Nilüfer: Uzun yol koşucusuyum

NİLÜFER yeni single çalışması 'Zalim'in Kaderi' ile müzikseverlerin karşısında. İlk yola çıkışının 38. yılında hâlâ genç, hâlâ dinamik...

Nilüfer: Uzun yol koşucusuyum
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.01.2010 - 13:06

Müzik kariyerinde 38 yılı geride bırakan Nilüfer, unutulmaz şarkılarıyla 7’den 70’e herkesin yaşamında bir yer edindi şüphesiz. Nasıl edinmez ki? Biz değil miydik, Dünya Dönüyor’la geçen yılları bir kez daha fark eden? Oh Ya ile bırakıp giden sevgiliden hırsımızı alan? Ya da Of Aman Aman’la kalp çarpıntımızı dile getiren, Kim Arar’la vefasız olana seslenen? Nilüfer şimdi “Zalimin Kararı” isimli bir “single” ile yine sevenleriyle buluşuyor. Bizde fırsat bu fırsat onunla bir araya geldik ve uzun uzun söyleştik. Farkettik ki “Bu iş benim için çok önemli” dediği ve bu nedenle de çok özenli davrandığı mesleği, geçen 38 yıla rağmen hiç yormamış onu. “Ben hep uzun yol koşucusu oldum. Yani hiçbir zaman kısa dönem kârların peşinde olmadım” diyen sanatçı iç huzurunu, vicdanını rahatsız edecek her şeyden uzak durmuş. Onun deyimiyle kendini temiz tutmuş, saf yanını korumuş ve çocuk tarafını kaybetmemiş. Belki de bu yüzden bu kadar unutulmaz olmuş, hatta genç kalabilmiş.

- Neden albüm değil de single çıkardınız?

- Gidişat onu gösteriyor. Yani 10 tane şarkıyı toplamanın firmalara getirdiği büyük bir ekonomik yük var. Üstelik büyük de bir zaman dilimi gerekiyor. Albümü taşımak, sırtlamak, tanıtımını yapmak da büyük stres. Ayrıca artık albümlerin geri dönüşü de yok. Yani satışlar çok düşük.

- Türk pop müziği deyince akla ilk gelen isimlerdensiniz. Sizce neden Türk halkı sizi bu kadar çok sevdi?

- Bunu önce sesime borçluyum. Sesimle çok küçük yaşta dikkat çektim. Bir öğrenci olmam da etkiledi insanları. Bir de bu kocaman bir hayat çizgisi aslında. Yani dile kolay 38 yıl oldu. 38 yıl boyunca birlikte yürüdük hayatı. Bu arada yeni jenerasyonlar geldi ne mutlu bana ki... Sanıyorum benim disiplinim, düzgün yaşantım, bugüne kadar yüzümü kızartacak bir olayımın olmaması, belli bir istikrar içinde işimi yapmaya çalışmam... Bunların hepsi birer neden. Ve tabii iyi şarkılar söylemiş, iyi müzisyenlerle çalışmış olmam.

- İlk 45’liğiniz “Kalbim Bir Pusula”yı 1972’de çıkarmıştınız. Onlarca yıl ve albüm... Geriye baktığınızda neler diyorsunuz?

- Keyif veriyor öncelikle. Tabii ki zaman zaman yorulduğumu hissediyorum, kimi zaman sıkılıyorum. Sonuçta bu iş hiç kolay değil, büyük bir sorumluluk ve çok özen istiyor. Kendine, her şeyine dikkat edeceksin. Bu kimi zaman bunaltıyor ama tabii ki vazgeçilemeyecek bir durum. Çok bunaldığım bir dönemde bile bir konsere çıkınca bütün sıkıntım, öfkem hemen bitiyor. Öflemem, püflemem kalmıyor. Her sektörde olduğu gibi benim işimde de çok kaygan bir zemin var. Pek dostluklar yok. Disiplinli değiliz biz millet olarak. “Aman canım olur işte”ciyiz. Ben de hiç böyle olamıyordum. Artık kendimi törpüledim, hasta oluyordum her şey mükemmel olsun diye...

- Sizi bu özen kalıcı ve unutulmaz bir isim yaptı değil mi?

- Evet, herkes benim gibi değil. Ben hep uzun yol koşucusu oldum. Yani hiçbir zaman kısa dönem kârların peşinde olmadım. Az olsun, temiz olsun dedim hep. Daha az kazanayım olsun dedim. Para her zaman benim için ikinci planda geldi. Belki onun için çok iç huzurum var. Vicdanım son derece rahat. Huzurluyum, güzel şeyler yaptım, kimseye maddi ya da manevi bir borcum yok. Temiz tuttum kendimi. Saf yanımı korudum hep.

- Sizi nasıl tanıdıysak hâlâ öylesiniz. Bunlar mı değişmemenize neden oldu?

- Belki de... Bunu herkes söylüyor bana. Ben kendimi çok açan bir insan değilimdir, kapalıyımdır yani. Ama konuştuğum zaman da çok doğru konuşurum, asla yalan söylemem. Hâlâ inanmayan insanlar olduğunu biliyorum ama gerçekten hiç estetik yaptırmadım. Estetik olmadığım gibi, vitaminle yüzü besleme gibi şeyler de yaptırmadım hiç. Çünkü 3 yaşımdan beri astım hastası olduğum için ilaçlardan, bilmediğim şeylerden korkuyorum. Biraz minyon yapılıyım bir de. Ama tabii ki iyi ürünler kullanarak cildime bakıyorum. Beslenmeme de dikkat ediyorum, sigara içmiyorum. Gündüzleri pek makyaj da yapmam, üşenirim. Halkın beni bu şekilde görmesinden de kaçınmıyorum. Düzenli bir spor hayatım da yok. Belki de hâlâ bir çocuk tarafım var ondan genç kalabildim.

- Nasıl yani?

- Küçük şeylere sevinirim. Hayvanları da çok severim. Evde iki tane çok tatlı kedim, bir de bahçemizde Kaymak adında kocaman bir köpeğimiz var. Bir de kızım tabii... Onları sevip, mıncıklıyorum. . Tüm elektriğimi atıyorum kocaman sevgi ortamında. Sevgi o kadar önemli ki, herhalde insanın hücreleri yenileniyordur. Ayrıca bahçe ve çiçeklerle uğraşmayı da çok severim. Mutlaka baharda çiçekler dikilecek, bakılacak. Bayılırım! Yaşamak güzel şey! Kafamı öyle çok karmaşık işlerle yormam. Kafamı yoracak, beni darda bırakacak ilişkilerden hep kaçmışımdır.

- Kendinizi yaşsız kadınlardan hissediyor musunuz?

- Aynen öyle hissediyorum. Yürürken de, konuşurken de, her anda... Üzerimde yılların yorgunluğu yok. Belki de çok sosyal olmamam beni biraz korudu.

 

Reha’nın çocukları kardeşi gibi...

- Harika bir anne olduğunuz söyleniyor...

- Teşekkür ederim ama zaten böyle de olmalı. İnsan çocuğunun her şeyiyle ilgilenmeli, ben de öyle yapıyorum. Çünkü o gözümün önünde büyüyor ve her gün bir şeyler öğreniyor. Küçücük bir bebekti, şimdi koca bir kız oldu. Çok dikkat edilmesi, özen gösterilmesi gereken bir şey çocuk. İleride çocukların hayatından anne babalar sorumlu çünkü. Ben böyle kalabildimse, bunu anne ve babama borçluyum. Şimdi ben de kendi bildiklerimi kızıma yansıtmaya çalışıyorum.

- Ayşe için planlarınız, istekleriniz var mı?

- Evet. Keşke sahneyle ilgili bir şey yapsa diyorum. Ama o henüz çok küçük ve ne istediğini bilmiyor. Ben genlerimde müzikle doğmuştum çünkü kendimi bildim bileli Türk müziği şarkıları söyleyen bir annem vardı. Ben de ondan duya duya büyüdüm, kulağım Türk müziğiyle doldu. İlk Türk müziği söylediğimde miniciktim. Ayşe Nazlı’nın şarkı söylemeye yeteneği olduğunu sanmıyorum ama fizik özellikleri itibarıyla çok avantajlı, değişik bir tipi var. Çok hareketli, vücut yapısı da çok müsait. Acaba tiyatro, dans gibi bir yol seçer mi kendine diye ben yine tedbirimi alıp piyano ve bale derslerine yolluyorum. Baleden nefret ediyor, hiç gitmek istemiyor çünkü o çok hareketli olduğu için zıppıdı zıppıdı şeyler yapmak istiyor.

- Nasıl açıkladınız Ayşe’ye evlatlık aldığınızı? Zor muydu?

Yok, çok küçüklüğünden beri biliyor. Çok küçüktü, o nedenle bir problem olmadı. Söylemek gerekiyor zaten. Öğrenebilirdi ve büyük bir travma olurdu. Hele benim durumumdaki birinin mutlaka söylemesi gerekiyor. Kaldı ki, şöhretli olmayanların bile saklaması çok sakıncalı. Sonra kocaman bir insan olduktan sonra öğrendiklerinde çok büyük bir travma yaşıyorlar.

- Başka bir çocuk daha evlat edinmeyi düşünür müsünüz?

- Yok artık çok geç... Bir on yıl önce olsaydı olurdu ama şimdi gerçekten geç. Olsa iyi olurdu, Ayşe çocuklara bayılıyor.

- Evet, kardeşi olsa her çocuk gibi çok sevinir herhalde...

- Reha’nın çocuklarını seviyor şimdi kardeş diye...

- Reha Bey’le de görüşüyorlar yani...

Tabii. Pazar günleri gidiyor Ayşe Nazlı, onlara da “kardeşlerim” diyor. Kardeşleri var yani ve çok seviyor onları.

- Latif Bey’in çocuğuyla görüşüyor mu peki?

- O çok büyük. 18’li yaşlarda ve Bodrum’da yaşıyor. Arada bir geliyor İstanbul’a.


Latif’ten önce mizaha ilgim yoktu

- Sizin Latif Bey’den önce mizaha ilginiz var mıydı?

- Doğrusu pek yoktu. Gırgır gibi mizah dergilerinin çok satıldığı dönemlerde bile alıp bakmazdım. Mizahtan çok hüznü sevdim hep, özellikle de müzikteki hüznü... Öyle bir yanım var, hüznü severim, içimde hep hüzün barındırırım. Mizahla hüzün de birarada olmayacağı için herhalde hiç ilgim yoktu.

- Şimdi en sevdiğiniz mizahçı kim peki?

- Bak şimdi... Bu sorulur mu bana? Anlayan anlar...

- Latif Bey’e bir şarkı yazdınız... Ne hissetti?

Yabancı bir şarkıydı o. Albüme koyup koymamayı tartışıyorduk. Melodi duruyordu bir yerlerde. Bir gün birden içimden geldi ve hemen birkaç saatte yazdım sözleri. Sonra onu arayıp “Bak böyle bir şey yazdım” dedim, arabama atladım ve yanına gittim. Tabii ki çok heyecanlandı ve mutlu oldu.

- Ayşe Nazlı’ya şarkı yazdınız mı hiç?

- Hayır, fazla ajitasyon olmasından korkuyorum biraz. Hep yaşamım boyunca böyle şeylerden kaçındım ben. Yani bir konuyu sömürüyor gibi görünmekten, yanlış anlaşılmaktan... Ama tabii ki o benim canım. Biraz daha büyüsün yazarım kızıma ve belki bir doğum gününde hediye olarak veririm.

- Latif Bey size hiç karikatür çizdi mi peki?

- İlişkimizden önce bir doğum günüm için kızımla beni çizip, bir çerçeveye koyup hediye olarak getirmişti. Sonra bir daha çizmedi maalesef.


Kafamda resim okumak vardı

- Bir kitap projesi var yaşamınızla ilgili...

- Evet, ben anlatıyorum, menejerim ve basın danışmanım Bircan kaleme alıyor kitabı. Biyografik bir kitap yani. 15 Şubat’ta bir aksilik olmazsa yayınevine teslim edeceğiz.

- Bütün her şeyi anlatıyor musunuz?

- Eh, mümkün olduğunca. Her şeyi anlatmaya kalkarsam tehlikeli olabilir. Polemiklere sebep olan ya da medyada magazin bölümlerinde yer alan bir şey olsun istemiyorum. Amacım o değil çünkü. Benim amacım insan yönümü ortaya koyabilmek.

- Aklınızda başka projeler var mı?

- Kafamda bir Türk müziği projesi yapmak var. Eski Türk müziği şarkılarını farklı düzenlemelerle söyleyeceğim bir albüm yapmak istiyorum.

- Sanatta başka alanlara ilginiz var mı?

- Resim yapmayı çok severim. Hatta ortaokul ve lisede müzikle resim seçmeli derslerdi ve ben resmi seçmiştim. Çünkü müziği nasılsa kendim söylüyordum ve okulda söylenen şarkılar beni kesmiyordu. İki yıl önce de resim yapmak için bir atölyeye gittim. Evde hâlâ boyalarım, fırçalarım duruyor. Boyalarla uğraşmak çok zevkli. Zaten ortaokulda kafamda akademiye gitmek ve resim okumak vardı. Çünkü meslek olarak şarkı söylemeyi seçebileceğimi hiç düşünmemiştim.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler