Halkın Ağzını Kim Bozdu?..

Sözde aydınlar, bir süredir dil konusunda ninesinin mantığıyla üfürüyor; sanki Türkçe özgürmüş gibi, “tek bir dil”in baskı altında olduğunu söyleyip duruyorlar. Türkçenin ve yenileşen Türkçeye sahip çıkanların başına gelenleri, yasaklanan Türkçe sözcükleri, yabancı dille eğitimin sakıncasını, Osmanlıcaya dönüş oyunlarını bilip de bilmezden gelen bu sözde aydınlar, dil konusuna yurttaşlık bilincini güçlendirecek akılcı ve bilimsel önerilerle değil; kafaları karıştıracak yeni oyunlarla yaklaşıyorlar.
Yiyeceklerde, giysilerde, her yerde abuk sabuk yazılar… Çoğuna dilimiz dönmüyor; çoğu bizim sivri akıllıların uydurması… Çok katlı yapılar, alışveriş merkezleri, konaklama ve eğlence yerleri, hastaneler, hatta çocuk yuvaları; içinde yaşayanlarla birlikte yabancılaşıyor. Adı yabancı olanın yerli ve yabancı alıcısı çok oluyormuş. Bizim sivri akıllıların savunması da bu… Kimse çocuğuna yazısız don, çorap bulamıyor; yakında bebekler, “Anne!” demeyecek; “okey beybim”li ninnilerle büyüyecekler. Daracık, havasız yerlerde gençler, sabahtan akşama “play station” oynuyor. Gözleri bir noktaya yapışıp kalan, işsiz, umutsuz, gömleği “I love you” yazılı bu gençler, “cafe”lerdeki falcılara, bir yerlerini yırtarak türkü söyleyenlere, gözyaşına bulanmış harçlığını da kaptırıyor. Umarsız gençlik de ana babalar gibi içler acısı televizyon diliyle konuşuyor. Çünkü ana baba, çocuklar; hepsi dil politikası silinen bir ülkenin yurttaşları… Duyarlı yurttaş, adı Türkçe çayevi bulamayıp küçük dilini yutacak kadar şaşırıyor; ama büyük dili dışardakiler mutlu; çünkü kendimize yabancılaşarak büyüyoruz. Bu aymazlığı “küreselleşmenin, AB’ye ulaşmanın gereği” diye kendilerince akılcı, bizce aptalca bir gerekçeyle savunuyorlar. Küreselleşmenin gereği diye sütüne peynirine, donuna gömleğine Türkçe ad veren AB ülkesi var mı? Bizdeki görüntü çirkin; iğrenç… Gürültü kirliliğini önlemek için müziği kıstıranlar, yabancı adlandırmanın yarattığı görüntü kirliliğini görmezden geliyorlar. Çünkü dil devrimiyle yenileşen ortak dilimiz Türkçeyi savununca, Türk devrimiyle hesaplaşma oyunlarının bozulacağından korkuyorlar. Onların oyunları bozulacağına, varsın dil bozulsun; ana babaların, çocukların ağzını bozan dil politikasının özü bu…
Televizyon, bu politikasızlığın aynası... Abuk sabuk izlence ve dizilerle herkese ya öte dünyaya hazırlanması ya renkli yaşamları düşlemesi şırınga ediliyor. Beyin ölümü gerçekleşmiş hasta, ak sakallının dokunmasıyla diriliyor; aile içi sıkıntılar, aşk acıları din adamları, din adamı gibi konuşan yargıçlar ya da sözde bilimcilerce çözülüyor. İlköğretimli âşık kızlar, evden kaçıyor. Ana baba, 15-16 yaşındaki çocuğun evlenmesine “he” deyince, sorun bitiyor. Bebekler, dili berbat, içeriğiyle oynanmış çizgi filmlerle uyutuluyor. Klasikleşmiş yapıtlar tersyüz edilirken çoğu dışardan aparma diziler Türk malı… Türk malıysa sövmek, dili bozmak serbest… Toplumsal duyarlılıkları yaralayan, bilimsel doğruları yadsıyan saçma sapan dizi ve izlencelerde, toplumcu bilinen sanatçılar da boy gösteriyor. Beş altı kişi mutfaktaki becerisini göstermek için süslü masalara diziliyor; ama kötü konuşan kadınlarla erkeklerin hır çıkarmak için seçildiği belli. Şarkı sözleri de diziler gibi; “Laf bulamadım, kapına tüküreyim” örneği… Kitabını İngilizce yazıp Türkçeye çeviren yazar, söz yazarlarına Osmanlıca sözlük öneriyor. Al birini vur ötekine… Yaşlı başlı insanlara bol dualı, atışmalı kakışmalı izlencelerle “hayırlı nasip ve kısmet” aranıyor. Elli yaşına dek özüne sahip çıkamamış öğretmen, kendisini “sahiplenecek” koca arıyor. Kötü konuşanlardan seçilmiş baylar bayanlar kuşlu, kelebekli ödüller alıyor. Genç haberci ağzını açtı mı saçmalıyor; hiçbir kanal, “Hakkâri”yi doğru söyleyen muhabir aramıyor. TBMM’deki vekillerin çoğu, özellikle eğitim bakanı, metinsiz konuşurken dil politikası silinen bir ülkenin başında oldukları daha iyi anlaşılıyor.
Usanmadan soruyoruz, bu gidiş nereye; bağımsız bir ülkede oynanan bu kirli oyunu kim bozacak? Adı yabancı yerlerde yiyip içen, dinlenen; sözü dinsel kavramlarla açıp kapayan, iç ve dış siyasaya, eğitim konusuna bile cami önünde değinen, karma dille konuşan, Türk devrimiyle kavgalı politikacılar mı? Adı ve içindeki tuhaf sözcüklerle gülünç duruma düşen oteller, lokantalar, hastaneler turisti bile rahatsız ederken bizim kültür, eğitim ve sağlık bakanlarını niçin üzmüyor? Hepsi “hocaefendi”nin 120 ülkedeki okullarında Türkçe öğrenen çocuklarla övünürken niçin biri, “Bizim çocuklar niye kekeliyor” sorusuna yanıt aramıyor. Sözde aydınlar, bir süredir dil konusunda ninesinin mantığıyla üfürüyor; sanki Türkçe özgürmüş gibi, “tek bir dil”in baskı altında olduğunu söyleyip duruyorlar. Türkçenin ve yenileşen Türkçeye sahip çıkanların başına gelenleri, yasaklanan Türkçe sözcükleri, yabancı dille eğitimin sakıncasını, Osmanlıcaya dönüş oyunlarını bilip de bilmezden gelen bu sözde aydınlar, dil konusuna yurttaşlık bilincini güçlendirecek akılcı ve bilimsel önerilerle değil; kafaları karıştıracak yeni oyunlarla yaklaşıyorlar. Görüyoruz ki her alandaki yoksulluğun ortak dile de yansıdığı bu dönemde, sözde aydınların ağzı, Türk malı diziler kadar bozuk; peki, onların ağzını kim bozdu? Herhalde biz değil…

En Çok Okunan Haberler
-
Cübbeli Ahmet'ten 'çakarlı araç' savunması
-
Mansur Yavaş Cumhurbaşkanlığı seçim anketini paylaştı
-
'İmralı' sürecinde amaç açığa çıktı!
-
Saray'dan çok konuşulacak 'Yavaş' çıkışı
-
Edip Akbayram hayatını kaybetti
-
Ayşe Barım'ı tahliye eden hakim hakkında flaş gelişme
-
ABD'de aşağılanan Zelenski aradığını orada buldu
-
Edip Akbayram'dan kötü haber
-
Tüm kredi kartlarında limitler değişiyor!
-
İddia: Bahçeli'den, Demirtaş'a telefon