadolu’yu gezdikçe daha da yakından gördük. Futbol hiç tanımadığınız insanlarla en kolay iletişim kurma aracı ve aşağı yukarı herkesin bir fikri ya da anısı var. Beri yandan, yapılan futbol programlarının önemli bir kısmının belirli kalıp ve formüllerden kurtulamadığını düşünüyorum.

- Türkiye’de deplasman denilince akla polis taraftar çatışmaları geliyor. Sizin için deplasman ne demek?

S. Yüksel: Türkiye’de 90’larda yoğunlaşan holiganizm nedeniyle toplumda deplasman taraftarlığına dair önyargılar oluştu. Son 10 yılda bu tarz olayların azaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Aslında programın amaçlarından biri de bu önyargıyı yıkmak. Çünkü deplasmana sadece tuttuğu takımın armasının yalnız kalmaması için giden, dayanışma ve paylaşmanın hazzıyla yollara dökülen birçok taraftar var.

Ö. Selik: Deplasman dediğiniz seyahatten farklı bir şey. 1000 km yol gidip sadece maçta takımını destekleyip geri dönen insanlar var. Neden? Takım orada yalnız kalmasın, gol attığında koşacağı bir tribünü olsun diye. Bir de deplasman demek anı demek. Her gidişinizde dönüşte arkadaşlarınıza anlatacağınız onlarca hikâyeniz olur. Deplasman yasağını konu aldığımız “Yalnız Derbi” filminin sonuna bir yazı yazdık, “sesin eksildiği yerde anılar doğmadan ölür” diye. Umarım yasak da en kısa sürede kalkar çünkü insanların hayatından hikâye eksiltiyor.

- Programınız teknik anlamda da son derece kaliteli. Bir programın ortaya çıkış sürecinden bahsedebilir misiniz?

Ö. Selik: Ortaya çıkış süreci biraz sancılı haliyle. Seyirciyle röportaj yaptığımız kişiler arasına girmemek için dış ses kullanmıyoruz. Dış ses olmadan montaj yapmak işimizi çok zorlaştırdı ancak bizim kurduğumuz cümlelerin bu filmlere fazla olduğunu keşfettik. Tamamen karakterlerin söylediklerinden yola çıkıp kurguyu öyle tamamlıyoruz.

S. Yüksel: Programı çekiminden montajına kadar sadece ikimiz gerçekleştiriyoruz. Gidilecek kentin futbol mazisi ve taraftar yapısı hakkında kısa bir araştırma yapıyoruz. Ama çok da detaylı olmuyor, çünkü kente hazırlıksız gidip her şeyi yerinde keşfetmek çok daha fazlasını vaat ediyor bizlere. Röportaj yapacağımız insanlara mesafe koymadan yaklaşıyor, kayda girmeden uzun süre sohbet ediyor ve aramızda olumlu bir elektrik yakalamaya çalışıyoruz.

- Programdaki müzikler de çok başarılı acaba bunun için yardım alıyor musunuz, yoksa kendi müzik zevkiniz mi? Bir de müzikle futbol arasındaki ilişkiyi de çok iyi yansıtan parçalar var.

Ö. Selik: Sertaç çok iyi bir kulak. Müzikler için öneriler ondan gelir ve üzerinde en az tartıştığımız konu müziklerdir. Açıkçası orada önemli olan nokta doğru duyguda benzer ruhlu müziği kullanabilmek. Bunu yapabildiğimiz için müzikler çok dikkat çekiyor. Hatta Deplase Keyifler için Twitter’da şöyle bir yorum okumuştuk: “Deplase Keyifler kesinlikle izlediğim en iyi müzik programı” diyordu.

S. Yüksel: Müzik seçimi yaparken tamamen kendi kişisel arşivimdeki sevdiğim şarkılardan yola çıkıyorum. Ayrıca müziklerin kullandığımız görüntülerle kontrast oluşturması hoşuma gidiyor, söz gelimi Anadolu’da çektiğimiz şehir görüntülerinin arka planında İzlandalı bir post rock grubunun şarkısını kullanmak gibi. Böylelikle müzik sadece görüntü tamamlayıcı olma hüviyetinden çıkıp ayrı bir anlatıcı oluyor ve ortaya iki kanallı bir anlatım dili çıkıyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler