'Mali kural konusundaki taahhütten vazgeçilmiş değil'
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, Mali Kural konusundaki taahhütten vazgeçilmediğini söyledi.
Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ekonomi gazetecileriyle bir araya geldiği sohbet toplantısında, Türkiye'nin şu anda yazılı olmayan bir Mali Kural uyguladığını, bütçe kanununun da bir yönüyle Mali Kural olduğunu belirtti. Ergün, hükümetin bir kanun çıkarttığını ve ''makro dengelerim budur, bütçe açığım bu kadar olacak, bu kadar borçlanacağım, şu kadar yatırım yapacağım, şu kadar personel giderim olacak, şu kadar vergi geliri bekliyorum'' dediğini dile getirerek, bu konuda kendilerinin mümkün olduğunca bütçe disiplinine uyan bir iktidar olduklarını anlattı. Hatta bu bütçeden pozitif sapmalar olduğunu, sadece ekonomik kriz zamanında bütçe açıkları ve vergi tahsilatı açısından bir negatif sapmadan söz edilebileceğini ifade eden Ergün, genel bütçe performansında 7-8 yıl boyunca pozitif sapmalar olduğunu vurguladı.
Bakan Ergün, hükümetin Mali Kural ile makroekonomik dengeleri koruma açısından iradesini gösterdiğini belirterek, şunları kaydetti: ''Mali Kural çift dikiş olacaktı. Bu iradeyi bir kere daha pekiştiren, çift dikiş anlamına gelen bir husus olacaktı ve hükümet gelecek yıllara dair de bir taahhütte bulunacaktı. Bu katı bir taahhüt değil zaten, esnek bir taahhüt. Yani büyüme rakamlarımız yüzde 5'in üzerinde olursa tavrınız farklı oluyor. Yüzde 5'in altında kalırsa tavrınız farklı oluyor. Ona göre harcamalarınızı, açıklarınızı ayarlayabiliyorsunuz. Yani burada Mali Kuralla ilgili belki biraz daha tartışma imkanı olacaktır ya da değişik kesimlere Mali Kuralın nasıl bir rol oynayacağını anlatma imkanı olacaktır. 2011 yılı için Mali Kural söz konusu olamayacak. 2011 yılı bütçesi uygulamaları buna göre oluşamayacak. 2012 yılı için oluşacak. Ama Mali Kural konusundaki taahhütten vazgeçilmiş değil. Mali Kuralla biz Ekonomi Koordinasyon Kurulu'nda (EKK) diğer kesimlerden gelen görüşler çerçevesinde analiz ettik, formüller, değişik simülasyonlar, en kötü ve en iyi senaryolar altında nasıl sonuçlar elde edilebileceği konusunda çalışmalar yaptık. Meslek kuruluşlarından, kredi derecelendirme kuruluşlarından, IMF'den, Dünya Bankası'ndan, Türkiye'deki odalardan borsalardan, derneklerden hepsinden gelmiş olan görüşler istikametinde Türkiye gerçeklerine uygun bir formülün ne olabileceğine dair analizler yapıldı. Bu analizler sonucunda ortaya çıkan formül üzerinde çalışılması Türkiye gerçeklerine uygun bir formül olacağı konuşuldu.''
Mali Kuralın TBMM'ye haziran ayı sonuna kadar gelme konusunun biraz ''aniden ortaya çıkan'' bir konu olduğunu dile getiren Ergün, konu Bakanlar Kurulu'na geldiğinde, ''evet bu önemli bir şey, bir taahhütte bulunuyoruz. Bir kanun çıkartıyoruz. Hükümet kendisini bağlayan bir kanun çıkartıyor. Dolayısıyla bu formülü biraz daha tartışalım ve ondan sonra bu konudaki adımımızı atalım'' görüşünün hakim olduğunu, yoksa hükümetin bundan vazgeçme noktasında olmadığını ifade etti. Nihat Ergün, ''Bakanlar Kurulu'ndaki sunuşta formülün yeterli esnekliğe sahip olup olmadığı konusunda yatırımcı bakanlıklar özellikle biraz daha farklı değerlendirme yaptılar. Bu nedenle de konunun onlar açısından da tartışılması ve olgunlaştırılması gündeme geldi'' diyerek, Mali Kuralın dolayısıyla ekim ayına kaldığını belirtti.
Bu formülün yeterli esnekliği sağlayıp sağlamadığı konusunda yatırımcı bakanlıkların bazı tereddütleri olduğuna vurgu yapan Ergün, şunları kaydetti: ''Şimdi biz yüzde 5'in üzerinde bir büyüme yakaladığımız zaman bunun, ortaya çıkan milli gelirin üçte biri kadar bir bölümünü tasarruf edeceğiz, geri kalanını harcayacağız. Bunun altında bir büyüme ortaya çıktığı zaman harcamalarımızı artıracağız. Bütçe açığını artıracağız. Öbür taraftan bütçe açığını azaltacak bir tasarruf yapacağız. Tasarrufu ne zaman yapacağız? Büyüme rakamı bizim çıtamızın üstüne çıktığı zaman yapacağız. Bütçe açığını ne zaman yapacağız? Büyüme rakamı bizim çıtamızın altında kaldığı zaman yapacağız. Aslında bu bize bir esneklik sağlıyor. Misal olsun diye söyleyeyim; bu formül bize İstanbul Boğazı'ndaki ikinci tüp geçitle alakalı yurt dışı borçlanmamıza ne kadar izin verecek? Bununla alakalı borçlanma limitimiz bu formülün içinde nasıl yer bulacak? Bulamayacak mı? Bulamayacaksa biz bu işi yapamayacak mıyız? Bunun gibi yatırımcı bakanlıklar kendileri açısından bu formülün bu esneklikleri içerip içermediğini daha net bir biçimde görmek istiyorlar ve görecekler. Formül bu esneklikleri sağlayan bir formül. Bu formül bize yatırımcı bakanlıkların da ihtiyaçlarını karşılayacak bir esneklik sunuyor. Bunun üzerinde çalışıyoruz.''
Türkiye'nin yüzde 5'in üzerinde büyümesi gerektiğini belirten Ergün, Türkiye'nin orta vadede işsizlik sorununu daha makul bir seviyeye çekebilmesi için yüzde 7'nin üzerinde bir büyümeye ihtiyacı olduğunu dile getirdi. Ergün, Bakanlar Kurulu'nda hiç kimsenin ''Bir Mali Kurala ihtiyaç yoktur, her işimiz düzgündür, bundan sonrasına dair de yeni prensipler icat etmenin lüzumu olmamıştır'' gibi bir fikri savunmadığını kaydetti.
'KOSGEB'i 81 ilde örgütlenen bir yapıya dönüştürdük'
Nihat Ergün, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı'nda (KOSGEB), mevcut görevlere göre bir örgütlenme ve personel yapısına ihtiyaç olduğunu bildirerek, KOSGEB'i 81 ilde örgütlenen bir yapıya dönüştürdüklerini ifade etti. KOSGEB'in 17 ildeki müdürlerinin atamasını müzakere ettiklerini ve böylece KOSGEB'in örgütlendiği il sayısının 50'yi geçtiğini dile getiren Ergün, 81 ilin tamamında KOSGEB'in örgütleneceğini ve Kalkınma Ajanslarıyla da işbirliği protokolü yaptıklarını, Kalkınma Ajansındaki uzmanların da KOSGEB ile birlikte çalışacaklarını anlattı.
Bakan Ergün, KOSGEB'de çağrı merkezi açılışını bu hafta yapacaklarını ifade ederek, bütün KOBİ'lerin 7 gün 24 saat bu çağrı merkezinden yararlanabileceklerini, çağrı merkezinde çalışanların KOBİ'ler ve KOSGEB konusunda eğitim aldıklarını, hatta çağrı merkezini aramak suretiyle bunlardan bir iki tanesini de kendisinin denediğini anlattı. KOSGEB bütçesini performansına göre artıracaklarını, daha nitelikli programlar uygulamaya başladıklarını belirten Ergün, ''Sivil toplum örgüt projeleri de destek görecek. Hatta Trabzon'da esnaf odaları ortak tedarik şirketi oluşturmuşlar. Bu tedarik şirketine bakkalları ortak ediyorlar. Rafından, tabelasına, kıyafetine, ürünlerine varana kadar yeni bir şekil kazanıyorlar. O tedarik şirketine ortak olan bakkallarda bir yıl içerisinde cirolarında yüzde 30 artış olduğu da tespit edildi. Bu tür organizasyonlara biz destek veriyoruz'' dedi.
Nihat Ergün, 2009 yılının ortasına kadar KOSGEB veri tabanına kayıtlı 30-40 bin firma olduğunu, ancak 2009 yılının ortasından itibaren KOSGEB veri tabanına kayıtlı işletme sayısının 400 bini geçtiğini bildirdi. Önümüzdeki hafta Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) ve KOSGEB'in birlikte kendilerine geleceklerini ve KOBİ piyasalarıyla alakalı bir sunum yapacaklarını dile getiren Ergün, kendilerinin de KOBİ'lerin bu piyasadan yararlanmalarını istediklerini ve onlara göre bir sistem kurulmasını istediklerini kaydetti.
İSO Başkanı'nın Bakan Babacan'a mektubu...
Bir gazetecinin, ''İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük'ün, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'a gönderdiği mektup'' hakkındaki düşüncelerini sorması üzerine Ergün, şunları kaydetti: ''İSO yeni ilk 500 açıklaması yaptı. Nasıldı bu ilk 500'deki açıklama? İlk 500 açıklaması bizi karamsarlığa sevk edecek bir tablo mu koydu önümüze? Sanayici açısından baktığımızda, çalışanlar, işçiler... İşçilerin iş bulamaması, işsiz kalması ayrı bir sorun zaten. O bağlamda ele alınması gerekir mi onun? O başka bir bağlamda ele alınması gereken bir konu. Yani sanayi sektörü açıklanan ilk 500 raporuna göre bu ekonomik kriz sürecini nasıl geçirmiş? Yani batmış bizim sanayimiz, ne üretim var ne ihracat var... Böyle bir tablo yok. Faaliyet dışı kar eskiden elde edilen bir kardı. Bugün faiz geliri olarak ne elde edecek sanayici? Biz de baştan beri diyoruz ki ihtiyatlı bir iyimserlikle konuya yaklaşalım. Ne 'eyvah mahvolduk' diyelim ne de 'arkadaşlar her şey güzel bir problem yok'... Öyle bakmadık. Arkadaşlar, dünyada ekonomik bir kriz var. Biz küresel ekonomi içerisinde önemli bir aktörüz. Dış etkilere açığız. Kendi evimizin içini ne kadar düzgün tutabilirsek, dış etkilerden o kadar az kötü sonuçlar alırız. Kendi evimizin içinde dağınık olursak, dünya zaten dağınık. Dünyanın bu dağınıklığından daha fazla etkileniriz. Bu yaklaşımla hareket ettik ve kendi evimizin içini de düzgün tutmaya çalıştık ve düzgün tuttuk.''
Ergün, onun için Türkiye'nin bu süreçten başka ülkelerden daha az etkilendiğini vurgulayarak, başka ülkelerden daha geç bu süreçten etkilenmeye başlayan Türkiye'nin başka ülkelerden daha erken bu sürecin içinden çıkmaya başladığını anlattı. Dünyada ekonomik krizin başladığından beri Türkiye için çok kötümser tablolar çizmek isteyenlerin olduğunu dile getiren Ergün, Türkiye'de muhalefetin ''Ekonomik kriz öyle bir derinleşsin ve içinden çıkılmaz bir hale gelsin de hükümet devrilsin'' şeklinde yapıldığını ifade etti.
Nihat Ergün, Türkiye'nin ekonomik ve siyasi geleceğinin 2009 yılının ilk çeyreğindeki rakamlarla ölçülmediğine işaret ederek, 2009 yılının ilk çeyrek rakamlarının geleceği ölçmek için yeterli olmadığını belirtti. ''2009 yılının ilk çeyreğindeki rakamlar Türkiye'nin girdiği türbülansta ortaya çıkan hasar raporudur. Ama bu hasar kalıcı ve tamir edilemez değil. Bizi yıkıp yerimize yığacak bir hasar değil. Bunu gördük'' diyen Ergün, Türkiye'nin 2009 yılının ikinci çeyreğinden itibaren toparlanma sürecine girdiğini ve hasarın büyük ölçüde onarıldığını söyledi.
'Finans sektörü ekonomimizin üzerine yıkılsaydı...'
Ergün, kimsenin küresel mali krizin genişliğini ve derinliğini doğru tahmin edemediğine işaret ederek, bunun nedeninin kimsenin elinde doğru bilgi bulunmaması olduğunu ifade etti. Bankaları bu dönemde herkesin eleştirdiğini, KOBİ'lere, işletmelere biraz daha ''Makul davranması, biraz daha kesenin ağzını açmaları'' gerektiğini söylediğini anımsatan Ergün, ''Bankalar aslında krizin derinliğini tahmin edemedikleri için böyle davrandılar. Finans sektörü de yıkılmış olsaydı ekonomimizin üzerine, ekonomimiz çok daha büyük zorluklarla karşı karşıya kalırdı. En büyük avantajlarımızdan bir tanesi finans sektörünün ekonomimiz üzerine yıkılmamış olmasıdır'' dedi.
Bakan Ergün, kapasite kullanım oranı ile sanayi üretimi arasında bazen bağların kopuk olduğu anlar bulunduğunu dile getirerek, son zamanlarda bu irtibatın yeniden kurulduğunu anlattı. Haziran ayı kapasite kullanım oranının, mayıs ayına göre yatay seyrettiğini, sanayi üretiminde de mevsim ve takvim etkisinden arındırıldığında yüzde 2'lik bir azalış olduğunu belirten Ergün, temmuz ayında, haziran ayına göre kapasite kullanım oranlarında yüzde 2'nin üzerinde bir artış olduğunu, bunun temmuz ayı sanayi üretimine de yansıyacağını düşündüğünü söyledi.
Ergün, Türkiye'nin rekabeti sadece döviz kurunda araması yaklaşımının doğru bir yaklaşım olamayacağını belirtti. Bakan Ergün, ''Her maliyetiniz arttığında kur mu değişecek? Ya da her karlılığımız azaldığında kur mu değişecek? Karlılığımız azaldığında kuru değiştirerek karlılığımızı artırırsak, karşı taraftaki müşteri bizim kurdan kazanacağımızı kendisi kazanmak istemeyecek mi?'' diye soran Ergün, konunun tek başına bir noktadan tartışılmaması gerektiğini ifade etti. Kurda büyük bir sıkıntı olduğu zaman müdahalelerin olması gerektiğine işaret eden Ergün, 2009 yılı boyunca Merkez Bankası'nın 12 milyar dolarlık döviz alışı yaptığını, Merkez Bankası'nın döviz rezervlerini 10 yılda 24 milyar dolardan 75 milyar dolara çıkardığını kaydetti.
Ergün, Merkez Bankası'nın 2010 yılında muhtemelen 14-15 milyar dolarlık döviz alacağına işaret ederek, ''Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamak ve korumak ile enflasyonu daha aşağılara çekmek gibi bir politika izlemesi lazım. Yüzde 7,5 enflasyon hedefiyle gidiyoruz ama bu, dünyanın gelişmiş ülkelerine göre hala yüksek bir enflasyon. Enflasyonu aşağı çekme politikasından vazgeçme gibi bir yaklaşım içerisinde olmamalıyız. 'Büyüme olsun da enflasyon da olsun' diye düşündüğümüzde, enflasyonun ekonomi üzerinde nasıl kalıcı bir tahribat yaptığını görmemiz lazım'' diye konuştu.
Teknopark sayısı 40'a yaklaştı
2002 yılında Türkiye'nin iki tane teknoparkı varken, 2010 yılında bu sayının 40'a yaklaştığını, bunlardan 26 kadarının aktif olduğunu dile getiren Ergün, bin 300 civarında firma bu teknoparklarda Ar-Ge faaliyeti yaptığını ve 11 binden de fazla Ar-Ge elemanının bu teknoparklarda çalıştığını kaydetti. Ergün, teknoparklarda üretilen teknolojik ürünlerden elde edilen ihracat rakamının da 1 milyar dolara yaklaştığını bildirdi. Türkiye'deki enerji fiyatlarına da değinen Ergün, Türkiye'deki fiyatların Avrupa fiyatlarından çok da farklı olmadığını söyledi. Ergün, enerjinin Türkiye'nin dışa bağımlı olduğu konulardan bir tanesi olduğuna işaret ederek, Türkiye'nin ucuz ve nitelikli enerji konusunda alması gereken çok mesafe bulunduğunu vurguladı.
''Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu'nun (EPDK) fiyat istikrarının sağlanması konusunda biraz daha titiz davranmasına ihtiyaç var'' diyen Ergün, EPDK'nın bir iş yapacağı zaman iyi ölçüp, biçip yapması gerektiğini anlattı. Bakan Ergün, Türkiye'nin kısa vadede daha ucuz enerji üretebilme imkanının olmadığını da görmesi gerektiğini belirterek, Türkiye'nin biraz daha rekabetçi piyasaya doğru yönelmesi, özelleştirmelerin bu rekabetçi piyasayı daha da güçlendirecek konular olduğunu dile getirdi.
'Anayasa paketinin belki de en çok ekonomiyle alakası var'
Anayasa Paketine ilişkin de görüşlerini aktaran Ergün, Türkiye'nin hukuk sisteminden çok, yorumlarında sorun olduğunu ifade etti. Nihat Ergün, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Anayasa Mahkemesi (Ben Anayasa'nın yorum tekeline sahibim, nasıl istersem öyle yorumlarım) diyor. Danıştay, (Ben de kardeşim yorum tekeline sahibim nasıl istersem öyle yorumlarım) diyor. İyi de bütün bunlar hayatla örtüşüyor mu? Mesela Danıştay'a Anayasa diyor ki; 'İdarenin işlem karar ve eylemlerini hukukilik denetimi ile sınırlı bir şekilde denetleyebilirsin. Hangi kanuna aykırıysa o kanuna aykırı olduğunu söyle, yürütmesini durdur ve iptal et. Bir yerindelik denetimi yapma, idarenin yerine geçip de kural koyma'. Fakat biz bakıyoruz hukukilik denetimi yerine yerindelik denetimi almış başa gidiyor. 'Bunda kamu yararı yoktur' deyip yürütmesini durduruyor. Bu anayasa paketinde idari yargının yerindelik denetimi yapmasını yasaklayan bir hüküm getiriyoruz. Düşünün biz 1,3 milyar dolara İzmir Limanını özelleştirdik. 60 gün içinde görüş vermesi lazım. 2-2,5 yıl sonra görüş verdi. Ama olumlu görüş verdi. Ama senin bu görüşün benim işime yaramıyor ki. Aradan küresel kriz geçti, finansman daraldı. Adam İzmir Limanını almaktan vazgeçti. Bu kadar yatırım, bu kadar istihdam senin 2,5 yıl sonra görüş vermenden dolayı geçip gitti. İdarenin eli bu kadar bağlanamaz. Yargının işi bu değil. Bize diyorlar ki; 'anayasa paketinin ekonomiyle alakası var mı?' Çok alakası var belki de en çok ekonomiyle alakası var. Eğer bu konular hale yola koyulamazsa Türkiye ekonomisinde daha çok patinaj yaparız.''
Öbür taraftan siyasi istikrar ve güven ortamının ekonomiyle ilgili olmadığının söylenemeyeceğini vurgulayan Ergün, anayasa paketinde siyasi parti kapatmalarıyla ilgili bir hüküm olduğunu hatırlattı. Ergün, anayasa paketi ile parti kapatmalarında milletvekilliği düşmesinin kaldırıldığını dile getirerek, parti kapatmalarında milletvekilliğinin düşmeyeceğini, bunun da siyasi sonuç ve siyasi manipülasyon elde etmek amacıyla kapatma davası açılamayacağı anlamına geldiğini anlattı. Bakan Ergün, anayasa değişikliği paketinin ekonomiyle direkt etkili olduğunu vurgulayarak, ''Ben ekonomi çevrelerine diyorum ki; 'bu anayasa paketi değişikliğinde en çok sesi çıkması gereken sizlersiniz'. Ama hiç sesleri çıkmıyor. En çok ekonomi çevrelerinin sesi çıkması gerekiyor. Bir, siyasi istikrar yönünden çıkması gerekiyor, iki, yerindelik denetimlerinin idari yargı tarafından yapılması konusunda çıkması gerekiyor'' dedi. Referandum sonucunun yüzde 55-60 arasında ''evet'' olacağını düşündüğünü belirten Ergün, ''evet'' oranının yüzde 55'ten aşağıya düşmeyeceğini savundu. Nihat Ergün, referandum sürecinde kamuoyu araştırmaları yaptıklarını, araştırmaların referandumda yüzde 55-60 arasında ''evet'' sonucunu gösterdiğini söyledi. Ergün, muhalefetin ''hayır'' kampanyalarının da gittikçe zayıfladığını dile getirerek, toplumun her kesiminden anayasa değişikliğine ''evet'' oyu geleceğini düşündüğünü ifade etti.
'Meslek liselerini kenara koyalım yaklaşımı hükümet politikası değil'
Bir gazetecinin, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu'nun, ''Benim görevim sanayiye ara eleman yetiştirmek değil'' sözlerini hatırlatarak, ''Bunun hükümetin politikasıyla uyuşup uyuşmadığını'' sorması üzerine de Ergün, şu karşılığı verdi: ''Meslek liseleri üzerine farklı yaklaşımlar var. Nimet Hanım da o yaklaşımları görüyor, önüne geliyor o yaklaşımlar. Bazı yaklaşımlara göre biz genel lise eğitimini bütün öğrencilere verelim, mesleki eğitim konusunu ise bütün bunlardan bağımsız ele alalım. Bu bir görüş tabii ki. Bir de klasik mevcut meslek liselerinin güçlendirilmesi yaklaşımı var. Meslek liselerinde öğrenci sayısı azaldı. Öğrenci kalitesi düştü. Öğretmenler az, müfredatlar gözden geçirilmesi lazım, gibi... Nimet Hanım'ın söylediği yaklaşımlardan bir tanesi. Dolayısıyla, 'biz meslek liselerini kenara koyalım, genel lise eğitimi verelim, mesleki eğitimi 8-10 ayda başka kurslarla hallederiz' yaklaşımı hükümet politikası olarak ortaya konulmuş bir yaklaşım değil. Şu anda mevcut meslek liseleri var. Bu meslek liselerinin rehabilite edilmesi gerekiyor. Ama yeni yaklaşımlara da kapalı olmak istemiyoruz. Dünyada mesleki eğitim konusunda yeni yaklaşımlar geliştiyse bunlara da açık olmak lazım. Ama elimizdekini rehabilite etmeye bizim ihtiyacımız var. Öğrenci ve öğretmen kalitesini artırmamız lazım.''
En Çok Okunan Haberler
- Korgeneral Pekin'den çarpıcı yorum
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Komutanları olumsuz görüş vermedi, görevlerinden oldu
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Restoranlarda 'harcama limiti' uygulaması başladı
- Milletvekilleri Genel Kurulu terk etti!
- 148 bin metrekarelik alan daha!
- Erdoğan'dan Suriyeliler açıklaması