'IMF'nin kredibilite açısından katkısı çok fazla olmaz'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Türkiye'nin içinde bulunduğu aşamada, Uluslararası Para Fonu'yla (IMF) yapılacak bir anlaşmanın getirebileceği kredibilite katkısının çok fazla olmayacağını söyledi.

'IMF'nin kredibilite açısından katkısı çok fazla olmaz'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.03.2010 - 10:05

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, CNNTürk Televizyonu'nda, IMF ile ilişkiler başta olmak üzere ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi. Küresel kriz ile birlikte, IMF ile yeni bir program yapılıp yapılamayacağı konusunda yaklaşık iki yıldan buyana müzakereler yaptıklarını anlatan Babacan, bu dönemde ''doğrunun ne olduğu'' konusunda IMF ile tam bir mutabakata varamadıklarını söyledi. IMF'nin baştan, Gelir İdaresi'nin BDDK gibi bir yapılanma olması, belediye gelirleri gibi konularda önerileri olduğu belirten Babacan, belediyeler ile ilgili düzenlemelerin yapıldığını ancak Gelir İdaresinde önerilen yapılanmayı kabul etmediklerini, bunun üzerine de bu konuların geçen yılın sonu itibarıyla bir tartışma konusu olmaktan çıktığını kaydetti.

Ali Babacan, IMF ile müzakerelerde projeksiyonlarda tam bir mutabakata varılamadığını kaydederek, IMF ile müzakerelerde, 31 Aralık 2009 itibarıyla, siyasi içerik, sonuç getiren hiç bir konunun kalmadığını vurguladı. Babacan, müzakerelerin uzaması üzerine de IMF ile bir süredir gündemde olan 4. madde konusunda IMF heyetini çağırdıklarını anlattı.
 

'Anlaşamama konusu, artı gelirin dağılım kopozisyonu'

IMF ile müzakerelerde, bazı ayrıntılar üzerinde anlaşamadıklarını anlatan Babacan, örneğin Türkiye'nin bu yıl yüzde 3,5'in üzerinde büyümesi halinde burada artan gelirin nereye dağıtılacağı, yani gelirin dağılım kompozisyonu gibi projeksiyonlarda olduğunu söyledi. IMF'nin, baştan beri Türkiye ile bir stand-by istediğinin altını çizen Babacan, krizin başlarında kredibilite açısından IMF ile bir anlaşmanın daha önemli olmasına rağmen, zaman içinde şartların değiştiğini, son aylarda da IMF fonuna bir gerek olmadığı görüşünün piyasalarda konuşulmaya başlandığını hatırlattı. Babacan, Türkiye'nin içinde bulunduğu aşamada da IMF yapılacak bir anlaşmanın getirebileceği kredibilite katkısının çok fazla olmayacağını vurguladı.

Ali Babacan, Orta Vadeli Program (OVP) çerçevesinde, Türkiye'nin kendi programını uygulamaya devam edeceğine de dikkat çekti. IMF'nin son zamanlarda, İspanya ve Yunanistan gibi ülkelere, baştan ekonomik teşvik önlemleri önerirken, şimdi de disiplin önerisinde bulunması nedeniyle eleştirildiğini hatırlatan Babacan, 7,5 yıldan buyana Türkiye masası şeflerinin değiştiğini, IMF'de, Türkiye'yi iki yıldan buyana takip eden uzmanlara rağmen, kendilerinin 7,5 yıldır tecrübelerinin bulunduğunu söyledi. Türkiye'nin sağladığı güven unsurunun da önemi dikkat çeken Babacan, ekonomik büyümede dış finansmanını bir etkisinin bulunduğunu ancak, güven unsurunun da çok önemli bir katkısının bulunduğunu vurguladı.

Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye'nin ekonomik durumunun, krizdeki diğer ülkelerden farklı olduğunun da altını çizerek, ''IMF ile bir anlaşma Türkiye'yi krizden kurtarma değil, büyümeyi destekleyecek bir program olacaktı'' şeklinde konuştu. İç borç çevirme oranı açısından Türkiye'nin daha iyi bir noktada olduğunu belirten Babacan, bu nedenle iç borç çevirme oranını daha aşağıda öngörmeye başladıklarını anlattı. Babacan, Türkiye'nin, uluslararası piyasalarda sağladığı güven nedeniyle, İspanya gibi ülkeler konuşulmasına rağmen, ancak Türkiye kendi programını uygulayarak, sıkı bir bütçe disiplini uygulayan Türkiye'nin konuşulmadığına dikkat çekti.

 

'Anayasa mutlaka değiştirilmeli'

Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Babacan, Anayasa değişikliğinin bu dönemde yapılıp yapılmayacağı yönündeki soruyu yanıtlarken, mevcut Anayasa'nın birinci sınıf bir demokrasiye yakışmadığını, mutlaka değişmesi gerektiğini defalarca dile getirdiklerini belirtti. Avrupa Konseyi'nin Venedik Komisyonu'nun ülkelerin anayasalarını incelediğini, uluslararası demokratik standartlara uygun olup olmadığına baktığını anımsatan Babacan, söz konusu komisyonun Türkiye ile ilgili yayınladığı raporda da anayasada belli noktalarda kesinlikle demokratik standartlara uymayan maddelerin olduğunun açıklandığını kaydetti.
Dolayısıyla Anayasa'nın er ya da geç değişmesi gerektiğini ifade eden Babacan, bununla ilgili sürdürülen çalışmaların belli aşamaya geldiğinde TBMM'de tartışılacağını söyledi.
''Bu dönemde Meclis'e gelir mi?'' şeklindeki soru üzerine Babacan, AKP'nin Anayasa'yı tek başına değiştirecek çoğunluğunun olmadığını ancak milletvekili sayılarının 330'un üzerinde olduğunu anımsattı.

Yapılacak gizli oylamada bir sorun olmayacağını düşündüğünü, ancak her gizli oyun bir risk payının bulunduğunu ifade eden Babacan, ''Tabii 330'u bulamazsak Anayasa değişmemiş olur. Ancak bu noktada bir sorun yaşanmayacağını düşünüyoruz'' dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın bugün hukukçularla bir değerlendirme yapacağını belirten Babacan, ondan sonra konunun gündeme geleceğini ve Türkiye'nin bunu tartışacağını söyledi. Daha sonra TBMM aşamasına geçileceğini anlatan Babacan, şöyle konuştu: ''Arkasından başka partiler destek verir mi vermez mi ki şu an itibariyle bu biraz şüpheli görünüyor. Bütün siyasi partiler, (Bu anayasa yanlıştır düzeltilmesi gerekir) diyor (Hadi düzeltelim) dediğimizde de herkes ortadan kayboluyor. (Gelin konuşalım) dediğiniz de konuşmuyorlar. Bugün genel başkanlar bizim bakan arkadaşlarımıza randevu vermiyorlar. (Biz sizle hiç bir şey konuşmayız) diyorlar. Bu ne demek? Türkiye'nin en çok tercih edilen, 81 ilin 80'inden oy alan tek partiyiz. Diğer partilerin oy tabanları belli bölgelerde yoğunlaşmıştır. Ama biz Türkiye'yi temsil eden tek partiyiz. Siz bizimle konuşmayacaksınız da kiminle neyi konuşacaksınız. Dolayısıyla biz bir süreç başlattık bunun sonucunun iyi olacağını düşünüyoruz. Halkımızda da bu konuda arzu, istek olduğunu biliyoruz.''
 

Ergenekon soruşturması

''Ergenekon soruşturmasının Türkiye'yi kutuplaştırdığı, tutuklamaların bir ceza haline geldiğine ilişkin eleştirileri nasıl değerlendiriyorsunuz?'' sorusu üzerine de Başbakan Yardımcısı Babacan, Türkiye'de yargının bağımsız olduğunu belirterek, ''Dışarıdan görüldüğü kadarıyla çok vahim bir tablo Türkiye açısından. Yani eğer gerçekten bunlar varsa, böyle hazırlıklar, böyle yapılanmalar, ki yargı sonucunda belli olacak, Türkiye için bu çok büyük risk'' dedi. Bu tür operasyonların özellikle demokratikleşme sürecinde olan pek çok ülkede şöyle ya da böyle yaşandığını ifade eden Babacan, zamanında bu süreçleri Yunanistan'ın, İspanya'nın, İtalya'nın yaşadığını söyledi. ''Ülkeler anormal durumdan normal duruma geçerken böyle şeyler yaşıyorlar'' diyen Babacan, Türkiye'de de yaşanılan sürecin böyle değerlendirilmesi gerektiğini kaydetti. Yargı sürecinin sonunda gerçekleri ortaya çıkaracağını anlatan Babacan, yargıya intikal eden konularda çok fazla yorum yapmanın doğru olmadığını belirtti.

 

'Herhangi bir önyargıyla bu işe yaklaşmamak istiyoruz'

Türkiye'nin IMF ile olan ilişkisini gayet rasyonel bir zemine oturttuğunu ve bunu mümkün olduğunca iç siyasi tartışma malzemesi yapmamaya çalıştığını ifade eden Babacan, ''Herhangi bir önyargıyla bu işe yaklaşmamak istiyoruz. Türkiye için, Türkiye ekonomisi için ne gerekiyorsa o dönemin şartlarını düşünüp, ona göre adım atmak istiyoruz'' dedi.
Babacan, bugün itibariyle Türkiye'nin bir stand-by düzenlemesine ihtiyacı bulunmadığını belirterek, şöyle devam etti: ''Yeni bir stand-by anlaşması, bizim bugün için gündemimizde değil. İleride ne olur, bununla ilgili bağlayıcı şeyler söylemek doğru değil. Bugün itibariyle baktığımızda, Mayısa kadar, Mayıstan sonrasına baktığımızda Türkiye'nin böyle bir ihtiyacı yok, bir mecburiyeti yok. Gündemimizde bugün itibariyle böyle bir şey yok. Ama ileride her an her üye ülkenin talep edeceği bir görüşmedir. Bu ülkelerin tercihidir. Bizim zaten programımız belli ve bu program artık kendini ispat etmiş, işler bir program, içeride dışarıda güvenilirliğini oluşturmuş bir program.''
 

'Büyüme konusunda daha iyi bir noktaya gidiyoruz'

Babacan, Orta Vadeli Programın hedeflerinden daha iyi bir noktaya gittiğine dikkati çekerek, ''Büyüme konusunda daha iyi bir noktaya gidiyoruz. IMF olmazsa dahi bunun yüzde 3,5 değil, daha yüksek bir rakam olacağını herkes söylüyor artık. IMF'nin bile en son dediği 3,7'' diye konuştu. Büyümeyle ilgili resmi tahminleri bir kaç aya kadar yenileyeceklerini bildiren Babacan, ''Büyümeyle ilgili tahminlerimizi tekrar açıklarız. Ama bugün için henüz erken. Şahsi tahminimi söylemem çok doğru olmaz ama 3,5'ten daha iyi bir yere doğru gidiyoruz'' dedi.
 

'İnanmadığımız hiçbir adımı atmadık'

Prof. Dr. Asaf Savaş Akat'ın, ''Siyasette askeri vesayet neyse, ekonomide de IMF vesayeti odur'' sözlerinin hatırlatılması üzerine Babacan, bunun sağlıklı bir karşılaştırma olmadığını belirterek şunları söyledi: ''Biri bir ülkenin demokrasinin kalitesi, o ülkenin ne kadar demokratikleştiğiyle ilgili bir konu, diğeri ülkelerin üye oldukları uluslararası kuruluşla uyguladıkları ekonomik programı karşılıklı mutabakatla imza altına alarak yürüttükleri ilişki. Diğer noktada bir mutabakat yoktur, cebri şeyler vardır. Demokraside olmaması gereken, Türkiye'nin 1960, 70'te, 80'de yaşadığı gibi cebri olaylar söz konusu. Diğeri gönüllü, iki tarafın da rızasıyla yapılan çalışmalardır. Ama halktaki algılaması belki birbirine benziyor olabilir. 'Ben bunu hiç istemezdim ama bu adamlar geldi bizi mecbur koşuyor...' Biz bunu hiç yapmadık, tek bir örneği yoktur. 'Bu adamlar bizden olmayacak işler istiyor' diye şikayet etmişizdir ama tutup onu yapmamışızdır. Zaten o bizim için anlaşmazlık noktası olur.''

Babacan, 7,5 yıldır kendi politikalarını uyguladıklarını, başkalarının dayatması ve zoruyla olmadığını ifade ederek, ''İnanmadığımız hiç bir adım atmadık, başarımızın kaynağı da budur'' dedi. IMF ile müzakereleri yürütürken niyetlerinin uzlaşmaya varmak olduğunu, ''içten içe müzakereleri yürütelim de ama sonra bu anlaşma olmaz'' şeklinde bir yaklaşımlarının kesinlikle söz konusu olmadığını söyledi. Babacan, ''Zaten o müzakerelerde hissedilir. Adamlar bu kadar yürütür mü, hangi ülkeyle bu kadar yürütmüşler? O müzakerelerde sezildiği anda iş kopar. Bizim müzakereleri başlattığımız günden son güne kadar ki niyetimiz bunu neticeye ulaştırmak. Müzakerenin sonucunda netice olur, olmaz ayrı bir konu. Ama sonuçta bir anlaşma olmadı. Artık bundan sonra da farklı şekilde devam edeceğiz'' diye konuştu.
 

İşsizlik

Babacan, işsizliğin dünyadaki ekonomik krizin en önemli sonuçlarından biri olduğunu söyledi. Bunun Türkiye'de, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde ciddi sorun olduğunu ifade eden Babacan, ABD ve Avrupa'daki işsizlik rakamlarına değindi. Türkiye'de yüzde 10-11 arasında seyreden işsizliğin 2009 yılında yüzde 14 çıktığını anımsatan Babacan, işsizlik oranında 3 puanlık, işsiz sayısında da yüzde 30 civarında bir artış olduğunu kaydetti. Türkiye'nin iş gücü piyasası ve iş gücü piyasasında esneklikle ilgili ciddi sorunları bulunduğuna dikkati çeken Babacan, bugün Türkiye'nin işe alma ve işten çıkarmanın en pahalı ve fazla mesainin en çok kullanıldığı ülkelerden biri olduğunu kaydetti.
İşvereninin yeni eleman alma yerine, mevcut işçisini daha uzun süre çalıştırmayı tercih ettiğini belirten Babacan, bunun da iş gücü piyasasındaki katılıktan kaynaklandığını ifade etti.

Babacan, işsizlik sorununun çözümüne yönelik bazı çalışmalara da değinerek, bu çerçevede mesleki eğitim programları ve kısa çalışma ödeneği uygulamasını başlattıklarını söyledi. Babacan, ''Biz bunları uygulamamış olsaydık işsizlik Türkiye'de de böyle yüzde 14 değil, çok daha yüksek noktaya giderdi'' dedi. İşsizliğin yüksek olmasının siyaset kurumunun üzerinde çok çalışması, kafa yorması, uğraşması, çabalaması gereken bir konu olduğuna işaret eden Babacan, Türkiye'de işsizlerin haklarını koruyacak ya da işsizler perspektifinden konuya bakacak sivil toplum oluşumları bulunmadığını söyledi. Türkiye'de sendikalara üye olan çalışan sayısının toplam çalışanın yüzde 10'u, 15'i mertebesinde olduğunu belirten Babacan, Türkiye'de toplam sendikalıların sayısının işsizlerin sayısından daha az olduğunu belirtti.

Kısa süreli çalışma, özel istihdam bürolarıyla alakalı adım atmak istediklerini, ancak sendikaların buna karşı çıktığını anımsatan Babacan, şunları söyledi: ''İşsizlerle, onlara bir kapı açmakla alakalı. Bu uygulama işsizliği 1,5 düşürüyor. Sendikaların işsizlerle alakası yok. Dertleri belki doğal olarak üyelerini korumak. İşleri, görev tanımları o. İşsizlerle ilgili ben şimdiye kadar 'şöyle yapalım' duymadım. Böyle bir şey gelmedi bize. Tam tersine acaba işsizler işe girerse mevcut çalışanlar bir şeyler kaybeder mi? Tamamen odaklandıkları nokta o, bu bir sıkıntı. Türkiye'de sendikalı çalışan sayısı çok az. Sendikaların rakamları belki yüksek ama fiilen resmi rakamlara baktığımızda daha düşük gibi görünüyor. Dolayısıyla orada çok da çalışanları cezbedebilecek bir tablo yok şu anda.''

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler