Köy Enstitülü Ahlakı...

Köy Enstitülü Ahlakı...
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.04.2010 - 06:16

Bireysel ve toplumsal bağlamda ahlakın, belli başlı insansal davranış süreç­lerinin başlıcası olduğunu söyleyen meslek dersleri öğretmenimiz Şevket Gedikoğlu, o günlerde enstitüde yaşanan bir olayı anımsatarak girmişti konuya. Birile­ri parktaki kamyonun el frenini boşa aldığı için, yerinden oynayan araç ileride­ki duvara toslayarak önemli ölçüde hasarlanmıştı. Bir süre bunu kimin yaptığı arandı.

Tam suç görevli sürücünün üzerine yüklenmek üzereyken, arkadaşlarımızdan O.G’nin, bir süre aracın çevresinde bulunduğuna tanıklık eden gece bekçisinin konuşmasıyla sanık belirlenmiş oldu. O.G. de suçunu itiraf edince olay, öğretmen ve öğrencilerden oluşan disiplin kuruluna gitmiş; kurul, uzun süren oturumlarla konuyu iki gün tartışmış ve sonunda O.G’nin “İşlik ve derslik ödevlerini savsatmaksızın, 30 gün süreyle aracın bakım ve temizliğini yapmasına...” karar vermişti.

Öğretmenimiz sınıfta bu konuyu tartışmaya açınca; O.G’nin ailesine haber verilip verilmediği, araca verilen zararın ödenip ödenmeyeceği, arkadaşımızın okuldan kovulup kovulmayacağı ve yapılan zarar ile verilen cezanın oranı, vb. maddeleri içeren ve tam iki ders saati süren tartışmalar oldu.

Bu sürede hiç konuşmayan, sadece söz isteyenlere söz vermekle yetinen öğretmenimiz, dersini şu sözle­riyle bitirmişti: “Hatırlarsanız, derse başlarken ahlakın insansal bir davra­nış süreci olduğunu söylemiştim. Olayımızda arkadaşınız O.G. hem aracı hasarlandıracak bir eylem yaptı hem de yaptığı bu eylemi bir süre saklama davranışı gösterdi. Sizler olayın eylem olan yanını gördünüz, tartıştınız, fakat asıl ahlaksal boyutunu, davranış yanını dışarıda bıraktınız. Bunu gelecek derslerimizde göreceğiz...”

Bilindiği gibi Köy Enstitüleri: Atatürk’ün “Maarifimiz tatbiki ve şümullü bir maarif olacak” diye içeriğini ve sınırlarıyla yöntemini belirlediği, çok amaçlı, çok öğrencelikli (müfredatlı) eğitim öğretim veren devlet kurumlarıydı. 3803 ve 4274 sayılı temel yasalarında da ayrıntılarıyla belirlendiği gibi, Köy Enstitüleri’ne yüklenen özgörev (misyon), özellikle köylü toplumunu inançtan bi­lince, eğitim ve öğretim yoluyla, dipten dalgalandırmak ve yüzyılların yığdığı uyutulmuşluktan, uyuşturulmuşluktan kurtarmaktı. Her alanda ve ortamda işevuruk (ameli) eğitim ve öğretim kimliğiyle, sürekli üretici doğa etkileşimi sürecine giren Köy Enstitülü, bu çok yönlü çok karmaşık işlemlemelerden (manipülasonlardan) ürettiği yaşamsal ahlak mantığıyla “Üretmeden tüketmek en büyük ahlaksızlıktır” savsözünü biçimlemiştir. Ben, meslek eğitim ve öğrenimimi Pazarören (Kayseri) Köy Enstitüsü’nde ve Hasanoğlan (Ankara) Yüksek Köy Enstitüsü’nde yaptım. Yüksek Köy Enstitüsü’nde işeğitbilimi öğretmeni­miz İsmail Hakkı Tonguç da, ahlak kavramına, iş-üretim sürecinde insan davranışları penceresinden bakardı. “Ahlakın asıl kaynağının, hiçbir zaman ölçülemeyecek, sınırlandırılamayacak olan inan ve inançlardan yorum yoluyla elde edilen birtakım övütler, övütlemeler, sınırsız kuramlar değil, birey ve toplum olarak insanın yaparak, yaşayarak oluşturduğu duyunç (vicdan) ve anlaksal gücüyle elde edip, içselleştirebildiklerinin toplamı...” görüşünden yanaydı. Bireyde ve toplumda, kaynağını doğa/insan eytişimine (diyalektik) dayandırmayan ve işevuruk (ameli) altyapıları bulunmayan ahlak anlayışlarının hep tartışılageldiğini ve çekişmelere, çatışmalara konu olmaktan kurtulamadığını, tarihten yaşanmış örnekler vererek anlatırdı işeğitbilimi derslerinle Tonguç öğretmenimiz.

Öğrenmeyi öğreten bir eğitim/öğretim dizgesinde (sistem), üretici ve işevuruk algılarla elde ettikleri vargıları/sonuçları “Üretmeden tüketmek en büyük ah­laksızlıktır” savsözüyle biçimleyen (formüle eden) Köy Enstitülü, bireysel ve toplumsal kuşatımda, laik ahlak kavramını yaşama kültürüne dönüştürmenin ötesin­de, kendi meslek ahlakını da kendi üreten ilk meslek adamı olmuştur.

Din/iman bezirgânlarıyla toprak ağalarından oluşan İslamofeodalitenin, Köy Enstitüleri’ni kapattırmak için bu kurumlara yönelttikleri iftiraların, karalamaların, suçlamaların hiçbiri gerçekleşmemiştir. İslamofeodalite, devrim ve cumhuriyet düşmanı siyasetçiyi de yanına alıp yemleyerek Köy Enstitüleri’ni kapattırmış, köylüyü kandırıp çocuklarını imam hatiplere kapattırmış, ne tek bir Köy Enstitülüyü yargı önünde suçlandırıp cezalandırabilmiş ne de Köy Enstitüleri’nden yetişenleri yollarından saptırıp toplum gözünden düşürebilmiştir.

Köy Enstitüleri döneminde “Din ve Ahlak Bilgisi Dersi” yoktu. Köy Enstitüleri kendi ahlaklarını da, meslek ahlaklarını ve yaşama kültürlerini de, insan/doğa eytişiminde edindikleri vargılarıyla kendileri ürettiler. Fakat hiçbir Köy Enstitülü öğrencisinin ırzına geçmedi, hiçbir Köy Enstitülünün de kimse ırzına geçmeye cesaret edemedi. Köy Enstitüleri karma eğitim öğretim veren okullardı. Orada okuyan kızların hiçbiri kirlilik yükü taşımadı. Hiçbir Köy Enstitüsüne ne kama, bıçak, satır, silah girdi ne de uyuşturucu. Hiçbir Köy Enstitüsünün önünde polis, jandarma, özel koruma nöbet tutmadı.

Köy Enstitülü ne üretmeden tüketti ne üretmeden tüketenlerin yalakası oldu; aldığı meslek ahlakına sadık kaldı, Köy Enstitüleri’nin yüzde doksan dokuz onda dokuzu mesleğine, Köy Enstitüleri’nde aldığı eğitimin hizmetini verdi. Bir de, 1973 yılından beri anaokulundan üniversiteye, medrese kafası, imam hatip mantığıyla “Din ve Ahlak Bilgisi” öğreten Türkiye Cumhuriyeti eğitim ve öğretiminin günümüzdeki iç acıtıcı durumuna bakar mısınız?..
    


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler