İlham veren bir estet: Kedi!

Felis catus! Nam-ı diğer sevdiğimiz ev kedileri… Tarih boyunca insanların yoldaşı olmuş bir emektar! Pek çok sanatçıya da ilham vermiş bir estet! 21 Kediyle Sanat Tarihi’nin (Vakıfbank Kültür Yayınları) yazarları Diana Vowles ve Jocelyn Norbury de okurları bu bağlamlarda tarihte bir yolculuğa çıkarıyor. Biz de sizler için kedinin insanlık tarihindeki izini sürdük.

Yayınlanma: 14.04.2020 - 14:40
Abone Ol google-news

Felis catus! Nam-ı diğer sevdiğimiz ev kedileri… Tarih boyunca insanların yoldaşı olmuş bir emektar! Değişik kültürlerde, bakışından rengine, cinsine, yaşayış şekline kadar anlamlar yüklenen, pek çok sanatçıya da ilham vermiş bir estet!

Pablo Picasso, Claude Monet, Francisco Goya, Georgia O’Keeffe gibi sanatçıların atölyelerinde baş köşeye yerleşmiş, pek çok kültürü ve sanat akımını etkilemiş, asaletin, gücün ve zerafetin simgesi.

Vakıfbank Kültür Yayınları tarafından yayımlanan 21 Kediyle Sanat Tarihi’nin yazarları Diana Vowles ve Jocelyn Norbury de okurları bu bağlamlarda sanat tarihinde bir yolculuğa çıkarıyor ve 21 farklı sanat akımını 21 kediyle anlatıyor.

Kitapta anılan akımlar şu başlıklar altında sunuluyor: Antik Mısır, Bizans, Rönesans, Rokoko, İzlenimcilik, Arı İzlenimcilik, Noktacılık, Simgecilik, Fovizm, Kübizm, Dadacılık, De Stijl, Büyülü Gerçekçilik, Art Deco, Sürrealizm, Somut Dışavurumculuk, Cobra, Pop Art, Minimalizm, Grafiti, Genç Britanyalı Sanatçılar (YBA).

İncelemenin sonunda sunulan akımları bir bakışta özetleyen bir zaman çizelgesi bulunuyor. Ebru Berrin Alpay’ın Türkçeye çevirdiği kitabın sembolik evrenini bütünleyen illüstrasyonlar ise Nia Gould’a ait.


ANTİK MISIR’IN ‘MIU’LARI...

Sen Yüce Kedi, tanrıların özünü alan ve sözcüklerin yargıcı ve hükümran efendilerin yöneticisi ve kutsal çemberlerin hakimi; sen hakikaten Yüce Kedisin.”

Krallar Vadisi’nden bir mezar yazısı…


21 Kediyle Sanat Tarihi’nde konu edilen bütün kedi çizimlerinde yer alan her bir unsur, kutsallığa işaret eden ruhani anlamları ve/veya dönemsel kültürel sembolizmleriyle birer birer çözümlenerek sunuluyor.

Kedi sayesinde karmaşık estetiğini tanımlamış ve işlemiş Antik Mısır incelemenin ilk sırasında.

Mısır dilinde kedi kelimesinin karşılığı “Miu”. M.Ö. 3100'de 1. Hanedanlık'tan M.Ö 30'daki Roma egemenliğine girinceye kadar Antik Mısır’da kediler çeşitli tanrılarla ilişkilendirilmiş, heykeller ve tılsımlarla muhafaza edilmiş, resimleri duvarları ve lahitleri süslemiş.

Bu lahit resimlerini görebilen yegâne kişi ise ölülerden başkası değil elbette. İnanışa göre kendi lahit duvarında bu resimle karşılaşan bir firavun, kedi dostunun ona öbür dünyada eşlik edeceğine inanarak huzur içinde uyuyabilirdi! Tabii ki kedi öldürülmemiş, mumyalanmamış ya da tiranın yanına defnedilmemişse.



KEDİ ÖLDÜRMENİN CEZASI ÖLÜMDÜ!

Antik Mısır'da çok sayıda mumyalanmış kedi olduğuna inanılıyor. İngiliz Tarih Müzesi'nde M.Ö. 600 - 200 yılları arasında yapıldığı keşfedilen 192 adet mumyalanmış kedi bulunuyor.

Kediler tanrı gibi tapılmış, evcil hayvan olarak sevilmiş, yasalarca korunmuş, ölümlerinden sonra mumyalanmış ve yasları tutulmuş. MÖ 450’de Mısır’da bir kediyi kasten veya kazara öldürmenin karşılığı ise ölüm cezası. Mafdet, Bastet (Yunanlılardaki karşılığı Artemis) ve Sekhmet gibi bir dizi tanrının kediye benzeyen başları varken, birçoğu da bir kedinin yanında betimlenmiş.


TANRILAR VE KEDİLER

Kediler en çok, evin, kadın sırlarının koruyucusu, kötü ruhlara ve hastalığa karşı koruyucu ve dişiliğin simgesi tanrıça Bastet’a adanmış. Bir tarihçi, “Kedi tanrıça, garip bakışı, çekik gözleri, kıvrak beli, soylu duruşu ve hayvani hayasızlığıyla, her mısırlı kadının aklını karıştıran ve benzemek istediği bir yaratıktı” diye yazmış.

Güneş tanrısı da zaman zaman bir kedi biçiminde stilize edilmiş. Mısırlılar kedilerin karanlıkta parlayan gözlerinin, Güneş’in batmasından sonra yeraltı dünyasının karanlığında parıldamaya devam eden Güneş tanrıları Atum-Ra’yı simgelediğine de inanmış. Ünlü Ölüler Kitabı’nda Güneş Tanrısının düşmanı yılan Apofis’in bir kedi tarafından öldürülmesi resmedilmiş.


BİLGELİK METNİ DER Kİ: ‘BİR KEDİYLE SAKIN ALAY ETME!”


İyi bir hayat sürme üzerine öğütler içeren bir Bilgelik Metni’nde “Bir kediyle sakın alay etme” denilmiş. Antik Mısır’da ölen hayvan bir kediyse, sahibi kaşlarını tıraş edermiş. Zenginler bazen kedilerini para karşılığı mumyalatmış.

Mısırlılar, kedilerin krallığın dışına ihracatını yasaklamış. Buna rağmen, kediler MÖ 2500 yılına gelindiğinde Yunanistan’a kadar ulaşmış, deniz yoluyla Akdeniz üzerinden Avrupa’ya ve oradan kuzeye daha sonra Amerika’ya kara yoluyla İran ve Çin’e taşınmıştı bile.

Kedilerin Antik Yunan Dünyası’nda özel bir yeri var. Ege’de Geç Tunç Çağı’na ait duvar resimlerinde ve diğer sanat eserlerinde bazı kedi tasvirlerine rastlanıyor.

Antik Yunancada kedi sözcüğü “Aiolos” hareket etme ve “Ouros” kuyruk kelimelerinin birleşmesiyle oluşan “Ailouros”. Kedi, Hellenistik ve Roma İmparatorluk Dönemi’nde Isis aracılığı ile Batı Avrupa’ya tanıtılmış. Edfu’daki Horus Tapınağı’nda bulunan yazıtta şu ifade kazılı: “Isis, Bastet’in ruhudur.”


BİZANS’IN KEDİLERİ, OSMANLININ KEDİ HASTANELERİ

Kedi, MÖ. 8. yüzyıl başlarında, eski Yunanlılarla birlikte Güney İtalya’ya getirilmiş.

Latince’de tüm kediler için “Felis” kelimesi kullanılmış ki günümüzde kedilerin biyolojik tanımları için de bu sözcük kullanılıyor.

Roma’da takma adları bulunan kedilere de rastlanmış. Küçük yavru kedi anlamına gelen “Cognomen” erkekler için, “Cattus-Catta” da dişiler için kullanılmış.

Tarihçiler Bizans Dönemi’nde de hatırı sayılır bir kedi nüfusu olduğundan söz ediyor. 21 Kedide Sanat Tarihi adlı kitapta da vurgulandığı üzere kediler Bizans İmparatorluğu’nda da ilahlaştırılmış. Kedilerin, Rönesans ve Barok sanatında da şanlı yerini almakta gecikmediği ve birçok eserde estetik ve metaforik düzlemi bütünlediği görülüyor.

Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kedilere özel vakıf ve hastaneler kurulmuş. Divan şiirinde ve edebiyatımızda kendilerine sürekli bir yer bulan kedileri seven ve haklarında yazanlar arasında Tevfik Fikret, Namık Kemal, Abdülhak Hamid Tarhan, Sürûrî, Kânî ve Meâlî gibi şairler de yer alıyor.


JAPONLARA GÖRE KEDİ ÖLDÜRENİN YEDİ KUŞAĞI LANETLENİR

Kedi, Uzakdoğu’da da kutsallaştırılmıştı. Kedi öldüren katilin ailesinin yedi kuşak boyunca lanetlendiğine inanılan Japonya’da kediler kraliyete aitti. 14. yüzyılda fareler ipek endüstrisini tehdit edince kraliyet, kedileri serbest bırakmak zorunda kaldı. Japonya’da, anlamı çağıran kedi olan “Maneki Neko” sembolü de tanrının merhametini ifade ediyor. Efsaneye göre, Gotoku-ji tapınağının dışında oturan bir kedi, yoldan geçmekte olan imparatora kabul anlamında pençesini yükseltti. Kedinin jestinden etkilenen imparator, tapınağa girdi ve birkaç dakika sonra, imparatorun önceden durduğu noktaya şimşek vurdu. Bu nedenle hediye olarak verildiğinde iyi şans, bolluk ve bereket getirdiği düşünülen “Meneki-Neko”yu, Japonya’da pek çok dükkânın kapısında ya da kasaların yanında görmek mümkün.


ÇİNLİLERE GÖRE KEDİLER EVRİLİYOR, HİNTLİLERİ GÖRE ÖLÜP KEDİ OLARAK DOĞUYORUZ

Evcil kedilerin Çin’e M.Ö. 210 yıllarında geldiği sanılıyor. Çinlilere göre kediler belli bir yaşa gelince başka bir canlıya dönüşüyor. Kedi biçiminde tasvir edilen Li Shou da Çin’de popüler bir tanrıça.

Kediler, Antik Hindistan’da, Mahabharata ve Ramayana’nın iki büyük edebi destanında da anılıyor. Hintli kedi tanrıçası Sastht de, Mısırlı Bastet’in bir versiyonu. Hintlilerin inanışına göre insan öldükten sonra dünyaya yeniden kedi olarak geliyor. Tayland’da en çok kedi besleyenler rahipler ve Siyam kedilerinin başları ile kuyruklarındaki renk değişimi kutsal sayılıyor.


ORTAÇAĞ KEDİLERİN DE CEHENNEMİ!

Kedi, hiristiyanlık öncesi kuzey Avrupa mitolojisinde ise sevgi, tutku, cinsellik ve doğurganlığı temsil eden kedi kafalı tanrıça Freya’nın sembolüydü. Hiristiyanlık öncesinde Avrupa’da tanrıça Freya, için törenler düzenlenirdi. Freya’nın günü Friday yani Cuma kutsal gündü. Hıristiyanlığın kabulüyle Freya şeytan ilan edildi, kediler lanetlendi ve Cuma günleri de Black Sabbath oldu.

Kedilerin cehennemi ise insanlarla hemen hemen aynı dönemde başladı denilebilir: Ortaçağ! Ortaçağ’da Kilise, insanları kedilerin şeytan tarafından cadılara cin olarak verildiği ve büyü işlerinde yardım ettiğine, cadıların, kedileri kendi kanlarıyla emzirdiklerine inandırmıştı. Öyle ki kedili bir kadın yaklaştığında kadında üçüncü bir meme aranırdı.

Birçok masum kadın ve kedi bu yüzden öldürüldü, yakıldı, diri diri gömüldü. 17. Yüzyılın ortalarına değin Metz ve Paris şehirlerinde Saint Jeane Bayramı’nda kedi yakma törenleri gerçekleştirilirdi.


KEDİSİZLİK VEBAYI TETİKLEDİ

Kedilerin öldürülmesi sonucu hızla çoğalan fareler nedeniyle kısa süre sonra Avrupa’nın büyük bir kısmında kara veba milyonlarca insanın canına mal oldu. Cehalet en tehlikeli hastalıktı. Bugünlerde koronavirüs korkusuyla ev hayvanlarını sokaklara bırakan insanlar için de aynısını düşündüğüm kayda geçsin!

Kültürden kültüre tüm bu mitik kutsallaştırmaların, hezeyanların, eğri ya da doğru anlamlandırmaların sanatsal esinlenmelere yol açmaması düşünülemezdi. Öyle de oldu. Antik Mısır’dan Bizans sanatına, Rönesanstan Büyülü Gerçekçiliğe, Sembolizmden Kübizme, Genç Britanyalı Sanatçıların (Young British Artists - YBA) uçuk başarılarla dolu dünyasına kadar değin 21 farklı sanat akımını 21 kediyle anlatan 21 Kedide Sanat Tarihi tam da bunu ortaya koyuyor.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler