Gül, açılış oturumunda konuştu
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, barışı koruma ve barışın inşası hakkında en üst siyasi düzeyde görüş ve fikir teatisinde bulunulması amacıyla bugün bir Güvenlik Konseyi Zirvesi oturumu, ayrıca 27 Eylülde de terörizmle mücadele konusunda Güvenlik Konseyinde tematik bir toplantı düzenleyeceklerini belirtti.
65. dönem BM Genel Kurulu Genel Görüşmelerinin açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Birleşmiş Milletlerin (BM) misyonunun tüm insanların saygınlık, güvenlik ve refahını korumak olduğunu, bu nedenle barış, güvenlik, istikrar ve refahın Türkiye'nin BM kapsamındaki çalışma ve eylemlerinin temel akidelerini oluşturduğunu söyledi.
Genel Kurulun, Türkiye'yi Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için olağanüstü yüksek bir destekle yetkilendirmesinden bu yana, uluslararası toplumun barış, güvenlik ve refahına katkıda bulunmak amacıyla samimi, nesnel ve etkin bir biçimde çok çalıştığını bildiren Gül, bu iki yıl içinde, Türkiye'nin çeşitli küresel ve bölgesel konular ele alınırken adil ve ilkeli bir tarzda kendi katma değerini ortaya koymaya çalıştığını söyledi.
Türkiye'nin kendi açısından her zaman yüksek öncelik taşıyan bir konu olan barışı koruma ve barışın inşası hakkında Konsey'de cereyan eden görüşmelerde ilerleme sağlanması amacıyla çaba gösterdiğini belirten Gül, ''Bu konuda en üst siyasi düzeyde görüş ve fikir teatisinde bulunulması amacıyla bugün öğleden sonra bir Güvenlik Konseyi Zirvesi oturumu düzenleyeceğiz. Ayrıca, önümüzdeki Pazartesi günü, Terörizmle Mücadele konusunda Güvenlik Konseyinde tematik bir toplantı tertipleyeceğiz'' dedi.
Terörizmin uluslararası toplum için acil ve en önde gelen küresel bir tehdit olduğunu belirten Gül, samimi, etkin, uyumlu ve somut uluslararası işbirliği olmaksızın terörizmle başa çıkılamayacağını, sözde siyasi, ideolojik, etnik veya dini amaçları ne olursa olsun, tüm terör örgütleriyle aynı şekilde savaşılmadığı sürece, terörizme karşı mücadelenin başarısızlığa mahkum olduğunu belirtti.
Günümüzün en ciddi sıkıntılarından birine ortak yanıt verilmesinin başarılı örneklerinden birini de Medeniyetler İttifakı'nın oluşturduğunu belirten Gül, İspanya ve Türkiye'nin girişimiyle oluşturulan ve bugün 122 üyesi bulunan İttifak'ın, BM'den sonra ikinci en büyük uluslararası platform haline geldiğini, bunun da uluslararası toplumun bağnazlık ve çatışma yerine uyum, diyalog ve işbirliğini tercih ettiğinin açık bir göstergesi olduğunu ifade etti.
KİS'ten arındırılmış bölge oluşturulması çağrısı
Kitle imha silahlarının yayılmasının çağdaş dünyanın karşı karşıya olduğu risklerden birini oluşturduğunu belirten Gül, nükleer silaha sahip olan ülkeler de dahil olmak üzere, tüm üye devletlerin, kendi politikalarında adil ve ilkeli bir yaklaşım benimsemedikleri sürece bu tehdidin üstesinden gelinemeyeceğini söyledi.
Gül şöyle konuştu:
''En hassas bölgelerin merkezindeki bazı ülkelerde nükleer silahların fiilen mevcut olduğu gerçeği göz ardı edildiği sürece, küresel düzeyde inandırıcı bir yayılmanın önlenmesi rejiminin oluşturulması mümkün olamayacaktır. Bu bağlamda, tüm üye devletlere, 1991 tarih ve 687 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararında öngörüldüğü ve Genel Kurul tarafından da defalarca bu yönde çağrıda bulunulduğu üzere, Orta Doğu'da Kitle İmha Silahlarından (KİS) Arındırılmış Bölge oluşturulması yönündeki çabaların yoğunlaştırılması çağrısında bulunmak istiyorum.''
Türkiye'nin, bu yıl Mayıs ayında New York'ta düzenlenen Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması Gözden Geçirme Konferansında, Orta Doğu'da KİS'lerden Arındırılmış Bölge teşkili amacıyla 2012 yılında bir konferans düzenlenmesi yönünde yapılan çağrıları da desteklediğini vurgulayan Gül, bu ilk adımın, dünyanın diğer bölgelerindeki yayılmanın önlenmesi girişimleri açısından da bir "olmazsa olmaz" teşkil edeceğine inandığını söyledi.
"Krizin etkileri"
Küresel sorunların, tek taraflı, ikili veya benzer düşüncelere sahip ülkelerin oluşturdukları küçük gruplar tarafından çözülemeyeceğinin akılda tutulması gerektiğini belirten Gül, ''Bu nedenle, küresel sorunlarla ilgili olarak çok taraflı bir yaklaşım benimsememiz, bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır'' dedi.
Küresel ekonomik krizin bu tür sorunlardan biri olduğunu belirten Gül şöyle konuştu:
''Yavaş bir iyileşme sürecinde olmamıza rağmen, krizin etkileri bugün hala hissedilmektedir. Gelecekte benzer şokların tekrar yaşanmasını önlemek için, bu küresel krizden doğru dersleri çıkarmamız gerekmektedir. Bu krize en gelişmiş pazarlardaki bazı finansal kurumların sorumsuz davranışları neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerdeki küçük bir kesimin hatalarından dolayı sıradan insanlar en ağır bedelleri ödemiştir. Halihazırdaki ekonomik kriz, sorumsuz finans kurumları üzerinde etkin yönetişim ve denetimden yoksun bulunan mevcut küresel ve ulusal mali ve ekonomik mimarilerin zafiyet ve eksikliklerini bir kez daha göstermiştir.''
Türkiye'nin ekonomisinin daha önce alınan kapsamlı ekonomik ve mali önlemler sayesinde dünya ekonomik krizine rağmen rotasında kalmayı başardığını belirten Gül, ''G-20 bünyesinde, küresel büyümeyi tekrar tesis etmeye ve finansal uygulamaları düzene sokmaya yönelik uluslararası çabaları güçlü biçimde destekliyoruz. G-20'nin bu yönde doğru politika ve tedbirlerin belirlenmesinde merkezi rol oynamaya devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.
Orta Doğu barış süreci
Ortadoğu barış süreciyle ilgili olarak da Ortadoğu'da kalıcı barışın tesisinin, dünyada barış ve istikrarın anahtarı olduğunu belirten Gül, ''Bölgenin barışa kavuşamamış olması, ne yazık ki dünyanın diğer bölgeleri için ciddi ve olumsuz stratejik sonuçlar doğurmaktadır'' diye konuştu.
Gül, bu nedenle Türkiye'nin, Ortadoğu'da kapsamlı barışa ulaşılmasını hedefleyen tüm çabaları her zaman desteklediğini belirterek, bu çerçevede ABD Başkanı Barack Obama'nın gayretlerini takdirle karşıladıklarını, İsrail ve Filistin arasında doğrudan görüşmelerin başlamış olmasından memnuniyet duyduklarını kaydetti.
''Bu yeni girişimin, bizleri yaşayabilir ve adil bir çözüme yaklaştırmasını diliyoruz'' ifadesini kullanan Gül, diğer taraftan, Gazze'deki insani trajediye son verilmediği sürece, kalıcı barış yönünde ilerleme kaydedilmesinin çok zor olduğunu vurguladı.
Mavi Marmara
İsrail silahlı kuvvetlerince geçen Mayıs ayında, uluslararası insani yardım konvoyuna açık denizlerde yapılan saldırının vahim sivil kayıplara neden olduğunu hatırlatan Gül, bu kabul edilemez eylemin, uluslararası hukukun da açık bir ihlalini teşkil ettiğini belirtti.
Gül, uluslararası hukuk ışığında, Türkiye'nin beklentisinin resmen özür dilenmesi ve kurbanların ailelerine ve yaralılara tazminat ödenmesi olduğunu kaydetti.
Soruşturma Komisyonu'nun ve Veri Toplama Misyonu'nun çalışmalarına özel önem atfettiklerini ifade eden Gül, dün yayımlanan BM İnsan Hakları Konseyi Veri Toplama Misyonu raporunu memnuniyetle karşıladıklarını, bu elim hadise ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkartılması bakımından sağlam bir hukuki çerçeve teşkil ettiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, komisyonun çalışmalarının da başarıyla tamamlanmasını beklediklerini belirtti.
Irak
Irak'ta ise 7 Mart seçimlerinin Irak halkı için yeni bir dönemin başlangıcını oluşturduğunu ifade eden Gül, bununla birlikte, seçimler sonrasında ortaya çıkan belirsizliğin ülkedeki güvenlik durumunu olumsuz etkilediğini ve kapsamlı bir yeniden yapılanma programı başlatılmasını engellediğini kaydetti.
Gül, ''Samimi arzumuz, Irak'ta kurulacak yeni hükümetin seçimlerde ortaya çıkan dengeyi yansıtmasıdır. Yeni hükümet kucaklayıcı, etkin ve demokratik olmalıdır'' dedi.
Muharip yabancı kuvvetlerin ülkeden çekilmesini izleyen bu dönemde, Irak'ın tüm komşularını sorumlu davranmaya, ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve egemenliğini desteklemeye çağırdıklarını söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, ''Hepimiz, Irak halkının daha iyi bir gelecek arayışına yardımcı olmalıyız'' ifadesini kullandı.
"Türkiye, artık yükselen bir donör ülke haline gelmiştir"
Türkiye'nin, gelecek yıl İstanbul'da düzenlenecek EAGÜ ile ilgili 4. BM Konferansı'na bu düşüncelerle hazırlandığını dile getiren Gül, son on yılda Türkiye'nin ekonomik göstergelerinin düzeldiğini, diğer ülkelere sağladığı kalkınma yardımlarının da arttığını belirtti. Türkiye'nin göreceli olarak artan imkanları sayesinde başkalarının kalkınmasına daha fazla yardım edebildiğini dile getiren Gül, "Türkiye, artık yükselen bir donör ülke haline gelmiştir. Türkiye merkezli sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla, yıllık kalkınma yardımlarımızın toplam miktarı bir buçuk milyar doları aşmaktadır" dedi.
Bu yardımı, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) aracılığıyla sağlıktan eğitime, tarımdan altyapıya kadar geniş bir yelpazedeki kapasite geliştirici projelere verdiklerini belirten Gül, "Kalkınmakta olan ülkeler, birbiriyle ilintili dört sorunun yarattığı ciddi risklere de diğer ülkelere kıyasla daha fazla maruz kalmaktadır. Bu sorunlar; küresel ısınma, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve gıda güvenliğidir" diye konuştu.
Yakın geçmişte birçok ülkenin, iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden kaynaklanan trajedilerle yüzleşmek zorunda kaldığını söyleyen Gül, dünyanın bazı bölgelerinde aşırı kuraklıklar yaşanırken, bazı bölgelerinin yıkıcı sel felaketleriyle boğuştuğunu vurguladı.
Pakistan'ın yaşamakta olduğu zor günlerin, bu durumun derhal tedbir alınması gereken, ivedi bir konu olduğunu herkese hatırlattığını söyleyen Gül, sürdürülebilir bir çevrenin, insanlık açısından "bölünemez bir küresel kamu malı" olduğunu belirterek, "Dolayısıyla çevrenin korunması hususunda ortak sorumluluk üstlenmeliyiz. Sadece günümüzdeki milyarlarca kişinin değil, gelecek nesillerin yaşamları da bugün atacağımız adımlara bağlıdır" dedi.
Küresel gıda krizinin de diğer bir acil endişe kaynağı ve gelecek nesiller bakımından iç karartıcı bir tehdit teşkil ettiğine dikkati çeken Gül, "Bu çetin ekonomik, demografik, ekolojik ve biyolojik sorunlar, güvenlik kavramını yeniden tanımlamamızı zorunlu kılmaktadır. Bu meseleler artık hafif risk kategorisinden çıkmış ve insanlığa yönelik ivedi ve açık birer tehdide dönüşmüştür. Maruz kaldığımız söz konusu bunaltıcı tehditler karşısında, artık BM çatısı altında küresel ölçekte harekete geçilmesinin zamanı gelmiştir" dedi.
'Küresel Acil Mukabele Yeteneği' kurulması çağrısı
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, konuşmasında, tüm üye ülkelere, doğal ve ekolojik afetler, gıda kıtlığı ve salgın hastalıklarla etkili biçimde mücadele edebilmek üzere bir "Küresel Acil Mukabele Yeteneği" kurulması olasılığını değerlendirmeleri yönünde çağrıda da bulunarak, bu oluşumun zayıf yönetişim, kamu düzeninin bozulması ve azalan doğal kaynakların yol açtığı ülke içi veya devletlerarası çatışmalardan kaynaklanan tehlikeleri azaltarak uluslararası barış ve istikrarın korunmasına da yardımcı olacağını ifade etti.
Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Savunma harcamalarımızın ufak bir bölümünü bu Yeteneğin finansmanı ve tesisine tahsis ettiğimiz takdirde, küresel barış ve istikrarın korunması yolunda daha etkin sonuçlar elde edebiliriz. Ayrıca askeri açıdan işlevlerini yitirmiş ancak afet kurtarma operasyonlarında hala kullanılabilecek durumdaki savunma araç ve gereçlerimizi bir havuzda toplayabilirsek, bahsettiğim Acil Mukabele Yeteneği'ni hızla kurabiliriz. Mevcut bölgesel imkanlar, kuşkusuz bu küresel çabada faydalı bir rol oynayabilir."
Türkiye - Yunanistan ilişkileri
Cumhurbaşkanı Gül, 2010 yılının Türk-Yunan ilişkileri bakımından fevkalade bir yıl olduğunu da belirtti.
Gül, Yunanistan ile bu yıl kurulan ''Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'' mekanizmasının, iki ülke ilişkilerini yapılandırılmış ve kurumsal bir aşamaya ve böylelikle umut verici bir geleceğe taşıyan önemli bir adım teşkil ettiğine inandıklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Gül, buna ilave Ege Denizi'ndeki tüm önemli meselelerde Yunanistan'la aralarındaki görüş farklılıklarını, uluslararası hukuka uygun biçimde, her iki ülkenin hakları ve meşru çıkarlarını gözeten bir çerçevede çözüme kavuşturmaya kararlı olduklarını söyledi.
Cumhurbaşkanı Gül, ''Ege Denizi, Türkiye ile Yunanistan arasında bir dostluk ve işbirliği denizi haline gelmelidir'' ifadesini kullandı.
Balkanlar
Bir Balkan ülkesi olarak Türkiye'nin birinci önceliğinin, Balkanlar'da barış, istikrar ve ekonomik kalkınmanın sağlanması olduğunu ifade eden Gül, son yıllarda, Belgrad ve Saraybosna'ya üst düzeyli ikili ziyaretleri yoğunlaştırarak, Balkanlar'daki sonuç odaklı girişimlerine ağırlık verdiklerini söyledi.
Gül, ayrıca, bir yandan Bosna-Hersek ve Sırbistan'la diğer yandan Bosna-Hersek ve Hırvatistan'la kurulan üçlü işbirliği mekanizmalarının tarihi önemi bulunduğunu vurgulayarak, bu mekanizmalarla ülkeler arasında karşılıklı anlayış ve işbirliğine dayalı yeni bir atmosfer yaratmaya çalıştıklarını kaydetti.
Öte yandan Kosova konusunda, Belgrad ile Priştine arasında yapıcı bir diyalog kurulabilmesine yönelik olarak ortak çaba göstermeleri gerektiğini ifade eden Gül, bu bakımdan, Sırbistan ve AB'nin eş-sunucu oldukları Genel Kurul kararının kabul edilmesini memnuniyetle karşıladıklarını belirtti.
Gül, Batı Balkan ülkelerinin Avrupa ve Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşmesinin bölgedeki ihtilafların çözüme kavuşturulmasında belirleyici bir nihai adım teşkil edeceğine yönelik inancını dile getirdi.
Balkanlara yönelik çabalarının gelecekte de kesintisiz olarak devam edeceğinin altını çizen Gül, uluslararası toplumunun bölgeyle yakın angajmanının büyük önem taşıdığını söyledi.
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Esad'a ikinci darbe
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- 6 asker şehit olmuştu
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi