Joffe:Türkiye, Avrupa için fazla iddialı bir hedef

Standford's Enstitüsü'nün kıdemli uzman da olan Josef Joffe, "Türkiye, Avrupa için Fazla İddialı bir Hedef" başlıklı makalesinde Gideon Rachman'ın, "serbest dolaşımsız" üyelik önerisini yaparken Türkiye gibi Müslüman ülkelerinden kitlesel göç meselesinin, AB halkı arasında yarattığı tepkinin, Batı Avrupa ülkelerinin iç politikalarını değiştirebileceği argümanına katıldığını yazdı.

Batı'ya geçmek isteyen Türklerin sayısının fazla olduğunu, bu tür bir akının ise, tüm AB'de gerilimleri yaratacağını savunan Joffe, jeopolitika da değinerek, "Türkiye, üye olursa AB, bünyesinde nüfus bakımından yakında diğer tüm üyeleri geri bırakan bir ülkeyi barındırırken dünyanın en tehlikeli yeri olan Ortadoğu ile sınırdaş olur" dedi.
Josef Joffe, AB'nin ise, şimdiye kadar, devamlı genişlemeden kaynaklanan stratejik çatışmalar anlamına gelen "Roman İmparatorluğu sendromu" nu yaşamadığını, aşamalı genişlemenin şimdiye kadar ne iç ne de dış çatışmaları yarattığını belirterek şöyle devam etti:
"Her geçen gün güçlenen İslami kolorasyonunu bir kenara bıraksak da Türkiye, farklı bir vaka. Yurt içinde demokrasi, henüz test edilmedi. Recep Tayyip Erdoğan'ın hükümeti, demokratik biçimde tasdik edilmiş ise de, liberal olmayan bir rakibi yok etmek için liberal olmayan yöntemleri kullanıyor. Ancak yöntemler genellikle amacı yozlaştırıyor."

"Hükümet, kendi kürtlerine karşı acımasız bir savaş yürütüyor"

Josef Joffe, Türk hükümetinin ayrıca, "Laik selefleri gibi kendi Kürtlerine karşı acımasız bir savaş yürüttüğünü" iddia ettiği makalesinde Türkiye'nin üyeliği, AB'nin birdenbire Suriye ve İran ile bitişik hale geleceğini, bunun da Avrupa tarafından hazmedilmesi zor olacağını savunurken de Ankara'nın Kürtlere karşı yürüttüğü kampanya ile karşılaştırıldığında İspanya'nın Bask ayrılıkçılığıyla mücadelesi parkta bir gezinti gibi gözüküyor" diye yazdı. AKP hükümetinin dış politikası ile ilgili olarak da Türkiye'nin eskiden Batı'yı rahatsız dene pozisyonları pek almadığını belirten Joffe, "Bugün, Ankara, Şam ve Tahran ile çıkar evlilikleri yaratarak doğuya doğru ilerliyor" görüşünü dile getirdi. Die Zeit editörü, bu yeni stratejinin yeni bir ihtirası yansıttığını savunurken de "Mısır, adeta oyun dışı ve Suudi Arabistan İran korkusuyla titrerken Sunni Arap dünyası liderliği elde edilmeye müsait" dedi.

ABD'nin çekilişinden sonra Irak'ın parçalanması halinde "Türklerin Kürt kuzeyini elde etmek isteyecekleri, böylece önemli miktarda petrol sağlanırken Türkiye'nin Kürtlerinin bölgeye sığınmalarına son verileceği"ni, bunun da kaçınılmaz olarak Türkiye ile İran'ı karşı karşıya getireceği iddiasına da yer verildiği makalede AB'nin ise, kendi sınırları içinde ve dışında düzeni empoze eden gerçek bir imparatorluk olmadığı kaydedildi. Türkiye'nin üyeliğinin, AB için ise fazla iddialı bir hedef olduğunu öne süren yazar makalesine şu sözleri ile son verdi:
"Elbette, Türklere, Avrupa'nın sağlayabileceği her türlü ticaret ve yatırım imtiyazlarını verelim. Onlar için, Avrupa'yı kendi limanları olarak kabul etmek isteyecekleri gün için rıhtımda bir bağlanabilecekleri bir yer ayıralım. Ancak şimdi değil ve en az bir kuşaktan önce değil. Veya konuya şöyle bakalım: bugün 11 milyon nüfusu olan küçük Yunanistan, 1981 yılında üyeliğe alındığında Avrupa için hazır değildi. Hala hazır değil. Türkiye ise 72 milyonluk bir ülkedir."