Kurulu makineler gibiyiz

Defne Joy Foster, iki yıl aradan sonra iki programla ekranlarda. Zaten tek istediği de program sunuculuğunu sürdürebilmek. Televizyona dair büyük hayalleri yok. Bulunduğu sektörün de, içeriğinin de farkında. "Televizyonun en balon kısmındayım. Oscar'lık işler yapmıyoruz. Hepsi sabun köpüğü. Suya yazımı yazıyorum, kalacağı kadar kalıyor" diyor.

Kurulu makineler gibiyiz
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.08.2010 - 07:01

- “Ay sonunda elinize fatura aldığınız zaman, bakıyor musunuz ne kadar tüketim yaptığınıza?”

- “En çok kullandığınız saatleri tercih ederek elektrik, su kullanmanın faturayı düşürdüğünü biliyor musunuz?”


- “Peki evlenirken çeyiziniz var mıydı?”

Birbirinden bağımsız sorularla başlayan bir yazının tek anlamı olabilir. Sokaklarda soru sorarken tanıdığımız biriyle röportaj yapıyor oluşumuz. Çünkü Defne Joy Foster, yıllardır sokakta çevirdiği insanlara çevreden sağlığa, genel kültürden politikaya pek çok konuda soru soruyor. Kiminin ödülü oluyor, kimi de bir konuyu açıklığa kavuşturmaya hizmet ediyor. Biz de gündemde olan iki programından yola çıkarak birkaç soruyla başladık röportaja. Sonrasında hem bu yeni iki programını konuştuk, hem de televizyon programcılığının günümüzdeki hal-i pür melalini.

Defne Joy Foster, özellikle sokak röportajlarından oluşan programlarıyla zihnimizde yer etti. Çat Kapı ile ünlülerin evine girdiği program onun tanınırlığını arttırdı. Sonra Uzman Avı formatında programlarla devam etti. Hazır cevap, eli kolu dili oldukça hareketli. Gerçi “Röportaj yapmak vermekten daha kolaymış, onu fark ettim” diyor. Şimdilerde NTV’de “Sen Uyurken” adlı çevre programı ve TRT’de yayımlanan “Çeyiz Şov” ile gündemde. Yine çok hareketli, yine sorulara boğuyor yakaladıklarını. İşin keyfi de onun bu hızından geliyor zaten. Birbirinden bağımsız bu iki program ona ne katıyor? Hele de iki yıllık bir ayrılığın ardından. Anlatıyor Foster.

Çeyiz Şov, Defne Joy’u tanıyanların şaşırdığı bir format. Çünkü pek çok yönüyle onun daha önce yaptığı işlerden farklı. Dört genç kız, kendi kültürlerini tanıtmaya yönelik performanslar sergiliyor programda. Her yarışmacı, kendi yöresini temsil edip, yöresel yemeklerini hazırlıyor, geleneksel kostümlerini tanıtıyor, el işlerini sergiliyor. Sokaklara alışkın biri olarak üç saat stüdyoda program yapmanın nasıl olduğunu soruyoruz Foster’a. Anlatıyor: “Bir oyuncunun üzerine bir rolün yapışması gibi. Aslında stüdyoda da çok eğleniyoruz. Zaten bir kadın programı yapmak istiyordum. Bu yolla başka taraflarımı da gösterebiliyorum. Ama ne olursa olsun, özden bir şey değişmiyor. Belki de sokak çocukluğundan içimdeki kadınlığı keşfetme yolculuğuna çıkmışımdır, yaşadıklarımla paralel gidiyordur.” Gerçi evlendi, çocuk sahibi oldu, şimdi de bu tür programlar yapıyor diye düşünebilirsiniz. Tesadüf olduğunu da söylüyor bu sürecin: “Doğumdan sonra pek çok şeyin değiştiği kesin. Herkes aynı şeyleri söylüyor. Çünkü başka şekillerde de olsa herkes aynı şeyi tecrübe ediyor. İnsanın kimyası, öncelikleri, yaşama bakışı değişiyor. Başka biri olmasan da, pek çok şeyler ekliyorsun kendine.”


Sen uyurken

NTV’de yayımlanan “Sen Uyurken”le de başka bir dünyaya, çevre sorunlarına değiniyor Foster. “Sen farkında değilken, bak neler oluyor demeyi amaçlıyoruz. Genellikle insanlar, her gün yaptıkları bazı şeylerin doğaya ne kadar zarar verdiğinin farkında değil. Hatta kiminin dünya umrunda değil, ‘Evet, pet şişeyi attım, ne olacak?’ diyorlar.” Kendi de kimi zaman aynı anda, sokakta öğrendiğini söylüyor bazı kavramları. Dolayısıyla programın kendisine de etkisi büyük. Yine de diyor ki “Ben televizyonun en balon kısmında çalışıyorum. O eğlencenin arasında insanların aklında kalabilecek bir iki şey söyleyebildiysem, ne mutlu bana.”

Foster, bir dönem uzak kaldı ekranlardan. Evliliği, hamileliği ve oğlu Can’ın dünyaya gelişi sürecinde gerçekleşen iki yıllık bir ara bu. Gerçi bir dönem, üç ay kadar da olsa, yıllar önce çok sevilerek izlenen programı Çat Kapı’yı tekrar yayımlamaya başladı ancak kısa sürdü bu macera. “Her şeyin bir devri var demek ki” diyor Foster, “Başlarken biraz endişe duymuştum ama yine de iyi ki yapmışım. Çat Kapı’da eskiden evlerine girdiğimiz isimler artık star oldu. Şimdi o kıvamda yeni starlar gelmediği için aynı etki oluşmuyor, dönüşü de olmuyor tabii.” Artık programcılığın eski tadının kalmadığından dem vuruyor Foster. “Ama yapacak başka bir şeyim de yok. Hayata bununla başlamışım” diyor. Peki nedir tadı kalmayan programcılığın yaşadığı sıkıntı? Anlatıyor: “İşleyişten memnun değilim. Televizyonda program yok ki. Sadece yarışmalar ve reality şovlar var. Ben bu işin keyif tarafında çalışıyorum. Ama keyif yok. Bilgilendirme zaten yok. Aslında hiçbir şey yok. Sadece insanların hayatlarını oturup seyrediyoruz. İyi fikirler, iyi projeler yok mu? Vardır mutlaka ama işleyiş bunu kabul etmiyor.” Foster, içinde bulunduğu dünyanın da, kendi konumunun da oldukça farkında. Belki o yüzden bu kadar rahat ifade ediyor kendini. “Televizyona dair hayallerim yok. Oscar’lık işler yapmıyoruz. Hepsi sabun köpüğü. Suya yazımı yazıyorum, kalacağı kadar kalıyor.” Zaten yıllar önce proje üretme fikrinden vazgeçmiş. “Zihinlerimiz hâlâ kavanozun içinde. Böyle bir ortamda kafanda canlandırdığın şeyi yapamayacağın için hayal de kurmuyorum. Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım. Çünkü tek bir sözü bile yanlış anlamaya o kadar meyilliyiz, o kadar temkinli, o kadar prangalı konuşuyoruz ki... Farklı özellikleri olan kurulu makineler gibiyiz. Rahat ve özgür olamadığın bir yerde fikrini nasıl uygulayabilirsin ki?”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler