İktidar ve Sanat
"Israrla ve bıkmadan üzerinde durulması gereken konuların başında, bizim gibi ülkeleri yöneten iktidarların sanata ve kültüre bakışları gelmektedir. "
Kuruluş felsefesi ve örneğin, Cumhuriyet’in kuruluş süreciyle birlikte Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkede hızlı bir biçimde çağın sanat ve felsefesinden geri durmasını istemediği halkı için müzik, sahne sanatları ve diğer disiplinlerle ilgili olarak bir “çağdaşlaşma” aracı olarak gördüğü çağdaş sanatın yaygınlaşmasına yönelik önemli adımlar attığı dönem ülkemizde çok önemli bir dönemdir… Ancak Türkiye Cumhuriyeti tarihinde genel olarak muhafazakar sağ iktidarların uygulamaları ve bakış açıları çağdaş sanat ve kültürün bir aydınlanma aracı ya da parametreleri olduğunu bilerek muhafaza refleksleri ve belki başka kaygılarla bu alanlara yatırımı pek önemsememişlerdir. Bize benzeyen dünya üzerinde bu örnekte başka bir ülke bulunmamaktadır. Eğer Kemalist Devrim ve sürecini saymazsak ve bir an olsun ülkemizde de sadece ve sadece neredeyse son 70 yıldır bizi yöneten iktidarlarla oyalandığımızı düşünerek Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yenilik ve çağdaşlaşma simgelerinin de pek kaile alınmadığını göz önüne alacak olursak, çok vahim bir fotoğraf bizi bekliyor demektir. Bize aşağı yukarı benzeyen ülkelerde - öncelikle ekonomik ve dolayısıyla diğer konularda dışa bağımlılığını sona erdirememiş, demokratik bilincin, tarih belleğinin son derece zayıf olduğu, yüceltilmesi gereken estetik ve kültürel değerleri önemsemeyen, teknolojik çağa geçişi, bilgi ve aydınlanmanın yolundan geçmeden aymaz bir biçimde olagelmiş ülkeler ki bizim dışımızdakiler ya sömürge olmaktan kurtulamadıkları için bu çelişkileri yaşamakta ya da yine bir biçimde dogmaların gölgesine bir tür sömürü ağıyla hapsedilmiş olmaktadır- sanata yapılan yatırım pek ivedi görünmemektedir.
Son zamanlarda bütün dünya basınını da yakından ilgilendirmiş olan “İnsanlık Anıtı” heykelinin yıkılışı heykel sanatına bakış açısını göstermesi açısından tam bir örnektir.
Çağdaş sanatın en belirgin simgesi olan heykel sanatına dünyadaki ve tarihteki “tutucu” yönetimlerin bakış açısı araştırıldığında konu fevkalade rahatsız edici bir hal almaktadır toplum açısından…
Sanata olan yatırımların “ne gerek var” düşüncesiyle ötelenerek sanatın bir sermaye girişimi ve olsa olsa bir tür borsa ve pazar olarak algılanması çelişkisine yol açarak, kentin merkezindeki tüm değerli binaların belirli şirketlere devredilerek sözde sanat üreten elitist ve halktan kopuk soğuk binalara dönüştürülmesi de, elden ve gözden çıkarma mantığının bir ürünüdür. Devletin birinci görevi olan halkı aydınlatma, gelişimini sağlama, kültür üretimine destek olma işlevi olsa olsa çağdaşlaşma ülküsüne kapılmış bir kadro ve yönetimle olabilir.
Örneğin Opera ve Bale sanatı… Ülkemizde opera ve bale, devlet eliyle ne kadar desteklenmektedir? Devlet Opera ve Balesi’ne bağlı bulunan kaç sahne vardır? Nüfusu yirmi milyona yaklaşan ve iktidarların gözünü çok önemli bir rant olarak parlatan İstanbul için hangi sahneler, temsiller, çağdaş eserler yapılmış ve temsil edilmiştir? İstanbul’un yoksa bir tane mi opera sahnesi bulunmaktadır? Operanın geleneksel bir sanat olmayışı olabilir mi buna neden? Yok canım…
İyileştirme ve yenileştirme çabaları görülmezken, devlet tiyatrolarında yıllardır ahbap-çavuş ilişkisiyle repertuara oyunlar alındığı söylentileri ayyuka çıkmış, oyuncudan çok “oynayan”, yönetmenden çok “yönetici”, yazardan çok "yazıcı” kimliğindeki insanlar da (bir çok değerli mensup bu söylemin parçası asla değildir) kuruma alınırken sanırım Devlet Tiyatrolarının iyiliği düşünülmüyordu. Şimdi ise nasıl daha iyisini yapabiliriz kaygısı duymaktansa, “kapatalım, verelim, yıkalım, kurtulalım” mantığıyla çözüm üretildiğini görüyoruz. Bravo…
Bu ülkede iktidarın sanat bakışı Kültür Bakanlığı’nı Turizm Bakanlığı ile birleştirmek olarak kendisini zaten açıkça ifade eder. Tek başına “Kültür” Bakanlığı ne kadar da israfa açık bir şeydir!
Söz konusu Allianoi, Hasankeyf, Apollon Tapınağı, Zeus Sunağı, Antik Yunan Heykelleri, Batı kökenli sanat ki buna heykel sanatı, opera, tiyatro, klasik batı müziği ( hatta geleneksel Anadolu halk sanatları ve kültürü de buna dahil) olduğunda çıt çıkmıyor hiçbir yerden.
Ya da ülkemizde virtüöz, sanatçı olabilecek nitelikte kaç genç insana yurt dışına kendi ellerimizle itmeden olanak sağlayıp dünya ortalamasına göre makul bir oranda şans tanıyoruz?
Devlet resepsiyonlarında “sanatçı” kimliğiyle boy gösterenler kimler?
Tiyatro sahnesinde bir oyun olsaydı bu izlediğim, protesto hakkımı, salonu terk etme hakkımı kullanabilirdim ama değil Ülkemi terk etme hakkımı kullanmayacağım…
Festivallerde, kermeslerde boy gösterip plaket alarak kültür bakanlığı makamı doldurulamaz. Sanat bir özgürleşme biçimidir, bir haktır… Kültür ve sanata yapılan harcamalar bir devletin gelişmişliğinin ifadesi ve açık metnidir.
Nerdeyse dalıp resme ‘suret’, heykele ‘put’, tiyatroya ‘çoktanrılılık kültürü’, sinemaya ’kışkırtma aracı’, fotoğrafa ‘namahrem’, kültürel miraslara ‘taş-toprak’, gözüyle bakılacağı bir paranoya yaşamak üzereyim… Yok artık daha neler!
Sanatsız ve kültürsüz bir toplum neye benzer kim bilir… Karanlığa döner yüzünü dünya bilginin ve aydınlanmanın ışığı olmadan…
“Cehalet her zaman kendisine hayran olmaya hazırdır” Kendimize hayran olacak ve kültür-sanat talep etmeyi aklımıza bile getirmeyecek kadar körleşmeden bazı şeylerin düzelmesi dileğiyle…
En Çok Okunan Haberler
- Suriye'yi nasıl terk ettiğinin ayrıntıları ortaya çıktı!
- Petlas'tan o yönetici hakkında açıklama
- Nevşin Mengü hakkında karar
- 3 zincir market şubesi mühürlendi
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Eski futbolcu yeni cumhurbaşkanı oldu
- Geri dönüş gerçekten 'akın akın' mı?
- Fidan'dan 'Suriye Kürtleri' ve 'İsrail' açıklaması
- AKP’nin tabutu CHP sıralarına kondu
- MHP'den 'asgari ücret' önerisi