İki Ülke İki Devrim...
Milliyet’teki köşesinde Taha Akyol “İki Ülke, İki Devrim” başlığıyla bir yazı yayımladı (22.06.2006 Milliyet).
Bu yazıda 1979 İran İslam devriminden söz edilmekte, İran’da “Koruma kollama kurumları”nın işleyişi anlatılmakta ve İran’da devrimi korumak adına “Rehberlik Makamı”, “Anayasayı Koruyanlar Konseyi” gibi vesayet kurumlarının oluşturulduğunu, bu kurumların “tarafsız” olmadıklarını belirtmektedir.
Bu yargılar doğrudur. Akyol, ayrıca, İran devriminin en başarılı olduğu iki alanın nüfus kontrolü ve şehirleşme eğitimi olduğunu, eğitimin yaygınlaştırılmasında İran’ın Türkiye’nin önüne geçtiğini belirtmektedir.
Bu bilgilerden sonra Akyol, şu yargıya varıyor: “Artık şehirleşmiş, okumuş, az çok dünyadan haberdar olmuş kitleler hem rejimin yasaklarından sıkılıyor hem de ekonomik durgunluktan. Değişim isteği toplumsal bir dinamik haline gelmiştir.”
Bu yargılardan sonra, Akyol “... iki ülkede de (Türkiye ve İran) devrimin yetiştirdiği nesiller ‘karşı devrim’ macerası istemiyor, ama antidemokratik yasakların kalkmasını, liberal özgürlüklerin gerçekleşmesini istiyor” diyor.
Yazının başlığına bakınca insan Türk ve İran devriminin değişik yönlerden karşılaştırmasının yapılacağını sanıyor. Oysa yukarıdaki paragrafta üzerinde durulan “liberal özgürlüklerin gelişmesi” kavramından başka bir karşılaştırma yapılmamış.
1923’te Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen Türk Devrimi ile 1979’da din adamı Humeyni ve mollaların önderliğinde gerçekleşen İran İslam devrimi birbirinden temelde ayrı olan devrimlerdir. Türk devrimi, laik bir Cumhuriyet yaratmıştır.
İlerici bir harekettir, bir aydınlanma devrimidir. Otokratik din devleti yıkılmış, halifelik kaldırılmış ve laik ilkelere dayalı bir devlet kurulmuştur.
Kadın erkek eşitliğini öne çıkaran, şeriat yasalarından laik yasalara, din eğitiminden çağdaş eğitime, “biat” kültüründen vatandaşlığa, ümmetten ulus devletine dayalı yepyeni bir toplum yaratılmıştır. İran İslam devrimi, din temelinde gelişen aslında gerici bir harekettir.
Laik Türk Devrimi ile İran İslam devrimi arasındaki tek benzerlik, her ikisinin de “anti-emperyalist” niteliğidir. Bunun dışında toplumsal yaşam, bilimin yol göstericiliği, eleştirel aklın öne çıkışı, kadınlara eşitlik sağlanması yönünden Türk devrimi ile İran hareketi arasında hiçbir benzerlik yoktur.
Akyol, bu yazısında son gösterileri, bir “karşıdevrim” macerası olmadığını, ama “antidemokratik yasakların kalkması” ve “liberal özgürlüklerin gerçekleşmesi” hareketi olarak görmekte Türkiye’de de “liberal özgürlüklerin gerçekleşmesi” istemlerine gönderme yapmaktadır.
Bu yargı yanlış, mantıktan uzak ve talihsiz bir paralellik kurmaktan öte bir anlam taşımaz. Akyol, Türkiye’de türban istemlerini, tarikat ve cemaat örgütlenmelerini, liberal özgürlüklerin gerçekleşmesi gibi görüyorsa, büyük yanılgı içerisinde bulunuyor demektir.
Akyol, her ne kadar ertesi günkü yazısında görüşlerini yumuşatmak yoluna gitmişse de; liberal etiketini kendilerine uygun gören yazarların tarihi gerçekleri saptırmamaları ve toplumsal gelişmeleri gerçekçi temellere dayanarak analiz etmeleri doğru olur.
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Nevşin Mengü hakkında karar
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu