Her Türkiye ziyareti yeni bağımlılıklar getirdi

İkinci dönem için yarışan Cumhuriyetçi kanattan Trump’ın, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkileri rakibi Demokrat aday Biden’ın kampanyasında sıkça yer alıyor.

Yayınlanma: 02.11.2020 - 02:00
Her Türkiye ziyareti yeni bağımlılıklar getirdi
Abone Ol google-news

Coğrafyanın azizliği Türkiye’yi Soğuk Savaş öncesinde de sonrasında da ABD için hep önemli kıldı. Seçilen her başkan değilse de “doktrinleriyle” dünyaya çeki düzen(!) veren önemli başkanlar Türkiye’yi ziyaret ettiler. Hepsi, zaman zaman ilişkiler çok gerginleşse de Türkiye’yi elde tutmaya özen gösterdi. Başkanlık değişimleri Türkiye’yi her defasında “ilişki sürecek mi?” sorusundan çok “nasıl bir ilişki olacak” sorusuyla baş başa bıraktı. Temelde Türkiye’ye bakış değişmeyecek olsa da her başkanın Türkiye’ye yaklaşımı birbirinden biçimsel farklılıklar gösteriyordu çünkü.

Türkiye ile ABD arasındaki ilişkiler II. Dünya Savaşı’ndan sonra çok daha derin oldu. Soğuk Savaş döneminde “Sovyet tehdidi” karşısında Türkiye’nin ileri bir karakol gibi görülmesindendir bu. Bu ilişki özellikle Demokrat Parti (DP) iktidarında tamamen bağımlılığa dönüştü. DP’nin iktidar olduğu 1950’lerde ilişkiler güllük gülistanlıktı. Öyle ki 1953-57 arasında CIA o zamanki adı “Türk Milli Emniyeti” olan MİT’e elden para vermişti. Sır değildir bu. Daha sonra bu bilgi “servisler arasında irtibatlar tesis etmek, birbirlerine malumat vermek suretiyle müşterek çalışıldığı, bunun da külfetini karşılamak üzere yavaş yavaş irtibat temin edildiği ortaya çıkmıştır” sözleriyle kamuya da duyurulmuştu.

BAĞLILIĞI ARTIRAN ZİYARETLER

ABD’nin 34. Başkanı Dwight David Eisenhower’ın, 6-7 Aralık 1959’daki Türkiye gezisi bu bağlılığın kuvvetini gösterir. Daha sonraki ziyaretler de öyle. Anımsayalım, George H. Bush (Baba Bush) Türkiye’yi Temmuz 1991’de ziyaret etti. Birinci Körfez Savaşı’ndan birkaç hafta önce yani. Eisenhower’in ziyaretinden tam 31 yıl sonra bir ABD başkanının ilk Türkiye ziyaretiydi. Ziyaretin sonuçları, Özal’ın Irak’a yapılan operasyonlarda aldığı tutuma bakılarak anlaşılabilir.  Bill Clinton AGİT zirvesi için 15 Kasım 1999’da Türkiye’ye geldi. Beş gün gibi rekor bir süre Türkiye’de kaldı. TBMM’de konuşan ilk ABD başkanı sıfatını kazandı. George W. Bush (oğul Bush) da babasının ziyaretinden 14 yıl sonra Türkiye’ye geldi.

2008’de Barack Obama başkan oldu. Bir yıl sonra Türkiye’yi ziyaret etti. O da TBMM’de konuştu. Türkiye’yi ABD’nin “hayati bir ortağı” olarak tanımladı. Derdi, İran başta olmak üzere yükselen İslamcı radikalizme karşı Türkiye’yi model yapmaktı. Söyledi de zaten, “ABD-Türkiye İttifakı İslam dünyası için model olmalıdır” diye. Her ziyarette yeni bağımlılık anlaşmaları yapıldı.

HER KOŞULDA ABD’NİN YANINDA 

John F. Kennedy’nin başkanlığı da adı geçenin “yeni sınır politikası” nedeniyle Türkiye’yi de yakından ilgilendirmekteydi. Kennedy döneminde yaşanan Küba krizinde Türkiye “her koşulda” ABD’nin yanında yer aldı. Kennedy ile Sovyet lideri Nikita Kruşçef’in 27-28 Ekim tarihlerindeki mektuplaşmalarında görüldüğü gibi, Türkiye bir pazarlık konusu yapılmıştı ama Türkiye kamuoyu bunu o yıllarda hiç öğrenemedi.

Kennedy’nin bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra 1963-1969 yılları arasında ABD başkanlığı yapan Lyndon B. Johnson, Kıbrıs sorunu yüzünden Yunanistan ile Türkiye savaşın eşiğine geldiğinde Türkiye’ye, savaş açması durumunda ABD silahlarını kullanamayacağını belirten bir ültimatom verdi. Meşhur Johnson mektubu dedikleri malum olay.

Ardından gelen Başkan Richard Nixon Ocak 1969’da Başbakan Süleyman Demirel’e kişisel bir mektup göndererek II. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin SSCB tehditlerine karşı Türkiye’ye yardım ettiğini, şimdi önemli bir tehdit ile karşılaşan ABD’ye yardım sırasının Türkiye’de olduğunu ifade etmiştir. Nixon, o sıralar Türkiye’nin haşhaş ekimini yasaklamasını da istemişti. Baskılar sonuç verdi, Türkiye bakanlar kurulunun 30 Haziran 1971’de yayımladıgˆı bir kararname ile has¸has¸ ekimi ile afyon üretiminin tamamen yasaklandıgˆını ilan etti. Kıbrıs’a yönelik harekâttan ötürü Gerald Ford döneminde Türkiye’ye silah ambargosu kondu. 1978’de Jimmy Carter’in da çabalarıyla ambargo tamamen kaldırıldı.

‘ABD’NİN DARBECİ ÇOCUKLARI’ 

1980’lerde Türkiye ile ABD ilişkileri daha bir sıcak oldu. 80’li yıllarda Türkiye’nin ABD’den aldığı askeri yardım en yüksek düzeyine, 1984’te 718.1 milyon dolarla ulaşmış, 1984-1988 döneminde ABD’nin yardım yaptığı ülkeler içinde Türkiye, İsrail ve Mısır’ın ardından çoğu zaman 3. en fazla yardım alan ülke olmuştur. Reagan 1981’de başkan olduktan iki yıl sonra Sovyetler Birliği’ne karşı “Yıldız Savaşları” olarak da bilinen, yüksek teknoloji ve çok büyük bir bütçe gerektiren, Stratejik Savunma Girişimi denilen projeyi açıkladı. Burada Türkiye’ye de görevler düşüyordu elbette.

Reagan döneminde başbakan olan Turgut Özal, ABD yanlılığını hiç saklamadı. Amerika’nın Türkiye’de hangi iktidar olursa olsun kendi bildiğini yapacağını düşünen -ki doğrudur- Özal, ABD ile kayıtsız şartsız iyi geçinmeyi dış politikasının esası yaptı. Coğrafi konumu nedeniyle ABD’nin küresel stratejisinin en önemli parçasıydı Türkiye. Ortadoğu ile Avrupa arasındaki bağlantıyı sağlama gibi bir özelliği de vardı. Bu nedenle ABD’nin her zaman “at koşturduğu alan” olmuştur ülkemiz. Basra Körfezi’nin güvenliği için bile Türkiye ABD açısından bulunmaz bir müttefikti. Ama bu müttefiklik eşit düzeyde olmadı hiçbir zaman. Sürekli veren taraf Türkiye olmuştur. Bu nedenle “demokrasi âşığı” ABD, 1980 darbesine ses çıkarmamış, aksine darbeyi yapanları “bizim çocuklar” olarak nitelemiştir.

TRUMP’IN MEŞHUR MEKTUBU

Gelen her başkan kendi üslubunca yaklaştı Türkiye’ye. Trump’ın, Türkiye’nin çok önemli bir müttefik olduğunu kabul etmesi, Türkiye’ye üstten, kibirli bir bakışı olmasına engel değildi. Özellikle Suriye’de “Türkiye’nin hassasiyetlerini” dikkate almamakla eleştirildi Türkiye yöneticilerince sık sık. Paça öyle kaptırılmıştı ki ABD’ye, Trump’ın Erdoğan’a yolladığı, hiçbir nezaket içermeyen, son derece küstah mektuba Türkiye’nin resmi makamlarından sert  bir tepki bile gitmedi. Mektup aynen şöyleydi:

‘BUDALA OLMAYIN!’

 “Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım. Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini rahip Brunson olayında yaşatmıştım. Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani’nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum. Eğer bunu doğru şekilde yapabilirseniz, tarih size olumlu bakacaktır. Eğer iyi şeyler olmaz ise sizi sonsuza kadar şeytan olarak görecektir. Katı bir adam olmayın. Budala olmayın. Sizi daha sonra arayacağım. Saygılarımla.” En azından bu tür mektuplar yazılmayacağı umuduyla şimdi Türkiye’de kimileri Trump giderse, gelecek olan Biden bizi daha iyi anlayacaktır diye düş kurmakta. Başkanlık seçimleri her zaman önemliydi Türkiye için. Şimdi daha da önemli. Ne diyor mektubunda Trump: “Budala olmayın”.

SÜRECEK...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler