'Kendi hayallerimin peşindeyim'

Fetih 1453, nihayet izleyiciyle buluştu. Basın gösteriminin ardından Faruk Aksoy'un yanında alıyorum soluğu.

'Kendi hayallerimin peşindeyim'
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 29.02.2012 - 12:22

Aksoy Film’de, Faruk Bey’in ofisinin eşsiz manzarasında oturulacak en güzel köşeyi kestiriyorum gözüme. Önümde boylu boyunca uzanan İstanbul, tam da burada fethediyor beni, kim bilir kaçıncı kez. Oysa biz O’nu sadece bir defa fethedebildik.

Kullanılan görsel efektler ve teknolojik alt yapısı ile Fetih 1453 Türk sinema tarihinde ilk niteliği taşıyor. Çok daha önce atılması gereken bir adım atıldı. Önümüzdeki günlerde Almanya, İsviçre, Hollanda ve daha birçok ülkede çeşitli organizasyonlarla filmin tanıtımı yapılmaya devam edecek. Faruk Aksoy diğer projelerinde olduğu gibi yine her etkinliğin başında yer alıyor. ( Hatta belki biraz daha fazla. Çünkü bu filmin yeri O’nun için çok başka.) “Fetih 1453’ün hazırlık ve çekim süreci zaten çok yoğundu, tam bitti oh derken hiç durup dinlenmeden, bu defa ortaya çıkan eseri dünyaya duyurmak için harekete geçtiniz. Lütfen doğru söyleyin, siz gerçekte Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaşta mısınız?” diye sorduğumda gülerek başlıyoruz söyleşiye. O, hayır dese de, ben inanmıyorum.

- Los Angeles Kodak Theatre’da da gösterimi olacak diye duydum.

Nihayetinde bu, biz Müslümanların, Hristiyanları yendiği bir savaş. Oyuncuların kendisiyle ilgili bir sorun yok ama onların ajansları, menajerleri pek sempatik bakmıyor. Bir organizasyon yapmamız halinde katılımcı oyuncular için iş riski olabileceğine kadar öngörüyorlar. Ama örneğin, Mat Dilan, Nick Nolte, Adrien Brody,  Susan Sarandon, Clint Eastwood, Eva Longoria, Elton John gibi isimler gayet olumlu bakıyorlar. Ya biz oraya gideceğiz ya da onlar buraya gelecek. Ben daha çok katılım bekliyorum, sadece bu saydığım isimlerin değil, en az on, on beş kişinin katılımını ön görüyorum, gerçekleşirse yapacağım. Henüz netlik kazanmış değil. Kodak Theatre’ı Cirque du Soleil kiralamış. Orada ya Chinese Cinema’da yapacağım yine Hollywood da, ya da oyuncuların katılımıyla burada.

- Film Avrupa’da ve Balkanlarda gösterime girecek. Niçin bazı ülkelerde ülkemizle eş zamanlı değil? Örneğin Rusya, Ortodoks çoğunluk bakımından da ayrıca önem taşıyor.

Film Güney Kore, Tayland dahil çok sayıda ülkede gösterime girecek. Yalnız şöyle bir risk var bizimle eş zamanlı girmemesinde; bazı ülkelerde inanılmaz bir korsan ağı var. Özellikle Tayland. Eş zamanlı olarak Taylan’da çıkarsak ertesi gün bütün dünyada korsanı var demektir. Rusya da bu pazarlardan birisi. Hatta merkezi sayılabilir. Aynı şekilde Balkan ülkelerinde de durum aynı. Onun için ülkemizde ve Avrupa’nın güvenilir ülkelerindeki gösterimini tamamladıktan sonra diğer ülkelerde de hem sinemalarda gösterime girecek hem de televizyonlarda gösterilecek. Teklif ve sözleşmelerin hepsi hazır, imzalayacağız. Bu tamamen korsan dağıtımı önlemek için, yoksa eş zamanlı da tabiî ki girebiliriz.

- The Golden Compass,  The Chronicles of Narnia, gibi filmlerin görsel efektlerini yapan firmayla çalıştınız. Hangi teknoloji kullanıldı kaç kişilik bir teknik ekip çalıştı?

Filmde CGI teknolojisi kullanıldı. Çoğunlukla Meksika da, bir bölümü de Türkiye de yapıldı. Golden Compass, The Chronicles of Narnia,  2012 gibi filmlerin görsel efektlerini yapmış Meksikalı bir şirketle çalıştık. Lucas’ın multinational effect studyosunda olduğu gibi, burada da teknik konularda çalışan Pakistanlı, Hintli, Çinli, Meksikalı yaklaşık 150 kişilik bir ekibimiz vardı görsel efektler için.  

- Doç. Dr. Hülya Tezcan, Prof. Dr. Gülgün Köroğlu ve araştırmacı yazar Adem Saraç’tan oluşan danışma kurulunuzun başkanlığını yürüten Prof. Feridun Emecan,  Konstantin ile Fatih Sultan’ın savaş  arenasında karşılaşma sahnesine müdahale etmedi mi?

Böyle bir şeyin olmadığını söyledi. Ben de bunun film olduğunu ve böyle olması gerektiğini söyledim.

- Bir de Karamaoğlu İbrahim Bey’e diz çöktürdünüz…

Doğru, o olay gerçekte öyle olmuyor. Barış antlaşması yapıyorlar ama diz çökmeler vs gibi bir durum söz konusu olmuyor. Feridun Hoca yapma bunu dedi, fakat ben bunun daha sinematografik olduğunu düşündüm ve öyle yaptım . Yap ne halin varsa gör o zaman dedi. (Gülüyor)

- Tarih Profesörü Halil İnalcık’ın yönlendirmesyle faydalandığınız akademik kitapların yanında edebi hangi eserler yardımcınız oldu?  

Biz projenin en başında Halil İnalcık hocamızın ziyaretine gittik sağolsunlar bizi kabul ettiler. Hangi kaynaklarda hangi bilgilerin doğru olduğunu, hepsini bize söyledi. Hatmedildi o kitaplar. Küçük çapta 1451-53 yılları arası dönemin uzmanı olduğumu söyleyebilirim. Bunun dışında mesela Roger Crowley’in 1453’ü, daha romansı bir dille anlatmıştır fethi. En hoşuma gidenler arasında şiirsel bir dille anlatan Beyazıt Akman’ın “dünyanın ilk günü” adlı kitabını da sayabilirim. Daha çok gerek Yunan kaynaklarından gerek Osmanlı kaynaklarından ve yine aynı döneme ilişkin İngiliz kaynaklarından inanılmaz sayıda tarihi kitap okuduk.

- Yunan kaynakları demişken, fethin sonuçları bakımından Yunan kültürüne etkisi yadsınamaz değil mi?

Bu olayla Bizanslı sanatçılar Roma’ya yerleşiyor ve Rönesans hareketinin bir anlamda temelini oluşturuyorlar.

Aynı zamanda bugün bir Ortodoks dini varsa yine fethin sonucudur. Bu benim iddiam değil tarihçilerin iddiası. İstanbul’un fethinden dolayı mevcudiyetini devam ettiriyor. İstanbul fethedilemeseydi filmde de anlatıldığı gibi Ortodokslar Vatikan’a tabii olacaktı ki bu da Ortodoksları Katolikleştirmek anlamına geliyor. Halbuki Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’u aldıktan sonra gerçekten çok geniş bir özgürlük tanıyor insanlara. İslam sanatının en güzel camileri inşa edilmeye başlanıyor. Fakat kiliseler yıkılmadan kapatılmadan. Bir anlamda Modern İslam’ın gelişmesine de çok önemli katkılar sağlayan bir olaydır.

- Üç asırdır süren bir savaştı bu aslında. Fetih 1453 Avrupa’da nasıl karşılanacak? Bizim zaferimiz onların hüsranıydı. Seyirci objektif davranacak mı ne dersiniz?

Elbette radikalleri objektif davranmayacaktır. Dünyanın her  yerinde olduğu gibi radikaller bu tür şeylerden rahatsız olurlar. Örneğin çoğunluğu Protestanların oluşturduğu Almanya’nın Bavyera eyaletinde bir Katolik derneği, filmi protesto etmek amacıyla internet sayfasında duyurularda bulundu; afişler bastıracağım. O afişleri gelip buradan temin edebilir sinemanın önünde gösteri yapabilirsiniz falan filan diye.

- İyi yapmışlar filme olan merak artmıştır sayelerinde.


Aynen öyle filme olan ilgi katlanarak büyüdü. Bu tepkilere hazırlıklıyız. Ben bunların sağduyulu Hristiyanlar tarafından yapılan şeyler olduğunu düşünmüyorum zaten.  Ama radikaller doğal olarak rahatsız olacaklardır.

- Ortaçağ’ı kapadınız Yeniçağ başlıyor. Fransız İhtilali’ne kadar olan sürecin işleneceği bir 2. Film, Fetih 1453’ün devamı olarak gelebilir mi?

Devamı olmayacak. Fakat Kurtuluş Savaşı da çok görkemli bir yapımı hak ediyor. Ve bunu da yapmak gerek. Böyle bir düşüncem var.

(Kurtuluş Savaşı ile ilgili ser verip sır vermiyor. Tehcir Kanunu, Ermeni meseleleri de filme konu olur mu diye soruyorum. Çok erken bir şey demek için diyor. Umarım tüm bu konular da uzman tarih profesörleri ışığında filmlere konu olur diye temenni ediyorum.)

- Mehter müziği olmalıydı

O dönemde bugün bildiğimiz anlamda mehteran ve mehter müziği yok, mehter müziğini andıran kösler var,  filmde de kösler kullanıldı, Doğu Batı sentezi bir müzik tercih ettim. 160 dakikalık filmin 120 dakikasında dünyaca ünlü müzisyen Wallfisch’in film için yaptığı özgün bestelerini Bratislava Senfoni Orkestası hayata geçirdi.

(Senaryodan neredeyse daha kalın bir nota defteri duruyor çalışma masasının üzerinde. Defterin kapağında Robin Hood, , Eat Pray Love, Atonement, V for vandetta, ve daha birçok gişe rekorları kıran film müziklerinin orkestrasyonunu yapan Benjamin Walfisch’in el yazısıyla teşekkür notunu okuyorum; Sizinle çalışmak güzeldi sizinle çalıştığım için mutluyum diyor...)  

- Lorkestra ne durumda?

Gündemimizde hala. Bu yaz çekmeyi düşünüyoruz inşallah. Ama önüne başka bir proje geçebilir belki yine. Lorkestra’nın kaderi hep böyle oldu. Vardır bir hikmeti.

- Başta sadece yapımcıyken, sonrasında senarist ve yönetmen olarak da birçok projede yer aldınız. İleride hem yazar, hem yönetir, hem oynar, yaparım diyor musunuz, Larry David gibi mesela?

(yine gülüyor.) Oynamak mı yok öyle bir niyetim. Fetih 1453 benim için ayrı bir anlam taşıyor bu nedenle kendim çekmek istedim. Lorkestra da öyle kendim çekeceğim çünkü bir anlamda çocukluğumu anlatan bir hikayedir.  Elbette başka yönetmenlerin de beğendiğimiz takdirde yapımcılığını yapmaya devam edeceğiz.

- Ama gördüm filmde Rumeli Hisarı’nın inşaatı sırasında deve kuşu yumurtasını siz kırdınız.

Evet filmin en kötü figuranı bendim, bir yumurtayı kırmayı bile beceremedim.

- Bu denli yüksek maliyetli bir film ortaya koymuş bir yapımcı olarak fon aracılığıyla film desteklenmesine ne diyorsunuz?

Kültür Bakanlığı’mızın bu fonu, sinema biletlerinden kesilen eğlence vergisinden oluşuyor. Ben bugüne kadar en yüksek katkıyı sağlamışımdır yapımcı olarak, fakat bir kere bile fondan müracaat edip para almış değilim. Bütün filmlere eşit davranılmamalı, kategorilere ayrılmalı. Ticari potansiyeli, seyirciyle buluşma potansiyeli yüksek filmler diye ayrılmalı filmler. Onlara daha yüksek bütçe ayrılmalı, nihayetinde o fonu seyirciyle buluşan filmler oluşturuyor. Seyirci gitmiyorsa bir filme, fonda da para birikmiyor. Para birikmeyince zaten kimseye fon dağıtma ihtimali kalmıyor. Yani şimdi düşünün fetih gibi bir film yapıyorsunuz daha düşük bir bütçeli bir film gibi muamele edilecek. O zaman ne gerek var ki müracaat etmeye.

- Rakam telaffuz etmek istemediğinizden ortalarda filmle ilgili 17 milyon, 2 milyon gibi birbiriyle tutarsız rakamlar dolaşıyor. Ne kadar pahalı bu film?

2 milyon olmadığı kesin. Türkiye’nin en pahalı filmi. Hatta Avrupa’nın ve Amerika’nın en pahalı filmleri arasında. Bu film Amerika’da 100 milyona yapılır.

- Recep İvedikler, Güle güle, Çılgın Dersane vb gibi  bundan önceki filmlerinizle son Fetih 1453 filmi arasında çok ciddi bir tür farklığı oluştu. Bundan sonra insanların beklentileri bu tarz filmler yapmanız yönünde olursa…

Ben kendi hayallerimin peşindeyim her zaman. Benden beklentilerin değil.

İnsanların kalbine dokunmak için seçtiği en kuvvetli aracın sinema olduğunu ekliyor. “Bu kadar görkemli tarihi olan bir ülkenin, bir milletin, bunu çok daha önce yapması gerekirdi. O teknolojik alt yapı yoktu. Böyle bir finansman yoktu. Bundan sonra inşallah milletimizin takdiri olumlu yönde olursa, çokça izlenirse, bu, başka insanlara da cesaret verecektir. Başka isimler de tarihimizin başka olaylarını sinemaya aktararak izleyiciyle buluşturma yönünde daha cesur davranacaktır.”

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler