'Gazeteciler yıpranma payına kavuştu'
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, ''Sayın Başbakanımız gazetecilerin bu anlamlı gününde onları ikinci kez sevindirecek bir çalışma yapmamızı istediler. Bu yasaya bunu koyduk ve çalışan gazetecilerin yıpranma hakkına kavuşmasını gerçekleştirmiş olduk'' dedi.
Kocaeli Ticaret Odası'nda düzenlenen ''Sosyal Güvenlik Reformu'nun Getirdikleri ve İstihdam'' konulu toplantı ve istihdama katkı sağlayan kuruluşlara plaket verilmesi törenine katılan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bakan Çelik, bir gazetecinin, dün gece TBMM Genel Kurulu'nda sigortalı lehine düzenlemeler içeren ve 4,5 milyon yurttaşı ilgilendiren kanunun yasalaşmasına ilişkin görüşünü sorması üzerine, şunları söyledi: ''Dün, çalışan gazetecilerin iki açıdan önemli günleriydi. Öncelikle anlamlı günlerini kutluyorum. Öteden beri, 2008'den bu güne 'yıpranma payı' diye bilinen bu hakkın verilmesiyle ilgili talepler vardı. Sayın Başbakanımızın yurt dışında olmasına rağmen yaptığımız görüşmelerde, gazetecilerin bu anlamlı gününde onları ikinci kez sevindirecek bir çalışma yapmamızı istediler. Bu yasaya bunu koyduk ve çalışan gazetecilerin yıpranma hakkına kavuşmasını gerçekleştirmiş olduk. Hayırlı olmasını diliyorum.''
Çelik, yasanın milletvekillerini de kapsadığına işaret ederek, ''Kaldırılırken birlikte kaldırılmıştı. Dolayısıyla milletvekillerimizin de o hakkını bir anlamda iade etmiş olduk. Bizim için değil tabi, emekli olacaklara... Milletvekilleri de gece 11'lere, 2'lere, sabaha kadar çok yoğun bir çalışma içindeler. Hayırlı olsun'' ifadesini kullandı.
'Geçmişte hatalar yapıldı'
Çelik, ülkenin en önemli gündem maddesinin ''terör'' meselesi olduğunu belirterek, terör meselesinin bu günün değil, 30 yıllık bir mesele olduğunu söyledi. Bunun ''siyaset üstü'' bir mesele olarak ele alınmasının doğru olacağı inancında olduklarını vurgulayan Çelik, bir çok şeyin siyasete, politikaya malzeme yapılabileceğini ancak terör konusunun siyasete malzeme yapılmasının son derece yanlış olduğunu kaydetti.
Çelik, içinde can, memleket meselesi, ülkenin haysiyeti, şerefi, itibarı olan, temel değerler ve temel sorunlar konusunda mutlak suretle ''siyaset üstü'' bir bakışa ihtiyaç duyulduğunu ifade ederek, ''Geçmişte hatalar yapıldı, ötekileştirmeler, inkar politikaları, faili meçhuller oldu, çok şükür bunlar geride kaldı. Türkiye bugün insan merkezli bir yönetim anlayışını sürdürüyor ve bu yola girmiş bulunmaktadır'' dedi.
'Çözümün ortağı olmamız gerekiyor'
Türkiye'nin son 10 yıldır her alanda normalleşme süreci yaşadığını, hiçbir sorunun sümenaltı edilmediğini ve ''sorunlarla yüzleşme'' dönemi denebilecek bir dönem yaşandığını dile getiren Çelik, şöyle konuştu: ''Bir yangın var, yangını söndürmek için yangına yaklaşmak gerekiyor. Yaklaşmadan, su bulmadan, suyu nereden bulduğunuz da çok önemli değil, yangını söndüremezsiniz. Hedefiniz, yangını söndürmek olmalı. 30 yıldır süren bu yangını söndürme konusunda yüzde 50 oy almış bir hükümet olarak tabiki taşın altına elimizi de gövdemizi de koymamız gerekiyordu. Biz de bugün bunu gerçekleştiriyoruz. Çözümün ortağı olmamız gerekiyor. Aksi takdirde sorunların esiri olma durumunda kalırız.''
Bakan Çelik, sorunları sadece konuşmanın yeterli olmadığını dile getirerek, ''Şunu ifade edeyim, 'bir kişinin mutluluğu, adanın mutluluğu' filan... Böyle bir şey zaten milletimizin hayalinden geçmiyor, bizim de hayalimizden geçmiyor. Böyle bir şey söz konusu değil. 75 milyonun mutluluğu için bu adımlar atılmalı, derdimiz, hedefimiz bu'' diye konuştu.
'Çok hassas ve provakasyona açık bir süreç'
Sürecin hassas ve provakasyona açık olduğunu anlatan Çelik, ihtiyatlı davranılması gerektiğini söyledi. Hiç kimsenin istismarda istikbal aramaması gerektiğini ifade eden Çelik, şunları kaydetti: ''Bu konu istismar edilecek bir konu değil, burada oy avcılığı, '3-5 oy nasıl alırım' düşüncesiyle bu konunun istismar edilip, gelecekte bir istikbal arama düşüncesi son derece yanlıştır. Doğuda, Güneydoğu'da vatandaş bıkmış, 'bitsin bu mesele' diyor. Bu işin bitirilmesi konusunda, yüzde 50 destek almış bir iktidarın tabi ki çok cesur adım atması gerekiyor. Biz bunu gerçekleştirirken vatandaşın, 10 yıllık sicilimize bakarak, neler yaptığımızı, Türkiye'yi nereden nereye taşıdığımızı dikkate alarak bu konuda kısa metrajlı değil, çözüm metrajlı bir yaklaşımı dikkate aldığımızı göreceği ve buna hak vereceği inancı içindeyim.''
'Küresel kriz devam ediyor'
Çelik, bölgede, Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da ''Arap Baharı'' diye bilinen ve ''nerede frene basacağı, nerede duracağı kestirilemeyen bir sürecin yaşandığını'' ifade etti. Bunun seyrinin nereye kadar gideceği ve nasıl olacağının netleşmediğini dile getiren Çelik, ''Tıpkı yanı başımızda bir iç savaş, bir rejim kavgasının devam ettiği Suriye'de olduğu gibi. İnşallah Suriye'de despotluğun yerini demokrasi aldığında inanıyorum ki bu huzurun yalnız Suriye'ye değil, bölgeye, Orta Doğu'ya da çok ciddi yansımaları olacak'' diye konuştu.
Bakan Çelik, dünyada da küresel krizin hala geçmediğini herkesin gördüğünü vurgulayarak, ''Küresel kriz, ekonomik durağanlık devam ediyor, işsizlik artıyor ve Avrupa Birliği'nde bir belirsizlik süreciyle karşı karşıyayız. 2007'de Mortgage kriziyle başlayan bu süreç, bugün gele gele devletlerin kredibilitesinin sorgulandığı bir noktaya geldi'' ifadesini kullandı.
Küresel ekonomik büyümenin 2012 yılında yüzde 3,3 olarak gerçekleştiğini, 2013 yılında ise yüzde 3,6 olarak tahmin edildiğini anlatan Çelik, dünya ekonomisinin yüzde 19'unu oluşturan AB'nin 2011 yılında yüzde 1,4 büyüdüğünü ancak AB ekonomisinin 2007'den bu güne kadar yüzde 1,9 küçüldüğünü bildirdi.
Çelik, gelişmekte olan ülkelerde de küresel krizlerin etkilerinin görüldüğüne dikkati çekerek, şunları kaydetti: ''2011'de yüzde 6.2 olan büyüme, 2012'de yüzde 5.3 oldu, 2013'de ise yüzde 5.6 olacağı tahmin ediliyor. Bu tabloyu iyi okumamız gerekiyor. Neden? Çünkü bunlar direkt bizi ilgilendiriyor. İhracatın, rekabetin, ticaretin, sanayinin, üretimin hangi alanlarını ele alırsanız alın, bölge, Avrupa ve dünya tablosunu iyi okumadığınız sürece sorunların üstesinden gelme şansınız yok. Ülkede gazı, freni, vitesi mutlak suretle iyi ayarlamak durumundayız. Son 10 yılda bu tabloları iyi etüt ettik. Türkiye'nin başarısı bana göre burada yatıyor. Bu tabloları önümüze koyduk, iyi bir etüt yaptık ve şoklara dayanıklı, türbülanslardan korunan bir yapıyı oluşturduk ve en önemlisi krizlerin etkisinin de sınırlı kaldığını ülke olarak hep beraber gördük. Sayın Başbakanımızın o meşhur 'Teğet geçecek' ifadesinin gerçekleştiğini de hep birlikte gördük.''
'Ülkeyi, çağ atlayan bir Türkiye noktasına getirdik'
Türkiye'nin, 2002 yılı öncesiyle kıyasla her yönüyle farklı bir durumda olduğunu vurgulayan Çelik, ''2002 öncesi, güven vermeyen bir siyaset, IMF'nin yönettiği ekonomi, umudu kırılmış millet, yarınını göremeyen bir Türkiye vardı. 'Bu doğru değil' derseniz, 2002 öncesi milletvekiliydim, parlamentoda bunları bolca yaşadık, IMF'den talimat gelmeden Başbakan, Bakan gelip o kürsüde oturamıyorlardı. 2002 sonrasını ise ''siyasette istikrar, hamasetten uzak bir ekonomi var. Seçim ekonomisi yok, seçim için seçime kurban edilen bir ülke ve ülke kaynağı söz konusu değil. Şoklara dayanıklı bir finansal yapımız, demokrasi ve özgürlüklerin vazgeçilmez olduğunu kabul edilen bir yönetim anlayışımız var. Umutları yeşeren millet, geleceği parlayan, IMF'ye el açan değil, kredi açan bir Türkiye, içeride istikrarlı, dışarıda itibarlı bir ülke' diye özetleyebiliriz. Ülkeyi, çığ altında kalan Türkiye'den, çağ atlayan bir Türkiye noktasına getirmiş bulunuyoruz'' şeklinde konuştu.
Çelik, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı olarak, ilk döneminde sosyal güvenlik reformu, genel sağlık sigortası ve istihdam reformlarının oluşturulduğuna dikkati çekerek, ikinci döneminde ise ilk kez yürürlüğe giren iş sağlığı ve güvenliği yasası, sendikal mevzuat, kamu çalışanlarıyla ilgili toplu iş sözleşmesi haklarını düzenleyen mevzuat, emeklilerle ilgili intibak düzenlemesinin yapıldığını söyledi.
Sosyal Güvenlikte kurumsal alt yapıyı yenilediklerine değinen Çelik, yurttaşa yerinden hizmeti, çok modern binalarda sunma imkanını yakaladıklarını bildirdi.
Bakan Çelik, Genel Sağlık Sigortası'yla 9 milyon yeşil kartlıyı sosyal güvenlik bünyesine kattıklarını anlatarak, 75 milyon kişinin sosyal güvenlik şemsiyesi altında sağlık hizmeti aldığını kaydetti.
'Böyle bir cennet dünyanın hiç bir yerinde yok'
Çelik, Geçen yılda 10 milyar lira sağlık giderinin bulunduğunu belirterek, şöyle konuştu: ''Şimdi 48 milyar lira. Vatandaş yılda ortalama 2 kez hastaneye giderken, şimdi 8 kez gitmeye başlamış. Böyle bir cennet dünyanın hiç bir yerinde yok. 'Helal hoş olsun' diyoruz da sıkıntımız buradaki istismarlar. 'Buradaki istismarları Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önlesin, ilin milletvekilleri, valiler, müdürler önlesin' bu doğru değil. Eğer 8'den daha fazla hastaneye gitme ihtiyacın varsa istismarları önlemek hepimizin görevi. Gelişmiş ülkelerde tomografi için 6-8 ay gün alınıyor. Büyük sıkıntılar yaşanıyor, oralardan hasta geliyor, 'Türkiye'de muayene olmak çok kolay' diyorlar. Dünyaya açılmış bir sağlık sistemimiz varken, biz de böyle bonkör davranırken, bunu sürdürülebilir, sürekli kılmak hepimizin görevidir''.
Çelik, bu konuda bazı tedbirlerin alındığını dile getirerek, ''e-reçete diyoruz. Bir zamanlar reçete almak için nelerle uğraşılıyordu, şimdi e-reçete var. Doktora gideceksiniz, elektronik ortamda reçetenizi yazacak, kimlik kartınızla ilaçlarınızı istediğiniz eczaneden alacaksınız. Biraz da niyetimiz, e-reçeteyle ilacın az yazılması. 2002'de 5 milyar lira ilaç giderimiz varken, şu anda 15 milyar lira. Avuç içi damar izi... Sağlık cüzdanlarını kaldırdık. 'Kimlik numaranla git, tedavini ol' dedik, bazı hastanelerde 5 bin kimlik fotokopisine rastladık. Tedavi olmayan vatandaşın muayene işlemini kimlik fotokopisi üzerinden yapmaya devam ediyorlar. Bunu önlemek için avuç içi damar izleme sistemi getiriyoruz, hiç olmazsa vatandaş hastaneye gelsin. Hastaneye gelince bir yol bulunmaz mı? Bir hile yolu yine bulunur. Ama onun da tedbirini bulacağız'' ifadesini kullandı.
Toplumsal sorumluluğun çok önemli olduğunu vurgulayan Çelik, bu konuda az sayıdaki istismarcıları ortadan kaldıracak bir yaklaşım içinde olunması gerektiğini bildirdi. Bakan Çelik, kayıt dışı istihdamın 2002'de yüzde 52 olduğunu, bunun şimdi aylık yüzde 38-40 arasında gerçekleştiğine işaret ederek, iyi bir düşüş olmasına rağmen bu rakamın çok yüksek olduğunu kaydetti.
'İşsizlik dünyanın sorunu'
Bakan Çelik, işsizliğin dünyanın sorunu olduğuna vurgu yaparak, ''AB'nin ortalama işsizlik oranı yüzde 10.7, genç işsizlerin yüzde 23.7. Türkiye'de ise eylül ayı itibariyle yüzde 9.1, son 4 yılda ekonomik krize rağmen 4 milyon 200 bin kişi istihdam edildi'' dedi. Mesleki eğitim konusunda kaynak tahsisi yaptıklarını dile getiren Çelik, meslek standartlarını belirlediklerini ve eğitimleri bu standartlar doğrultusunda yapacaklarını kaydetti.
Çelik, gelecek 10 yılda mesleki formasyonun büyük önem arz ettiğini anlatarak, sıradan meslek ve eğitimlerin, talep edilen iş gücünü karşılamayacağını, iş gücünün buna göre ayarlanması gerektiğini bildirdi.
'İhmalden kaynaklanan ölümler olmamalı'
Çelik, hazırlanan Ulusal İstihdam Stratejisi ile bilişim, finans, inşaat, sağlık, tarım, tekstil ve turizm sektörlerine ilişkin 40 hedef, 57 politika ve 205 tedbir belirlediklerini dile getirerek, oluşan stratejinin yayınlanmak üzere olduğunu söyledi.
Bakan Çelik, hedeflerinin, 2023 yılında işsizliği yüzde 5 düzeyine çekmek olduğuna dikkati çekti. Bir başka gelişmenin ise İş Sağlığı Güvenliği Yasası'nın yürürlüğe girmesi olduğunu vurgulayan Çelik, ''Zonguldaktaki maden faciası hepimizin yüreğini burktu. Oradaki bir yavrunun acısını, bir annenin, hayatını kaybedenin bir yakınının feryadını hiçbir maddi değer karşılamaz'' diye konuştu.
Sıradan bazı konulara dikkat edilerek bu kazaların, faciaların önüne geçmenin mümkün olacağını belirten Çelik, şöyle devam etti: ''İstatistikler, iş kazaları ve meslek hastalıklarını önlemek yüzde 100 mümkün olduğunu gösteriyor. Ama maalesef dünyada 2 milyon 300 bin kişi, Kuveyt'in, Makedonya'nın nüfusu kadar bir nüfus her yıl iş kazalarından dolayı yok oluyor. Ülkemizde de her gün 3 kişi ölüyor, 172 iş kazası meydana geliyor, 6 kişi iş görmezlik durumuyla karşı karşıya kalıyor. 2002'de 100 bin işçide 17 kişi, şimdi 100 bin işçiden 8'i hayatını kaybediyor. Rakamlar yarı yarıya düşmüş ama 8 kişi az mı? İhmalden kaynaklanan ölümler olmamalı.''
'O sendikacılık geride kaldı'
Konuşmasında sendikal mevzuata da değinen Çelik, şunları söyledi: ''Uzunca tartıştık, hepimizi yordu ama sonunda çıktı, tüm sanal rakamlardan kurtulduk. Yok '3 milyon sendikalı varmış'. Öyle bir şey yok, Türkiye'de 900 bin sendikalı işçi var. Gerçek rakamlarla yüzleştik. Sendikacılara sesleniyorum, kavgayla gürültüyle iş yerinizi tahrip ederek, üretimi aksatarak varılacak bir yer yok. O sendikacılık geride kaldı, o dönem bitti. Yeni bakış açısı, birlikte huzur içinde çalışmanın tesis edildiği bir dönemdir.''
Konuşmaların ardından Bakan Çelik, istihdama katkı sağlayan kuruluşlara plaket verdi. Kocaeli Valisi Ercan Topaca da Bakan Çelik'e Hereke halısı hediye etti.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Müge Anlı'nın eşine yeni görev