İpek Erdem: Dağıldım ve dağıttım
İpek Erdem 18-23 yaşları arasında bağımlılık nedeniyle geçirdiği zor günleri ve nasıl üstesinden geldiğini anlattı. Saçlarını üç numara kestirdi, boyatmadı falan. Böyle güzel bir başkaldırı, bir hesaplaşma, bir sorgulama vardı. Anlattıklarında, kısa mesajlarında, paylaşımlarında. Çok gerçekti. İçtendi, başkaydı.
Biz "facetime"da tanıştık. Önce mesafeliydik. Sonrasında rahatladık, anlaşılır olmanın emin adımlarıyla ilerledik...
Yazdığı oyundan, bu sene üzerine çalışmaya başladığı performans sanatından ve işi gereği bedenini, anatomiyi daha iyi tanıyabilmek için katıldığı yoga eğitiminden heyecanla bahsetti. Dizilerden, Kapadokya’da düzenlediği caz festivalinden, hayat yolculuğundan da.
Bir sorumla daha önce hiç bahsetmediği bir dönemini açtı İpek Erdem. “18 - 23 yaş arası epey dağıttığım bir dönem oldu” diye başladı anlatmaya. Bildik hikâye aslında; gencecik yaşta şöhret olan bir insan, kaldıramadığı ağır bir yük, sığınılan sanal bir dünya.
- Değişik bir yolculuğa çıktın hayatta.
Evet. Aslında bu yol 21 yaşımda başladı. Kendimi dinlemem, tanımam gerektiğini farkettim. O günden bugüne bana ait olmayan toplumsal ve evrensel ne kadar şey varsa kurtula kurtula kendimi tanıdım, kabul ettim. Ne kadar kabul ettiysem o kadar -çoğu zaman cesaret ederek- yoluma girdim. Tabii ki bugüne kadar yürüdüğüm bütün yollar da bana aitti. Ama bugün tam olarak içimden gelen yolun başlarındayım. Öğrenmeye ve yola devam…
- Ne oldu 21 yaşında da bunu farkettin?
18 yaşımda ünlü olmak beni fazla yordu ve sarstı. Dolayısıyla çok hoşuma da gitmedi. Üç sene sonra o kadar dolmuş ve yorulmuştum ki tek başıma tatile çıktım ve günlerce sessiz kaldım. Hiç unutmuyorum 4. gün sabah uyandığımda ruhumla, kendimle karşılaşmıştım ve o gün bugündür içimden gelen sesi, sezgilerimi, kalbimi dinleyerek yaşıyorum.
- İstemeden başlamadın herhalde.
Hayır tabii ki, okula faydası olur diye başladım. Para kazanacaktım, beni rahatlatacaktı. Çekimler hafta sonuydu, okulumu etkilemeyecekti. En önemlisi de çok hayran olduğum Perran Kutman oynuyordu. Yarı zamanlı garsonluk teklifini kabul etmek gibiydi benim için. Ünlü olacağımı hiç hesaba katmamıştım. Bursa’dan İstanbul’a gelmek 18 yaşında yeterince güçlü bir adaptasyon süreciyken kıymetli hocamız Yıldız Kenter’in olduğu bir devlet konservatuvarında okumak, üstüne hiç beklemediğim bir ün… Kaldırması kolay olmadı. Bence genel olarak ilk tanındığınız zaman kaldırması kolay bir durum değil.
- Biraz bilinmek, tanınmak çok güzel duygular değil mi?
Orası ayrı. Sanırım şu sebepten, babam Bursa’da tanınan bir insandı. Ne yapsam kulağına giderdi. Bu da hoş değildi tabii. Özel ve özgür bir alanım neredeyse yoktu. Tam üniversiteyi kazandım, İstanbul’a geldim “hey özgürlük” derken diziye başladım. Bu sefer herkes tanır oldu. Bundan dolayı da tanınmak bana başlarda iyi gelmemiş olabilir. Herkes için böyle değil elbet. Ben etkilendim. Açıkçası beni çok cezbetmedi. Şimdi ise bu süreçten bana kalan duygu, seyirci ile aramdaki bu kıymetli bağı sevmem.
- Bursasporlu Haluk Erdem’in kızısın, değil mi?
Evet, ailenin asıl yıldızı o. Çok severim babamı.
BAĞIMLIYDIM, DESTEK ALDIM
- Nasıl geçti o ilk zamanlar?
Dengem şaştı, kaldıramayacağım kadar çok fazla yükün altına girmiş oldum. E bir taraftan ergenlik dönemimdeyim. (Tam da zamanı aslında.) Dağılmaya ve dağıtmaya başladım. 18-23 yaş arası biraz rock’n roll geçti. Çok fazla içer olmuştum. Sonra gitgide kendimi kaybedince bu hoşuma gitmedi ve toparlanmaya karar verdim.
- Psikolojik destek aldın mı?
Bir arkadaşım gittiği bir bağımlılık danışmanından bahsediyordu. Dikkatimi çekiyordu. Toparlanmaya karar verdiğim gün aklıma geldi ve direkt ona gittim. Terapi 9 ay sürdü. Çok da güzel geçti. Doğru hissetmişim. 13 sene oldu içmeden, sağlıklı bir hayat yaşıyorum. Çok da memnun ve mutluyum. O zamandan beri bir rehberim var. Hayatımın en kıymetli büyüklerinden biridir. Emeği çoktur bende. Daha da çok akıl danıştığım, dinleyerek öğrendiğim büyüğüm oldu.
- Kimlerden yardım alıyorsun? Hem kişisel hem mesleki anlamda.
Mesleki anlamda sizin tanıyabileceğiniz Şebnem Sönmez var. Tüm karakterlerime elinin değmesi bana uğurlu gelir. Elveda Rumeli’de de beraberdik, hayat bizi hep bir araya getirir. Bundan dolayı çok mutluyum. Kişisel olarak artık herkesten ve her şeyden öğreniyorum, bahsettiğim büyüklerimle de ilişkim sürüyor.
- Kendini bağımlı hissedecek kadar mı içiyordun?
Bir sorun olduğunu düşünecek kadar. Doğru adresin de orası olduğunu hissettim. Türkiye’de pek bilinen bir hastalık değil. Fakat bağımlılık altı kuşak geriden gelebilecek genetik bir hastalık. Bunun alkol, uyuşturucu, kumar olması gerekmiyor. İnsan, yemek, şeker, karbonhidrat, iş, alışveriş, oyun, sosyal ağlar her şeye bağımlı olabilirsiniz. Aslında günümüzde birçok insanda var ve daha çok bilinir olmaya başladı. Ben sadece bende olduğunu biliyorum ve iyileştirmeyi seçiyorum. Çünkü en sevdiğim hal sağlıklı yaşam oldu. Ailemde de içen olmadığı için zaten uzun sürmedi içme sürecim. Toleransım çok düşük ve sevmiyorum.
- Bunun üstesinden gelebilmek ne büyük bir azim aslında.
Benim için çok zor olmadı. Çünkü içmemeyi, ayık ve temiz olmayı daha çok sevdim. Bunu tercih ettim. Ha ama ilk bir kaç sene iyileşme süreci her ne kadar memnun olsam da kolay değildi.
- Neyini sevdin?
Hayattan kaçmayı değil de yaşamayı çok sevdim. İşime daha iyi odaklanıyorum. Öğrenmeye ve gelişmeye ayırdığım zaman arttı ve daha kaliteli bir hale geldi. Daha fazla üretir oldum.
- Dostların veya ailen destek oldu mu?
Aileme dokuzuncu ayda açıkladım. Bu zorlukları yaşadığım ve bilmedikleri için üzüldüklerini ama içinden tek başıma, bu şekilde çıktığım için de yaptığımın olağanüstü bir şey olduğunu, sevindiklerini söylediler. Zaten en büyük şanslarımdan biri annemin ve babamın bana böyle kritik durumlarda hiç kızmaması. Her zaman sakin sakin, konuşarak anlaştık. Her zaman da bana güvenmişlerdir. Dostlarımla o dönem çok bir arada değildim. Olumsuz hiçbir tepki de almadım. Daha çok tek başıma geçirdiğim bir seneydi ilk senem. Sonra zaten Makedonya’ya çalışmaya gittim. Ama yaşadığım konservatuvar dönemi çok özeldi. Arkadaşlığımız devam ediyor.
- Ailen bu dönemi nasıl ve neden bilmiyordu.
Bilseler müdahale edeceklerini düşündüğüm için beraberken hiç çaktırmadım. Çünkü deneyimlemek istiyordum. Onlar Bursa’da yaşıyorlardı. Ben İstanbul’da çok yoğundum. Bu yüzden farkedemediler.
- Sen, en ana yoldayken, en çok kazanabilecekken, daha doğru bir yol uğruna herşeyden vazgeçebilecek kadar güçlüsün.
Benim için mutluluk bu çünkü. Kendi yolumda olmak. Aksini yapamıyorum. O yol beni çok ilgilendirmedi.
- Ün ve popülerlik mi?
Evet. Galiba öyle bir mefhumum yok. Ben sanat ve işimi geliştirmek ile ilgilenmeyi seviyorum. Hele ki Hayat Bilgisi döneminden sonra aşırı hızlı ilerleyen süreç çok da beni cezbetmedi.
- Bütün geçiş dönemine şahit oldun gibi.
Biraz öyle. 2003 yılında 59 dakika çekiyorduk, 2004’te 90 dakikaya çıktı süremiz. Uzaylı görmüş gibi olmuştuk. Şimdi diziler 150 dakika. Bence 1 haftada 150 dakika dizi yazmak, yönetmek ve oynamak çok sağlıksız bir durum. O zamandan bu yana her şey çok hızlı değişti. Eskiden tiyatrocular dizilerde oynamayı sevmezlerdi hatta.
- Doğru, pek tercih edilmezdi.
Yüzlerinin eskimesini istemezlerdi. Bir de ünlü olmak bugünkü gibi değildi. Herkesin olmayı düşündüğü, bildiği, ilgilendiği bir şey değildi. Şimdi herkes ünlü, sosyal medya var, gençler her şeyi biliyorlar. Bir süre sonra ‘dizi olmazsa yaşayamam’ kaygısına düştük.
- Popülerliği yitirmeme adına herhalde.
Sadece o da değil. Öyle bir algıya geldik ki işte, ki bu da normal… Tiyatrodan para kazanılmıyor düşüncesine kapıldık. Ve tamamen algımız dizide oynamaya kaydı. İşin kötüsü tamamen sanatı bırakıp inanılmaz bir kaygıyla yaşamaya başladık. Biz aydın sayılan, okuyor görünen insanlar olarak şunu kaçırdık bence. Baktığımızda dünyaya neredeyse bütün önemli sanatçılar ağır bedeller ödemiştir. Nâzım Hikmet mesela sürülmüş, hapis yatmış.. ve yazmaya devam etmiştir. Neredeyse hepsi sürülmüş, hapse girmiş, parasız kalmış. Biz de kirayı ödeyemeyeceğiz diye geberiyoruz korkudan. Ben de bu kaygılara düştüm. Yine de sadece para kazanmak için istemediğim bir işte oynamadım. Evimden vazgeçebilirim. Ev ve para gelir. Ekonomik olarak küçülebilen biriyim. İlgi alanlarımın da parayla pek bir ilgisi yok. Ayrıca para kazanabileceğimiz çok alan var. Sektörün de artık beni tatmin etmediğini fark ettikçe oyunculukla ilgili unutttuğum, güncel olmadığım alanlar keşfettim. Çünkü beni ilgilendiren şeyin sadece oynamak olduğunu anladım. Tiyatroya döndüm. Orada da bazen hüsrana uğradığım oldu.
- Acaba çıtan çok mu yüksek?
Yok, inan değil. Ben sadece çok çalışkanım. İşimi iyi yapmak, herkesin aynı özende olmasını ve işin de iyi olmasını istiyorum. Aslında olması gerektiği gibi. Bak, bir oyunda oynamaya başladım, üstelik sonradan girdim. Neredeyse dramaturjisini bile yapmamışlardı. Senelerin tiyatrocularından “ya İpek’çiğim biz de bir zamanlar böyleydik de, artık ipin ucunu bıraktık” ları duydum. Biraz tembeliz bence ve almamız gereken birçok sorumluluğu almıyoruz. Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim ki meslek olarak hiç desteklenmeyen bir ülkede oyuncu, sanatçı olmak gerçekten çok zor. Hiçbir yerden nefes alacağımız bir alan tanımıyorlar maalesef. Ama bu da bir özür değil bence. Çünkü anladığım kadarıyla neredeyse sanatçının desteklendiği dönem yok denecek kadar az.
TİYATROLAR KAPANMAK ÜZERE
- Hangi tiyatroları beğeniyorsun?
Galata Perform, Kumbaracı50, Moda Sahnesi, Tiyatro Adam, Emek Sahnesi, performans ekipleri… çok var ve malesef şu anda birçok alternatif tiyatro zor durumda, kapanmak üzere.
ARTIK KENDİMİ KAYBETMİYORUM
- Peki ikili ilişkiler?
Çok aşık oldum, çok sevdim, sevildim. İlişkilerim de güzel geçti hep. Hâlâ da kıymetliyizdir birbirimiz için. Arkadaşlığım, dostluğum devam ediyor.
- Neden bitti aşklar peki?
Herşeyden önce ben mesleğine aşık biriyim. Muhtemelen bugüne kadar aşık olduğum zaman karşı tarafta kayboluyordum. Kendimden uzaklaşmak da iyi gelmiyordu ve tek başıma daha iyi üretiyordum. Bununla beraber artık yollarımızın çok da aynı olmadığını gördüğüm noktada sevdiğim için ne onun hayatını ne de kendi hayatımı zorlaştırmak istedim. Artık kendimi kaybetmiyorum. Bu yüzden sadece sevgili değil tüm ilişkilerimi daha sağlıklı yaşıyorum. Bir de kalıp düşüncelerle de bakmıyorum ilişkilere. Hiçbir şey bitmez. Form değiştirir. Yollarınız kesişmiştir ve bir gün değişebilir, tekrar kesişir...
BERLİN YOLUNDAYIM
- Şimdi bir ilişkin var mı?
Yok.
- İstiyor musun peki?
Bu veya herhangi bir konuda bekleyen, arayan bir insan değilim. Açıkçası mutluluğu buna bağlamıyorum. Bir gün biriyle kendiliğinden yollarımız denk olabilir ve uzun yıllar devam edebilir, kısa da sürebilir. Hayat güzel ve onunla, içindeki birçok şeyle ilişkim iyi, memenunum. Şu anda tamamen yeni kurduğum hayata ve işime odaklanmış durumdayım.
- Bahsetsene biraz.
Dizilerin durumu garipleştikçe dediğim gibi oyunculukla ilgili diğer alanları araştırmaya başladım. Bir baktım kısa filmler var, dünyayı geziyorlar. Performans sanatı çok evrensel bir dil ve çok da sevdim. Dünyayı görmeye başladım, açıldım. İki sene evvel Berlin girdi hayatıma.
- Nasıl oldu?
Bir arkadaşım “Almanya’da burs ister misin” dedi. Niye, nereden, araştırdım. Türk sanatçılarını destekliyorlarmış. Sonra Galata’da bir Pazar sabahı Tiyatro Frankfurt karşıma çıktı. Beraber çalışmaya niyetlendik. Oyun provasına girdik. Provanın sonlarında reddedemeyeceğim, beğendiğim bir dizi teklifi geldi. Bu yüzden Almaya’ya oynamaya gidemedim. Yine hesaba katamadığım bir durum. Allah’tan kastlı oynuyorduk. Ama çok kıymetli bir bağımız oldu ve geçen yaz uzun bir Avrupa seyahati yaptım. Oralala ilgili bilgilerimi güncelledim. Kendiliğinden hoş gelişmeler oldu, işimle ilgili insanlarla bağ kuruldu. Derken o zaman tanıştığım, Viyana’da yaşayan prodüktör ve organizatör Nazmi Ateş geçtiğimiz Nisan ayında beraber bir şey yapmak istediğini söyledi. Hemen kabul ettim. Üstüne Tiyatro Frankfurt’un kurucusu sevgili Kamil Kellecioğlu da çalışmak istediğini yineleyince bana oraya doğru yol göründü. Farklı yerlerde, farklı kültürlerde yaşamayı, öğrenmeyi seviyorum. Şu anda önümüzdeki sezon için tek kişilik bir oyun yazıyorum ve ikisinin ortası Berlin’de yaşamaya hazırlanıyorum. Çünkü sanatçı vizesini bir tek Berlin veriyor. Biraz da oradaki Türk ve yabancı seyirci ile bir araya geleceğim, sanatçı arkadaşlarım ve ekiplerle çalışacağım. Bakalım pandemi ve hayat ne zaman izin verecek. Biz Ekim diyoruz.
- Şimdi Kaş’ta yaşıyorsun, değil mi?
Evet, annemle. Daha güzel bir yerde olamazdım. Hele ki yazma sürecinde. Araştıracağım ve üstüne çalışmam gereken o kadar çok şey var ki…Tam kamp yeri.
- Yine en zor yoldasın yani.
Zor yoldayım, evet. Ama ben kıyafet de seçerken, ev temizlerken de ne yaparsam yapayım ıncık cıncık yapıyorum. Ne yapayım, böyleyim. Çok meraklıyım. İşin hakkını vermek istiyorum. Aksi zor oluyor benim için.
- Saçlarını neden kestirdin ve neden her yerde haber oldun?
Instagram’daki paylaşımımda içsel sebeplerini anlattım. Bir de iş kısmı var. Yazdığım karakteri kısa saçlı oynayabilirim. Oynayacağım zaman kestirsem ve iyi olmasa uzatacak zaman olmadığı için hoş olmayabilir. Açıkçası içimden geleni yapma cesaretini göstermek zorunda olmamın sebebi buydu. Benim için ciddi bir cesaretti. Başkası için olmayabilir. Gidişatım da belli… Bu sene iş yapmakla ilgili bir beklentim de yok. Çünkü yazmak tüm zamanını isteyen bir şey biliyorsun. Bu kadar haber olmasının sebebi Barbie ve sarışın olarak akıllara kazınmam olabilir. Birçok kadın oyuncu da saçını kısa kestirdiğinde her yerde haber olmuştu. Demek ki ilgiliyiz böyle şeylere. Ama magazinde yer alacağı hesap etmediğim bir şey değildi. Beklemiyordum, çok şaşırdım. Hiçbir zaman magazinel bir insan olmadım çünkü.
-Nasıl magazinel bir insan olmadın, sevgilinle de mi görüntülenmedin?
Birkaç kere görüntülendiğim oldu. Ama magazinle ilgili olmadığım için iki taraf da birbiriyle ilgilenmedi sanırım.
- Peki ileri de nerede görüyorsun kendini?
Oyun yazmaya, sahnede, sinemada, dizide, sokakta oynayabileceğim her yerde oynamaya ve performansa devam edeceğim. Bunun dışında aklıma birçok fikir geliyor. Karikatür, çizgi film, senaryo, okul… Bazılarını yapamam tabii. O işi yapan arkadaşlarımla paylaşacağım. İşte böyle bilgi, birikim, üretim arta arta gidecek ve bir süre sonra da bir şekilde aktarmaya başlayacağım sanırım.
-Evet daha önce de oyunculuk dışında bir çok şey gerçekleştirdin değil mi? Kapadokya’da caz festivali gibi.
Evet bazı ilgi alanlarımı o kadar yoğun araştırıyorum ki böyle fikirler zıplayabiliyor ve bazılarını gerçekleştirebildim. Güzel bir festivaldi. İki sene yapabildik. Sonra ülke zor zamanlara girdi ve devam ettiremedik.
En Çok Okunan Haberler
- Türkiye'nin 'konumu' hakkında açıklama
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Kalın Colani'nin yolcusu!
- Ayşenur Arslan’ın Colani ile ilişkisi
- Hatay’da yaşayan Alevi yurttaşlar kaygılı
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- Erdoğan'a kendi sözleriyle yanıt verdi
- Türkiye'den Şam Büyükelçiliği'ne atama!
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama