'İnatçılığımızı devam ettireceğiz'

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, AB üyeliğiyle ilgili süreci devam ettirmek istediklerini belirterek, ''Ne kadar büyük güçlüklerle karşı karşıya kalırsak kalalım, inatçılığımızı devam ettireceğiz'' dedi.

'İnatçılığımızı devam ettireceğiz'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.11.2012 - 10:15

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ''Türkiye Zirvesi Avrupa'nın Yeni BRIC'ine Yatırım'' seminerinin açılışında, batıdan bakıldığında bir ekonomik başarı hikayesi olarak algılanan Türkiye'nin güneyden veya doğudan bakıldığında demokratik bir başarı hikayesi olarak algılandığını kaydetti.

Çalışmaların, demokratik sistem, temel haklar, özgürlükler ve hukukun üstünlüğü sistemini iyileştirme amacına yönelik olduğunu, bu çabaların Türkiye'nin genel başarısına katkı sağladığını belirten Babacan, şöyle devam etti: ''Siyasi alandaki reformlarımız açısından burada da son derece kesin standartlarımız ve güçlü dış çıpamız vardı ki bu da AB sürecidir. Bugün ekonomik sürece baktığımızda Avro Bölgesi'nde ve Türkiye'nin performansına baktığımızda herkes bize şunu soruyor; 'Acaba Türkiye açısından AB hala önemli bir hedef mi?' Hükümetimizin bu soruya cevabı büyük bir 'Evet'tir. Çünkü bizim odağımız demokrasi, temel haklar, özgürlükler, hukukun üstünlüğüdür. Buna inanan 27 ülke, AB'de bu yüksek standartlar çerçevesinde bir araya gelmişlerdir. Biz buraya üye olmak istiyoruz. İç reform sürecimizin de en önemli çıpası bu olmuştur. AB'de durum ne olursa olsun biz bu sürece devam etmek istiyoruz. Ne kadar büyük güçlüklerle karşı karşıya kalırsak kalalım, inatçılığımızı devam ettireceğiz. Bizim bu süreç içinde olmamızın yasal hakkımız olduğunu düşünüyoruz. AB'nin sadece içini görebilen, kısa vadeli düşünen birkaç politikacı veya liderin engellemesini istiyoruz.''

 

'Kriz sırasında yaptığımız farklıydı'

Küresel kriz ortaya çıkmadan önce iki önemli alanda ilerleme kaydedildiğini, bankacılık sektöründe reform yapıldığını, mali ayarlama sürecinden geçildiğini ve 2008-2009 yıllarına gelindiğinde Türkiye'nin çok güçlü bir bankacılık ve kamu finansman sistemi olduğunu anımsatan Ali Babacan, ''Kriz öncesinde durumumuz farklıydı ama kriz sırasında da yaptığımız farklıydı'' dedi.

2009'da pekçok ülke mali ivme programı başlattığında Türkiye'nin 3 yıllık bir mali konsolidasyon programı uyguladığını, şimdi ise dünyada krizin başlangıcından bu yana 4 yıl geçmesine karşın istikrara halen ulaşılamadığını belirterek, ''ABD'de nispi bir iyileşme olsa bile muazzam bir soru işareti var. Bundan sonra ne olacak? Ne tür bir mali politika uygulayacak ya da uygulamak zorunda kalacak? Bunu bilmiyoruz. Bu da güveni zedeliyor. Avro Bölgesi'nde insanlar güçlük içinde. Daha güçlü mali birlik kurulması için atılan adımlar olumlu ama bugünkü ortam bu iyi adımları gölgeliyor. AB'nin temelinde bir dizi ortak ekonomik çıkar var. AB başında da zeminini teşkil eden buydu. Bugün artık ortak ekonomik çıkar zemini zayıflamaktadır. Dolayısıyla bir siyasi çözülmeye gidilebilir'' değerlendirmesini yaptı.

AB'nin son derece önemli değerler içerdiğini anlatarak, sözünü ettiği ideal ve değerlerin ''kötü politikaların veya sorumsuz bir siyasi söylemin'' kurbanı olmaması gerektiğine işaret eden Ali Babacan, 2010 ve 2011 yıllarında yüksek bir büyüme hızı elde edildiğini, 2012'de bilerek iç talebi düşürmelerine, son 2 yıla kıyasla daha düşük bir büyüme oranı yakalanmasına karşın yine de Türkiye'nin büyüme oranının Avrupa genelinde en yüksek büyüme oranlarından biri olduğunu söyledi.

''İstikrar ve güven unsurunu politikamızın odak noktasına koyduk'' diyen Babacan, işsizlik oranının son 11 yılın en düşük seviyesinde bulunduğunu, enflasyon oranının giderek kontrol altına alındığını belirterek, bunun son derece alışılmamış, beklenmeyen ama yine de çok başarılı olan Merkez Bankası politikalarına borçlu olunduğunu kaydetti.
Merkez Bankası'nın hem güven istikrarına hem de finansal istikrara önem verdiğini, hem politika araçları hem de makro ekonomik ve politik kararların birbirine bağlı temkinli bir şekilde alındığına işaret eden Babacan, bütçe açığı ve kamu borçlarının da tüm diğer ülkelere kıyasla çok daha düşük olduğunu bildirdi.

Kriz boyunca orta vadeli programlar uygulanarak bunların her yıl güncellendiğini kaydeden Babacan, şunları kaydetti: ''Ekim ayında 2015 yılına kadarlık dönemi kapsayacak programda, Türkiye'nin potansiyel büyüme hızları, istihdamın arttırılması, fiyat istikrarı hedeflerimizin gerçekleştirilmesi bizim kendi cari açığımızı, iç ve dış talebimizi dengeleyici unsurlar alacağımızı söyleyebilirim. Yüzde 4'lük bir büyüme hızını önümüzdeki yıl için öngörüyoruz. Sonraki büyüme hızımını yüzde 5 olarak düşünüyoruz. Cari açığımızın da önümüzdeki 3 yıl boyunca azalacağını düşünüyoruz. Bu azalma hızı geçtiğimiz yıla göre biraz yavaşlamış olacak. Borçların GSYH oranı şu an yüzde 36, bu 2015 sonunda yüzde 31'e düşecek. Dünyaya baktığımızda sorunun temeli, mali sektörde yer alıyor. Biz normale geri dönebilmek istiyoruz. Mutlaka mali sürdürülebilirliği sağlamak istiyoruz. Mali konular hiçbir zaman endişe kaynağı olmasın. En kırılgan olan alanda biz en güçlü olmak istiyoruz. Bizim görevimiz, devlete olan güveni sağlamak. Piyasalar, tüketiciler, üreticiler, finansal camia devlete güven duyarsa, o zaman özel sektör zaten görevini yerine getirecektir. Biz kamu harcamaları yoluyla büyümeye inanmıyoruz. Özel sektör faaliyetleriyle büyümeye inanıyoruz. Bu konuda fevkalade inatçı olacağız.''

 

'Acele etmeyeceğiz'

''Türkiye Semineri Avrupa'nın Yeri BRIC'ine Yatırım'' semineri ardından soruları yanıtlayan Babacan, Halkbank sonrasında kamu bankalarının halka arz süreci ile ilgili olarak, bankalarla ilgili özelleştirme stratejisinin daha önce birkaç defa açıklandığını ve o sürecin strateji çerçevesinde geliştiğini kaydetti.

''İlk etapta Halkbank'ın ikinci halka arzı söz konusu olacak demiştik. Daha sonra önümüzde iki tane konu var; Bunlardan birisi Vakıfbank'ın ikinci halka arzı ve Ziraat'in ilk halka arzı. Şu anda iki tane konu var önümüzde. Fakat bunlar için çok acele etmeyeceğiz. En azından birkaç ay beklememiz lazım'' diyen Babacan, piyasanın Halkbank'ın arzıyla ilgili gelişmeyi absorbe etmesi gerektiğini belirtti.

Hazine'nin sahip olduğu yüzde 51'lik pay için stratejik yatırımcıya satışın önümüzdeki birkaç yıl gündemde olmayacağını, zaten dünya finans piyasasının şu anda böylesine büyük bir satın alımı yapacak güçte olmadığını belirten Babacan, ''Bu yüzde 51'in Hazine'nin olduğu bir banka olarak Halkbank devam edecek ama diğerlerinde de çok acele etmeyeceğiz. Birkaç ay şöyle önümüzdeki dönemi görmemiz lazım'' dedi.

Vakıfbank'taki sürece ilişkin, hisse yapısının değişmesiyle ilgili bir gündemin olduğunu, Ziraat Bankası ile ilgili belki yavaş yavaş bir danışmanlık firması tutumu ve değerleme çalışmalarının başlayabileceğini dile getiren Ali Babacan, ''Ama acele etmeyeceğiz. Şu anda Halkbank çok yeni. Bunun bir oturması lazım. Hisse senedi piyasamızın ve borsamızın bunu bir absorbe etmesi lazım. Şu anda takvim vermek istemiyorum. Çünkü bankacılık sektörü dünyada hızlı bir dönüşüm içerisinde. Bizim biliyorsunuz gelecek yılla ilgili özelleştirme hedeflerimiz var'' diye konuştu.

Halbank özelleştirmesinden gelen geliri bütçeye aktarmadıklarının, Özelleştirme İdaresi'nde tutup bütçeye henüz katmayacaklarına işaret eden Babacan, bu yılki bütçe hedeflerinin zaten belli olduğunu, Maliye Bakanı Şimşek'in de talebi üzerine sözü edilen kaynağın gelecek senenin bütçesine gelir olarak yazılacağını belirtti.

Babacan, ''Birkaç ay Özelleştirme İdaresi'nde tutacağız o parayı, daha sonra da Hazine'ye alacağız. Bakalım önümüzdeki aylar neyi gösterir, dünya piyasaları neyi gösterir'' dedi. Mevduatta vadeye göre stopaj uygulanması yönündeki çalışmalara ilişkin soruya Babacan, ''Çalışmaları tamamladık. Herşeyiyle hazır. Sadece uygulama aşamasının zamanını bekliyoruz'' dedi.

''Sadece stopaj mı olacak?'' sorusuna Babacan, ''Bir kompozisyon. Onu açıkladığımız zaman göreceksiniz. Finansal istikrar komitemizde bunu çalıştık. Kararlarını verdik. İlgili bakanlıklarımızla da oluşturduk. Herşey belli. Sadece düğmeye basıp uygulamaya geçmeyi bekliyoruz'' yanıtını verdi.

Geçtiğimiz aylarda, OECD bünyesinde kara para ve terörün finansmanıyla mücadele işlevi gören Mali Eylem Görev Gücü (FAFT) tarafından gerekli düzenlemelerin yapılması çağrısına ilişkin soruya cevaben Ali Babacan, şu yanıtı verdi: ''Kara liste değil de üyeliğin askıya alınması ifade edilmişti. Konu Adalet Komisyonumuzun gündeminde... Alt komisyon bu yasa ile ilgili çalışmalarını tamamladı. Sayın Başbakanımızın da talimatıyla önemli değişiklikler oldu biliyorsunuz. Bu yasanın içeriğini uluslararası uygulamalara daha yakın hale getirdik. Umarım önümüzdeki aylarda bununla ilgili kararımız kesinleşir. Nihayetinde Türkiye'nin tercihi olacak. O tercihimizi hangi yönde kullanacağımız önümüzdeki birkaç ay içinde belli olacak.''

Moody's'in Türkiye'nin kredi notunu ''yatırım yapılabilir'' seviyeye çekmemesine ilişkin soruya Babacan, piyasalarda ya da bazı çevrelerde bu beklentinin belki bir miktar oluşmuş olabileceğini ancak yatırımcının gözünde zaten Türkiye'nin yatırım yapılabilir bir ülke olduğunu, Türkiye çoktan investment grade, yatırım seviyesini çoktan yakalamış durumda olduğunu belirterek, ''Kredi derecelendirme kuruluşlarının aslında önden gitmesi lazım. Yani bir ülkenin nereye doğru gideceğinin önden işaretini vermesi lazım'' dedi.

Kredi derecelendirme kuruluşlarının oldukça geriden geldiğini vurgulayan Babacan, şöyle devam etti: ''Bu kriz sonrasında bütün bu kuruluşlar artık arkadan gelen, olup biteni anlatmaya çalışan, zaten olup biteni tanımlamaya çalışan kuruluşlar haline geldi. Dolayısıyla biz yürüyeceğiz, onlar da arkamızdan gelecek açıkçası. Biz doğruları yapmaya devam ettikten sonra, düzgün politikalar uygulamaya devam ettikten sonra, zaten herkes herşeyi biliyor. Çok açık. Türkiye'nin artık görünürlüğü çok yükseldi. Yatırımcıların illa bir kredi derecesine bakarak değil, gelip İstanbul'a durumu yerinde görerek de kendi başlarına bir değerlendirme yapma şansları zaten var.''

Önümüzdeki dönemde herhangi bir kredi not artışı bekleyip beklemediğine ilişkin de Babacan, ''Biliyorsunuz ben mevcut kredi derecelendirme kuruluşları ile alakalı geleceğe dair şimdiye kadar hiçbir şey söylemedim. Hiçbir yorum da yapmadım. Kendi işleridir. Bu arada kendi kredibiliteleri de sözkonusudur. Türkiye'yi doğru ölçüp doğru tartmazlarsa, doğru kredi derecesi vermezlerse, yatırımcılar gerçeği görüyorlar, bir de kredi notlarını görüyorlar. Yavaş yavaş o kredi notlarını belki bir anlamı kalmayacaktır'' dedi.

G-20 FSB bünyesinde Genel anlamda dünyada bu kredi derecelendirme kuruluşlarına olan bağımlılık nasıl azaltılabilir, yerine nasıl alternatif sistemler kurulabilir doğrultusunda çalışma yürüttüklerini, ilerleme de sağladıklarını belirten Babacan, ''20 ülke şu anda bunun üzerinde çalışıyor. Çünkü sadece Türkiye'nin problemi değil, dünyadaki pekçok ülkenin, kuruluşun muzdarip olduğu bir tablo maalesef'' dedi.

Gündemde yeni bir sukuk ihracını olup olmadığı sorusuna cevaben Babacan, ''Piyasa şartlarına göre kuşkusuz önümüzdeki dönemde içeriye de dışarıya da devam eder bunlar. Hazine Müsteşarlığımız bunun piyasada sürekli yoklamasını yapıyor, talebi ölçüyor. Piyasada gerektiği zaman, talep olduğu zaman, gerekli miktarlarda ihraç yapılmaya devam eder. Artık o kapı açıld ve alternatif bir finansman kaynağı olarak Hazine için geçerli. Sadece Hazine için değil, bankaların, katılım bankalarının, özel sektör kuruluşlarının da zaten sukuku ihraç edebilmelerinin önünü açtık. Yasal düzenlemelerimizi yaptık, vergileri tahvil ihracıyla eşitledik'' dedi.

Gazze'de tarafların ateşkes ilan etmiş olmasını nasıl değerlendirdiğine yönelik soruya, Babacan, ''Gazze'de nihayetinde ateşkese ulaşılması sevindirici bir şey. Ama özellikle İsrail ateşkes şartlarına uyacak mı, ambargolar, Gazze ile sıkıntıları gerçekten söz verdiği gibi kaldıracak mı bunun izlememiz gerekiyor. Maalesef bugüne kadar verilen sözler konusunda bazı sorunlar yaşadık. İnşallah herkes sözünde durur ve ateşkes ile beraber adeta bir açıkhava hapishanesi haline gelen Gazze özgürlüğüne kavuşur diye ümit ediyoruz'' dedi.

Patriot füzelerine ilişkin soruya ilişkin ise Babacan şu açıklamalarda bulundu: ''Sayın Başbakanımız bu konuda açıklamalar yaptı. Bunlar tamamen savunma amaçlı çalışmalardır. En kötü ihtimalleri dikkate alan bir şekilde savunmaya yönelik atılmış adımlardır. Yakın zamanda herhangi bir risk olduğunu ifade etmez. Sadece ileride orta uzun vadede olabilecek en olumsuz şartlarda dahi Türkiye'nin güvenliğini azami noktaya çıkartmak için atılacak adımlardır.''


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler