İdris Naim Şahin, Muharrem iftarına katıldı

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, dün akşam Alevi Kültür Birliği tarafından Hamm kentinde düzenlenen muharrem ayı iftarına katıldı.

İdris Naim Şahin, Muharrem iftarına katıldı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.12.2011 - 10:05

İftar yemeğine Bakan Şahin'in yanı sıra Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Genel Başkanı ve Berlin Büyükelçiliği Din Hizmetleri Müşaviri Ali Dere, KKTC Fahri Konsolosu Çetin Ay, Hamm Büyükşehir Belediye Başkanı Thomas Husteger-Petermann, Münster Başkonsolosu Nafi Cemal Tosyalı, Düsseldorf Başkonsolosu Fırat Sunel, Türk-Alman Ticaret Odası kurucusu Mustafa Duran, İran Büyükelçiliği görevlileri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

Bakan Şahin iftar yemeğinde yaptığı konuşmada, "Bu sofra Alevi kültürü adına açılmış bir sofra, ama bu sofranın özü insanlık adına, medeni değerler adına açılmış bir sofra. Burada hepimiz kurulan sofrada lokmalarımızı paylaştık. Bu sofranın kurulmasında emeği geçenlere teşekkür ediyoruz. Bundan 2 yıl önce yine aynı ortamda o akşamın verdiği ilhamla sizlerle bazı düşüncelerimi paylaşmıştım. İster istemez bu günler bizi tarihe götürüyor, bir hatıraya götürüyor ve bu hatıraları zihnimizde canlandırıyor" dedi.
Tarihte yaşanmış, ama yaşanmaması gereken bir hatıranın olduğunu ifade eden Şahin, "Hatıramız var diyorum, çünkü bu hatıra ne Alevi toplumunun, ne de Sünni toplumunun hatırası. Bu miladi 680 yılında Kerbela'da yaşanan acı bir hatıradır. Yaşanmaması gerekirdi, yaşandı ve yaşatıldı. Bugün 2011 senesinde yaşayan bizler, Hazreti Ali'nin sevenleri, sevdalıları ve sadıkları olarak, onunla birlikte İslamiyet'e hizmet etmiş, örnek olmuş herkesin kabulünde ve herkesin saygısında olanlar olarak bu hatırayı bugün izin verirseniz biraz daha farklı ve biraz daha değişik yorumlamamız gerektiğini düşünüyorum" diye konuştu.

Şahin, 5 tespitini davetlilerle paylaşmak istediğini kaydederek, şöyle konuştu:
"Birincisi, bu acı hatıra, bu menfur olay öncelikle herhangi bir dinle alakası kurulamayacak bir olaydır. İkincisi, bizim dinimiz olan İslam diniyle hiç mi hiç alakası kurulamayacak bir menfur olaydır. Üçüncüsü, bu olayda haksız tarafı hiçbir zaman onaylamamızın mümkün olmadığı bir olaydır. Dördüncüsü ise bu gün, bu ay, her sene ve her zaman yaptığımız gibi bu olayın mazlumu, mağduru ve şehidi olanları da hep hatırlayacak, hep bağrımıza basacağımız bir olaydır. Beşincisi ve asıl değerlendirmemiz gereken nokta ise o günkü kavgayı, o günkü akıtılan kanı ne bugüne ne de yarına, ne Almanya'ya ne de Türkiye'ye, ne Asya'ya ne de Afrika'ya taşırmamamız gerektiği ve taşırılmasına müsaade etmememiz gerektiği tespiti ve gerçeğidir. İşte ben sizlerle ve herkesle bunu paylaşmak istiyorum. İlk dört tespitim itibariyle bütün Müslümanlar Alevidir, bütün Müslümanlar Hüseynidir. Ve bütün Müslümanlar barıştan, selametten, esenlikten yanadır. Her yerde, kendi ruhunda ve kalbinde, sonra şehrinde, sonra bölgesinde, sonra ülkesinde, sonra yetmediyse büyük Atatürk'ün ifade ettiği gibi 'Yurtta sulh, cihanda sulh', bütün dünyada ve bütün varlık aleminde barıştan ve kardeşlikten yanadır, yanayız."

Resimlerdeki bir pirin önünde duran iki varlığın ceylan ve aslan olduğuna işaret eden Şahin, "İşte Alevilik, işte İslamiyet, işte sevgi, işte kardeşlik orada. Aslanla ceylanın yan yana kucak kucağa bulunabildiği ve bulunması gerektiği bir dünya. İşte pirlerin, filozofların, dedelerin, alimlerin, hikmet sahiplerinin de bize vermek istedikleri bu. Hazreti Hasan ve Hüseyin efendilerimiz de insanlığa şu nasihati yaptılar; 'Can kutsaldır, can azizdir'. Kim ki bir cana kastederse bütün bir aleme kasteder. Hangi sebeple olursa olsun, ister mezhep adına, ister etnik köken adına, ister ideoloji adına olsun, masumlara kastetmek alçakça bir cinayettir. Hazreti Hasan ve Hüseyin'in de öğütlerinin özü budur. Hazreti Hüseyin'in Kerbela'da karşılaştığı menfur olay, acı ölüm, bilmiyoruz belki de kendisi için mutlu bir ölümdü. Onu kendisi bilir. Ama bizim için acı. Hiç doğru değil. Ben biliyor ve yaşıyorum ki bütün Müslümanlar için, yeryüzündeki tüm insanlar için büyük acıdır" diye konuştu.

Bu acıyı Osmanlı ve Anadolu ozanları ve şairlerinin her zaman hissettiğini ve dizelerinde dile getirdiğini ifade eden Şahin, "Bir Osmanlı paşası olan Kazım Paşa, Hazreti Hüseyin'in şehit edilişini, 'Düştü Hüseyin atından sahrayı kerbelaya, cibril var haber ver Sultan-ı Enbiya'ya' dizeleriyle anlatarak, büyük dedesi olan ve Müslümanların son peygamberi olan Muhammed Aleyhisselam'a gidip haber vermesini söylüyor. Kazım Paşa daha nasıl hissetsin, bir Müslüman bu acıyı başka nasıl bir nezaketle izah edebilsin?" dedi.

Tunceli'ye yaptığı bir ziyaret sırasında söylediğini yeniden paylaşmak istediğini kaydeden Şahin, "Miladi 680 yılında gerçekleşen, hiç onaylamadığımız o olaydan sonra, özellikle Anadolu'da, genellikle İslam dünyasında Ali ismini çokça görürüz. Her Sünni ailede Hasan, Hüseyin, Ömer isimlerini görürüz. Ama Anadolu'da iki ismi ben bu zamana kadar duymadım. Bu isimler Yezid ve Muaviye. Ben bugüne kadar bu iki ismi hiç duymadım. Dün yoktu, bugün yok, yarın yine olmayacak. Bu iki isim ne Alevi, ne de Sünni kesim arasında yoktur. Belki birkaç tane vardır, duymadığım için bilmiyorum. Bu bir tespittir, duruştur, değerlendirmedir. Sünniler diyorlar ki 'Yanlış yaptırdın Muaviye, yanlış yaptın Yezid'. Bundan daha medeni bir tepki, bundan daha etkili bir duruş olabilir mi? Bundan daha zarif bir uzaklaşma ve benimsememe olabilir mi? O halde, 10 Muharrem herkesin günüdür. 10 Muharrem günü tüm Müslümanların, Alevilerin ve Sünnilerin değer verdikleri bir gündür. Bu günde faziletine ve sevabına inanarak oruç tutulur" diye konuştu.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler