Hayal Tozu Gölgecisi

Hayal Tozu Gölgecisi, nam-ı diğer Sadık Yemni, öykü yazmanın beynin olumlu anlamda beslenmesine, çocuklaşmasına, gençleşmesine ve mucizevi Ö vitamini salgılanmasına neden olduğunu belirtiyor. Yemni, "Ben öykü yazamam, o zaman da Ö vitamini alamam diye üzülmeyin. Siz de okuyarak beslenirsiniz" açıklamasında bulunuyor.

Hayal Tozu Gölgecisi
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.04.2009 - 07:51

Çok mu yorgunsunuz? İşiniz başınızdan aşkın ve siz bunlara yetişemiyor musunuz? Yaşlandığını düşünen umutsuz bir vaka mısınız? O zaman sizde vitamin eksikliği olabilir. Bakın Hayal Tozu Gölgecisi, nam-ı diğer Sadık Yemni size ne söylüyor: '2005 yılında Bekleme Odası adlı öykümü yazarken, neredeyse 20 yıl sonra tekrar öykü yazmaya başlamıştım. Seksenlerde kaleme aldıklarım acemi zamanlarımın sade fikir yongalarıydı. Arka arkaya uzun metrajlı romanlar yazdığım için nasıl bir sonuç alacağımı çok merak etmekteydim. Son üç yıl içinde ondan fazla öykü yazdım. Öykü yazmak beynin olumlu anlamda çocuklaşması, gençleşmesidir. Mucizevi Ö vitaminidir. Kararında doz alınırsa yüreği ve beyni genç tutar. Umut besletir. Ve belki de en önemlisi bizi gelecekteki muhtemel tehlikelere karşı uyarır.'

Ben öykü yazamam, o zaman da Ö vitamini alamam diye üzülmeyin. Siz de okuyarak beslenirsiniz. Türk edebiyatında örneği çok olmayan korku ve bilimkurgu türündeki romanlarıyla tanıdığımız Sadık Yemni'nin Hayal Tozu Gölgecisi adlı öykü kitabı dokuz tabletlik Ö vitamini içeriyor. Sonra da kendi yazma serüvenini kısaca anlattığı bir yazıyla eserini sonlandırıyor. Ruh Vestiyeri, Bakış Ressamı, Bekleme Odası, Sokaklar Benim Yeniden, Akaşanlar, Dünya Hrönir Cumhuriyeti, K2RİK ve Gece, Yak ve Git, Nefesçil... bunlar Sadık Yemni'nin hikâyelerinin isimleri. Hikâyelerin isimlerinden de anlaşılacağı üzere, yazarın 'evet, işte bunu Sadık Yemni yazmıştır' diyebileceğimiz bir dili, bu dili ören kendi üretimi kelimeleri ve en önemlisi hayal kurmayı unutan biz büyüklerin sığınabileceği sahibinden devren kiralık kocaman bir hayal dünyası var.

Eser içindeki dokuz hikâyenin her biri, farklı bir ruh halinin hayal ve gerçek sarmalında anlatımına dayanıyor. Çağımızın teknolojik aygıtlarının hayatımızı nasıl ele geçirdiğini vurguladığı hikâyelerin yanı sıra farklı boyutlarla kurulan iletişimlerin de anlatıldığı hikâyeleri okurken, birisi tarafından izleniyor olduğunu düşünmenin verdiği o donuk tedirginliği de duyumsuyorsunuz. Birisi sizin beyninizi okuyor ve düşündüklerinizi yüzünüze vuruyormuş gibi. Duvar kâğıdındaki şekilleri birer surete benzetip, kendi dünyamda at koşturduğum günleri çoktan unutmuşken, 'Akaşanlar', duvarlardan yola çıkıp kendi hayal dünyamı kurduğum, kendi kendime korku yarattığım günleri hatırlattı bana. Topladığı nefeslerle yaşlanmadan yüzyılı aşkın bir ömrü yaşayan Nefesçil'in hikâyesiyle 'acaba farklı yüzyıllarda, hep aynı yaşta olsaydım nasıl olurdu' diye aklımdan zaman zaman geçmiş bir düşü tekrar düşürdü aklıma. İnsanların 'çevrimiçi ve çevrimdışı' olarak adlandırıldığı bir devrin tuhaf durumunu tuhaf olaylarla anlattığı 'Sokaklar Benim Yeniden' ve 'K2RİK ve Gece' isimli hikâyelerinde de teknoloji çağına yaptığı eleştiriyle masa başından kalkıp güneşe bakma gerekliliğini hissettirdiğini söyleyebilirim.

Borges, 'Tlön, Uqbar, Orbıs Tertıus' hikâyesine arkadaşı Bioy Casares'le gecenin geç saatlerinde aynanın ürkünç bir yanı olduğuna dair yaptıkları sohbeti anlatarak başlar. Casares'in, Uqbarlı bir kafirin insanın sayısını çoğalttığı için aynaları ve çiftleşmeyi tiksinç saydığını söylemesi üzerine Borges, bu sözlerin kaynağını sorar. Arkadaşının gösterdiği kaynakta böyle bir bilgi yoktur. Uqbar'ın neresi olduğu fikri Borges'in merakını cezb eder ve araştırmaya koyulur. Hikâye, Berkeleyci idealizmin üzerine kuruludur. Dünyada yalnızca ruhların ve bu ruhların idelerinin var olduğunu, buna karşılık maddenin var olmadığını öne süren bu felsefenin mekânı olarak Borges, Tlön adlı düşsel bir bölge yaratır. Bu dünyada var olan her şey zihin gücünün bir ürünüdür ve buna da hrönir der. Sadık Yemni de bu hikâyeden yola çıkarak kendini 'hrönir gerçekliğinin cumhurbaşkanı' ilan ettiği Borgesvari bir hikâyeyle öykü kitabında Borges'i de anar. Kendi tlönünde yarattığı hrönir gerçekliğine dair söyledikleri ise herkesi bu fani gerçeklikten kaçıp hrönir gerçekliğe sığındıracak gibi:

'Her gün güneş doğarken rastlantısal bir piyangonun, zihinler arası etkileşimin fırdöndüsü ya da, etkisiyle idareci kadro yenilenecek. Hiçbir makam, iktidar, mevki, birkaç haftadan uzun süremeyecek. Kimse çocuklarına iktidar ve kapital devredemeyecek. Kraliyetler, cemaatler, esoterik kurumların hepsi dağılıp bu fırdöndüsel piyangonun etkisine tabi olacaklar. Meslekler, uzmanlıklar herkesin malı olacak. Kalifiye olmayan işler herkesin elini öpecek. Bir sabah masanızın üzerinde kendi kendine beliren bir zarfta o gün, bir hafta ya da en fazla iki üç hafta boyunca yaş, cinsiyet ve zihin kalibrenize uygun olarak kasaplık, terzilik, hamallık, çiftçilik, öğrencilik, laborantlık, aylaklık ya da küresel dünyanın cumhurbaşkanlığını yapacaksınız. Bir anda eski işinizin belleğinizdeki kayıtları gevşeyecek ve yeni işinize uyarlanacaksınız. Süpermarketler yerini mahalle bakkallarına, bakkallar da şahsi üretime bırakacaklar. Giyecekler, makamlar, para ve tahviller gibi yiyecekler de hrönirleşecekler. Mahalle bakkalları birer birer ortadan kalktığında tarım üretimi kendini epey sınırlamak zorunda kalacak, ama tamamen sonlanmayacak. Pırasa ekip pancar biçmek, pancarları eve götürürken bazılarının patlıcana dönüşmesine alışılacak. Her gün beliren yeni bir maydanoz çeşidine ad vermekte direnenler çıkacak. Kapkalın defterlere yazdıkları adlar sayfalardan taşıp sokaklara dökülecekler. İnsanlar yeniden sebze meyve toplayıcı çağlarına geri dönecekler. Çocuklar ve yaşlılar çıtır çıtır taze ekmeği, peyniri, domatesi bakkaldan almaktansa ağaç tepelerinden toplamayı yeğleyecekler. Tüfekle, okla yayla yapılan avcılık bitecek. Geyiğin zihni de hrönir tuttuğundan avcıya kaya parçası gibi görünecek. Son tüfek de değişip başka bir şeye dönüşene kadar avcılar geyik sanıp kayalara, kuş sanıp ağaç dallarında yetişen muz kokulu karpuzlara ateş edip duracaklar''

Sadık Yemni, romanlarıyla yarattığı o dünyayı öykülerine de yansıtmış. Bizlere hayalin hâlâ sığınılabilecek sağlam bir liman olduğunu Hayal Tozu Gölgecisi ile bir kez daha hatırlatmış. Ö vitamini eksikliğini yaşayan bünyeler için dozunda faydalar sunan yazar, insana her şeyin başı hayaldir dedirten eseriyle, romanlarının yanı sıra öykülerinin devamını da beklettirecek gibi görünüyor.

Hayal Tozu Gölgecisi/ Sadık Yemni/ Everest Yayınları/ 126 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon