Katilin sahnesi

Peter Ackroyd, “Cinayet Sanatı”yla bizi 1880'lerin Londra sokaklarına götürüyor. Yazarın kurgusu, aydınlatılmaya ve nedenleri anlaşılmaya çalışılan cinayetlerle birlikte, dönemin sanat ve edebiyat gündemine de göndermelerde bulunuyor.

Yayınlanma: 03.06.2016 - 14:25
Abone Ol google-news

Peter Ackroyd bir kitap eleştirmeni. Aynı zamanda denemeci ve şair. Ancak asıl biyografi yazarlığıyla tanınıyor. Ackroyd, hem yaşadığı zamanlarla bağlantı kurarak hem de çağdaşlarıyla ilişkilerini atlamadan Thomas More, Dickens, Blake, Eliot gibi pek çok yazar ve şairin biyografisini kaleme aldı. 1982'den itibaren romana da yöneldi ve Londra'yı neredeyse bütün kitaplarında fon ya da merkez olarak kullandı. İnsanlarla mekânları buluşturup anlatmaya uğraştığı duyguları okura aktarmayı başaran yazar, Cinayet Sanatı'yla bizi 1880'lere ve yine Londra'ya götürüyor.

Ackroyd, seri cinayetler işleyen bir katilin kente saldığı korkuyu ve giderek bir efsaneye dönüşmesini, romana kattığı kimi tarihi kişilerle birlikte anlatıyor.

İNSAN KILIĞINDAKİ ŞEYTAN

Bir kentte, cinayet ve hatta seri katil varsa hemen mit türeticileriyle dedikoducular gerçeklerin üstünü örtmek için yarışırcasına harekete geçer. Ackroyd'un kurguladığı hikâyenin de böyle bir tarafı var. Londra ahalisi, 1880'lerin başında iki cinayetin ardından seri katil için “insan dışı varlık” ya da “canavar” yorumları yapıyor. “Öfkeli kalabalık”, cinayetleri aydınlatmayı da kendisine görev bilmiş durumda! Katil “Golem”i görenler mi dersiniz, onu kovalayanlar mı; fısıltı gazetesi son sürat çalışıyor anlayacağınız.

Bütün bu hengamede cinayetler arka arkaya sıralanırken dikkatlerden kaçmaması gereken önemli bir ayrıntı var: Evet, maktuller vahşice öldürülüyor ama katil, büyük bir titizlikle yaptığı işini âdeta sanata dönüştürüyor. Tıpkı her sahnesi hesaplanmış bir tiyatro oyunu gibi. Zaten Ackroyd, hem romandaki hem de tarihi cinayetlerin birbirine paralel gittiği, daha doğrusu ikisinin birlikte anıldığı bir kurgu oluşturmuş.

Ackroyd'un, Stevenson ve Doyle'un adını anması boşuna değil. Dahası metne Karl Marx bile konuk oyuncu olarak girip sokağın başında yanından geçip giden karakterleri ve okuru selamlıyor. Polisler tarafından sorgulanması ise yazarın kitaba kattığı ilginç noktalardan biri.

Ackroyd, olay örgüsünü bir mahkeme sürecine yerleştirmiş. Cinayetlerle birlikte, duruşmalar sırasında çeşitli hayat hikâyeleri de okura sunuluyor. Yazar, bu şekilde romanı derinleştiriyor; sanat ve yaşam, cinayet ve öykü birbirinin içine yuvalanıyor. Bir yandan da gazetelerde “İnsan kılığına girmiş bir Şeytan, iki gece önce bu şehirde daha önce benzeri görülmemiş, korkunç ve nefret verici bir cinayet işlemiştir” minvalinde haberler yayımlanıyor.

BÜYÜK, YABANCI VE VAHŞİ LONDRA

Romanın sayfaları arasında gezindikçe Marx'la beraber sorguya alınan Zola'yla ve Nietzsche'yle karşılaşıyoruz. Bu da Ackroyd'un kuru bir anlatımdan öte farklı düzeyleri bir araya getirdiğinin göstergesi. Yani durum, salt bir polisiyeden ibaret değil; kitabın sanatsal, edebi ve felsefi yönü de kuvvetli. Buradan bakınca cinayetin sadece bir cinayet olmadığı ortaya çıkıyor.

Kurbanların son baktığı yerin önemli olduğuna dair inancın yavaş yavaş etkisini kaybettiği bir dönemi de resmediyor yazar. Katilin oynadığı oyun da bu anlatımın bir parçası: “Limehose Golemi'nin de ilahi bir anlamı var. Bana mitolojik bir yaratığın ismini uygun buluyorlar, önemli cinayetlerin ânında daha büyük bir çerçeveye oturtuluyor olduğunu bilmek insanı rahatlatıyor. Ben aslında cinayet işlemiyorum ve rolüme sadık kaldığım sürece yaşanacak her şey beni affettirmeye yetecektir.”

Halkın, katliam olarak nitelediği cinayetler, katilin tarafından bakıldığında güçlü bir prodüksiyon gibi görünüyor. Onun içinde, insanları eğlendiren gaddarlığın ve melodramın birlikteliğinden oluşan dehşet bir suç bulunuyor. Vakti zamanında Karındeşen Jack'in yaptığına benzer şekilde ve aynı oranda gerçeküstü...

Ackroyd'un roman boyunca sıraladığı olayların arasına serpiştirdiği ayrıntılar bizi, görünen ve karmaşık olanların aksine daha basit bir cinayet nedenine doğru yönlendiriyor ister istemez. Tüm bunların yaşandığı ve nedenlere ulaşıldığı büyük, yabancı ve vahşi Londra sokakları da yazar tarafından katilin sahnesi olarak betimleniyor. Cinayet Sanatı da böylece eli kolu her yere uzanan bir tiyatro gösterisine evriliyor.

Cinayet Sanatı/ Peter Ackroyd/ Çeviren: Burçin Karamercan/ Yapı Kredi Yayınları/ 226 s.

[email protected]


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler