Hayatımda hiçbir şey tesadüfen olmadı...
Ebru Akel, bir süredir televizyon programlarından uzak duruyor, çünkü program formatlarının tıkandığını düşünüyor. Niyeti ise istediği gibi bir kültür sanat programı sunabilmek. Bir yandan da oyunculukta kendini yetiştirmeye devam ediyor. Çünkü sahnede olmak ve bir karaktere hayat vermek onun için bir tutku.

İki İzmirli bir araya gelince, tabii ki ilk iş İzmir milliyetçiliği yapmak oluyor. Biz de Ebru Akel’le röportaj yapmak üzere buluştuğumuzda önce bir süre İzmir dedikodusu yaptık. Sonra da yeni projelerinden yapmak istediklerine dek uzandık. Akel, hırslı bir kadın. Çalışmaktan gocunmuyor. “Emekleyerek emek vermek” ise onun mottosu. Çok çalışıp yavaş ilerlemeyi tercih ediyor. Çünkü her zaman bir sonraki etabın daha çok zorlayacağının farkında. Çalışmadan elde ettiği hiçbir şey olmadığını söylüyor. Eleştirilere açık, ancak kendi istediği ve hissettiği yolda yürüme konusunda da kararlı. En büyük tutkusu ise sahne.
- Bir süredir ekranlarda görünmüyorsunuz. Bu bir uzaklaşma mı, kaçış mı?
- Aslında ben de öyle mi diye düşündüm ancak 2009 oldukça hareketli bir yıldı. “Ve Ebru Akel” diye bir program hazırlıyordum. Haftanın altı günü ekrandaydım ve haziran ayında bitti. Sonra dans yarışması sundum. Ağustos ayında bir programa katıldım. Ekim ayında da dizi çekmek üzere New York’a gittim. Son bir yıl içerisinde “sezonda bir iş yap, ona odaklan” kuralımı da yıkmış halde dört projenin içinde bulunmuşum. Aslında hiçbir şeyden uzak değilim.
- Hafızadan çok mu hızlı siliyoruz acaba?
- Algı çok enteresan. Televizyonun ilginç bir büyüsü var. Her gün görülmesi beklenen yüzlerin şanslı olduğuna inanıyorum. Çünkü kabul görmek çok da kolay değil. Bu bir taraftan iyi. Ben sunuculuğu çok seviyorum. Giyinip, süsleneyim, takılarımı takayım, ekranda olayım. Bu çok renkli bir dünya. Onu inkâr etmiyorum. Ama heyecanla ve severek, her bir satırına saatlerce anlam yükleyerek okuduğum senaryoların içinde yüzmeyi de çok seviyorum. Ama kimi zaman üç adım geride durup, kendinizi geliştirip besleyip, hedefinize odaklanmanız gerekiyor. O yüzden de projeleri dönemsel seçmek zorundayım.
- Peki, New York’ta çekilen diziden biraz bahseder misiniz?
- Yeni Baştan adında bir dizi. Türkiye’den yurtdışına yaşamaya giden ve tutunmaya çalışan Türklerin hikâyesi. Orada yaşam mücadelesi veren üç kız kardeşten, kendisini nispeten kurtarabilmiş avukatı canlandırıyorum. Orada çekimleri yaptık ve Türkiye’de bir kısmı yayınlandı. Şimdi mart ayında da yayımlanmayan bölümlerle beraber tekrar ekrana gelecek. Bu dizinin bendeki yeri büyük bir tecrübe olmasıydı. Çünkü çok zor şartlarda çalıştık.
- Çalışma şartlarında nasıl farklar gözlemlediniz?
- Sektörel anlamda büyük farklar var. Bir taraftan üzülüyor, bir taraftan da adapte olmakta bile zorlanıyorsunuz. O kadar kuralcılar ki. Makyözü dahi büyük dersler veriyor size. Önce set, sonra oyuncular yemek yiyor. Apo zaten mükemmeliyetçi bir yönetmen. Dizi seti bile film seti gibi. Bir de biz 90 dakikalık diziyi bir ekiple bir haftada çekmeye çalışıyoruz. Bu, onlar için bir çılgınlık. Çünkü onlar 45 dakikalık bir diziyi 3 ekip çekiyorlar. Benim için güzel bir tecrübeydi. Şimdi dünyanın neresine koyarsanız koyun, gerçekten her şartta çalışırım.
- Peki, oyunculukta çıkış noktanız neydi? Nasıl başladınız?
- Üniversitedeyken bir klipte oynamıştım ve dizi teklifleri gelmişti. Yazları İstanbul’da oyunculuk yaparken, kışları okula devam ediyordum. İdealist bir dansçı olma yolunda ilerlerken bu kafamı da bulandırıyordu. Ablam Deniz, devlet tiyatrosu sanatçısıdır. O yüzden 10 yaşından beri sahnede bir oyuncunun ne yaptığını idrak etmiş ve onlara sufle veren bir haldeydim. Dersten çıkıp devlet tiyatrosu bahçesine giderdim. Hep hayal dünyamı kuvvetlendiren insanları izledim o dönem. Tiyatro ve oyunculuk bu anlamda benden çok da uzak değildi.
Emeğe saygı duymak gerek
- Oyunculuk eğitiminiz de var.
- Beni en temelde yetiştiren 10 yıllık konservatuar eğitimimde balenin yanı sıra sahne eğitimi de almam. Sonuçta balede de karakterin ruhunu ve ateşini sözsüz şekilde anlatıyorsun. Bu yoğurdu beni. Yurtdışında workshoplara da katıldım. Bale yapamayacağımı öğrendikten sonra kardeş sanat olarak gördüğüm oyunculuğa yöneldim. Sahnede bir gösteri sunmak serde vardı sonuçta.
- Bir yandan da Abdullah Oğuz’un oyunculuk yaşamınıza etkisi olduğu yönünde görüşler var. Bunları nasıl karşılıyorsunuz?
- Bunu duymamıştım. Yazık tabii. Yapılan eleştirilere saygı duyarım. Ama benim ne düşündüğüm daha önemli ve değerli benim için. Emeğe saygı duyan biriyim. Emekle bir şeyler yapıldığını çok terleyerek öğrendim. 5 yaşından itibaren vücudumu nasıl daha dik tutmam gerektiğini, ayak parmaklarım kan revan içinde 8 saat prova yaparak bir eser ortaya çıkarmanın ne demek olduğunu biliyorum. Bir resimle ekrana transfer olan ve oyunculuktan ya da sanattan, sanat tarihinden, felsefesinden haberi olmayan birisini görünce asıl ben hayretle bakıyorum. Benim hayretler içinde karşılanan bir tarafım varsa o da azmim olmalı. Madem sordunuz, ben her zaman emekleyerek emek vermeye devam edeceğim. Bu noktadayım ve buralarda olan düşüncelere açığım.

En Çok Okunan Haberler
-
Oval Ofis'te 'küfür' iddiası
-
Zorlu Holding CEO'su Cem Köksal gözaltına alındı
-
Zorlu Holding CEO'su Cem Köksal hakkında soruşturma!
-
Erdoğan şehit ailelerine seslendi
-
Cübbeli Ahmet'ten 'çakarlı araç' savunması
-
'İmralı' sürecinde amaç açığa çıktı!
-
İftar için horoz kesmek istedi: Kan kaybından öldü
-
Erdoğan'ın diploması nerede?
-
ABD'de aşağılanan Zelenski aradığını orada buldu
-
Dilan Polat: 'Yaşamak istemiyorum'