‘Hayatın içindeki çocuğu anlatıyorum'

30 yıla 36 kitap sığdıran Sevim Ak’la hem yazınını hem de çocuk edebiyatının dünüyle bugününü konuştuk.

‘Hayatın içindeki çocuğu anlatıyorum'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.06.2017 - 22:34

Sevim Ak’la 30. yıl vesilesiyle yapacağımız söyleşi öncesinde, çevremdeki çok sayıda çocuğun sıkı bir Sevim Ak hayranı olduğunu öğreniyorum. Hatta Sevim Ak yazıp Youtube videolarına bakacak olursanız pek çok bıcırığın ‘favori kitaplarım’ listesini tanıtırken Sevim Ak’tan heyecanla bahsettiğini görebilirsiniz. Sevim Ak’la Feneryolu’ndaki bir apartmanın bahçe katında buluşuyoruz. Burası ağabeyi Behiç Ak’la birlikte ‘Ev Kütüphanemiz’ adıyla çocuklarla yapılacak atölye çalışmaları ve etkinliklere vakfettikleri bir alan. Ak, nasıl ki yazarken gevezelikten hoşlanmıyorsa hayatta da öyle, çok konuşmayı sevmiyor. Başta biraz zor konuşacak gibi olsa da kısa sürede birbirimize ısınıyor ve söyleşmeye koyuluyoruz...

Çocuklar için yazmaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?

İlk yazdıklarımın çocuklar için mi, yoksa yetişkinler için mi olduğunu bilmiyordum. Üniversite yılları ve sonrası dönemde yazmaya başladım. Biyokimya uzmanlık eğitimini bitirdikten sonra Heybeliada Sanatoryumu’nda çalışmaya, adada yaşamaya başladım. Orada yazdığım öykülere topluca baktığımda hepsinde bir çocuk karakterin varlığını fark ettim. O çocuğun nereden öykülere sızdığını sorgularken kendi hayatımı düşündüm. Ve anladım ki hayatımın en zengin, en güvenli dönemi çocukluk yıllarımdı.

Nerede, nasıl bir ortamda geçti çocukluğunuz?

Samsun’da, bir çıkmaz sokakta. İnşaat işçisi, banka müdürü, öğretmen; her kesimden insanın yaşadığı bir sokaktı. O çıkmaz sokakta yedi sekiz ev, her evde dört beş çocuk vardı. Çok özgürdük, her eve rahatlıkla girip çıkar, hangisinde ne yaşanır bilirdik. Bir hayat hikâyesine zor sığacak uçuk kaçık, sıradışı karakterleri o sokakta tanıdım. Ayrıksı kişiliklerin, farklı kültürlerin bir arada yaşadığı zengin bir ortamdı. Gençlik yıllarım ise Türkiye’nin çok sancılı dönemlerinde, öğrenci olayları içinde, kaotik ortamlarda geçti. Çocuk edebiyatıyla ilgilenmek beni çocukluğumun kalabalık, çok renkli ama oldukça güvenli ortamına geri gönderecekti. Bu yolda ilerlemeye karar verdim.

Şimdiki çocuklar da çok sorunlu bir siyasi dönemden geçiyorlar. Bütün okullar imam hatipleştirilirken çocuklar için yazmak şimdi daha mı önemli sizce?

‘Anadolu’ya yolculuklar’

Çocuk edebiyatçılarına özel bir misyon yüklenebilir mi, bilmiyorum. Yazarlar ürettikleri sorgulayıcı, eleştirel düşünmeyi kışkırtan eserlerle çocukların dünyasına girmeyi başarabilirler ve çocukların da kitaplara özgürce erişimi sağlanabilirse çok şey kırılacaktır diye düşünüyorum. Türkiye’nin bir gerçekliği var şimdi, bu dönemi yaşıyoruz. Düşündürten, tartıştıran kitapların her kesimden çocuğa ulaşmasının önü açılmalı.

Kitaplarınızda çocuk dünyasına fırsat eşitsizliği, ekonomik sınıf farkı, boşanmış anne babalar, hatta şiddet gibi meseleleri dahil ediyorsunuz. Yetişkinler, ebeveynler her zaman doğru olanı yapmıyorlar...

İlk yazdığım zamanlarda anne baba ayrılığından bile bahsedilemezdi. Çocuklara öğütler veren, günlük hayattaki davranış biçimlerini öğreten didaktik kitaplar ağırlıktaydı. Şimdi ise durum farklı, eleştirel, sorgulayan kitaplarımız öğretmenlerin en çok tercih ettiği kitaplar; okullarda okutuluyor, tartışılıyorlar. Ben idealize edilmiş olanı değil, hayatın içindeki kırılgan, düşleri olan çocuğu anlatmak istiyordum. 2000 - 2008 yılları arasında ODTÜ’den İLKYAR Vakfı’yla Anadolu’ya yolculuklar yaptım. Yatılı bölge okulları ve köy okullarına gittik beraber. Oralarda çocuklara öyküler okudum, öyküler yazdık, masallar canlandırdık. Köy çocuklarının dünyasına girmek beni değişik sorunlar üstünde düşünmeye yöneltti, sorun odaklı kitaplar yazmaya başladım.

‘İnsomnialar yaşıyorum’

İçinizdeki çocuğu kasvetli yetişkin dünyasından nasıl koruyorsunuz?

Çok narin bir yapım var. Aşırı etkileniyorum acılardan. İnsomnialar yaşıyorum. Kendime yeni bir alan açmaz da bombalar, açlık grevleri gibi olayların akışına kapılırsam çıldırırım. Yazmak bütün bu acılardan, kaostan kurtulabilmek için kendime açtığım, soluk aldığım bir alan. Eğer bu koruganı kuramamış olsaydım yaşantım çok başka türlü gelişirdi.

Behiç Ak’la abi-kardeş aynı kulvarda yürüyorsunuz. Ayrıca Behiç Bey çok sayıdaki kitabınızı resimledi. Nasıl bir üretim ilişkiniz var?

Aslında yazdıklarımız üzerinden paylaştığımız çok şey yok. Yazma aşamasında bile paylaştığımızı pek anımsamıyorum. O şimdi kendi kitaplarını yazıp resimliyor. Daha önce okul öncesi çocuklar için resimli kitaplar hazırlıyordu. Şimdiyse her yaştan çocuk için yazıyor.

YENİ KİTABI ‘MELO’YU ANLATIYOR

“Son kitabım ‘Melo’ hız çağı çocuklarının içinde kendini beceriksiz sayan bir karakter. Kısa sürede çözemediği ne varsa çöp denizine gönderip kurtulmaya bakıyor. Düş kuklalarının yaratıcısı savaş mağduru Tisu’nun renkli ve kendine özel dünyasıyla karşılaşması, çevreye ve kendine bakışını etkiliyor. Mahallede zehirlenmiş denizin temizlenmesi için örgütlenme çalışmalarını izlerken dayanışma bilincinin neleri değiştirebileceğini görüyor. Tisu yanında olmasa bile gücüne nasıl güç katabileceğini öğrenebileceğini biliyor sonunda.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler