Hatip Dicle kararı Resmi Gazete'de yayınlandı

Yüksek Seçim Kurulu’nun KCK tutuklusu Bağımsız Milletvekili Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin kararı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Hatip Dicle kararı Resmi Gazete'de yayınlandı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.06.2011 - 09:29

YSK üyelerinin oy birliği ile aldığı kararda “İncelenen olayda, Mehmet Hatip Dicle’nin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimi’nden önce 22.03.2011 tarihinde kesinleşen ilâmla, terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm olması nedeniyle seçim tarihi itibariyle ve halen milletvekili seçilme koşullarını taşımadığı kuşkusuzdur” denildi.

Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlanan kararda Nisan ayında Dicle’nin avukatları aracılığıyla Diyarbakır İl Seçim Kurulu’na başvurduğu ve yapılan inceleme sonucunda adaylığının iptaline karar verildiği ancak Dicle’nin yaptığı şikayet başvurusu üzerine milletvekili aday listesi ile oy pusulasında isminin yer aldığı vurgulandı. YSK’da oy birliği ile alınan kararda şu ifadelere yer verildi:

“Mehmet Hatip Dicle, 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan 24. Dönem Milletvekili Genel Seçimleri’nde Diyarbakır İli Seçim Çevresinden bağımsız milletvekili adayı olmak için 11 Nisan 2011 tarihinde avukatları aracılığıyla İl Seçim Kurulu’na başvurmuş, belgeleri üzerinde Yüksek Seçim Kurulu’nda yapılan incelemede adı geçenin terör örgütüne üye olmak suçundan dolayı milletvekili seçilmesine engel geçmiş mahkûmiyeti bulunduğunun saptanması nedeniyle adaylığının iptaline karar verilip bu husus kendisine tebliğ edilmiş, sonrasında adı geçenin bu işleme karşı 298 sayılı Kanunun 131. maddesinde düzenlenen şikâyet başvurusunda bulunarak ilgili mahkemeden 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesi uyarınca aldığı kararı da ibraz etmesi üzerine ilgilinin milletvekili seçilme koşullarına yeniden sahip olduğu saptamasıyla adaylığının kabulüne karar verilmiş ve 29 Nisan 2011 tarihli 27919 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan milletvekili kesin aday listesi ile Diyarbakır İli Seçim Çevresi için düzenlenen birleşik oy pusulasında ismi yer almıştır. Ancak, seçimden üç gün önce 09.06.2011 tarihinde yazılı ve görsel medyada, adı geçenin yargılandığı bir başka davada verilen mahkûmiyet kararının Yargıtay’ca onanarak kesinleştiği ve bu mahkûmiyetinin milletvekili seçilmesine engel oluşturduğu yolunda haberler yayınlanması, yine aynı tarihte Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosunun da bu hususu açıklayan bir yazıyı ve ekinde buna dair belgeleri göndermesi, bu gelişmeler sonrasında Mehmet Hatip Dicle vekillerinin de adı geçenin milletvekili seçilmesine engel bir durumu olmadığı yolunda karar verilmesi isteminde bulunmaları üzerine konu araştırılıp ilgili mahkeme ilamları, infaz belgeleri, yazışma örnekleri ve adli sicil kaydı gibi belgeler getirilerek incelendiğinde; Mehmet Hatip Dicle’nin evvelce adli sicil kayıtlarına geçen ve milletvekili aday listelerinin kesinleştirilmesinden önceki aşamada Yüksek Seçim Kurulu’nca değerlendirilen geçmiş mahkûmiyetlerinin dışında, 23.10.2007 tarihinde işlediği terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı yargılandığı Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/136 Esas, 2009/46 Karar sayılı ilamıyla 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun 7/1 ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm edildiği, temyiz edilen kararın Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 22.03.2011 gün ve 2009/11118 Esas, 2011/1798 Karar sayılı ilamı ile onandığı ve dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına teslim edildiği, henüz kesinleştirme işlemlerinin yapılmadığı ve mahkûmiyet bilgilerinin adli sicil kayıtlarına işlenmediği bu aşamada Mehmet Hatip Dicle’nin avukatları aracılığıyla 11 Nisan 2011 tarihinde bağımsız milletvekili adaylığı için Diyarbakır İl Seçim Kurulu’na başvuruda bulunduğu, ayrıca 15 Nisan 2011 tarihinde de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına dilekçe vererek onama kararına karşı itirazda bulunulmasını istediği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının incelemeyi takiben 11 Mayıs 2011 tarihinde bu istemi reddederek ilgililere tebliğe gönderdiği, ayrıca dava dosyasını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla mahkemesine ulaştırdığı, ilgili mahkemenin de kararın “22.03.2011 tarihinde kesinleştiği” yolunda şerh düşüp bir örneğini infaz için 02.06.2011 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiği ve ceza bildirme fişi düzenleyerek mahkûmiyet bilgilerinin bu tarihten sonra adli sicil kayıtlarına işlenmesini sağladığı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı İnfaz Bürosu’nun ise, hükümlünün Diyarbakır İli Seçim Çevresi’nden bağımsız milletvekili adayı olduğundan bahisle, durumu 09.06.2011 tarihli bir yazı ile Yüksek Seçim Kurulu’na bildirdiği saptanmıştır.

Tartışılıp sonuca bağlanan hukuki sorunları sırasıyla değerlendirecek olursak;

1- Seçim yargısı yönünden incelenmesi ve çözüme kavuşturulması gereken hukuki sorunlardan ilki, seçimden önce kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunan Mehmet Hatip Dicle’nin milletvekili seçilme koşullarını taşıyıp taşımadığına ilişkindir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 76. maddesinin 1. fıkrasına göre, yirmibeş yaşını dolduran her Türk milletvekili seçilebilir. Milletvekili seçilmeyi engelleyecek şartlar ise aynı maddenin ikinci fıkrasında şu şekilde belirtilmiştir. “En az ilkokul mezunu olmayanlar, kısıtlılar, yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmamış olanlar, kamu hizmetinden yasaklılar, taksirli suçlar hariç toplam bir yıl veya daha fazla hapis ile ağır hapis cezasına hüküm giymiş olanlar; zimmet, ihtilâs, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı suçlarla, kaçakçılık, resmî ihale ve alım satımlara fesat karıştırma, Devlet sırlarını açığa vurma, terör eylemlerine katılma ve bu gibi eylemleri tahrik ve teşvik suçlarından biriyle hüküm giymiş olanlar, affa uğramış olsalar bile milletvekili seçilemezler.” Anayasa’daki bu düzenleme doğrultusunda, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinde de benzer hükme yer verilmiştir. Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, bazı suçlardan mahkûm olma veya belirli süreyi aşan hapis cezasına mahkûmiyet halleri milletvekili seçilme konusunda kesin engel oluşturmaktadır. Sayılan mahkûmiyetlerin milletvekili seçilmeye engel olabilmesi için kesinleşmesi yeterlidir; infaza başlanmamış olması veya kişinin bu mahkûmiyetinden dolayı şartla salıverilmiş bulunması yahut cezanın tümüyle infaz edilmesi (bihakkın salıverilme) sonuca etkili değildir. Yüksek Seçim Kurulu’nun istikrar kazanmış olan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararlarıyla da uyumlu bulunan uygulamasına göre, ceza mahkûmiyeti nedeniyle milletvekili seçilebilme yeterliğini kaybetmiş olan kişilerin bu hakka yeniden sahip olabilmeleri ancak, mahkûmiyete konu suçun sonradan yürürlüğe giren bir yasa ile suç olmaktan çıkartılması yahut cezanın çekildiği veya çekilmiş sayıldığı tarihten itibaren yasada öngörülen üç yıllık süre geçtikten sonra hükümlünün ilgili mahkemeye başvurarak “yasaklanmış hakların geri verilmesi” kararı alması hallerinde mümkündür. İncelenen olayda, Mehmet Hatip Dicle’nin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılan Milletvekili Genel Seçimi’nden önce 22.03.2011 tarihinde kesinleşen ilâmla, terör örgütünün propagandasını yapmak suçundan dolayı 1 yıl 8 ay hapis cezasına mahkûm olması nedeniyle seçim tarihi itibariyle ve halen milletvekili seçilme koşullarını taşımadığı kuşkusuzdur.

Öte yandan vekilleri, adı geçenin başka bir suçtan dolayı tutuklu olarak yargılandığını, o davada tutuklu kaldığı sürenin kesinleşen cezasından mahsubu gerektiğini, bu amaçla hükmü veren mahkemeye başvurarak mahsup kararı aldıklarını, ilgilinin şartla salıverildiğini, halen yargılaması süren diğer suçtan ise tutukluluğunun devam ettiğini, bu nedenle milletvekili seçilmesine bir engel kalmadığını ileri sürmüşlerse de, mahsup kararı yukarıda belirtilen ve seçilme yeterliğini yeniden kazandıran nitelikteki kararlardan değildir. İnfaza ilişkin olan bu karar, Türk Ceza Kanununun 63. maddesine göre hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsî hürriyeti sınırlama sonucu doğuran (gözaltı, tutukluluk gibi) bütün haller nedeniyle geçirilmiş sürelerin hükmolunan cezadan düşülmesini sağlar; mahkûmiyet süresini değiştirmediği gibi, mahkûmiyet kararını ve sonuçlarını da ortadan kaldırmaz.

Nitekim Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinin mahsup işlemine ilişkin olarak infaz sırasında verdiği 15.06.2011 gün ve 2011/580 D.İş. sayılı kararı ile bu karar sonrasında hükümlü hakkında yeniden düzenlenen 17.06.2011 tarihli müddetname getirtilerek incelenmiş olup, kararda; hükümlünün başka bir suçtan dolayı halen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yargılaması devam eden 2010/444 Esas sayılı dosyada 24.12.2009 tarihinde gözaltına alındığı, 26.12.2009 tarihinde tutuklandığı ve tutukluluk halinin sürdüğü, 1 yıl 8 ay hapis cezasına dair kararın ise 22.03.2011 tarihinde kesinleştiği saptamasına yer verilerek, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen toplam “453” günlük gözaltı ve tutukluluk süresinin mahkûm olduğu 1 yıl 8 ay hapis cezasından mahsubu gerektiğine işaret edildiği, müddetnamede ise; hükümlünün kesinleşen 1 yıl 8 ay hapis cezasından dolayı mahsup işlemi nedeniyle 09.06.2011 tarihinde şartla salıverildiği, bihakkın tahliyesinin 08.11.2011 tarihinde gerçekleşeceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, adı geçenin henüz infazı tamamlanmamış ve seçilme yeterliğini kaybetmesine neden olan mahkûmiyeti bulunmaktadır. Kaldı ki, cezanın tümü mahsup işlemine konu edilmiş ve cezasını 09.06.2011 tarihi itibariyle bütünüyle çekmiş sayılsa dahi Anayasanın 76 ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 11. maddesinden kaynaklanan milletvekili seçilme engelinin devam ettiği ve 5352 sayılı Adli Sicil Kanunu’nun 13/A maddesinde öngörülen “cezanın çekildiği tarihten itibaren üç yıllık sürenin geçmiş olması” koşulu gerçekleşmediğinden, “yasaklanmış haklarının geri verilmesi”ne ilişkin bir karar almasına, dolayısıyla bu aşamada milletvekili seçilme hakkına kavuşmasına yasal olanak bulunmamaktadır. Bu itibarla, ilgilinin seçimden önce seçilme yeterliğini kaybettiği ve halen bu yeterliliğinin bulunmadığı açıktır.”

 

Yetki YSK'da mı TBMM'de mi?

YSK’nın kararında çözümü gereken diğer bir hukuki sorunun ise, seçilme yeterliğinin seçimden önce kaybedildiğinin saptanması halinde, tutanağın iptaline karar verme yetki ve görevinin Yüksek Seçim Kurulu’na mı yoksa Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne mi ait olduğu dile getirildi. Kararda buna ilişkin ise şu ifadelere yer verildi:

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 76 ncı maddesi ile 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11 inci maddelerinde yer alan niteliklere sahip olmayanlar ile engelleri bulunanlar, milletvekili seçilemeyecekleri için milletvekili adayı da olamazlar. Bu nedenlerdir ki, adaylar hem Siyasi Partiler Kanunu uyarınca siyasi parti ön seçimlerinden önce aday adayı sıfatıyla, hem de Milletvekili Seçimi Kanunu hükümleri gereğince milletvekili adayları olarak önce geçici liste; daha sonra da kesin liste halinde ilan edilirler. Bu ilanlar, adaylara karşı olabilecek itirazlara zemin hazırlamak ve il seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulu tarafından 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanununun 23. maddesi uyarınca yapılacak inceleme sırasında dikkate alınmak üzere uyarılarda bulunmalarına olanak sağlamak için yapılır. İl seçim kurulları ile Yüksek Seçim Kurulunca, itiraz ve ihbar üzerine yahut re’sen yapılan incelemeler sonunda milletvekili adaylık koşullarına sahip olmadıkları veya engelleri olduğu anlaşılanlar listeden çıkarılırlar ve yasa hükümlerine göre yeniden düzenlenen listeler, Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 24 üncü maddesi uyarınca kesin aday listeleri olarak ilan edilir. Adaylıkların kesinleşmesi, seçim hukuku yönünden bu kişilerle ilgili belli bir statünün oluşmasını sağlar. Geçici ilan üzerine adaylar hakkında, adaylığa engel herhangi bir yasal nedene dayanılarak itiraz edilmesi veya bu yönde re’sen inceleme yapılması mümkün ise de, kesinleşmesinden sonra bu listelerde, ölüm veya istifa nedeniyle Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 25. maddesine göre yapılacak kaydırmalar dışında hiçbir değişiklik yapılamaz. 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun, “Seçimin veya tutanağın iptali” başlığını taşıyan 39. maddesinde, oyların döküm, sayım ve partilere dağılımına ilişkin itirazlar sebebiyle yapılan yeni sayım ve döküm sonuçlarına göre milletvekili tutanaklarının iptaline değinildikten sonra dördüncü fıkrasında, “yukarıdaki fıkralar dışında milletvekillerinden bir veya birkaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde?..” hükmüne yer verilmiştir. Oyların döküm, sayım ve partilere dağıtımına ilişkin itiraz sebepleri sayıldıktan sonra getirilen bu hükmün, ileride değinileceği üzere milletvekili seçildikten, tutanak verilip kesinleştikten sonra, mutlak iptal sebeplerinden birinin saptanması halinde verilecek tutanak iptal kararlarını amaçladığı anlaşılmaktadır. Öte yandan, aynı Kanunun 42. maddesinde, bu Kanunda özel hüküm bulunmayan hallerde 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir. Sözü geçen 298 sayılı Kanunun 130 uncu maddesinin dördüncü fıkrasında ise, adaylığın kesinleşmesinden sonra da belli nedenlerle adaylığa itiraz edilebileceği öngörülmüştür. Bunlar, adayın Türk olmadığına, yaşının kanunda gösterilenden küçük olduğuna, okur-yazar olmadığına ve seçilme yeterliliğini kaybettiren bir mahkûmiyeti bulunduğuna dair itirazlardır. Ayrıca ayrıntıları Yüksek Seçim Kurulunun 16.03.1999 gün ve 371/194 sayılı kararında vurgulandığı üzere, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen 76. maddesinde öngörülen, “kişinin yükümlü olduğu askerlik hizmetini yapmış olması” koşulunun yerine getirilmemesi de tam kanunsuzluk hali niteliğinde bulunmaktadır. Dolayısıyla, aday listelerinin kesinleşmesinden sonra dahi, yukarıda sayılan tam kanunsuzluk hallerine ilişkin hususlarla sınırlı olarak adaylara itiraz edilebileceği gibi, bu hususlar Yüksek Seçim Kurulu tarafından re’sen de incelenebilir.

Yüksek Seçim Kurulu’nun, 29 Kasım 1987 tarihinde gerçekleştirilen XVIII. Dönem Milletvekili Genel Seçimlerine katılıp seçilen bir milletvekilinin seçimden önce kesinleşen mahkûmiyetleri bulunduğunun seçimden yaklaşık bir yıl sonra ihbar edilmesi üzerine önüne gelen bir uyuşmazlık dolayısıyla verdiği 26.12.1988 gün ve 311 sayılı kararında belirtildiği üzere; adaylığın kesinleşmesinden sonra da adaylığa itiraz edilebilir veya belirli koşulların re’sen incelenebilir olması, kesinleşmiş milletvekili aday listelerinde seçimlerden önce bir değişiklik yapılmasını gerektirmez. Zira, Milletvekili Seçimi Kanununun 25 nci maddesi, aday listelerinin kesinleşmesinden sonra, oy verme günü saat 17.00’ye kadar bir değişiklik yapılmasını yasaklamış, sadece ölüm veya istifa halinde sıraya göre adayların kaydırılacağını öngörmüştür. Şu halde, az önce sözü edilen nedenlerden biriyle yapılan itirazın kabul edilmesi halinde de, kesinleşmiş aday listesinde ve buna göre hazırlanan birleşik oy pusulasında hiçbir değişiklik yapılmayacak; ancak mevcut listelerle gidilen seçimi takiben anılan 130 uncu madde ile 2839 sayılı Kanunun 39 uncu maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kurulunca tutanağın iptaline karar verilebilecektir. Nitekim, 24 Aralık 1995 tarihinde yapılan XX. Dönem Milletvekili Genel Seçimine katılıp seçilen bir milletvekilinin geçmiş mahkûmiyeti nedeniyle seçilme yeterliğinin bulunmadığına dair seçim sonrası yapılan itiraz üzerine verilen 11.02.1996 gün ve 71 sayılı kararda da benzer ilke dile getirilerek; Yüksek Seçim Kurulu’nun süregelen içtihatlarında, 298 sayılı Kanunun 130. maddesinde belirtilen tam kanunsuzluk hallerine dayalı itirazları süre kaydı aramaksızın kabul ettiği ve tam kanunsuzluk halinin varlığını saptadığı takdirde seçilenin tutanağının iptaline karar verdiği belirtilmiş ve emsal kararlar sayılmıştır.

Yine, 18 Nisan 1999 tarihinde yapılan XXI. Dönem Milletvekili Genel Seçimi’nde milletvekili seçildikten sonra Türk vatandaşlığını kaybeden bir kişinin durumunun tartışıldığı 17.05.1999 gün ve 1585 sayılı kararda da, seçimden önce var olan seçilme yeterliğine engel bir tam kanunsuzluk halinin seçimden sonra herhangi bir yolla öğrenilmesi üzerine konunun Yüksek Seçim Kurulu’nca inceleneceği, seçimden sonra oluşacak bir yetersizlik nedeniyle alınacak kararın ise Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait olduğu ifade edilmiştir. Aynı dönemde seçilen bir başka milletvekilinin askerlik yükümlülüğünü yerine getirmediğinin seçimden üç yıl kadar sonra ileri sürülmesi üzerine verilen 16.03.1999 gün ve 371 sayılı kararda da bu ilke doğrultusunda işlem yapılarak, ilgilinin milletvekili tutanağının iptaline Yüksek Seçim Kurulu’nca karar verilmiştir. Kaldı ki, Anayasa’nın 79. maddesi açıkça seçim süresince olduğu gibi seçimden sonra da “seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikâyet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ?.” görevini Yüksek Seçim Kurulu’na vermiştir. Madde metninde geçen “yolsuzluk” deyiminin seçimle ilgili tüm kanuna aykırılıkları ifade için kullanılan, bu bağlamda, milletvekili seçilme yeterliğini düzenleyen Anayasa’nın 76 ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 11. maddelerindeki şartların gerçekleşmemesinden kaynaklanan kanuna aykırılıkları da kapsayan bir kavram olduğunda kuşkuya yer yoktur. Yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler ile açıklamalar ve istikrarlı biçimde sürdürülen uygulamayı gösteren emsal kararlar karşısında, seçim tarihi itibariyle seçilme yeterliliği bulunmadığı saptanan Mehmet Hatip Dicle’nin milletvekili tutanağının iptali gerektiği, bu kararı verme yetkisinin de Yüksek Seçim Kurulu’na ait bulunduğu açıktır.”

Tutanağın başka adaya verilmesi

Dicle’nin milletvekilliğinin düşürülmesinin ardından milletvekili tutanağının bir başka adaya verilip verilmeyeceği konusuna da yine YSK kararında yer verildi. Kararda şöyle denildi:

“10.06.1983 Tarih ve 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu’nun 39. maddesinin yukarıda değinilen dördüncü fıkrası Tasarı’da 35. maddenin 4. fıkrası olarak; “Yukarıki fıkralar dışında milletvekillerinden bir veya birkaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde, tutanakları iptal olunan milletvekilleri yerine, aynı partinin, 29 uncu madde gereğince belirlenen listesinde sırada bulunana tutanak verilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Danışma Meclisi’nde madde numarası 37 olarak değiştirilmek suretiyle benzer biçimde kabul edilen metin Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu’nda 39. maddenin 4. fıkrası olarak; “Yukarıdaki fıkralar dışında milletvekillerinden bir veya birkaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde, tutanakları iptal olunan milletvekilleri yerine, 34 ve 35 inci madde esaslarına göre sıradaki adaya tutanak verilir” biçiminde değiştirilmiş ve bu haliyle kabul edilerek yasalaşmıştır. Görüleceği üzere Tasarı, sayım, döküm ve oyların adaylara taksimi ile ilgili itirazlar dışındaki bir nedenle milletvekili tutanağının iptali durumunda sıradaki adaya tutanak verilmesini, sadece siyasi parti listelerinden aday olan milletvekilleri yerine ve yine aynı siyasi partinin listesinde yer alan bir sonraki aday bakımından mümkün kılmaktadır. Oysa, yasalaşan metin bu sınırlamayı kaldırarak, bağımsız adayların tutanaklarının iptali halinde de tutanağın en fazla oy alan bir başka bağımsız adaya veya siyasi parti adayına verilmesini emredici biçimde hükme bağlamıştır. Nitekim, bu değişikliğin gerekçesi Anayasa Komisyonu Raporu’nda; “?.Yapılan bu düzenlemede milletvekillerinden bir veya bir kaçının tutanaklarının iptaline karar verildiği takdirde bunların yerine milletvekillerinin dağılımını düzenleyen 34 ve 35 inci madde hükümlerine göre diğer adaylara tutanak verileceği vurgulanmıştır. Gerçekten bir partiye mensup adayın tutanağı iptal edildiği takdirde tutanak verilecek aday o parti listesinde yer alan bir aday olacaktır. Ancak bir bağımsız milletvekilinin tutanağı iptal edildiği takdirde milletvekilliği kuşkusuz nispî temsil sisteminde milletvekilliğini hak kazanacak partiye veya bağımsız adaya ait olacaktır. Bu bakımdan öncelikle bu husus belirlenecek, milletvekilliği bir partiye verilecekse, parti listesinde bu milletvekilliğinin hangi adaya ait olacağı ise ayrıca tespit olunacaktır. Bu hususlar ise 34 ve 35 inci maddelerin birlikte uygulanmasını gerektirmektedir.” denilerek açıklanmıştır. Kuşkusuz, tutanağın tam kanunsuzluk nedenlerine dayalı olarak iptali halinde 2839 sayılı Kanunun 34 ve 35. maddelerindeki esaslara göre sıradaki adaya tutanak verilmesi, ancak 298 sayılı Kanunun 130. maddesinde öngörülen olağan ve olağanüstü itiraz süreleri içinde yapılan itirazlar veya aynı süre içinde re’sen başlatılacak incelemeler üzerine verilecek kararlar bakımından mümkündür. Tutanak, bu sürelerden sonra yapılan itiraz ve inceleme nedeniyle iptal edildiği takdirde, sıradaki adaya tutanak verilemez. Bu itibarla, Diyarbakır İli Seçim Çevresinden bağımsız aday olarak milletvekili seçilen Mehmet Hatip Dicle’ye verilen milletvekili tutanağının seçilme yeterliğine ilişkin tam kanunsuzluk hali nedeniyle 298 sayılı Kanunun 130/4 ve 2839 sayılı Kanunun 39/4. maddeleri uyarınca iptaline, Diyarbakır İl Seçim Kurulu’nca 2839 sayılı Kanunun 34 ve 35 inci maddelerindeki esaslara göre sıradaki adayın tespit edilerek milletvekili tutanağı düzenlenmesine karar verilmesi gerekmiştir.”

Kararın sonuç bölümünde Hatip Dicle’nin milletvekilliğinin “Milletvekili tutanağının seçilme yeterliğine ilişkin tam kanunsuzluk hali nedeniyle 298 sayılı Kanunun 130/4 ve 2839 sayılı Kanunun 39/4. maddeleri uyarınca iptaline” karar verildiği belirtildi. Ayrıca Diyarbakır İl Seçim Kurulu’nca 2839 sayılı Kanunun 34 ve 35 inci maddelerindeki esaslara göre sıradaki adayın tespit edilerek milletvekili tutanağı düzenlenmesine de karar verildi.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler